ılâhî adalet
Kutlular’ın 17 Ağustos depremiyle ilgili olarak 1999’daki Bediüzzaman mevlidi sırasında söylediği sözlerle ve bunların yol açtığı zincirleme tepkilerle başlayan süreç beş yılını doldurdu.
Bu süreçte Türkiye’de çok şeyler yaşandı.
Konuyla ilgili olarak
“jet hızıyla” soruşturma başlattıktan sonra, Kutlular’ı Ankara’dan ıstanbul’a gönderdiği özel ekiple gözaltına aldıran ve dâvâ açıp cezalandırılmasını isteyen DGM Savcısı, utanç verici bir skandal sonucu makamından oldu ve tenzilen başka bir alt düzey göreve atandı. Halen orada sıradan dâvâlarla meşgul.
Yüksel’in yerine gelen savcı ise, 312 değişikliğini takiben Ankara 1 no’lu DGM’nin Kutlular için verdiği beraat kararını bozulması talebiyle temyiz ettikten bir süre sonra, başka bir sebeple benzer âkıbete uğradı ve
“düz savcı” yapıldı.
Mahkûmiyet kararını veren DGM de, diğer bütün DGM’lerle birlikte lâğvedilerek ağır ceza mahkemesine dönüştürüldü. şimdi, eski
“haşmet ve azamet”inden hayli uzak bir konum ve statüde, önemli ölçüde daraltılıp tırpanlanan bir görev alanında önündeki dâvâlara bakıyor.
Benzer gelişmeler, yine 28 şubat uygulamalarını eleştirip
“Deprem ılâhî ikazdır” diye yazılar yazan Yeni Asya yazarlarının yargılandığı ıstanbul DGM’de de yaşandı. Meselâ bu dâvâları açan savcı çok geçmeden başka bir ile atandı.
Yazarlarımızın tamamını mahkûm eden 3 no’lu DGM’nin başkanı ise, son günlerde yine kendisinden çokça söz ettiren ünlü bir uyuşturucu kaçakçısıyla çıkar ilişkisi içine girdiği suçlamasıyla tenzilen başka bir vilâyete gönderildi.
Bazı DGM’lerin verdiği haksız 312 mahkûmiyetlerini adeta otomatiğe bağlanmışçasına onaylayan Yargıtay 8. Ceza Dairesine gelince:
Bu onaylarda aktif rol alan Başkanının emekli olmasından sonra bir sene boyunca yeni başkan seçemedi. Uzayıp giden sonuçsuz turların yol açtığı itibar aşınmasına bizzat Yargıtay Başkanınca defalarca dikkat çekilmesine rağmen.
Sonunda Daire güç belâ yeni başkanını seçti. Ancak bu defa da Yargıtay mafya-MıT-yolsuzluk tartışmalarının odağına oturdu. Bu tartışmalar yüzünden, Yargıtay Başkanı adlî yıl açılışında konuşma yapamadı. Tartışmalara tepki olarak yayınlanan Büyük Genel Kurul
“muhtıra”sı ise yeni polemik ve tepkilerin kapısını açtı.
Bu olaylar, ılâhî adaletin bu dünyada da işlediğini gösteren, yargı cenahında yaşanmış ibretli ve düşündüren örneklerden sadece birkaçı.
Benzerlerini başka alanlarda da görebiliriz.
Meselâ en başta siyaset. Sırf
“Deprem ilâhî ikazdır” dediği için bir gazete sahibinin hapsedilmesine, yazarlarının yargılanıp ceza almasına, gazetenin ihtilâl dönemlerini hatırlatan bir uygulamayla bir ay kapatılmasına—el altından yürüttükleri sinsi çalışmalarla—katkısı olan, alkış tutan veya sessiz kalan o dönem siyasetçilerinin hiçbiri bugün sahnede yok. Hepsi silindi.
Benzer bir tavır sergileyen medya gruplarının ve yazar-çizer-yorumcu takımının da önemli bir kısmı aynı âkıbete uğradı.
Bilgin ve
Uzan grupları darma dağın olurken, tetikçilik yapan birçok kişinin bugün esamesi dahi okunmuyor.
Ve 28 şubat’ın unutulmaz Oramirali
Güven Erkaya. Kutlular’ın kendisine hakaret ettiği iddiasıyla Yeni Asya’ya tazminat dâvâsı açan Erkaya, dâvâ sonuca ulaşmadan hayata veda etti.
Yeni Asya ise yoluna devam ediyor.
Kaynak