Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

  • Konuyu başlatan "insirah"

Mesajlar: 1,518

Konum: istanbul

Meslek: NURolog

  • Özel mesaj gönder

1

14.09.2006, 15:41

Ene hakkında bir cümle

''Alemin miftahı insanın elindedir ve nefsine takılmıştır.Kainat kapıları zahiren açık görünürken ,hakikaten kapalıdır.Cenab-ı Hak,emanet cihetiyle insana(ene) namında öyle bir miftah vermiş ki,alemin bütün kapılarını açar...''

Miftah:Anahtar

Beni etkileyen bir cümle.30.söz,Ene bahsinden aldığım bir cümle..
Ene,enaniyet,öyle bir şey ki diye düşündüm,kainatın kapılarını bize açmıyor .Ene 'de bir çok şey gizli...Onu yenince neler neler kazanacağımızı düşünemiyorum bile.Devamlı surette acziyetimizi anlamamız isteniyor.Bunu kabul ediyoruz ama olaylar karşısında devamlı surette ,bizler farkında bile olmuyoruz,enaniyetimiz devreye giriyor...Ve kulluk vazifeleriimizi ihlasla yapmamıza büyük bir engel oluyor...

2

14.09.2006, 16:30

onu açana ne mutlu.açana kainat kapılarıda açılır.

örnek vereyip Allah sana korku hissini vermeseydi korkunun ne olduğunu bilemezdin.
ve apartmandan bile atlayım paramparça olurdun.ateşe elini atıp elini yakardın.

3

14.09.2006, 16:43

“ışte, ey insan! Eğer yalnız Ona abd olsan, bütün mahlûkat üstünde bir mevki kazanırsın. Eğer ubudiyetten istinkâf etsen, âciz mahlûkata zelil bir abd olursun.”
Bu kainatta görünen bütün güzellikler öyle bir güzelden geliyorki,bu mütemadiyen değişen ve tazelenen kainat,bütün mevcudatiyle ayinedarlık dilleriyle ,o güzelin cemalini tavsif ve tarif eder./4. şua

  • Konuyu başlatan "insirah"

Mesajlar: 1,518

Konum: istanbul

Meslek: NURolog

  • Özel mesaj gönder

4

14.09.2006, 17:43

Sani-i Hakîm, insanın eline emanet olarak, rububiyetinin sıfât ve şuunatının hakikatlarını gösterecek, tanıttıracak, işarat ve nümuneleri câmi' bir ene vermiştir. Tâ ki o ene, bir vâhid-i kıyasî olup, evsaf-ı rububiyet ve şuunat-ı uluhiyet bilinsin .(30.söz)”

5

14.09.2006, 18:18

sana vahidi kıyası anlatmata çalışıyorum.

mesela ben nasıl bu evi yaptım temizliyorum dersin.sonra bu kainatın Halıkıda bu kainatı yapmış ve kuddus ismiyle temizliyor dersin.

kainatın Halikı sana temizliğin ne olduğunu eneye aktarmasaydı.sen temizlikten anlamazdın.
sana irade veya ihtiyar veya kuvvet vermeseydi sen Allahın iradesini,meişetini ve kudreti ve kuvvetini anlamazdın.

san verilen bu duyguları düşün ki bunların hepsi allahı bilmen için verilmiştir.

şefkatı sana vermiş.vermeseydi şefkatı ne anlardın nede şefkat edebilirdin.birde bu şefkatı Onun yolunda kullanacaksın.onuda sen bilirsin .

6

14.09.2006, 18:20

ve bu şefkatlada Allahın sonsuz şefkatini kıyas ederek göreceksin.

Allah kulu ona ne kadar isyan etsede ona rızkını veriyor.ta imtihana kadar.

ama sen müdür olsan senin dediği bir değil iki yapmayana zor şefkat edip acırsın.
şimdi burda Allahın şefkatinin sonsuzluğunu anla.

7

15.09.2006, 11:39

Giden benden BEN liği doldur içime SEN liği.(Yunus Emre)
'

Bağ-ı cennette ümidim bu durur kim Zatî'yi
Cümle müminlerle ol server ede hem sâyesi


_

8

15.09.2006, 11:43

Bu ENE öyle tehlikelidir ki ıbn-i Sina gibi bir alimi cahil etmiştir.

Alkan

Usta

Mesajlar: 1,694

Hobiler: Risale-i Nur, Kur'an dinlemek

  • Özel mesaj gönder

9

15.09.2006, 22:08

Risale-i nurda '' ene'' konusu bir çok yerde işlenmiş belki de asrımızın en büyük problemlerinden birisi olduğundan olsa gerek...enaniyetten kurtulma yollarını üstad göstermiş...tabii ki en birinci ubudiyet ve zikr...kendinde varlık görmemek... gerçi bunların çoğunu biliyoruz belki ama ennmize yine mağlub düşüyoruz...

Alıntı

Gâye-i hayal olmazsa, enâniyet kuvvetleşir
Bir gâye-i hayal olmazsa, yahut nisyan basarsa, ya tenâsi edilse; elbette zihinler enelere dönerler, etrafında gezerler.
Ene kuvvetleşiyor, bâzan sinirleniyor. Delinmez, tâ "nahnü" olsun. Enesini sevenler, başkaları sevmezler.


Alıntı

Ey kardeşlerim! Dikkat ediniz, sizi enâniyette vurmasınlar, onunla sizi avlamasınlar. Hem biliniz ki, şu asırda ehl-i dalâlet ene'ye binmiş, dalâlet vadilerinde koşuyor. Ehl-i hak, bilmecburiye, eneyi terk etmekle hakka hizmet edebilir. Enenin istimalinde haklı dahi olsa, madem ki ötekilere benzer ve onlar da onları kendileri gibi nefisperest zannederler, hakkın hizmetine karşı bir haksızlıktır. Bununla beraber, etrafına toplandığımız hizmet-i Kur'âniye, ene'yi kabul etmiyor, nahnü istiyor. "Ben demeyiniz, biz deyiniz" diyor.
"ey bedbaht nefsim! acaba ömrün ebedi midir? hiç kat'i senedin var mı ki, gelecek seneye, belki yarına kadar kalacaksın?

10

16.09.2006, 10:09

insanda en tehlikeli damar enaniyettir. ve en zaif damarı da odur.
mektubat

11

16.09.2006, 14:32

ene ile enaniyet arasında fark var.
burdaki ene Allahın isimleri açmaya yarayan anahtardır.Allahın isimleri ve sıfatları eneye bağlanmıştır.kainat kapısı açıkken ene kapalı olduğundan kainatta kapalıdır.

ene açıldımı kainatta açılacaktır.
onun için önce altıncı söze dikkaet etmemiz lazım.
6.sözü iyi anladıktan sonra.9.mektubda insanlara verilen duyguların mesela inadın kullanıldığı yerleri anladıktan sonra.

31.sözdeki ene bahsine girebiliriz.

enaniyet ise genelde kibirlenme,gururlanma ve kendini öne çıkarma gibi manalar var.

şimdi devam edelim.eneye.


ene önce kendisini abd bilecek.kul olduğunu bilmeyene Allahın isimleri açılmaz.

sani zülcelalin mahlukuyum.masnuuyum kerem ve rahmetine mazharım.gibi manalarla kulluğun farkına varılmalı ki ene açılsın.

ve ben Allahın antika sanatıyım diyebilmeli.

bunu diyebiliyormuyuz.ne kadar antika olduğunu şimdi anla.,

bütün dünyayı verseler bir gözünü verirmisin karşılık olarak.
elbette vermezsin.
ya elini,ya ayağını.misalleri çoğalta biliriz.

işte sen antika bir sanatsın.bununda farkında olman lazım.


şefkatin ne olduğunu anladıksa hemen burdan Rahim isminin manasınıda.rahman isminin manasıda öğrenmiş oluyoruz.
Allah sana şefkati vermeseydi sen Allahın Rahim ismini anlamazdın.

işte bize verilen duyguları ve hisleri bu yönden tefekkür edelim.


mesela.Adalet etme hissini düşünün.fikri olan yazsın.bekliyorum.

12

16.09.2006, 14:45

Bu konuyla ilgili bir alıntı ben yapmak istiyorum şöyle ki;

"Eğer vücuduna itimad edersen, ademe düşersin. Çünkü ancak vücudun terkiyle vücut bulunabilir. Ve keza, vücuduna kıymet vermek fikrinde isen, o vücuttan senin elinde ancak bir nokta kalabilir. Bütün vücudun cihât-ı erbaasıyla ademler içerisinde kalır. Amma, o noktayı da elinden atarsan vücudun tam mânâsıyla nurlar içinde kalır."(mesnevi-i nuriye)

Selametle...

  • Konuyu başlatan "insirah"

Mesajlar: 1,518

Konum: istanbul

Meslek: NURolog

  • Özel mesaj gönder

13

16.09.2006, 21:28

Alıntı sahibi ""oruc_04""

Bu konuyla ilgili bir alıntı ben yapmak istiyorum şöyle ki;

"Eğer vücuduna itimad edersen, ademe düşersin. Çünkü ancak vücudun terkiyle vücut bulunabilir. Ve keza, vücuduna kıymet vermek fikrinde isen, o vücuttan senin elinde ancak bir nokta kalabilir. Bütün vücudun cihât-ı erbaasıyla ademler içerisinde kalır. Amma, o noktayı da elinden atarsan vücudun tam mânâsıyla nurlar içinde kalır."(mesnevi-i nuriye)

Selametle...


Çok belii ve veciz bir söz...

14

17.09.2006, 12:24

yapılan işleri ben yaptım desen yapmamış gibi olursun.çünkü yapan sen değilsin.seni yaratandır yapan.

ben nefes alıyorum desen zaten yapmadığın belli olduğu için ademe düşersin.

ademin içinde günahlar,eksiklikler,kusurlar,kötülükler vardır.

iyiliği Allahdan kötülük nefsindedir.

Allah hep hayırlı olan güzellikleri yaratmıştır .bunların hepsi vücudun içine girer.

kötülüklere kul sebep olduğu için yaratmıştır.bunların hepside ademe gider.

demek kendine güvensen Allah tan gaflet etsen ademe düşüyorsun.

misaller çoğaltılabilir.

hadi çoğaltalım.

hadi fikri olan yokmu.

  • Konuyu başlatan "insirah"

Mesajlar: 1,518

Konum: istanbul

Meslek: NURolog

  • Özel mesaj gönder

15

17.09.2006, 12:43

Ali ıhsan Tola abiyi duymayan yoktur...Üstadın yaşayan talebelerinden..
O abiye üstad,ene bahsini yazdırmış(elle çoğaltılırken risaleler)Yaza yaza o ders ona manevi olarak açılmış ve bir süre sonra şöyle olmaya başlamış:

Bulaşık yıkıyormuş;yıkattırıldım.Oturuyormuş;otutturuldum.Her işi yaparken ;yaptırıldım diyormuş.
Ve şuan ona bitkiler alemi açılmış ve bitkilerin dilini anlıyor ve hastalıklara hangi otun şifa verdiğini ALlah'ın izni ile öğreniyormuş.
Ya safranboludaydı ya da ıspartadaydı abi.Bir kaç arkadaşım bazı rahatsızlıgı için başvurmuştu hatta..

Yani demek istedğimiz eneyi yırtınca kainatın sırları açılıyor ya,kainatta bulunan bitkiler aleminin şifresi o abiye-izni ilahi ile- açılmış...

16

17.09.2006, 12:49

neye sammi yönelsen o kapı sanada açılır.

yeterki Allahtan iste.

amma samimi olarak yoksa hiçbirşey açılmaz sana ya insirah.

sana isimlerin alemleri açılsın inşaallah.

17

17.09.2006, 13:09

Vahid-i kıyasîye, Bediüzzaman'ın şu ifadelerini örnek olarak verebiliriz sanırım:

Alıntı sahibi ""[url=http://www.risaleara.com/oku.asp?id=101"

Üstad Bediüzzaman Sözler Mecmuasındaki 11.Söz'de[/url]"]Ey kardeş! Eğer hikmet-i âlemin tılsımını ve hilkat-i insanın muammâsını ve hakikat-i salâtın rumuzunu bir parça fehmetmek istersen, nefsimle beraber şu temsilî hikâyeciğe bak:

Bir zaman bir sultan varmış. Servetçe onun pek çok hazîneleri vardı. Hem o hazînelerde her çeşit cevâhir, elmas ve zümrüt bulunuyormuş. Hem, gizli pek acâib defîneleri varmış. Hem, kemâlâtça sanâyi-i garîbede pek çok mahareti varmış. Hem, hesabsız fünûn-u acîbeye mârifeti, ihâtası varmış. Hem, nihayetsiz ulûm-u bedîaya ilim ve ıttılâı varmış.

Her cemâl ve kemâl sahibi, kendi cemâl ve kemâlini görmek ve göstermek istemesi sırrınca, o sultan-ı zîşan dahi istedi ki, bir meşher açsın, içinde sergiler dizsin; tâ nâsın enzârında saltanatının haşmetini, hem servetinin şâşaasını, hem kendi san'atının hârikalarını, hem kendi mârifetinin garîbelerini izhâr edip, göstersin. Tâ, cemâl ve kemâl-i mânevîsini iki vecihle müşâhede etsin:

Bir vechi, bizzat nazar-ı dekâik âşinâsıyla görsün; diğeri, gayrın nazarıyla baksın.




Evet, o gayrın içerisinde biz de varız. Nasıl bize ihsan edilen bütün yetenekleri kullanarak, sanat şaheserleri yapsak ve bir sergide teşhir etsek ve bu işten anlayan, inceliklerini bilen, o yüzden bunların ne kadar ince ve hikmetli yapıldığını bilebilecek kapasitede kişilerden bu sergimizdeki teşhir ettiğimiz şeylerimiz için övgü alsak, bir lezzet duyarız. Duyduğumuz elbette başka duygular da var ama anlaşılma zorluğu ve karışıklık olmaması için sadece lezzet diyorum :)

Allah da, yarattığındaki sanatı, hikmetli ve ince işlerin görülmesinden ve övülmesinden -tabiri caizse- lezzet alır. "Allah'ım ne azametlisin, ne kadar da güzel yaratmışsın, yaratanların en güzeli Sensin, şu uçsuz bucaksız kainatta bizi sahipsiz bırakmamışsın, şu aciz, kainatta nokta kadar yer tutmayan gezegendeki kulların için, ayı, güneşi, lamba, kandil, soba eylemişsin, yeryüzünü döşek, rızık kapısı yapmışsın ve bizi birçok ni'metlerle kuşatmışsın. Ancak Sensin övgüye layık olan, herşey Senden, dönüşümüz de Sanadır." şeklinde mana-i harfî gözlüğüyle yapılacak bir övgüdür bu. Yani eşyaya, Allah için bakmak. Mana-i ismî ile bakan tabiatperestler istediği kadar o sanatı, Allah değil, bizzat onların kendileri için övsün, boşuna.


Not-1: Lezzet için Üstad, lezzet-i mukaddese gibi kavramlar kullanır. Ne kadar vahid-i kıyasî olsa da, Allah'ın zatına ait sıfatları biz anlayamayız, onları yine en iyi O bilir. Bununla ilgili güzel bir başlık vardı, risaleden alıntılar, okumanızı şiddetle tavsiye ederim.

Not-2: Latîf, hoş, güzel, lutfeden gibi manalara geliyor, Allahû â'lem bissavab, esma-i hüsnadan, yani Allah'ın isimlerindendir ayrıca. Ama latifin bir başka manası daha var, mülk suresinde, hüve'l-latîfu'l-hâbîr diye bir ayet vardır. "O herşeyden hakkıyla haberdardır, herşeyin inceliklerini bilir."

18

17.09.2006, 13:15

Evet, vahid-i kıyasî de, şu kainattaki sırların letaifini anlayabilmemiz için verilmiştir. Nasıl tad ve koku duygusu olmayan, bir aşçının ne kadar iyi aşçı olduğunu anlayamaz, vahid-i kıyasî babında bize ihsan edilen yetenekler ve letâif de, kainata ve hilkate Allah c.c. 'ın namıyla (mana-i harfî) ile bakmamız, inceliklerini anlamamız, çözmemiz ve marifetullahı arttırmamız içindir.


Neden yaratıldık, niye ibadet ediyoruz, neden bu kadar çok yönlü yaratılmışız, cevabını arayanlara, buyrun cevabı :wink:


Not: Renkli yazılar tıkladığnızda muhtemelen sizi yeni sayfalara ve kaynaklara götürecektir. URL-Link-Forum kavramlarına yeni kardeşler, abiler, ablalar için hatırlatma bâbında yazdım.

Alkan

Usta

Mesajlar: 1,694

Hobiler: Risale-i Nur, Kur'an dinlemek

  • Özel mesaj gönder

19

17.09.2006, 13:29

inşirah'ın ilk koyduğu cümlenin devamı da okunmaya değer


ı'lem eyyühe'l-aziz! Kainatın miftahı, anahtarı insanın elindedir. Âlemin kapıları açık ise de manen kapalıdır. Cenab-ı Hak bütün o kapıları ve kenz-i mahfiyi açan ene namında bir miftahı insanın eline vermiştir. Fakat, ene de kapısı kapalı bir bilmecedir. Bunun kapısı açılıyorsa kainatın da kapıları açılıyor.

ahzap süresi 72. ayette geçen emanet vechinden birisi enedir diyor üstad...

Enaniyeti terkedip onun sadece-said'in dediği gibi- mikyas olduğunu anladığımız da emaneti hakkıyla ifa etmiş oluyoruz...

eğer ona mevcud nazarıyla bakıp buhar halinde olduğu halde ona nazar ede ede büyütüp rububiyet yüklersek bir firavn olup-mazallah- esfel-i safiline gidip emanete hıyanet cezasını görüyoruz...
"ey bedbaht nefsim! acaba ömrün ebedi midir? hiç kat'i senedin var mı ki, gelecek seneye, belki yarına kadar kalacaksın?

Alkan

Usta

Mesajlar: 1,694

Hobiler: Risale-i Nur, Kur'an dinlemek

  • Özel mesaj gönder

20

17.09.2006, 13:34

Evet, Cenab-ı Hak insana bir benlik, bir nevi hürriyet vermiştir ki, Cenab-ı Hakkın rububiyetine ait evsafı bilmek için mevhum, farazi bir vahid-i kıyasi yapsın.

Mahiyet-i beşerde pek ince bir ip, insanın vücudunda şuurlu bir kıl, şahsın kitabında bir elif kıymetinde ve miktarında olan ene'nin iki vechi vardır. Biri hayra bakar. Bu vecihle yalnız kabil-i feyizdir, fail değildir. Diğer veçhi ise şerre bakar. Bu vecihle kendisini fail bilir.

Ene'nin mahiyeti mevhümedir. Rububiyeti hayalidir. Vücudu birşeye hamil olamaz. Ancak mizanülhararet gibi, Vacibü'l-Vücudun rububiyetine ait sıfat-ı mutlaka-i muhitayı bilmek için bir mizan vazifesini görüyor.
Eğer insan benliğine mizan nazarıyla bakarsa, kainattan zihnine akıp gelen afaki malümatı kendi malümatıyla, tasarrufat ve sıfat-ı ılahiyeyi de kendi sıfatıyla tasdik eder. Yine merciine iade eder. Ve bu sayede daki şümulüne dahil olarak, bihakkın emaneti ifa etmiş olur. Fakat kendisine müstakil nazarıyla bakmakla kendisini malik itikad ederse
'nın şümulüne dahil olmakla emanete hıyanet etmiş olur. Zira semavat ve arzın, hamlinden korkarak imtina ettikleri cihet, ene'nin bu cihetidir. Çünkü, dalaletler, şirkler, şerler bu cihetten doğarlar. Eğer vaktiyle o ene'nin şiddetli bir terbiyeyle başı kırılmazsa büyür, insanın vücudunu yutar.

Eğer milletin de enaniyeti inzimam ederse, Saniin emrine karşı mübarezeye çıkar. Tam manasıyla bir şeytan olur. Sonra, halkı da kendisine kıyas eder, esbabı da o kıyasa dahil eder, büyük bir şirke düşer El-iyazü billah!
"ey bedbaht nefsim! acaba ömrün ebedi midir? hiç kat'i senedin var mı ki, gelecek seneye, belki yarına kadar kalacaksın?

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir