Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

01.11.2004, 08:17

Mehmet Kutlular´a mahkumiyet ve ilahi adalet



DGM’lerin kaldırılmasını öngören anayasa değişikliğinden sonra Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesine dönüştürülen 1 no’lu DGM’nin, görevde olduğu dönemde, 2002 yılı başında yürürlüğe giren 312 değişikliğinin ardından tekrar yargılayıp yeniden 2 yıl 1 gün hapis cezasına çarptırdığı gazetemiz ımtiyaz Sahibi Mehmet Kutlular’la ilgili mahkûmiyet kararı, Yargıtay 8. Ceza Dairesinde 1’e karşı 4 oyla onaylandı. Karara katılmayan Daire Başkanı Zeki Aslan muhalefet şerhi koydu.

Kutlular 312. maddenin ikinci fıkrasında yapılan değişikliğin ardından yeniden yargılanmıştı. Kapatılan Ankara 1’nolu DGM ilk önce beraat kararı vermiş, ardından savcılığın yaptığı itiraz üzerine yapılan duruşmada Kutlular’ı ilk ceza olan 2 yıl bir gün hapis cezasına çarptırmıştı. Kutlular, bu mahkûmiyet cezasını çekerken 312. maddede yapılan değişiklik neticesinde tahliye edilmişti. Alınan bilgiye göre, temyiz incelemesini yapan Yargıtay 8. Ceza Dairesi, kararı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın istemi doğrultusunda bire karşı dört üyenin oyuyla onadı. Kutlular’ın avukatları TCK’da yapılan son değişiklikle birlikte 312. maddenin tekrar değiştiğini belirterek karara itiraz edip “iadeyi-i muhakeme” talebinde bulunacaklar. Kutlular'ın Yargıtay Başsavcılığı nezdinde “karar düzeltme” talebinde bulunma hakkı da var.

Kararda, Mehmet Kutlular’ın 10 Ekim 1999’da Kocatepe Camiinde Said Nursî için düzenlenen mevlitten sonra gazetenin ilâvesi olarak kitapçık dağıttığı, aynı yerde açıklamalarda bulunduğu belirtildi. Kitapçıktan alıntıların yapıldığı karar metninde; kitapçıkta, "Marmara Bölgesinde 17 Ağustos 1999’da meydana gelen depreme, Said Nursî’den derlenen yazılarla ‘depremin oluşumunun hiçbir bilimsel gerçekle bağdaşmayan ve Nur risalelerini kabul etmeyenlerin deprem felâketine maruz kaldığı’ gibi hurafe söylemi yoğun ve yüklü ifadelerle yaklaşıldığının anlatıldığı," şeklinde mesnedsiz iddialar da yer aldı.


MAHKEME, GÜNLERı BıLE KARIşTIRDI

Kararda, sanığın aynı yerde basın mensuplarına, ‘’Bu depremin üssü Gölcük’teki Donanma Komutanlığı’dır. 28 şubat hadiselerinden sonra en çok tartışılan bir mesele Batı Çalışma Grubuydu... Bunun başkanı da Güven Erkaya idi... 28 şubat bize ne getirdi, bize getirdiği şu oldu: Üniversitelerdeki başörtüsü meselesi... Bunların çektiği ıztırabı düşünün, herhalde bunlar rahmet okumayacaktır’’ şeklinde açıklamalar yaptığı belirtildi. Kararda, şöyle denildi: “Broşürdeki Said Nursi’nin görüşleri desteğinde, geçmiş depremlere gönderme yaparak ve gazetesinde ücretsiz olarak verdiği ek ile de yetinmeyip Kocatepe Camii gibi Ankara’nın en büyük camisinde Cuma namazından sonra sadece laik yaşam biçimini benimseyenleri değil, nur risalelerine karşı olanlara ve hatta anılan risalelerin girmediği yöre insanlarına karşı incitici, onur kırıcı, küçültücü ve bu kesimlerden dolayı depremin meydana geldiğini belirtmek ve benimsediği yaşam biçimine karşı da diğer kesimin direnmediğini, suskun kaldığını ifade etmek suretiyle toplumun bir kesimini hedef göstererek, din anlayışı temelinde kamu düzenini bozabilecek biçimde halkın bir kesimini diğer kesimine karşı kin ve düşmanlığa tahrik ettiği anlaşıldığından TCK’nın 312/2 madde ve fıkrasında tanımı yapılan suçun oluştuğuna ilişkin kabulde bir isabetsizlik görülmemiştir.’’

Kararda Kutlular’ın söz konusu konuşmayı Cuma namazı çıkışı yaptığı iddia edildi. Oysa Kutlular, 10 Ekim 1999 Pazar günü Ankara Kocatepe Camiinde Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri için okutulan mevlid sonrası gazetecilerin soruları üzerine konuşmuştu.


şıRıN KARARI DA AYNEN KABUL EDıLDı

Kapatılan ıstanbul 2 Nolu DGM’nin Selam Gazetesi Yazarı Nurettin şirin’e gazetenin 3-9 Ekim 1999 tarihli nüshalarında yazdığı, ‘’Satanizm ya da Kemalizm’’ yazısından dolayı TCK’nın 312/2 maddesi nedeniyle bir yıl 8 ay hapis cezasını çarptırdı. Kararın temyiz incelemesini yapan Yargıtay 8. Ceza Dairesi, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının istemi doğrultusunda mahkûmiyet kararını bire karşı dört üyenin oyuyla onadı.

Yazarın dâvâ konusu yazısında daha önce ‘’Sincan Kudüs Günü’’ ve ‘’şehitler Günü’’ yazısı sebebiyle hapis cezası aldığını anımsattığı kaydedilen kararda, yazıda, ‘’28 şubat sürecinde satanizmin ortaya çıktığının’’ ifade edildiği belirtildi. Yargıtay 8. Ceza Dairesi Başkanı Zeki Aslan, bu onama kararına da Kutlular kararındaki gerekçelerle katılmadı. (aa)

Kaynak

2

01.11.2004, 08:19

Karara tepki büyük



8. CEZA Dairesinin 1’e karşı 4 oyla aldığı karar dünkü gazetelerde eleştirilerek yansıtıldı. Radikal ilk sayfasında “AB duymasın! 312’den iki hapis” başlığıyla verdiği haber için iç sayfada “AB yolunda 312 kazası” ifadesini kullandı ve onama kararının 312’deki uyum değişikliğine rağmen verildiğine dikkat çekti. Sabah gazetesi de konuyla ilgili haberinde onamayı duyururken karara muhalefet eden Başkanın “Devletin hoşuna gitmeyen düşünceler de ifade özgürlüğü kapsamındadır” görüşünü “312. maddeye çağdaş yorum” başlığıyla öne çıkardı.

ZAMAN “Yargıtay, Kutlular dâvâsında kendi kararıyla çelişti” başlıklı haberinde, 8. Dairenin daha önce Yeni Gündem yazarı Erdal Taş hakkındaki dâvâda, ifade özgürlüğünün kurulu düzeni sorgulayan, hatta sarsıcı nitelik taşıyan fikirleri de kapsadığını belirterek şiddet içermeyen ifadelerin suç oluşturmayacağına karar verdiğini hatırlattı. Yeni şafak haberi “Yargıtay’dan düşünceye ceza” başlığıyla duyururken, Akşam “Üyelerle başkanın 28 şubat ayrılığı” ifadesini kullandı. Hürriyet ve Milliyet’te ise konuyla ilgili bir haber yer almadı.

Kaynak

3

01.11.2004, 08:25

ılâhî adalet

ılâhî adalet

Kutlular’ın 17 Ağustos depremiyle ilgili olarak 1999’daki Bediüzzaman mevlidi sırasında söylediği sözlerle ve bunların yol açtığı zincirleme tepkilerle başlayan süreç beş yılını doldurdu.

Bu süreçte Türkiye’de çok şeyler yaşandı.

Konuyla ilgili olarak “jet hızıyla” soruşturma başlattıktan sonra, Kutlular’ı Ankara’dan ıstanbul’a gönderdiği özel ekiple gözaltına aldıran ve dâvâ açıp cezalandırılmasını isteyen DGM Savcısı, utanç verici bir skandal sonucu makamından oldu ve tenzilen başka bir alt düzey göreve atandı. Halen orada sıradan dâvâlarla meşgul.

Yüksel’in yerine gelen savcı ise, 312 değişikliğini takiben Ankara 1 no’lu DGM’nin Kutlular için verdiği beraat kararını bozulması talebiyle temyiz ettikten bir süre sonra, başka bir sebeple benzer âkıbete uğradı ve “düz savcı” yapıldı.

Mahkûmiyet kararını veren DGM de, diğer bütün DGM’lerle birlikte lâğvedilerek ağır ceza mahkemesine dönüştürüldü. şimdi, eski “haşmet ve azamet”inden hayli uzak bir konum ve statüde, önemli ölçüde daraltılıp tırpanlanan bir görev alanında önündeki dâvâlara bakıyor.

Benzer gelişmeler, yine 28 şubat uygulamalarını eleştirip “Deprem ılâhî ikazdır” diye yazılar yazan Yeni Asya yazarlarının yargılandığı ıstanbul DGM’de de yaşandı. Meselâ bu dâvâları açan savcı çok geçmeden başka bir ile atandı.

Yazarlarımızın tamamını mahkûm eden 3 no’lu DGM’nin başkanı ise, son günlerde yine kendisinden çokça söz ettiren ünlü bir uyuşturucu kaçakçısıyla çıkar ilişkisi içine girdiği suçlamasıyla tenzilen başka bir vilâyete gönderildi.

Bazı DGM’lerin verdiği haksız 312 mahkûmiyetlerini adeta otomatiğe bağlanmışçasına onaylayan Yargıtay 8. Ceza Dairesine gelince:

Bu onaylarda aktif rol alan Başkanının emekli olmasından sonra bir sene boyunca yeni başkan seçemedi. Uzayıp giden sonuçsuz turların yol açtığı itibar aşınmasına bizzat Yargıtay Başkanınca defalarca dikkat çekilmesine rağmen.

Sonunda Daire güç belâ yeni başkanını seçti. Ancak bu defa da Yargıtay mafya-MıT-yolsuzluk tartışmalarının odağına oturdu. Bu tartışmalar yüzünden, Yargıtay Başkanı adlî yıl açılışında konuşma yapamadı. Tartışmalara tepki olarak yayınlanan Büyük Genel Kurul “muhtıra”sı ise yeni polemik ve tepkilerin kapısını açtı.

Bu olaylar, ılâhî adaletin bu dünyada da işlediğini gösteren, yargı cenahında yaşanmış ibretli ve düşündüren örneklerden sadece birkaçı.

Benzerlerini başka alanlarda da görebiliriz.

Meselâ en başta siyaset. Sırf “Deprem ilâhî ikazdır” dediği için bir gazete sahibinin hapsedilmesine, yazarlarının yargılanıp ceza almasına, gazetenin ihtilâl dönemlerini hatırlatan bir uygulamayla bir ay kapatılmasına—el altından yürüttükleri sinsi çalışmalarla—katkısı olan, alkış tutan veya sessiz kalan o dönem siyasetçilerinin hiçbiri bugün sahnede yok. Hepsi silindi.

Benzer bir tavır sergileyen medya gruplarının ve yazar-çizer-yorumcu takımının da önemli bir kısmı aynı âkıbete uğradı. Bilgin ve Uzan grupları darma dağın olurken, tetikçilik yapan birçok kişinin bugün esamesi dahi okunmuyor.

Ve 28 şubat’ın unutulmaz Oramirali Güven Erkaya. Kutlular’ın kendisine hakaret ettiği iddiasıyla Yeni Asya’ya tazminat dâvâsı açan Erkaya, dâvâ sonuca ulaşmadan hayata veda etti.

Yeni Asya ise yoluna devam ediyor.

Kaynak

4

01.11.2004, 08:29

Yanlış

Yanlış

Hakkında verilen 2 yıl 1 gün hapis cezası nedeniyle 21 Mayıs 2001’de evindeyken gözaltına alınan ve 22 Mayıs 2001 tarihinde Metris Cezaevine ve daha sonra Vize Cezaevine gönderilen gazetemizin imtiyaz sahibi Mehmet Kutlular hakkında Yargıtay’ın verdiği son ‘mahkûmiyeti onama’ kararı her halde çok tartışılacak. şundan belli: Karar Yargıtay 8. Ceza Dairesinde 1’e karşı 4 oyla onaylandı. Ama karara katılmayan Daire Başkanı Zeki Aslan’ın koyduğu muhalefet şerhi gözardı edilemez gerçekleri barındırıyor.

Mehmet Kutlular ile ilgili dâvâ öyle çetrefilli bir hal aldı ki, neredeyse hukukçular bile dâvânın seyrini takip etmekte güçlük çekiyorlar. Çok kısaca hatırlatalım: Kutlular, 10 Ekim 1999 tarihinde, Üstad Bediüzzaman Said Nursî’nin ölümünün 39. yıldönümü nedeniyle gazetemiz tarafından Ankara Kocatepe Camiinde düzenlenen mevlidin ardından gazetecilerin sorusu üzerine yaptığı açıklamada “17 Ağustos 1999 depreminin ılâhî bir ikâz olduğu”nu söylemişti. Ankara 1 No’lu DGM, Kutlular’ı, bu sözleriyle “halkı kin ve düşmanlığa kışkırttığı” iddiasıyla yargılamış ve 9 Mayıs 2000 tarihinde 2 yıl 1 gün hapis cezasına mahkûm etmişti. Ankara 1 No’lu DGM’nin bu kararı 16 Ocak 2001 tarihinde Yargıtay 8. Ceza Dairesi tarafından da onanarak cezası kesinleşmişti. Kutlular, “suç 23 Nisan 1999 tarihinden sonra işlendiği” için şartla Salıverme Yasasından yararlanamamıştı.

Kutlular, cezaevindeyken TCK’nin 312. ve 159. maddelerinde yapılan kısmî değişikliklerin ardından yaklaşık 15 gün ‘erken tahliye’ edilmiş oldu.

Ankara 2 No’lu DGM o günkü tahliye kararını şöyle gerekçelendirmişti: “4474 sayılı yasayla yapılan değişiklikle asıl suçun oluşabilmesi için tahrik eyleminin, kamu düzeni için tehlikeli olabilecek şekilde yapılması ölçütü getirilmiştir. Yapılan yasa değişikliğinin lehe sonuç doğurma olasılığı kuvvetlidir. Bu nedenle hükümlünün telafisi imkânsız olacak derecede zarara uğraması tehlikesi bulunduğundan itirazın kabulü gerektiğinden infazın tehirine, başka suçtan tutuklu hükümlü değilse salıverilmesine karar verildi.”

Yargıtay’ın 27 Ekim 2004 Çarşamba günü verdiği kararda—Daire Başkanı Zeki Aslan’ın koyduğu muhalefet şerhi dışında—başka maddî hatalar da var. En basiti, Kutlular’ın gazetelere yaptığı açıklamanın Cuma namazı sonrasında olduğu söyleniyor. Bu maddî hata basit bir hata mıdır? Nasıl olur da, Pazar günü düzenlenen bir mevlidde yapılan açıklama/konuşma Cuma günü yapılmış gibi değerlendirilip—Cuma olunca ‘suç’u sabit görme daha kolay olur diye mi düşünüldü?—öyle karar verilir. Bu yanlışı, karar verenlere kim hatırlatacak?

Tabiî bu dâvâda yapılan ilk maddî hata bu değildir. Bunu görmek için AA’nın 20 Ocak 2000 tarihinde servise koyduğu habere de kısaca bakalım:

“Ankara 1 No’lu DGM’de görülen davanın bugünkü duruşmasına, sanığın avukatları (...) katıldı. (...) Mehmet Kutlular’ın, Kocatepe Camii’ndeki mevlidin ardından yaptığı açıklamaları haber yapan gazeteci B.Y., (ismi biz sansürledik/FÇ) duruşmada tanık olarak dinlendi. Y, mevlit sırasında dağıtılan “ılâhî ıkaz: Deprem” başlıklı kitapçıkta, 28 şubat sürecinin temellerinin Gölcük’teki Donanma Komutanlığı Üssü’nde atıldığına yer verildiğini belirterek, bu ifadelere ilişkin olarak Kutlular’a mevlidin ardından, cami avlusunda gazetecilerin sorular yönelttiğini anlattı. Kutlular’ın, 28 şubat sürecini ‘bir zulüm’ olarak değerlendirdiğini ifade eden B. Y., sanığın, 17 Ağustos’ta meydana gelen depremin de bu uygulamalara ilişkin ‘bir ılâhî ikaz’ olduğunu söylediğini kaydetti.”

Kutlular’ın avukatları bu ifadeye itiraz etmişler, ama dinleyen kim? Buradaki ‘maddî hata’ da şu: şahit olarak dinlenen muhabir, mevlitte dağıtılan “ılâhî ıkaz: Deprem” başlıklı kitapçıkta, 28 şubat sürecinin temellerinin Gölcük’teki Donanma Komutanlığı Üssü’nde atıldığına yer verildiğini belirtiyor. Ve bu ifade mahkeme nezdinde ‘doğru’ diye kabul görüyor. Oysa dünya biliyor ki, adı geçen broşürde KESıNLıKLE böyle bir ifade yoktur. Yoktur, çünkü o broşürde yazılanlar Said Nursî’nin eserleri olan Risâle-i Nur’dan yapılan iktibaslardır. Ve onu telif eden Said Nursî, 1960 yılında Hakkın rahmetine kavuşmuştur. Dolayısıyla bu broşürde 28 şubat uygulamaları ve Gölcük depremiyle ilgili bir ifadenin geçmiş olması mümkün değildir ve geçmemiştir de. Peki bu yüzde yüz yanlış bilgiyi, 32 sayfalık broşüre bakan herkes anlamaz mıydı? Böyle yanlış—yoksa kasıtlı mı demek lâzımdı?—ifadelerle yola çıkan bir mahkeme sürecinden doğru karar çıkması mümkün olur muydu?

Her halde bu karara da hukukî yollar denenerek itiraz edilecektir. Bir yandan demokratikleşme adımları atılırken, öte yandan maddî hatalı kararların alınması her halde AB’ye tam üyelik yolunda ilerlemeye çalışan Türkiye’ye fayda vermez.

Kaynak

5

03.04.2005, 20:14

ılâhî ikaz ve Nostradamus

ılâhî ikaz ve Nostradamus

Hatırlarsınız;

Yeni Asya gazetesinin sahibi sayın Mehmet Kutlular, bir zamanlar, sırf “deprem, ilâhî ikâzdır” dediği için “ağır saldırılar”a uğramış, “medyanın yargısız infaz”ına maruz kalmıştı!..

“Kin kusmakla” itham edilmiş, “örümcek kafalı” olmakla suçlanmıştı!..

Evet, “Sabah gazetesi” başta olmak üzere, “kartel medyası” tarafından!..

Bu “tahrik” ve “hedef göstermeler” sonunda, sayın Mehmet Kutlular tutuklanıp, demir parmaklıklar arkasına gönderilmişti!..

Ya şimdi?..

şimdi görüyoruz ki;

Aynı Sabah gazetesi, “Güney Asya’daki depremler” ve meydana gelen “Tsunami”yi, “Nostradamus’un kehanetleri”(!) ile izah etmeye çalışıyor!..

Mehmet Kutlular’ı;

“Deprem ilâhî ikâzdır” dediği için “örümcek kafalı” olmakla itham edip, “kin kusuyor” diyen Sabah, 500 yıl önce yazılan Nostradamus’un şiirini “kehanet”(!) olarak görüp, onu “baştacı” ediyor!..

Niye?..

Çünkü o, bir “Müslüman” değil!..

Çünkü o, bir “yabancı”!.

Evet, o; bir Hıristiyan!..

Zaten;

Bu ülkede “baştacı” edilmek, “ilgi” görmek istiyorsan, hele de “eylem ve söylemlerinin itibar görmesini” arzu ediyorsan, asla ve kat’a “yerli”, hele hele “Müslüman” olmayacaksın!!!..

“Türkiye’ye Fransız” bir “yabancı” olacaksın ki, “ne dediğine” kulak versinler!..

Değil “zafer” kazanmak, “ağzınla kuş tutsan” bile, eğer “yerli” isen, eğer “yabancı” değilsen, hiçbir kıymet-i harbiyen yok!..

Vakit, 2.4.2005
Hasan Karakaya

6

24.10.2005, 16:36

Ve Baykal da “ilâhî uyarı” dedi

Ve CHP Genel Başkanı Baykal da ızmir depremi ile ilgili olarak yaptığı değerlendirmede “ılahi uyarı” değerlendirmesinde bulundu.
Bu çok doğru ve çok haklı değerlendirmenin ardından Baykal hakkında bir soruşturma ya da kovuşturma başlatıldı mı bilemiyoruz.
Ama bu tür açıklamalarda bulunduktan sonra mahkeme mahkeme sürünen insanlar olduğunu biliyoruz.
Adapazarı depreminin ardından başörtüsü zulmüne karşı bayrak açan kimileri “7.4 yetmedi mi” diye pankart açmışlardı da, başlarına gelmedik kalmamıştı.
şimdi benzer şeyleri Baykal’dan duymak sevindirici.
Adına ister “ılahi uyarı” deyin, ister başka bir şey!
Dünyanın dört bir yanında insanoğlunun ibret alması ve kendisine çeki düzen vermesi gereken bir dizi tabiat olayı yaşanıyor!
Ne depremlerin ardı arkası kesiliyor.
Ne sel felaketleri bitmek tükenmek biliyor.
Ne de kasırgalar, fırtınalar sona eriyor.
Sürekli uyarılıyoruz!
Sürekli kendimize gelmemiz için ibretlik tabiat olayları ile karşı karşıya bırakılıyoruz.
Bizlerse ders almaktan fersah fersah uzak bir yaşantıyı sürdürüyoruz.
Türkiye depremle yeni tanışıyor değil!
Yani deprem hiçbir zaman sürpriz olmuyor.
Ne var ki, hiçbir zaman akıllanmadık ve deprem bölgelerinde çürük, dayanıksız evler yapmaktan vazgeçmedik.
ınsanlarımızın şimdi kara kara düşündüklerine bakmayın aslında hiçbir zaman depremi ciddiye almadılar.
Bizler “ılahi uyarı”dan, “ılahi ceza”dan söz ettikçe de alay ettiler.
Ama sonunda kendileri de “ılahi uyarı”dan söz eder oldular.
Aramıza yeni katılan Baykal’a “hoş geldin” diyor ve herkesi bu tarihi uyarıdan ders almaya davet ediyoruz.
Depremler elbette bir ilahi uyarıdır.
Sel felaketleri bir başka ilahi uyarıdır.
Kasırgalar fırtınalar da kuşkusuz ilahi uyarılardır.
Kutsal Kitabımız Kur’an-ı Kerim de bu tür ilahi uyarılar ile ilgili pek çok örnek bulmak mümkün.
Cenab-ı Hakk, biz kullarını sürekli olarak uyarıyor.
Kendinize çekidüzen verin diye ikaz ediyor.
Biz ise ne maddi hayatımıza ne de manevi hayatımıza dikkat ediyoruz.
CHP Genel Başkanı Baykal’ın “ılahi uyarı” olarak tanımladığı bu ikazları hepimiz ciddiye almalı ve gereğini yerine getirmeliyiz.
Ne var ki, toplumun bir kesiminin Baykal’ın bu tanımlamasını yadırgadıklarını görüyoruz.
Adeta “Sen de mi Baykal?” havasını estirmek istiyorlar.
Bize göre, Baykal tutarlı bir değerlendirmede bulunmuştur.
Kendisine kulak vermekte fayda görüyoruz.
ılahi uyarılara karşı sağır duvar kesilmek hayra alamet değildir.

Millî Gazete, 23.10.2005
Zeki Ceyhan

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir