Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

nevfel

Profesyonel

  • Konuyu başlatan "nevfel"

Mesajlar: 411

Hobiler: müzik,kitap,radyo,bilgisayar

  • Özel mesaj gönder

1

19.11.2007, 15:25

Sen gidince herkes gitti

Sen gidince bereketi çekildi bu toprağın…

Ve kırıldı kapıları bozguna uğramış şehirlerin…

Bir hain yağmadan artakalan sadece bir gülün yansımasıydı. Mütevazi bir hüznü emziriyordu fasih heceler.

Bir hançer sesi, bir zalimin töresi, bir dervişin inleyen nağmesiydi tufana dönmüş şehrin üstüne yağan…
Zannettiler ki, eceli gelmez emeller vardır.

Saatler vardır eceli gelmeyen…

Bunalım geçirmeyen öyküler vardır.

Dünyanın sadece kendi etraflarında döndüğünü sandılar bir sabah uyandıklarında…

Kendi kendilerine düşler kurdular.

Önce kendileri inandılar kurdukları düşlere…

Her gün baktıkları aynalardan kendi suretleri görünmüyordu. Aynalar dışlarına dönük, içlerinden uzaktı.

Korkuları yansımıyordu yüzlerine…

Onlar korktuklarını belli etmeyecek kadar güçlü görünen zavallılardı.

Tutsak olunmuş benliklerini gömmeye hazır yürekliler doğmuştu sabaha karşı…
Tufan sonrası ,
Yağmur arkası,
Bulut yarası ne yapsın aşık olana?..
Bir kelam aşkına safa dizilenlere hitap ne yapsın?

Bir doğru uğruna oku yayından çıkarana söz ne yapsın? Nefesindeki koru üzerine püskürterek lavı söndürene dağ ne yapsın?
Bu zifir gölge,
Bu zindan gece,
Bu dipsiz kuyu,
Yusuf olana ne yapsın?
Bölük, bölük hicrini söyleyen gökyüzüne şimşek ne yapsın?

Nemrut ne yapsın şimdi ateşi güle çeviren ıbrahim’e?

Çilesi çekilmemiş müride mürşid ne yapsın?
Tutkular, en güzel acıyı zevk sananların düştüğü tuzaktı.

Ve bu tuzağa medyun olanların çilesi yeni başlamıştı.

Mıhlanıp kaldıkları ayazlardan yüzlerine lodos vurmazdı.

Taktıkları kelepçenin hükmü olmazdı.

Bıçak kemiğe dayanmaz, garbın ve şarkın bütün cellatları gelse şemsin peşinde olana ölüm vurmazdı.
Sen gidince herkes gitti.

Sen gidince zaman yitirdi cazibesini…

Sen gidince Zühre yüzünü göstermedi bir daha…

Sen gidince… Sen gidince başladı her şey.
Sen gidince her şey bitti aslında.

Ödünç alınmış hürriyetler bitti önce…

Ahengi bitti en güzel bestelerin…

Çeyrek asırlık bir ömrün heyecanı bitti.

Bedene yük gelen bir gönlün sevdası bitti sonra…

Adaletin hukuka yansımayan hükmü yitti.
Bir talan değdi sabahın soğuk nefesine…

şehzadelerin güneşe meyli yoktu.

şehzadelerin üzerine düşen gölgelere öfkesi yoktu.

O yüzden hançerelerini içlerinin ta orta yerine saplıyorlardı. Kinimiz başkalarının canını acıtmasın diye…

Can acıtanların canı acımasın diye…

Dilleri dua eşiğinde, öfkeleri övüncün zaferinde, dudakları yüreğin busesindeydi.

Arşınladıkları yolların hep yokuş olmadığını bilecek kadar sabırlı, başlarını hain bir celladın eline teslim etmeyecek kadar mağrurdular.

şehzade olmak kolay değildi. şehzade olmak ölmeyi bilmekti. şehzade olmak yarın devletin başına geçmekti.
Ödünç gölgeler geçiyordu şehrin üstünden…

Okyanusların kaderi bir ihanetin ardından değişiyordu.
Bu şehir baştan sona yıkılmıştı oysa…

şehrin firarileri en başından bir hayatı yaşamak için kuruldular köşe başlarına…

Duvarlar sükut içinde, güneş gurup ateşinde, ay gecenin mahremindeydi.

Yuvasına dönmeye korkan seyyar kuşlar vardı gökyüzünde.

Tahtını ve tacını çoktan yitirmiş saltanat meraklıları…

Aldanış, adanmışlıktan daha kolaydı.

Uğursuzluğuna inanılmayan bir kırık ayna kalmıştı ellerinde sadece makamlarına düşkün olanların…

Ruhlarının aksini yansıtmayan bir kırık, uğursuz ayna…

Tecellisi paslı kalp olan…

Nefesin ve nefsin izdüşümlerinin yok olduğu bir aksiseda kalmıştı hüzün makamlarından geriye…

Kimsenin bundan böyle dokunamayacağı, dokunsa bile düşüremeyeceği bir tacı başına takanların öyküsü başlıyordu..
şehir uyanmıştı. şehrin etrafına surlar örülmüştü çoktan.
Arka bahçede ihanetlere yabancı bin yürek, mermer sütunlarında bereket, ufuklarında muhayyel mevsimlerin gülizar kenti vardı artık.

Hayal içre olanların çekimli fiilleri başlıyordu. Altı çizili satır aralarına yeni kelimeler ekleniyordu.

Bütün karalanmış nüshalar temize çekiliyordu.

Bütün noktalar hacim değiştiriyor, virgüller cümleleri soluklandırmıyordu.

Soru işaretleri derin kuyularda, üç noktalar beynin en ücra kıvrımlarındaydı.
Hükmedilen hükmettiğini sanana ibret dersi verecekti şimdi. Kelimeler hücum hazırlığında, sultan kul olma yolunda, şehzade taht makamındadır.

Bahşişini alan yeniçeri susturulmuş, şehrin sakinleri yerleşik düzene geçmiştir.
Lisan sonrası,
Vurgun yarası,
Taarruz arkası ne yapsın yenilgiye uğrayana?
Bir ah uğruna acıtan zevkleri kalbe gömene aşık ne yapsın?

Bir hançer sonucu damlayan kana maşuk ne yapsın? Tercümanı olmayan buluta sağanaklar ne yapsın?
Bu saray-ı amire,
Bu kisranın burçları,
Bu dünyanın sarayı
Ölümlüye ne yapsın?
Mihrabında şarkılar söylenmeyen mehtaplar yakamoza ne yapsın? Çölün ateşini dindirmeye Nil ne yapsın?

ılham ne yapsın tamamlanmayacak şiire?

Mürekkebi tükenmiş kamış kaleme, yazılamayan vav’a hattat ne yapsın?
Zahirde duran istifhamlara, teorisi tükenmiş satır aralarına, nazını yitirmiş hayata seni koydum.

“Sen gidince herkes gitti.” demiştim ya…

Sen gidince bereketi çekildi bu şehrin. Sen gidince hüznü yaşadı heceler…

Sen gidince hain pusular kuruldu şehirlilerin üstüne… Sen gidince zaman hükmünü yitirdi.

Zühre sakladı yüzünü aylarca…

Dedim ya sen gidince herkes gitti.

Sen gidince düşler de bitti.

Enkaz altında kalan aynalardan kimse seçemez oldu yüzünü…

Sen gittin, talan yerine döndü şehir…

Sen gittin ya, herkes bedelini ağır ödedi bu gidişin…
Sen gittin. Ve herkes gitti.
Tahttan indirilenlerin, değişen saltanatların ve zaferi kazanmış olmanın sevinciyle dön.

Kül yığınlarından yapılan ateş-i sarayların için dön.

Dön ki, yüreğindeki saklı kentte tahtlar kurayım.

Dön ki, vicdanı tükenmişlerin en acımasız hükmü olayım.

Mabetleri taşa çevirenlere, dünyadan mal kaçıranlara, aynaları parçalayanlara hesap sorayım.
Dön artık gittiğin yerlerden…

Götürdüğün her şeyi geri getirerek dön.

Yokluğun esası olan varlık için dön.

Dön ki, sitemi değmesin ölümün yaşanmışlığa…

Dön ki, zindanından kurtulsun gülzar.

Payına düşeni alsın ah ü zar.

Dön ki, firkatinden susanlar, gelişinin çığlığıyla hayat bulsun yar.
Dön artık gittiğin diyarlardan. Dön…

AYşE NUR MENEKşE
Ne zaman bir hicran bestesi duysam
Gözlerim mechule dalıyor Anne...

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir