Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

Hasan_Sinan

Moderatör

  • "Hasan_Sinan" bir erkek

Mesajlar: 2,136

Konum: Almanya

Meslek: Uzman Pazarlamaci

Hobiler: Okumak Okumak Okumak

  • Özel mesaj gönder

61

22.04.2010, 00:31

Bende öyle anladim ve senin dediklerini teyid etmek icin bunlari yazdim..
Kur’an’a hücum edilecek; î’câzı, onun çelik bir zırhı olacak.Ve şu î’câzın bir nevini şu zamanda

izhârına, haddimin fevkinde olarak, benim gibi bir adam namzet olacak.Ve namzet olduğumu anladım.

62

22.04.2010, 06:42

AZİZ MUHABBET FEDAİLERİ KARDEŞLERİM, BİZ RİSALE-İ NUR'A TALEBE OLMAK İSTEMİYORUZ. BİZ VAZİFEMİZİ YAPMAK İSTİYORUZ.

AZİZ SIDDIK MUHABBET FEDAİLERİ KARDEŞLERİMİZ



BİZ SİZLERİN ACİZ KUSURLU KARDEŞLERİNİNİZ. SİZLERE BU KUR'AN DAVASINDA KARDEŞ OLMAYA ÇALIŞIYORUZ.



BİZLER KENDİMİZİ RİSALE-İ NUR TALEBESİ OLARAK GÖRMÜYORUZ.



RİSALE-İ NUR'A TALEBE OLMAYA ÇALIŞIYORUZ.



VERİLEN VE BİZE BİÇİLEN VAZİFE-İ İFAYA ÇALIŞIYORUZ. SİZLER BİZDEN DAHA BÜYÜK VE ALİ HİZMETLER YAPIYORSUNUZ.



SİZLERİ TAKDİR EDİYORUZ. SİZLERE BU YOLDA YETİŞMEYE ÇALIŞIYORUZ.



SİZLER KOŞUYORSUNUZ BİZLER YETİŞMEYE ÇALILIYORUZ.



ÜSTADIMIZIN BÜTÜN TALEBELERİNİ DE SEVİYORUZ. HEPSİ DE TALEBEDİR. ABİMİZDİR. ONLARA BORÇLUYUZ BU DAVAYI.



BİZLER DÜNYAMIZU DA FEDA ETTİK. AHİRETİMİZİ DE.



CENNETİ İSTEMİYORUZ. CEHENNEMDEN KORKMUYORUZ.



BİZ ÜMMETİN SELAMETİNİ İSTİYORUZ.



HİÇ BİR KİMSE DÜŞMANIMIZ DEĞİLDİR.



NE MÜSLÜMANI NE HİRİSTİYANI NE YAHUDİSİ NE MASONU NE DE MÜNAFIĞI.



BUNLARIN HİÇ BİRİSİ İLE SAVAŞMIYORUZ.



BİZİM SAVAŞIMIZ CİHADIMIZ NEFSİMİZLEDİR.



ÜÇ DÜŞMANIMIZ VAR CEHALET, ZARURET VE NİFAKADIR.



BİZİM VAZİFEMİZ İTTİHAD-I İSLAMI SAĞLAMAYA ÇALIŞMAKTIR.



SEN BEN O BU ŞU YOK.



HAKİKAT NEYSE O VAR. HAK NEYSE O VAR.



HAKKIN HATIRI ALİDİR. HİÇ BİR HATIRA FEDA EDİLEMEZ.



ÇOK KUSURLU TENBEL GÜNAHKAR KARDEŞİNİZ RECUL-İ FACİR.
kardeşiniz recül-i facir.

63

23.04.2010, 02:41

cevap

Inhalt gelöscht

Bu mesaj 1 defa düzenlendi, son düzenlemeyi yapan "Hasan_Sinan" (24.04.2010, 17:23)


64

23.04.2010, 03:08

bedizzaman Said Nursi yani Della-lı Kur'an diyorki: Husrev’e Kırk Canım Olsa, Fedâ Olsun!

“Husrev’i tashihte ve tevzi’de ve tedbirde ve muhâberede ve Nûrların neşir ve yetiştirmesinde tebrik ve muvaffakıyetine dua ederiz. Bu ehemmiyetli vazifelerle beraber; yine o şirin ve parlak kaleminin yazılarını çok nüshalarda görüyoruz; hem müstakil nüshaları da yazıyor, mektubundan anlıyorum.”


65

23.04.2010, 03:36

Hüsrev'in bin kusuru olsa ben onun aleyhinde bulunmaktan korkarım.

Hüsrev'in bin kusuru olsa ben onun aleyhinde bulunmaktan korkarım.
Çünki şimdi onun aleyhinde bulunmak, doğrudan doğruya Risale-i Nur aleyhinde ve benim aleyhimde ve bizi perişan edenlerin lehinde bir azîm hıyanettir.

Bediüzzaman Said Nursî


(Şualar - 517)


66

23.04.2010, 03:37

Ben de derim: Te’lîf zamanı değil, şimdi neşir zamanıdır. Senin yazın, benim yazımdan ne derece ziyade ve neşre faideli ise, hayatın dahi hizmet-i Nûriyede benim bu azablı hayatımdan o derece faidelidir.

“Risâle-i Nûr’un kahramanı Husrev, benim bedelime ölmek ve benim yerimde hasta olmak samimî ve ciddî istiyor. Ben de derim: Te’lîf zamanı değil, şimdi neşir zamanıdır. Senin yazın, benim yazımdan ne derece ziyade ve neşre faideli ise, hayatın dahi hizmet-i Nûriyede benim bu azablı hayatımdan o derece faidelidir. Eğer benim elimden gelseydi, hayatımdan ve sıhhatimden size memnûniyetle verirdim.”


67

23.04.2010, 03:39

Ey kardeşlerim! Cenâb-ı Hakk’ın bana da sizlere de ettiği nimet beraber gelmiş, iki nimetin illeti de Rahmet-i İlâhiyyedir.

“Eğer Üstâdımız buraya gelmeseydi, biz bu dersi alamazdık. Öyle ise onun ifadesi, istifademize illettir.” diyen talebelerine şöyle cevap vermiştir: “Ey kardeşlerim! Cenâb-ı Hakk’ın bana da sizlere de ettiği nimet beraber gelmiş, iki nimetin illeti de Rahmet-i İlâhiyyedir. Ben de sizin gibi iktirânı illetle iltibâs ederek, bir vakit Risâle-i Nûr’un sizler gibi elmas kalemli yüzer şakirdlerine çok minnetdarlık hissediyordum. Ve diyordum ki: Bunlar olmasaydı, benim gibi yarım ümmî bir bîçâre nasıl hizmet edecekti? Sonra anladım ki, sizlere kalem vasıtasıyle olan kudsî nimetten sonra, bana da bu hizmete muvaffakıyet ihsân etmiş. Birbirine iktirân etmiş, birbirinin illeti olamaz. Ben size teşekkür değil, belki sizi tebrik ediyorum. Siz de bana minnetdarlığa bedel, dua ve tebrik ediniz.”


68

23.04.2010, 03:41

“Bilhassa Medreset-üz Zehra erkânlarının, hususan Husrev’in bu vatan ve millet ve âlem-i İslâm’a hizmet-i imaniyeleri ve tahribçi dinsizlerin desiselerine sed çekmeleri o kadar büyük bir hasenedir ki, farz-ı muhal binler seyyie olsa afvettirir. Öyle ise,

Kezâ Hazret-i Üstad, Husrev Efendi’nin mümessili olduğu Medresetü’z-Zehrâ erkânlarını hiçbir sûrette tenkid etmemek gerektiğini şöyle ifâde etmiştir: “Bilhassa Medreset-üz Zehra erkânlarının, hususan Husrev’in bu vatan ve millet ve âlem-i İslâm’a hizmet-i imaniyeleri ve tahribçi dinsizlerin desiselerine sed çekmeleri o kadar büyük bir hasenedir ki, farz-ı muhal binler seyyie olsa afvettirir. Öyle ise, başta Husrev olarak o erkânların hiçbir hareketini tenkid etmemek ve kemal-i ihlas ve samimiyet ile onlara tesânüd ve tam kardeş olmak lâzımdır.”


69

23.04.2010, 03:43

Bana: ‘Husrev’e gittin mi?’ diye sordular. Evvela, Husrev Ağabeyi ziyaret ettiğimi söyledim. İyi yaptın, Husrev’e kırk canım olsa, fedâ olsun’ dediler.”

merhum Cerrahoğlu’nun Bedîüzzaman Hazretleri ve Husrev Efendi ile tanışması rüya ile olmuş. Ardından önce Husrev Efendi’yi, sonra Bedîüzzaman Hazretleri’ni ziyaret etmiş; hatırasını kendi dilinden okuyalım:
“Önce Isparta’ya gittim. Husrev Ağabeyle tanıştım. Onu, önündeki rahlede yazı yazarken buldum. Bitmez, tükenmez azimle çalışıyordu. Rengi bembeyaz olmuş zayıf bir bünyesi vardı. Fakat o haliyle bir iman kalesi olduğunu her hali ve konuşması ile belli oluyordu. Aradan kısa bir zaman sonra Emirdağ’a Üstad Hazretlerini ziyarete gittim. Emirdağlı Mehmet Çalışkan Ağabey vasıtasıyla Üstad Hazretlerinden müsâade alındı. Üstadın mütevazı odasına girdik. Yanımda İstanbul’dan hemşehrim Osman Göroğlu vardı. Ellerinden öptük. Bana: ‘Husrev’e gittin mi?’ diye sordular. Evvela, Husrev Ağabeyi ziyaret ettiğimi söyledim. İyi yaptın, Husrev’e kırk canım olsa, fedâ olsun’ dediler.”


70

23.04.2010, 03:46

Hazret-i Üstad onun için seneler önce “Türk milletinin mânevî büyük bir kahramanı ve bu vatanın bir halâskârıdır ve Türk milleti onun ile iftihar edecek bir hâlis fedakârıdır.” demiştir.

Üstad Bediüzzaman Hazretleri’nin vefâtından sonra Hazet-i Üstâd’ın ve Risâle-i Nûr’un çizgisinden hiç şaşmadan, Üstâdının manevî mirasını tahrip ve tahrif etmeden hizmetine devam etmiş ve hem kendi yerine hem de Hazret-i Üstâdın yerine muvaffâkiyetli hizmetler îfâ etmiştir. Böylelikle Risâle-i Nûr’un neşriyle Anadolu’ya sökülüp atılmayacak bir sûrette yerleşmesini te’mîn etmiş, aynı zamanda, Hazret-i Üstad’dan tevârüs ettiği nûrânî hizmetini hiç bir manevî kire bulaştırmadan, siyâsî fitnelere âlet olup lekedâr etmeden; Hazret-i Üstâd’ın te’sîs ettiği Risâle-i Nûr hizmetinin özünden, rûhundan, künhünden katiyyen uzaklaşmadan, bid’alara taraftar olup bid’akâr mihraklara en ufak bir taviz vermeden istikbâle nakletmiştir. Bu cihetle olsa gerek ki Hazret-i Üstad onun için seneler önce “Türk milletinin mânevî büyük bir kahramanı ve bu vatanın bir halâskârıdır ve Türk milleti onun ile iftihar edecek bir hâlis fedakârıdır.” demiştir.


71

23.04.2010, 03:48

Hüsrev, yazdığı Kur’an’ı fotoğrafla tab’ını kabul etmeyerek binler cazibedar Kur’anlar kendi hattı ile Âlem-i İslâm’da intişarıyla, kutbiyet derecesinde bir mertebe-i ulviyeyi ve yüksek bir şeref-i imtiyazı bırakıp, Risale-i Nur dairesindeki sırr-ı ihlası

Hüsrev, yazdığı Kur’an’ı fotoğrafla tab’ını kabul etmeyerek binler cazibedar Kur’anlar kendi hattı ile Âlem-i İslâm’da intişarıyla, kutbiyet derecesinde bir mertebe-i ulviyeyi ve yüksek bir şeref-i imtiyazı bırakıp, Risale-i Nur dairesindeki sırr-ı ihlası muhafaza ve hazz-ı nefisten teberri etmiştir.
(Kastamonu Lahikası – 261)


72

23.04.2010, 03:49

Hâfız Ali ile Hüsrev‘in birbirleriyle ciddî bir mahviyet içinde kardeşlik irtibatları, Risale-i İhlas’ın tam sırrına mazhar olduğunuzu bana ihsas etti, ümidlerimi fevkalâde kuvvetlendirdi.

Hâfız Ali ile Hüsrev‘in birbirleriyle ciddî bir mahviyet içinde kardeşlik irtibatları, Risale-i İhlas’ın tam sırrına mazhar olduğunuzu bana ihsas etti, ümidlerimi fevkalâde kuvvetlendirdi.

(Kastamonu Lahikası – 6)


73

23.04.2010, 03:52

“Bu fakir ile aziz kardeşim Hüsrev gibi yüksek, ciddî, hâlis kardeş ve talebelerimi, âhir-i ömrümüze kadar hizmet-i Kur’an’da daim eylesin.”

Sevgili Üstadımın geçenki iltifatnamelerinin bir fıkrasında buyuruluyor ki: “Bu fakir ile aziz kardeşim Hüsrev gibi yüksek, ciddî, hâlis kardeş ve talebelerimi, âhir-i ömrümüze kadar hizmet-i Kur’an’da daim eylesin.”

(Barla Lahikası – 115)



Hüsrev kardeşimiz kendi kalemiyle yazılan “Mu’cizatlı Kur’an”ı fotoğrafla tab’ına tarafdar olmaması ve demir harflerle müsaade oluncaya kadar beklemeye tarafdar olması, onun fevkalâde ihlasına ve nefsin huzuzatından teberrisine kat’î delildir. Çünki fotoğrafla tab’edilse, onun kendi hattı olduğu için, binler Kur’an nüshalarını kendi eliyle yazmış gibi Âlem-i İslâm’ın manevî nazarında ve uhrevî sevab cihetinde büyük ve masumane ve zararsız bir makamı terkedip ihlasın sırrı için hazzını unutarak, demir harflere tarafdar olmuş.

(Kastamonu Lahikası – 251)


74

23.04.2010, 03:53

Şimdi anladım ki; onlar hakikî vazifelerini yapıyorlar, malayani şeylerle iştigal etmediklerinden ve kaza ve kaderin vazifelerine karışmadıklarından ve enaniyetten gelen hodfüruşluk ve tenkid ve telaş etmediklerinden, temkinleriyle ve metanet ve itminan-ı

Bazı esbaba binaen, ben en ziyade Hüsrev‘i ve Hâfız Ali, Tahirî‘yi sıkıntıda tahmin ettiğim halde, en ziyade temkin ve teslim ve rahat-ı kalb, onlarda ve beraberlerinde bulunanlarda görüyordum. “Acaba neden?” der idim. Şimdi anladım ki; onlar hakikî vazifelerini yapıyorlar, malayani şeylerle iştigal etmediklerinden ve kaza ve kaderin vazifelerine karışmadıklarından ve enaniyetten gelen hodfüruşluk ve tenkid ve telaş etmediklerinden, temkinleriyle ve metanet ve itminan-ı kalbleriyle Risale-i Nur şakirdlerinin yüzlerini ak ettiler, zındıkaya karşı Risale-i Nur’un manevî kuvvetini gösterdiler.

(Şualar – 318)


75

23.04.2010, 03:54

“Sana ihanet eden ehemmiyetsiz adamlara karşı, Gül ve Nur fabrikasının kahramanlarının hârikulâde hürmet ve ihtiramları varken böyle bir-iki vicdansızın hakaretine değil, milyonlarca düşmanların ihanetlerine karşı gelebilir ve hükümden iskat edebilir” diy

Senin bayramın ikinci gününde elime geçen mektubun bir güvercin haber veriyor gibi geldiği aynı günde beni çok müteessir eden hâdise-i taarruziyeden neş’et eden elemlerime, kederlerime bir merhem, bir ilâç hükmüne geçti; bu manayı hatıra getirdi: “Sana ihanet eden ehemmiyetsiz adamlara karşı, Gül ve Nur fabrikasının kahramanlarının hârikulâde hürmet ve ihtiramları varken böyle bir-iki vicdansızın hakaretine değil, milyonlarca düşmanların ihanetlerine karşı gelebilir ve hükümden iskat edebilir” diye kalbime geldi. Fakat kendi şahsıma baktım ki; kurumuş, çürümüş, vazifesi bitmiş bir hurma çekirdeği hükmünde iken, Risale-i Nur bahçesinde bir derece o çekirdekten tezahür eden meyvedar, muhteşem koca bir ağaç nazarıyla baktığınızı gördüm. Sizin fevkalâde hüsn-ü zannınız o ağaçtan ileri geldiğini ve çekirdeğin de bir cihette, bir nevi vesile olduğu cihetinde hüsn-ü zanna mazhar olmuş gördüm.

(Emirdağ – 1 – 72)


76

23.04.2010, 03:55

Kur’an hizmetini dünyevî ve maddî menfaate sarahaten tercih eden, Hüsrev namındaki kardeşimi tebrik ederim. Cenab-ı Hak, böyle Hüsrev’lerin adedini çoğaltsın ve daim arttırsın. Âmîn!

Kur’an hizmetini dünyevî ve maddî menfaate sarahaten tercih eden, Hüsrev namındaki kardeşimi tebrik ederim. Cenab-ı Hak, böyle Hüsrev’lerin adedini çoğaltsın ve daim arttırsın. Âmîn!


77

23.04.2010, 03:59

Bir gün Bedîüzzaman Hazretleri Husrev Efendiye hitaben: “Husrev! Melekü’l-Mevt Azrâil Aleyhisselâm gelse ‘Seni mi alayım, Husrevi mi alayım?’ dese ben ‘Beni al, Husrev hem benim yerime hem de kendi yerine hizmet eder’ derim” deyince Husrev Efendi, “Hayır

Bir gün Bedîüzzaman Hazretleri Husrev Efendiye hitaben: “Husrev! Melekü’l-Mevt Azrâil Aleyhisselâm gelse ‘Seni mi alayım, Husrevi mi alayım?’ dese ben ‘Beni al, Husrev hem benim yerime hem de kendi yerine hizmet eder’ derim” deyince Husrev Efendi, “Hayır Üstâdım! Ben zâten hastayım! Azrâil Aleyhisselâm beni alsın, ben sizi âhirette istikbâl ederim” diye mukabele etmişti.

Bunun üzerine Hazret-i Bedîüzzaman “Hayır Husrev! Hakk böyle ister! Melekü’l-Mevt beni alacak, sen hem benim yerime hem de kendi yerine hizmet edeceksin!” demiş ve kendi ömründen sekiz seneyi Husrev Efendi’ye verdiğini ifâde etmiş ve kendisine hizmet eden sâir Nûr Talebelerini de “Bana hizmet ettiğiniz gibi Husrev’e de hizmet edeceksiniz!” diyerek her birisinden söz almıştı.


78

23.04.2010, 04:01

Bunun üzerine Hazret-i Bedîüzzaman “Hayır Husrev! Hakk böyle ister! Melekü’l-Mevt beni alacak, sen hem benim yerime hem de kendi yerine hizmet edeceksin!”

Bir gün Bedîüzzaman Hazretleri Husrev Efendiye hitaben: “Husrev! Melekü’l-Mevt Azrâil Aleyhisselâm gelse ‘Seni mi alayım, Husrevi mi alayım?’ dese ben ‘Beni al, Husrev hem benim yerime hem de kendi yerine hizmet eder’ derim” deyince Husrev Efendi, “Hayır Üstâdım! Ben zâten hastayım! Azrâil Aleyhisselâm beni alsın, ben sizi âhirette istikbâl ederim” diye mukabele etmişti.

Bunun üzerine Hazret-i Bedîüzzaman “Hayır Husrev! Hakk böyle ister! Melekü’l-Mevt beni alacak, sen hem benim yerime hem de kendi yerine hizmet edeceksin!” demiş ve kendi ömründen sekiz seneyi Husrev Efendi’ye verdiğini ifâde etmiş ve kendisine hizmet eden sâir Nûr Talebelerini de “Bana hizmet ettiğiniz gibi Husrev’e de hizmet edeceksiniz!” diyerek her birisinden söz almıştı.


79

23.04.2010, 04:03

Medreset-üz Zehra erkânları, benim şahsımın da hakikî vekilimdirler. Hâfız Ali‘nin hakikaten müstesna bir mahviyet ve tevazuu içinde ihlası ve fena fi-l ihvan düsturunu muhafaza etmesi; ve Hüsrev‘in hakikaten tedbirce bana ihtiyaç bırakmayacak bir dereced

Medreset-üz Zehra erkânları, benim şahsımın da hakikî vekilimdirler.
(Emirdağ – 2 – 21)

Evet, kardeşlerim! Sizler, ihlas sırrını tam muhafaza ediyorsunuz. Bu kadar esbab-ı tefrika içinde vahdetinizi muhafaza, hakikaten bir hârikadır. Hâfız Ali‘nin hakikaten müstesna bir mahviyet ve tevazuu içinde ihlası ve fena fi-l ihvan düsturunu muhafaza etmesi; ve Hüsrev‘in hakikaten tedbirce bana ihtiyaç bırakmayacak bir derecede tedbir ve dirayeti ve Hâfız Ali gibi yüksek ihlası ve mahviyeti; Hâfız Mustafa‘nın hizmet-i nuriyede büyük iktidarı içinde kuvvetli bir sadakatı ve fedakârane teslimiyeti; ve hem Abdurrahman, hem Lütfü, hem Hâfız Ali manasını taşıyan büyük ruhlu Küçük Ali, Risale-i Nur hizmetini dünyada herşeye tercihan hayatının en büyük maksadı yapması ve sebeb-i ihtilafa karşı kuvvetli mukavemeti bulunduğunu bu dört mektubunuz bana bildirdi. Aynı sistemde, mes’elede alâkadar kahraman Tahirî ve kahraman Rüşdü‘nün dahi aynı hakikatta ve aynı ahlâkta bulunduklarını hiç şübhe etmiyoruz. Bu altı rüknün, bu muvakkat sarsıntıdan, hakikî bir tesanüdle birbirine el-ele, omuz-omuza, baş-başa vermesi, altıyüz belki altıbin kıymet-i maneviyeyi alıyor.. diye, Cenab-ı Hakk’a Risale-i Nur hesabına hadsiz şükür ediyoruz ve sizi de tebrik ediyoruz.

(Kastamonu Lahikası – 242)


80

23.04.2010, 04:05

CEVAP: Bunun üzerine Hazret-i Bedîüzzaman “Hayır Husrev! Hakk böyle ister! Melekü’l-Mevt beni alacak, sen hem benim yerime hem de kendi yerine hizmet edeceksin!”

Bir gün Bedîüzzaman Hazretleri Husrev Efendiye hitaben: “Husrev! Melekü’l-Mevt Azrâil Aleyhisselâm gelse ‘Seni mi alayım, Husrevi mi alayım?’ dese ben ‘Beni al, Husrev hem benim yerime hem de kendi yerine hizmet eder’ derim” deyince Husrev Efendi, “Hayır Üstâdım! Ben zâten hastayım! Azrâil Aleyhisselâm beni alsın, ben sizi âhirette istikbâl ederim” diye mukabele etmişti.

Bunun üzerine Hazret-i Bedîüzzaman “Hayır Husrev! Hakk böyle ister! Melekü’l-Mevt beni alacak, sen hem benim yerime hem de kendi yerine hizmet edeceksin!” demiş ve kendi ömründen sekiz seneyi Husrev Efendi’ye verdiğini ifâde etmiş ve kendisine hizmet eden sâir Nûr Talebelerini de “Bana hizmet ettiğiniz gibi Husrev’e de hizmet edeceksiniz!” diyerek her birisinden söz almıştı.
kendi ömründen sekiz seneyi Husrev Efendi’ye verdiğini ifâde etmiş ve kendisine hizmet eden sâir Nûr Talebelerini de “Bana hizmet ettiğiniz gibi Husrev’e de hizmet edeceksiniz!” diyerek her birisinden söz almıştı.


Bu konuyu değerlendir