Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

Bîçare S.V.

Profesyonel

  • "Bîçare S.V." bir erkek
  • Konuyu başlatan "Bîçare S.V."

Mesajlar: 712

Konum: İstanbul/ Çamlıca

Meslek: Gazeteci/ Arşiv-Kütüphane

Hobiler: Kitap okuma (Sesli)

  • Özel mesaj gönder

1

05.03.2010, 09:44

Komutan ‘eşinin başını aç’ dedi

Komutan ‘eşinin başını aç’ dedi


1988 yılında yaş kararıyla ordudan ihraç edilen eski kıdemli üsteğmen
Mehmet Yüksel Güneş, 28 Şubat sürecinde komutanının "Eğer eşinin başını
açarsan ortada bir sorun kalmaz" dediğini ifade etti.

Ne zaman ve ne şekilde ordudan ihraç edildiniz?

Ağustos 1998 yılında Konya Personel Okulu’nda Kıdemli Üsteğmen
olarak görev yaparken YAŞ kararları ile ihraç edildim. İhraç kararından
önce de bir iki defa çağrılıp ikaz edilmiştik. O zaman beni ikaz etmek
isteyen komutanlarım, “Mehmet seni tanıyoruz. Çalışkansın, dürüstsün,
önemli bir askerimizsin. Ama hareketlerine dikkat etmelisin” diye
uyarmışlardı. Ben de tabiî ki hangi hareketimden dolayı ikaz edildiğimi
ısrarla sordum. Konuştukça asıl konuya gelindi. Bana eşimin
başörtüsünden dolayı ikaz edildiğim ve eşim başını açtığı takdirde
ortada bir sorun kalmayacağı söylendi. Yani tamamen eşimin
tesettüründen dolayı orduda disiplinsizlikle suçlanmıştım. Halbuki o
güne kadar çok sevilen ve üstün hizmetler veren bir askerdim.
Komutanlarımız da bunu defaatle söylemişlerdi. Netice itibariyle biz
tabiî ki bu akıl almaz teklifi kabul etmedik. Eşim başını açmadı. Bunun
üzerine de 4 Ağustos 1998’de 14 yıllık askerlik görevimizden tek bir
kararla ihraç edilmiş olduk.

Görev süreniz boyunca dindar olmanızdan dolayı bir sıkıntı yaşadınız mı?

Şimdi bir asker orduya katıldığı zaman önce bakılıyor,
kendisinde yahut ailesinde herhangi bir İslâmî emare var ise, yani
tesettür, sakal, gümüş yüzük, eşinin veya annesinin başı kapalıysa,
babası sakallıysa, vs... bu hemen “Şüpheli Sakıncalı Personel” olarak
fişleniyor. Derhal potansiyel bir suçlu ve tehlikeli personel statüsüne
alınıyor. Bu noktada hafiyeler devreye giriyor. Bu insanlar sizi 2 yıl
boyunca sürekli takip ediyorlar. Her attığınız adım takip ediliyor.
Evinize ziyaretler yapılıyor. Bu ziyaretlerde aile yapınız, eviniz
inceleniyor. Size kritik sorular soruluyor. Meselâ Yarbay bir amirimiz
evimize ziyarete gelmişti. 6 yaşındaki çocuğuma Atatürk’le ilgili, din
ile ilgili sorular sordu sürekli olarak. Şimdi biz yüzde 99’u Müslüman
olan bir ülkeyiz. Eğer bir insanımızda İslâmî bir emare ararsanız iki
yıl boyunca, illaki birşeyler bulursunuz. Ya namaz kılar, ya oruç
tutar, ya camiye gider, ya bir türbeye gider duâ eder. Ya da ailesinde
muhakkak dindar insanlar bulunur. Özellikle bu hafiyeler de üstlerine
elleri boş bir raporla gitmemek için ne bulurlarsa yazarlar. O insanı
attırmak için ellerinden geleni yaparlar. Sözkonusu sicil formunda
meselâ “sosyal durumu” şeklinde bir madde var. Sicil amirinin insafına
kalmış bunu nasıl dolduracağı. Burada özellikle içki içer mi, içkili
toplantılara, balolara katılır mı gibi kriterler sözkonusu. Yani
özellikle orduda sadece böyle insanlar bulunsun istiyorlar. Yani orduda
dini hassasiyeti olan insanlar bulunmasın arzu ediyorlar. Her halde
ilerde bir ihtilâl yaparsak eğer, bu kişiler sorun çıkarır diye
düşünüyorlar. Halbuki İngiliz ordusunda, Amerikan ordusunda dindar
subaylar var. Bunlar her türlü inançlarını ve ibadetlerini açıktan
yerine getirebiliyorlar. Din subayları bile var. Bu orduların hiçbiri
bu sebeple batmadı. Bizim ordumuz neden dinden bu kadar korkuyor? Ben
harb okuluna yazılırken bana böyle bir şeyden bahsedilmemişti. Yani bir
gün namaz kıldığım için yahut eşim kapalı olduğu için ihraç edileceğim
söylenseydi, ben hiç bu okula yazılmazdım. Sırf eşim kapalı olduğu için
o dönemin hükümetinin yanlısı olduğumuz iddia edildi. Komutanlarım “Biz
senin aslında bu siyasî görüşe sahip olmadığını biliyoruz. Ama biz de
üzülerek bunu sana söylemek durumundayız.” diyorlardı. Bazı komutanlar
da sırf sicil almak için ve rütbe yükseltmek için kendi komutası
altında hiç dindar insan bırakmamaya özen gösteriyorlardı. Birilerine
hoş görünmek için bunu yapıyorlardı. Bu uğurda da bizim gibi iyi
askerleri de harcadılar. Nitekim o zaman kimin komutasında eşi
tesettürlü asker yoksa o daha çok yükselme şansı yakalıyordu. Bize
yapılan ikazlardan birinde “Eşinizin kıyafeti çağdaş Atatürk ilke ve
inkılaplarına aykırıdır” denilmişti. Ben de bunu red ettim tabiî. Zira
hiçbir kanunda bu yazmaz. Tamamen hukuksuz ve gayri kanunî bir gerekçe.
28 Şubat sürecinin etkisiyle böyle bir furya başlamıştı. Halbuki o
zamandan önce benim eşim rahatça ordu evlerine giriyordu, hatta
düzenlenen bir çok organizasyona da katılabiliyordu. Ancak 28 Şubat
sürecinin etkisiyle herşey birdenbire değişti. Eşim öğretmendi,
öğretmenlik yapamamaya başladı. Bununla kalmadılar beni de eşimin
tesettürü sebebiyle ihraç ettiler. Atılmamdan hemen sonra Albay
lojmanda benim evime ziyarete geldi. “Ne ben ne de Tümgeneralimiz senin
atılman için herhangi bir girişimde bulunmadık. Bu tamamen yukarıdan
kaynaklanan bir karardır” dediler. Halbuki benim 1. ve 2. Sicil
Amirlerimin raporu olmadan atılmam tamamen illegal bir durumdur. Zira
1. ve 2. Sicil Amirlerim iki defa bana 60’tan aşağı sicil notu verirse,
işte o zaman ancak atılabilirim. Şimdi Albay’ım ve Tümgeneral’im öyle
bir talepte bulunmadıklarını ve düşük sicil notu vermediklerini
söylüyorsa, burada ciddî illegal bir durum sözkonusudur. Demek ki
askeriye içinde kuralları ve herşeyi hiçe sayan bir zihniyet, bu
atılmaları sağlıyor. Bir diğer hukuksuz durum da şöyleydi. Normalde
bizim atıldığımız YAŞ toplantısı Cuma günü yapıldı. Bu kararlar yasalar
gereği Cumhurbaşkanı’nın imzası olmadan yürürlüğe girmez. Halbuki bize
YAŞ’ın olduğu gün “Tedbirinizi alın, hazırlığınızı yapın atıldınız”
şeklinde bir bilgi geldi. Yani daha Cumhurbaşkanı onaylamadan bu karar
kesinleşmiş oldu. Nitekim Cumartesi günü de resmen tebliğ ettiler.
Cumhurbaşkanının onayına bile gerek görmediler. Bu da hukuksuzluğun ve
haksızlığın en bariz örneğidir...

Sonradan hakkınızı aramak için birşeyler yaptınız mı?

Ben atıldıktan sonra Bilgi Edinme kanunu çıktığında, bir dilekçe
vererek atılma gerekçemi sordum. Bana kanun gereği bir cevap
yolladılar. Cevapta YAŞ kararı ile atılma gerekçelerimin bulunduğu bir
belge ulaştırıldı. Ancak belgenin neredeyse her tarafı karalanmıştı.
Sadece kısaca “İslâmî devrim yanlısı olmanız sebebiyle” şeklinde bir
ibare vardı. Belgenin her tarafının neden karalanmış olduğunu soran bir
dilekçe daha gönderdim. Bunların devlet sırrı kapsamına girdiğinden ve
gizli olması sebebiyle karalandığını söylediler. Halbuki bunlar benim
ordudan atılma gerekçelerim. Atılan benim ve bu benden nasıl
gizlenebilir. Bu nasıl bir devlet sırrı olabilir.

UMUT YAVUZ
"İyyake nâ'büdü ve İyyake nesteîn."
'Ancak Sana kulluk eder, ancak Senden yardım dileriz.'
"İnsanlara teşekkür etmeyen, ALLAH'a da şükretmez.!"
'Bırak bîçare feryâdı, Bîçare S.V.

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir