Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

Bîçare S.V.

Profesyonel

  • "Bîçare S.V." bir erkek
  • Konuyu başlatan "Bîçare S.V."

Mesajlar: 712

Konum: İstanbul/ Çamlıca

Meslek: Gazeteci/ Arşiv-Kütüphane

Hobiler: Kitap okuma (Sesli)

  • Özel mesaj gönder

1

21.10.2010, 11:02

Aile mi, devlet mi?





Aile mi, devlet mi?
















Başörtüsünün üniversitelerde serbest olması gerektiği
kanaatine nihayet varabilenlerin, yine son derece geç fark ettikleri
gerekçelerden biri, “18 yaşını doldurup rüşdüne ermiş kişilere neyi
giyip neyi giymeyeceklerini dikte edemeyiz” sözünde ifadesini bulan
gerçek.

Kendi tercihini kendisi yapabilecek yaşa gelmiş ve bu sebeple oy
kullanma hakkı tanınmış olan insanlara kılık kıyafet dayatması da
yapılamayacağının nihayet kabul edilmesi, bir aşama.

Ama bu noktaya güç belâ gelebilenler, 18 yaş altındakilere
yönelik yasağın mutlaka sürmesi gerektiğini ısrarla savunmaya devam
ediyorlar.

Bunun gerekçesini de, çocukları, örtünmeleri yönündeki aile
baskısından korumak olarak ifade ediyorlar. Ancak, var olduğunu iddia
ettikleri “aile baskısı”nı kaldırırken, yerine tam aksi yönde bir
“devlet baskısı”nı ikame etmiş oluyorlar...

Böylece, Ahmet Battal’ın “Ya terbiye kimin görevi?” başlıklı
yazısında (Yeni Asya, 19.10.10) dikkat çektiği gibi, “Çocuğun dinî
eğitimini belirleme hakkı ana ve babaya aittir” diyen Medenî Kanunun
341. maddesini de ihlâl ediyorlar.

Ve bu mesele sadece başörtüsünü değil, din eğitimi kapsamındaki her konuyu içine alıyor.

Giderek dindarlaşan Türkiye’nin toplumsal gerçeği, çocukların
anne-babalarca belirlenen din eğitimine göre yetiştirilmesini öngörüyor.

Bunun pratikteki sonucu, çocukların kendilerine öğretilen dinin
gereklerine uygun bir hayat yaşamaları. Meselâ ibadetlerini yerine
getirmeleri ve haram-helâl ölçülerine riayet etmeleri...

Tesettüre uygun giyinmek de bunlardan biri.

Ama yeni nesillere dine uygun bir hayat tarzının benimsetilmesi
baskıcı yöntemlerle değil, “Müjdeleyiniz, korkutmayınız; sevdiriniz,
nefret ettirmeyiniz” hadisinde ifade edilen prensibe uygun terbiye,
telkin ve tavsiyelerle yapılmalı.

Zaten baskıyla sağlanan “dindarlık” kalıcı ve sağlıklı olmaz. Bulunacak ilk fırsatta terk edilir.

Buna karşılık, ailelerin çocuklarına sevgi ve şefkatle, pedagoji
biliminde ifadesini bulan fıtrat kanunlarına uygun şekilde, sevdirerek
ve benimseterek verecekleri din eğitimine müdahale hakkına—başta
devlet—hiç kimse sahip değildir.

Oysa Türkiye’deki uygulama, bu haksız müdahaleyi “devletin hakkı”
olarak gören ceberut zihniyetin belirlediği çerçevede devam ediyor.

Bu zihniyetin iliklerine işlemiş halk korkusu ve güvensizliği, ailede de kendisini gösteriyor.

Ve bu korkunun temelinde yatan en önemli sebeplerden biri,
CHP’nin tek parti devrindeki unutulmaz sözlerden biri olarak kayıtlara
geçen “Aile bir zehirdir, inkılâba muhalefet ruhu aileden geliyor”
beyanında açık ifadesini buluyor.

Bugün Türkiye’nin geldiği aşamada yapılması gereken şey, halkla
birlikte aileyi de düşman olarak gören bu korkunç zihniyetin, eğitim
politikalarında da hâlâ devam eden hegemonyasını kırıp, devleti,
ailelerle çocukları arasından çıkarmak ve oralarda da özgürlüğü hakim
kılmak.

Devletin hukuk çerçevesindeki müdahalesini sadece cehalet
kaynaklı aile baskısını bertaraf etmek için devreye sokup, onun dışında,
ailelerin çocuklarına vereceği dinî eğitime karışmamak.

Dahası, devlet okullarında verilen eğitimi de, ailelerin isteklerine uygun biçimde düzenlemek.

Konuya böyle bir perspektiften bakılmalı ki, söz konusu dayatmacı
zihniyetin ürettiği sorunlara kapsamlı bir çözüm bulunabilsin. Bunun
için ise, insan fıtratına ve çağdaş kriterlere uygun, demokratikleşme
eksenli bir reformun eğitim alanında da gerçekleştirilmesi gerekiyor.

Aksi halde, “Çocukların eğitimi ailelerine bırakılamaz” diyen ve
Sovyet cumhuriyetleriyle birlikte tarihe karışan çağdışı anlayışın
bizdeki versiyonu, her aşamada yeni sıkıntı ve sorunlar üreterek ve
bunları kronikleştirerek devam eder.

Yani, ilkokul çağındaki kızlarımızın tesettürlü olarak
okuyabilmeleri için, demokrasimizin bu derin ve köklü sorunu aşacak
olgunluğa erişmesi gerekiyor. Peki, bu gayreti gösteriyor muyuz?
21.10.2010
Kazım GÜLEÇYÜZ
"İyyake nâ'büdü ve İyyake nesteîn."
'Ancak Sana kulluk eder, ancak Senden yardım dileriz.'
"İnsanlara teşekkür etmeyen, ALLAH'a da şükretmez.!"
'Bırak bîçare feryâdı, Bîçare S.V.

Bu konuyu değerlendir