Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

Bilâl Tunç

Orta Düzey

  • Konuyu başlatan "Bilâl Tunç"

Mesajlar: 360

Konum:

Meslek:

Hobiler: 1- tashih, 2- Osmanlıca, 3- arıcılık

  • Özel mesaj gönder

21

05.07.2008, 13:37

KASîDE-ı FAHRıYYE DER MEDH-ı şEHR-ı BATMAN

(Batman şehrine Kasîde)

Bu şehre ki Batman denilür hayli zamandır;
Ma’nâ bu ki: bir kez batanın hâli yamandur!

Her kûşesi başdan başa çöpler ile kaplû,
Her zerre havâsındaki sırf toz ve dumandur!

Kış geldi mi, bir başka olur bizde sokaklar:
Her ev leb-i deryâ, yalı; her arsa limandur.

Pek bol bulunur bizde ya, kullanmayız asfalt;
Tutkal gibidür balçığımız, çizme yutandur.

Çöplükleri teftîş eden ol kàre sinekler,
Bir serçe kadar besli ve tonbul, kocamandur!

Gündüz çekilüp dinlenerek saldırur akşam;
Pek can yakar ol sivrisinek, sevdiği kandur.

Bir jet gibi sür’atle hücûm etmede kâfir!
Pek başka bu cins; zannederim: ordu-bozandur!

Var bir sürü aylıklı nezâfetcisi, lâkin;
Fahrî çalışanlar: kedi, it, karga, sıçandur!

Hayvanları, tekmil, buranın çöp ve kâğıt yer;
Bilmez, yemi akranlarının: arpa, samandur...

Bilmem ne sebebden, çekemez komşu şehirler?
“Pek pis kokuyor!” dirler a, ol misk ü rihandur.

ıstasyonu geçmez sanırım tasfiyehâne;
En başda gelen işleri: i’mâl-i duhandur.

Yaz mevsiminin fazla sıcak olması bundan:
Dâim yanıyor meş’alemiz, şûle-feşândur.

Çarşûları, dükkânları pür mâl ü nevâle;
Bîhadd ü hisâb müşteri: kandur baba kandur!

Hiç belli değildür, değişür bizde fiatlar;
şol belli ki: zam devresi sâat değil, andur.

Yüzlerce garîb âdemi besler belediyye;
Kim bâdihevâ mal yise, ol zâbıtadandur.

Birden yığılır lâhzada dağlar gibi erzâk;
Bir anda da hâlden çekilür, sanki talandur.

Karpuz ve kavun bol ama, güç yetmiyor artık;
Mecbûr olarak almadayız, çünki bu candur.

Pek gam değil, ekmek hamur olmuşsa furunda;
Varken niye gam çekmeli her avluda tandur?!.

Tırşik ile çiğköfte de seçkin yemek ammâ,
En makbulü: bulgur ile ayran ve soğandur.

Taş-kum dolu böbrekde, bütün mi’deler ülser..
Esbâbı: suyuymuş! Bana sor: “Mâ-i nisandur.”

ınkârı ne mümkin, bu güzel beldede dâim,
Hep bulduğumuz hayr ü sevâb, ni’met ü nândur.

Âsâyişi düzgün; azıcık fazla silâh var..
Sık patlasa, korkman! Ya alandur, ya satandur...

Zabtiyyesi, emniyyeti – elhak – kuş uçurtmaz;
Hırsız bulunur gerçi ya, eşyâsı nihandur.

Çayhânesi pek çok, yine hiç yer bulamazsun;
Sandalye bilinmez, oturak: kürsü filândur.

Ters – düz demez işler trafik caddede, yolda;
Bir kısmı süvâriyse de bir kısmı yayandur.

Bir âdeme çarpup da kazâen, dise: “Pardon!”;
Ol kimseye ters ters bakarak dir ki: “Babandur!”.


Serbest gezinir caddede, yollarda inekler;
Kim dirse ki: “Hindistan’a benzer.”, bu yalandur.

Damlarda yatar müşteriler, lükstür oteller;
Pek çok televizyonlu Hotel varsa da, handur.

Yok sanma, plâkçıymış, efendim, sinemaymış..
Var! Hem gece – gündüz işi feryâd ü figandur.

Kaç tâne operlör böğürür, kimsede tıs yok;
Ses çıksa da kim aldıracak hoş? Borazandur!

Nemmamlara bakman, diseler Batman’a : “Zengin,
ı’râdı börek, şehremini Yağma Hasan’dur.”

Dirlerse de: “Milyonları yutmuş ve yemişler..”
Kimler? Nereden? Söylemiyorlar; su-i zandur!

Yağ, çay ve şeker ânide kayboldu mu: bayram;
Ger, mâ ü ziyâ yoksa, bilin kim: ramazandur.

On hâneli bir köy bugün altmışbini aşmış..
şol hâle sebeb, belli ki, Garzan’la Raman’dur.

Hiç duymadığın tarz ü makamdan bile olsa,
şol sîne yakan savtı gazel sanma: ezandur.

şöhretlisi yok, meczubu bol, işsizi çokdur;
Herkesde siyâset: ne vekildür, ne bakandur.

“şâirleri varmış!” diyerek eyleme hayret;
Sen, Batman’ı hor görme ki: menbâ-i sühandur!

Saydıklarımız bizlere vermez ki nakîse;
Bir böyle şehir halkı oluş insana şandur.

Her kim: “Kaçayım ben buradan, kurtulayım!” dir;
şaşkındır o! Aldırma, bu söz bir hezeyandur.

“Bir başka diyar bul, bunu terket!” dime; çünki
Burdan bulurum rızkımı, öyleyse vatandur.

Vasfında muhakkak ki muvaffak idi Ekrem;
Ol, gerçi esâsında ne şâir, ne ozandur...
30.9.1977
CEMÂATDE VÂHİD-İ SAHÎH OLMAZSA; CEM' VE ZAMM, KESİR DARBI GİBİ KÜÇÜLTÜR. [Hakîkat Çekirdekleri (73)]

22

05.07.2008, 17:40

Son 3 şiir ne de güzeller, MaşaAllah. Allah razı olsun. Abimizin kalemine kuvvet.
'

Bağ-ı cennette ümidim bu durur kim Zatî'yi
Cümle müminlerle ol server ede hem sâyesi


_

Bilâl Tunç

Orta Düzey

  • Konuyu başlatan "Bilâl Tunç"

Mesajlar: 360

Konum:

Meslek:

Hobiler: 1- tashih, 2- Osmanlıca, 3- arıcılık

  • Özel mesaj gönder

23

05.07.2008, 20:00

Takdirlerinize aynen katılıyorum, duâlarınıza da, "âmîn!.." diyorum.
CEMÂATDE VÂHİD-İ SAHÎH OLMAZSA; CEM' VE ZAMM, KESİR DARBI GİBİ KÜÇÜLTÜR. [Hakîkat Çekirdekleri (73)]

Bilâl Tunç

Orta Düzey

  • Konuyu başlatan "Bilâl Tunç"

Mesajlar: 360

Konum:

Meslek:

Hobiler: 1- tashih, 2- Osmanlıca, 3- arıcılık

  • Özel mesaj gönder

24

05.07.2008, 22:35

Ehl-i irfâne karîn ol eyle kesb-i ma’rifet
Câhile yâr olma câhil âdem olmaz câh ile


Bu da çok güzel. Kaynağını verebilir misiniz?
CEMÂATDE VÂHİD-İ SAHÎH OLMAZSA; CEM' VE ZAMM, KESİR DARBI GİBİ KÜÇÜLTÜR. [Hakîkat Çekirdekleri (73)]

25

06.07.2008, 16:04

Evet, iki satır ama ne kadar mânidar.

Peşteli Hisâlî'nin beyiti.
'

Bağ-ı cennette ümidim bu durur kim Zatî'yi
Cümle müminlerle ol server ede hem sâyesi


_

Bilâl Tunç

Orta Düzey

  • Konuyu başlatan "Bilâl Tunç"

Mesajlar: 360

Konum:

Meslek:

Hobiler: 1- tashih, 2- Osmanlıca, 3- arıcılık

  • Özel mesaj gönder

26

06.07.2008, 18:01

Teşekkür ederim. "normalde şiirden haz almayan biri olarak" hârika..
CEMÂATDE VÂHİD-İ SAHÎH OLMAZSA; CEM' VE ZAMM, KESİR DARBI GİBİ KÜÇÜLTÜR. [Hakîkat Çekirdekleri (73)]

27

06.07.2008, 23:46

'Beyit'leri, 'şiir' den ayırmak ne kadar doğru bilemiyorum ama o iki satırda çok şeyler ifade eden satırlar beni ayrı alemlere götürüyor. şiirin alıp bırakamadığı sahile beni onlar ulaştırıyor.

Belki de şiirlerini paylaştığınız mübareğin eserlerine ilgim yine bu yolla olmuştur.
'

Bağ-ı cennette ümidim bu durur kim Zatî'yi
Cümle müminlerle ol server ede hem sâyesi


_

Bilâl Tunç

Orta Düzey

  • Konuyu başlatan "Bilâl Tunç"

Mesajlar: 360

Konum:

Meslek:

Hobiler: 1- tashih, 2- Osmanlıca, 3- arıcılık

  • Özel mesaj gönder

28

07.07.2008, 22:04

SııRT’ıN ESKı GÜNLERı
- Cumhur Kılıççıoğlu’na -

Kemerli bir sokakdayım,
Zamanca pek uzakdayım!
Düşünceler sürüklüyor
Ve kalbe duygu yüklüyor...

Hayâller ağlamaklıdır:
Bu boş mekânda saklıdır
Sevinç, ümid, hüzünleri;
Kederli, mutlu günleri
Sıcak, sevimli beldenin...
Fısıldıyordular demin
Yıkık, dökük konakları;
Meyilli, dar sokakları:
“Siirt’in eski günleri
Döner, gelir mi hiç geri?!.
Susuzdu, sevgisiz değil!
Her evde bir tutam yeşil
Ve avlusunda mâvi var;
Tanış, bilişdi komşular.
Berâber atlı geçmeyen
Oyun için genişleyen
Sokak, her anki hâli mi?
Çocukların hayâli mi?!.
Adım başında kubbeler:
Ya câmidir, ya türbeler,
Ya bir hamam ki, tertemiz:
Severdi halkı, şüphesiz...
şehirde hayli medrese
ılim saçardı herkese.
Her ihtiyâcı karşılar
Küçük, samîmî çarşılar.”
Dönüp ezanla kendime
Verince son hayâlime,
Dedim: şu anda nerdeyim?
Bakındım, aynı yerdeyim...
28.9.1992
CEMÂATDE VÂHİD-İ SAHÎH OLMAZSA; CEM' VE ZAMM, KESİR DARBI GİBİ KÜÇÜLTÜR. [Hakîkat Çekirdekleri (73)]

Bilâl Tunç

Orta Düzey

  • Konuyu başlatan "Bilâl Tunç"

Mesajlar: 360

Konum:

Meslek:

Hobiler: 1- tashih, 2- Osmanlıca, 3- arıcılık

  • Özel mesaj gönder

29

09.07.2008, 21:15

şANLIURFA
- Cihad Kürkçüoğlu’nun hazırladığı Ruha’dan
Urfa’ya ve şanlıurfa albümlerine bakarken-

Bir belde ki, her din ve kavim mutlu ve râzı;
şan vermededir Urfa’da insanlığa mâzî:

Târîhe geçen bunca krallar, derebeyler,
şöhretli kumandan ve hükümdâr, nice beyler,

Binlerce meşâyîh, ilim erbâbı, velîler,
Fâzıl ve saîd onca şahıs, onca nebîler...

Hemşehridir ıbrâhim’i, Eyyûb’u, şuayb’ı..
Nemrûd’u, ne gam, olsa da artık bütün aybı!
***
Ark, çeşme, kemer, göl, kuyu.. dâim dolu suyla;
ıbrâhim’e Hakk’dan bereket bahş oluşuyla...


Rıdvâniye’nin yüzdüğü göllerde balıklar
Kaç bin sene evvel yaşanan izleri saklar...

Burçlar, yüce surlar oluyor düşmana mâni’.
Her yerde bulunmakda ya mescid, ya da câmi’;

Han, çarşı, hamam, medrese, dergâh gibi âsâr
Bin faydalı hizmet vererek halkı kucaklar...

Hülyâya geçit vermededir burda tetirbe;
Sonsuzluğu dâvet gibidir şurdaki türbe...

Efsunlu, garîb, dar ve serin eski sokaklar:
Zincirli’si, Mâdenli’si, Yorgancı’sı hem var!

Gözden silinir sessiz adımlarla karaltı,
Bir sırra kanat germededir sanki kabaltı...

Mes’ud yaşanan yılları duy kahkahasından;
Yok şahnişinin farkı, küçük kuş takasından...

ıç çekmede, bir hiss-i tahassür ile yer yer,
Eyvanları öksüz ve harâb Urfalı evler...
***
Bir cezbeye düşmüş gibi çırpındı da mızrâb,
Uşşâk’a geçip, kıldı karar, öylece bî-tâb,

ınler gibi, taksîme devâm eyledi bir ûd.
Bülbülleri hayrân ederek başladı Mahmûd. [*]

Ürperdi duvarlar, dikilip taşları kalkdı;
Çokdan kurumuş çeşmelerin gözyaşı akdı.

Zevkın taşa aksetdiği his yüklü konaklar;
Tiryâkisi, meftûnu bunun ince sokaklar...

Uşşâk’a Hicâz ekleyerek sürdü gazeller.
Kâh ses saza yol vermede, bâzen sese teller...

Tâhir, Lole Yûsuf, Dede Osman, ıbe, Dervîş,
Yahyâ ve Çavuş.. eski takım, topluca gelmiş... [*]

Yâd oldu, hayâl âleminin sesleri dindi;
Gün bilmedi aslâ, gecenin hüznü nedendi?
***
Albümde fotoğraflara bakdım da; derinden
Her nağmeyi duydum, yaşadım sanki o gün ben...
23.3.1994

[*] şiirde ismi geçen, 1930’larda
Urfa’da yaşayan ses ve saz sanatçıları:
Tenekeci Mahmûd Güzelgöz
Mukîm Tâhir Oturan
Lole Yûsuf
Ebelerin Topal Dede Osman
Kemancı ıbe
Damburacı Dervîş Vatansever
Berber Yahyâ
Vâveyli Mustafa Çavuş
CEMÂATDE VÂHİD-İ SAHÎH OLMAZSA; CEM' VE ZAMM, KESİR DARBI GİBİ KÜÇÜLTÜR. [Hakîkat Çekirdekleri (73)]

Bilâl Tunç

Orta Düzey

  • Konuyu başlatan "Bilâl Tunç"

Mesajlar: 360

Konum:

Meslek:

Hobiler: 1- tashih, 2- Osmanlıca, 3- arıcılık

  • Özel mesaj gönder

30

09.07.2008, 21:19

AHMED DAYININ HÂNESı

Yağıyor kar sulu-sepken, vakit akşam üzeri.
Yine poyraz esiyor buz gibi, dondurdu yeri.

Üşümüş gölgelerin evlere kaçmakda çoğu;
Yanaşıp mangala, az-çok, unuturlar soğuğu.

Gelecek yorgun, adam şimdi namazdan çıkarak,
Sedirin üstüne bağdaş kurarak yaslanacak.

Oda sessiz, yatıyor yerde zayıf bir bebecik:
Görünen yerleri etsiz, sanılır sâde kemik...

ıki-üç minderin üstünde yatar hasta kızı;
Koyuyor yaşlı kadın sofraya ekmekle tuzu.

Bu küçük ev bizim Ahmed Dayının hânesidir.
Yatalak bir kızı vardır, çocuğun annesidir.

Düğününden iki ay geçti mi, bilmem, aradan;
Sapasağlamken adam, gitdi göçüp dünyâdan.

Kocasından bu şekil ayrılarak geldi kızı,
ıki aylık gebe hem; hâli yürekler acısı...

ıyi insan idi Mehmed.. yaparak kulluğunu
Yaşayıp gitdi, helâlden yiyerek bulduğunu.

Dediler ismine Mehmed, babasından vasiyet.
Doğuşundan beri çekmekde çocuk bin eziyet.

Kederinden ana hep hasta yatar, ağlayarak;
Geçirip felç mi nedir, düşdü ki, evlerden ırak!

Ufacıkdır daha Mehmed.. bakım ister ona da;
Ama, n’etsin ki, çekilmiş memeden süt anada...

Para yokdur süt alınsın, bebek ekmek de yemez.
Yiyecek var mı ki versin! Tıkanır söyleyemez...

Büyük oğlan giderek âilesinden uzağa
Bırakır arkada bir yaşlı peder, yaşlı ana.

Seneler var ki haber yok; ne bir adres bulunur.
Gelecekdir, diye mahzûn iki insan avunur.

Eve lâzım yiyecek bir- iki ekmekle şeker;
Onu bulmak ne zor olmuş! Odun, ondan da beter...

Bereket, ev babadan kalma da Ahmed Dayıya
Bu sebebden, şükür olsun, ödemez bir de kira.

Hani, bir iş oluverseydi.. değil yüz karası;
Çalışır, yardım eder insana bir az karısı...

Ama nerden bulunur? Kimse yıkatmaz çamaşır.
Yine Ahmed Dayı, zar-zor, yükü sırtında taşır.

Bu güzün kesdi şu dağdan getirip on yük odun.
Tanıdıklar da, sağ olsun, verivermiş biraz un.

Soğuk erken gelivermez mi bu yıl, aksine ya!
Ne odun kaldı, ne un; anbara baksan, ne de yağ...

Ve kışın şiddeti üstünde evin pek duyulur.
Yarı aç hep.. yine tok olsa birazcık uyunur.

Kırışıp alnı biraz: “Yetmeyecek böyle, odun
Ne zamansız bitiyor hâ!” dedi, me’yusdu kadın.

“Bu çocuk çok üşüyor, yakmasam olmaz ki her an.
Ufacık, hasta, zayıf.. korkarım, alsın Yaratan.”

Bu, sıkılmış, garib insanların ağzında yine
Duyulan hamd ü senâdır ve duâ, Rab’lerine.

Biliyorlar, Yüce Mevlâ’dan olur her ne ise.
Ve bu îmân ile insan daha düşmez yeise.

Gülerek verdi cesâret o zaman hâtununa:
“Hele bitsin bakalım; yardım eder Hakk kuluna.

Geliyor, kalmadı bir şey yaza; yaklaşdı vakit.
Hele bir işler açılsın, birikir bolca nakit.

ıki - üç ay çalışırsam düzelir evde durum.
Bilemem, belki de dâim olarak iş bulurum.”

Ne gezer iş! Bilir elbette; fakat kaç senedir
Bu tesellî ile Allâh sabır vermededir...
şubat, 1972
CEMÂATDE VÂHİD-İ SAHÎH OLMAZSA; CEM' VE ZAMM, KESİR DARBI GİBİ KÜÇÜLTÜR. [Hakîkat Çekirdekleri (73)]

Bilâl Tunç

Orta Düzey

  • Konuyu başlatan "Bilâl Tunç"

Mesajlar: 360

Konum:

Meslek:

Hobiler: 1- tashih, 2- Osmanlıca, 3- arıcılık

  • Özel mesaj gönder

31

09.07.2008, 21:24

HASTA BıR ANNE

Yavrularım, sizleri çok özledim.
Belki gelirler diye hep gözledim.
Geçdi fakat işte pazar bir daha,
Kaldı ümîdim gelecek haftaya.
Annenizin derdi nedir, bilseniz!
Ağlıyorum, gözyaşım olmuş deniz...
Kalmadı hâlim, eridim; hastayım.
Ben yine hep sizler için yastayım.
Zor değil ölmek bana, îmanlıyım;
Bir size hasret, size hicranlıyım.
Zannederim, sevmeyecek kimseler;
Boynu bükük kalsanız öksüz eğer...
Bir sene evvel babanız göçdü ya;
şimdi, sanırsam, bana gelmiş sıra.
şükrederim, eyleyemem i’tirâz;
Buymuş ömür: amma uzun, amma az...
“Çâre bulunmaz” dediler, “kansere;
Yatma bu hastânede sen boş yere.
Git de, çocuklarla, kalan ömrünü
Evde geçir bâri, son üç – beş günü...”
Doktora sordum; dedi: “Vermem izin!
Korkduğunuz olmayacakdır sizin...
Hastalığın seyri değişmiş bile;
Bence geçer, kalmadı pek gàile.
Sendeki îman ve tevekkül yeter
Olsa bu dert böyle değil, beş - beter!
Kurtuluş ümmîdini kaybetmeyen
Kurtuluyor, bilmedeyim hayli, ben.
Hastalığın Hâlik’ı kim? Rabb’imiz!
-Sâde biraz sabredebilsek de biz -
şükrederek bekleyiversek, yeter...
ışte o dem, kalmayacak gam, keder.
Az daha sabret, göreceksin bacım.
Geçdi, dedim gerçi ya, ister bakım.
Bir – iki ay burda kalıp yat hele,
Sonra selâmetle gidersin eve...”
Böyle tesellî ile doktor, bana
Verdi ümitler... Bunu gel sor bana!
Gitmeyecek gözlerim artık açık,
Bir dese doktor: “ıyisin, haydi çık!”
Bir kavuşursam size, ah canlarım,
Böylece neymiş yaşamak, anlarım...
Hep Yüce Mevlâ’ya emânet olun,
Siz size sâhip ve mukayyet olun...
1976
CEMÂATDE VÂHİD-İ SAHÎH OLMAZSA; CEM' VE ZAMM, KESİR DARBI GİBİ KÜÇÜLTÜR. [Hakîkat Çekirdekleri (73)]

32

09.07.2008, 23:33

MaşaAllah.
'

Bağ-ı cennette ümidim bu durur kim Zatî'yi
Cümle müminlerle ol server ede hem sâyesi


_

Bilâl Tunç

Orta Düzey

  • Konuyu başlatan "Bilâl Tunç"

Mesajlar: 360

Konum:

Meslek:

Hobiler: 1- tashih, 2- Osmanlıca, 3- arıcılık

  • Özel mesaj gönder

33

11.07.2008, 14:36

BıR SABAH

Gün doğmamışdı. Kalkdı yatakdan bizim çocuk.
“Hişt! Kalkma, yat! O yorganı örtün!” dedim, “soğuk!”
“Annen namâzı şimdi bitirsin de öyle kalk.”
-: Karnım acıkdı çok, baba! Kılsın çabuk çabuk.



“Sabret canım.” Dedim, “bitecek şimdi; sonra biz
Birlikte senle hem çay içer, hem yemek yeriz.
Lâkin biraz müsâade ver, sus da, sen bana
Bitsin şu cüz, dur azıcık...” Susdu çâresiz.

Çok geçmemişdi; geldi yumurcak yavaş yavaş.
Bakdım: sokuldu göğsüme çok sevdiğim o baş.
Mümkün mü sevmemek? Bize dünyâda lûtf ile
Etmiş Cenâb-ı Hakk onu candan bir arkadaş...
Aralık, 1972
CEMÂATDE VÂHİD-İ SAHÎH OLMAZSA; CEM' VE ZAMM, KESİR DARBI GİBİ KÜÇÜLTÜR. [Hakîkat Çekirdekleri (73)]

Bilâl Tunç

Orta Düzey

  • Konuyu başlatan "Bilâl Tunç"

Mesajlar: 360

Konum:

Meslek:

Hobiler: 1- tashih, 2- Osmanlıca, 3- arıcılık

  • Özel mesaj gönder

34

11.07.2008, 16:53

Dr. Câhid ÖNEY’in GAZELıNı TEşTÎR

Nây anlatdı ve hıfzeyledi ma’nâyı kalem;
Çünki, görmüşdü o ilk ta’lim-i esmâyı kalem.
Biri kalbin, biri aklın dilidir, kökleri bir;

Hakkıdır, kardeşi bilmişse eğer nâyı kalem!

Levh-i mahfûza tekaddüm ne büyük şey, yâ Rabb!
Ne şereflendi görüp neş’e-i ûlâyı kalem!
Etme mürted, onu şeytâna uyup sen; çünki

ıbtidâ secde edip yazdı elif – bâ’yı kalem!

“Oku!” emreyledi, öğretdi kalem tutmasını;
Vererek kàbiliyetler sana Mevlâ-yı kalem.
ılmi nakletmeğe bir vâsıta kılmış beşere;

Rabbimin, âleme bir lûtfudur i’lâ-yı kalem!

Muktedîr elde coşar.. bil ki suhûf olsa semâ,
Getirir, nokta eder orda Süreyyâ’yı kalem.
Vasfeder Hâlik’ı; evsâf-ı ılâhî bitmez,

Tüketir, olsa mürekkeb yedi deryâyı kalem!

Eylesin nâmını hep medh ü senâ ıslâmın;
Emre uy, fethediversin koca dünyâyı kalem.
Zülfekàr asr-ı saâdetde nasıl yapdı; bugün

Yıldırımlar gibi çarpsın bütün a’dâyı kalem!

Pek günâh âlet edinmek onu şahsî çıkara;
Bil, şikâyet edecek Hakk’a bu da’vâyı kalem.
Amelin cinsine uygun olur elbet de cezâ;

Yapma yâ Rabb, aman, kimseyi rüsvâ-yı kalem!

Dedi Câhid: “Kalemin kudreti Hâlik’dandır.”
Ede tasdîk bunu Ekrem, çeke tuğrâyı kalem.
şühedâ kan, ulemâ bunda mürekkeb akıtır,

Et cihâdında sebât; va’d eder ukbâyı kalem!
29.3.1976
CEMÂATDE VÂHİD-İ SAHÎH OLMAZSA; CEM' VE ZAMM, KESİR DARBI GİBİ KÜÇÜLTÜR. [Hakîkat Çekirdekleri (73)]

35

12.07.2008, 13:33

Abinin 'taştir' örneklerini görmek daha da onur verici. MaşaAllah, yine çok güzel bir çalışma olmuş.
'

Bağ-ı cennette ümidim bu durur kim Zatî'yi
Cümle müminlerle ol server ede hem sâyesi


_

Bilâl Tunç

Orta Düzey

  • Konuyu başlatan "Bilâl Tunç"

Mesajlar: 360

Konum:

Meslek:

Hobiler: 1- tashih, 2- Osmanlıca, 3- arıcılık

  • Özel mesaj gönder

36

13.07.2008, 08:50

Dr. Câhid ÖNEY’in GAZELıNı TEşTÎR

Nâmûsumuzla can verebilmek şiârımız;
Yanlış bilinmesin, bu sebebden vakàrımız.
Müstağniyiz, evet; kula kullukdan ârımız...

Muhtâc isek de, sarsılamaz i’tibârımız!

Nâdâna sorma, belki kararsız bilir bizi;
Gülmüşsek ağlıyorken o, arsız bilir bizi!
Kalpdır ya kendi, öyle ayarsız bilir bizi.

Dünyâ yanıp yıkılsa, değişmez karârımız!

Âlemde zevkımiz, sözümüz şâirânedir;
Âciz görünmedeysek eğer, bir bahânedir.
Kalb kırmamak için daha bir başka yol nedir?

Yâ Rabb! Ne mutlu, kimseye yokdur zarârımız!

Sen hâb-ı gafletinde devâm et; değil sana,
Hâlden bilirse, sivrisinek sazdır insana.
-Ârif tecâhül etse; kırılmaz mısın buna?-

Devrânadır bizim sözümüz, iğbirârımız!

Seng-i mezâr istemeyiz biz; yeter bize,
Rahmetle yâd ederse kalanlar çöküp dize,
Eslâfa ittibâ ederek söyleriz size:

Dîvânımız, kitâbe-i seng-i mezârımız!

Kin tutmayız; riyâ ne, husûmet ne bilmeyiz.
Mazlumla ağlarız ama, zâlimle gülmeyiz.
Âlem bilir bütün bizi Ekrem; kimiz, neyiz!

Câhîd, derûnumuz gibidir âşikârımız!

9.2.1973
CEMÂATDE VÂHİD-İ SAHÎH OLMAZSA; CEM' VE ZAMM, KESİR DARBI GİBİ KÜÇÜLTÜR. [Hakîkat Çekirdekleri (73)]

Bilâl Tunç

Orta Düzey

  • Konuyu başlatan "Bilâl Tunç"

Mesajlar: 360

Konum:

Meslek:

Hobiler: 1- tashih, 2- Osmanlıca, 3- arıcılık

  • Özel mesaj gönder

37

14.07.2008, 14:53

AHÎ ÇELEBı’nin NAZMINI TEşTÎR

Câhilin fahri cem-i mâl iledir,
Hodfurûşunki yâl ü bâl iledir,
Gàfilin derdi kıyl ü kàl iledir,

Ârifin izzeti kemâl iledir.

Aşk ü şevk ehli vecd ü hâl ister,
Kalb-i giryân, lisân-ı lâl ister,
Sanma kim ev, veled, iyâl ister,

Ne kemâl ister ü ne mâl ister.

Bizi gör kim, ne hâlimiz vardır,
-şol hayatdan melâlimiz vardır;
Çün, taşınmaz vebâlimiz vardır.-

Ne kemâl ü ne mâlimiz vardır.
9.3.1973
CEMÂATDE VÂHİD-İ SAHÎH OLMAZSA; CEM' VE ZAMM, KESİR DARBI GİBİ KÜÇÜLTÜR. [Hakîkat Çekirdekleri (73)]

38

14.07.2008, 17:54

ınşaAllah bu taştir örnekleri ilerde devlet bünyesinde değerlendirilip, ders kitaplarına alınması lazım. Gerçekten, çünkü çok çok az ne yazık ki.
'

Bağ-ı cennette ümidim bu durur kim Zatî'yi
Cümle müminlerle ol server ede hem sâyesi


_

Bilâl Tunç

Orta Düzey

  • Konuyu başlatan "Bilâl Tunç"

Mesajlar: 360

Konum:

Meslek:

Hobiler: 1- tashih, 2- Osmanlıca, 3- arıcılık

  • Özel mesaj gönder

39

15.07.2008, 08:20

Evet, size katılıyorum. ınşâallah..
CEMÂATDE VÂHİD-İ SAHÎH OLMAZSA; CEM' VE ZAMM, KESİR DARBI GİBİ KÜÇÜLTÜR. [Hakîkat Çekirdekleri (73)]

Bilâl Tunç

Orta Düzey

  • Konuyu başlatan "Bilâl Tunç"

Mesajlar: 360

Konum:

Meslek:

Hobiler: 1- tashih, 2- Osmanlıca, 3- arıcılık

  • Özel mesaj gönder

40

15.07.2008, 08:26

HAKÎKAT ÇEKıRDEKLERı’NDEN AKDEDıLEN
MÜSTEZÂD BEYıTLER

Bulursan hakkı artık ihtilâf etmek değil doğru,
Deyip ondan ehakk yok mu!..
***
Edersin iddiâ lâkin, bakarsın en güzel şeyden
Güzel bâzen olur ahsen...
***
Bilirsin: bir ilaç bir derde tam dermân olur ammâ,
Zarardır haddi çok aşsa!
***
Kezâ, mümkin ki, bir derdin için nâfi’ olan madde
Zehirdir başka bir derde...
***
Hayat: kesretde bir nev’î tecellî eyleyen vahdet..
Hayat: birleşdiren kuvvet!
***
Hayatdâr bir cisim âlemde her mevcûda mâlikdir;
Hayat: varlıkda birlikdir!
***
Senin düşmânının düşmânıdır dostun ve yârânın;
Onun dostuysa: düşmânın...
1977
CEMÂATDE VÂHİD-İ SAHÎH OLMAZSA; CEM' VE ZAMM, KESİR DARBI GİBİ KÜÇÜLTÜR. [Hakîkat Çekirdekleri (73)]

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir