Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

Bîçare S.V.

Profesyonel

  • "Bîçare S.V." bir erkek
  • Konuyu başlatan "Bîçare S.V."

Mesajlar: 712

Konum: İstanbul/ Çamlıca

Meslek: Gazeteci/ Arşiv-Kütüphane

Hobiler: Kitap okuma (Sesli)

  • Özel mesaj gönder

1

29.09.2010, 08:53

Başörtüsü yasağı ve siyaset…

Başörtüsü yasağı yine siyasetin konusu. Ne var ki baştan beri siyasî
iktidarın meseleyi yasa ekseninde “yasal yasak” olarak görmesi, tamamen
bir inanç hakkı olan ve insan haklarının başında gelen bu hak ve
hürriyeti çıkmaza sokmakta.

Bilindiği gibi “yasa” tartışması, ilk defa Özal döneminde,
Türkiye Cumhuriyeti mevzuatında hakkında hiçbir yasaklama hükmü
bulunmayan kadınların kılık kıyafeti ve başörtüsü için “yasa maddesi”
çıkarılmasıyla başlamış.

Evvela, 2547 sayılı ve 10.12.1988 tarihli Yükseköğretim Kanunu Ek
16. maddedeki “Yükseköğretim Kurumlarında, dershane, laboratuvar,
klinik, poliklinik ve koridorlarında çağdaş kıyafet ve görünümde
bulunmak zorunludur” cümlesine, “Dinî inanç sebebiyle boyun ve saçların
örtü veya türbanla kapatılması serbesttir” ibâresi ilâve edilmiş. (Resmî
Gazete, 27.12.1988)

Hüküm aleyhine dönemin Cumhurbaşkanı tarafından “iptal istemi”yle
açılan davâda Anayasa Mahkemesi, yapılan değişikliği; “din kurallarına
göre düzenlendiği ve dinî kaynak aldığı” gerekçesiyle iptal etmiş. Bunun
üzerine kanuna eklenen Ek 17. madde ile, “Yürürlükteki Kanunlara aykırı
olmamak kaydı ile; yükseköğretim kurumlarında kılık kıyafet serbesttir”
hükmü getirilmiş. (Resmî Gazete, 5.7.1989; 28.10.1990) Bu hüküm
aleyhine Anamuhalefet Partisi’nce (SODEP) açılan dâvâda; Anayasa
Mahkemesi, yapılan değişikliği “önemli olan bir düzenlemenin dine göre
yapılıp yapılamayacağıdır” gerekçesini kullanarak iptal etmemiş. Lâkin
bir “görüş” olarak uzun yazılan “gerekçesi”nde “çağdaş kıyafet”e vurgu
yapmış…

“YASAL YASAK” YANLIŞI…

Bunun içindir ki yasakçılar, her defasında yine Anayasa’ya aykırı olarak bu “gerekçe”ye atıfta bulunup dayanak yapmaktalar…

Zira Anayasa’nın 153. maddesinde, “Anayasa Mahkemesi bir kanun
veya kanun hükmünde kararnâmenin tamamını veya bir hükmünü iptal
ederken, kanun koyucu gibi hareketle, yeni bir uygulamaya yol açacak
biçimde hüküm ihdas edemez” kaydı getirilmekte.

Ayrıca Anayasa’nın 7. maddesinde, “yasama yetkisinin Türk milleti
adına TBMM’nin olduğu” ve “bu yetkinin devredilemeyeceği” açıkça
belirtilmekte…Böylece, mahkemenin yasa yapma yetkisinin olmadığı ortada
iken, üstelik iptal edemediği bir kanunun gerekçesi bahane edilerek
“yasak hüküm” ihdas edildiği ortaya çıkmakta. Ne var ki bütün bunlara
rağmen, iktidar partisi yönetimi, tıpkı 12 Eylül darbesi ürünü YÖK ve
“yasakçı rektörleri” gibi, Mahkemenin bu “gerekçesi”ni “yasal yasak”
uydurmasında istimal etti. Ateşteki kestaneleri başkalarına toplatmak ve
kendilerince “mayınlı arazi”den uzak durmak, hatta kapatma sürecinde
bazı mahfillere “şirin gözükmek” hesabına, AKP sözcüleri, “yasal yasak
var” dediler. Esasen daha işin başında “yenilikçiler” olarak gömlek
değiştirip Millî Görüş’ten kopan AKP, ütopik “yasal yasak” bahanesiyle
başörtülü adayları kabul etmedi. İktidar partisine mensup belediye
başkanları, seçilmiş başörtülü belediye meclisi üyelerini toplantılara
almadı. Bazı belediye başkanlarının başörtülü eşleri, 23 Nisan gibi
törenlere yine “yasal yasak” diye başlarını açtılar. Keza AKP hükümeti,
AİHM’e gönderdiği savunmada “başörtüsü yasağı”na arka çıktı. Kur’ân’da
ve hadislerde “Allah’ın emri” olduğu açıkça bildirilen ve “dinî bir
vecîbe” olduğu devletin Anayasal kurumu Diyanet’in kararlarıyla te’yid
edilen tesettürün tamamlayıcısı başörtüsünü “siyasî simge”, “laikliğe
aykırı” ve “gerginlik sebebi” saydı. “Yasak yasal” uydurmasına göre
davrandı…

YAPILMASI GEREKEN…

AKP Grup Başkanvekili, yüz binlerce vatandaşı eğitim hakkından,
inancının gereğini yaşama özgürlüğünden mahrum eden başörtüsü yasağının
öncelikli bir konu olmadığını “Türkiye’de toplumun ancak yüzde
1.5’uğunun meselesi” olduğunu iddia etti.Bundandır ki Anayasa Mahkemesi
Başkanı Kılıç’ın mevzuatta hakkında hiçbir yasaklama hükmü bulunmadığını
ve rektörlere bırakılmasını tavsiye ettiği başörtüsüne dair çalışma
başlatan CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun, “başörtüsünün Anayasa ya da
yasa meselesi değil, yasağın anayasal ve yasal düzenlemelerle kaldırma
girişimi yanlış; asıl yapılması gereken kamuoyunda başörtüsünü sorun
veya tehlike olarak görmeyen bir anlayışın hakim kılmaktır” tesbiti
fevkalâde önemli.

Anamuhalefet Partisi’nin “çarşaf açılımı”yla başlayan referandum
sürecinde ilân ettiği başörtüsü yasağını kaldırma teşebbüsü irâdesi, bu
açıdan dikkate değer. Siyasî iktidar, bu irâdeyi dikkate almalı. Milleti
kamplaştıran ve ayrıştıran “anûdâne (inadına) particilik” ve “siyasî
tarafgirlik” çıkmazından çıkmalı. Samimiyet sorgulamasıyla niyet
okumaktan, “umumun mukaddes malı” ve “kutsal ortak değeri” olan dinî
değerler üzerinden siyaset yapmaktan vazgeçmeli.“Yasal yasak” ve “yasa
çıkarma” yanlışını bırakmalı. Siyasî muhataplarına “Samimiyseniz yasa
teklifi verin” tepkisiyle, yasağı daha da azdıran ve yasallaştıran eksik
ve yanlış formüller yerine, nereden gelirse gelsin, hangi sâikle olursa
olsun, dinî hak ve hürriyetleri temine yönelik çabalara sahip çıkmalı…

Çözüm böyle bulunur…

29.09.2010
Cevher İLHAN
"İyyake nâ'büdü ve İyyake nesteîn."
'Ancak Sana kulluk eder, ancak Senden yardım dileriz.'
"İnsanlara teşekkür etmeyen, ALLAH'a da şükretmez.!"
'Bırak bîçare feryâdı, Bîçare S.V.

Bu konuyu değerlendir