Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

  • "Sükrü Bulut" bir erkek
  • Konuyu başlatan "Sükrü Bulut"

Mesajlar: 60

Konum: Köln / İstanbul

Meslek: Eğitimci - Yazar

Hobiler: Risale-i Nur

  • Özel mesaj gönder

1

22.02.2008, 08:50

Neden Yeni Asya? Yeni Asya´nın farkı nedir?

Neden Yeni Asya?

Otuzsekiz seneyi de doldurdu. Belli bir çizgide, zahiren mütevazi bir tirajla, populizmin itirazlarına arkasını dönerek, kimseye minnet etmeden, maddî ve manevî hiçbir beklentiye girmeyerek tam otuz sekiz sene... Neden? Onun rahle-i tedrisinde yetişenler yüzbinlere ve milyonlara seslendiği halde, neden Yeni Asya halen halinden memnuncasına yüksek tirajlara dönüp bakmıyor... Yeni Asya´nın çizgisi, çerçevesi, prensipleri, dayandığı temeller ve hedeflediği esaslar dışarıdan anlaşılamadığından hep sorgulamalara tâbi tutuldu.

Yeni Asya çok zarurî bir ihtiyacın neticesi olarak hayata başlamıştı. Tarihçe-i hayatı tarihin en önemli dört devrini kapsarken, Kur´ân´dan nebean eden eserleri, beş kıta ve yedi iklimde elli lisanda neşredilen Bediüzzaman’ın, dünyayı ve tüm insanlığı kucaklıyan dâvâsının naşir-i efkârı olma gayreti, fitrî bir ihtiyacın neticesi idi. Ekseriyeti fakrul hâle sahip Nur Talebelerinin, Yeni Asya´yı hangi şartlarda çıkardıklarını tarih çok garib hikâyeleriyle birlikte yazacaktır. Bırakınız siyasî cereyan veya holdingleri, küçük bir tüccarı bile arkasında bulamayan Yeni Asya’nın neşir tarihçesini hakikaten ben de merakla bekliyorum.

Yeni Asya’nın garipliklerini çözebilmek için, Bediüzzaman’ın hayatını ve Nur Külliyatını anlamak gerekiyordu. Bu ise kolay değildi. Bediüzzaman’ın bilinen hayatı altı bin küsur sayfalık bir eser Külliyatı içinde eriyerek dağılmıştı. Bu eserin satırları arasına sabır, teslimiyet ve sebatla giremeyenler, ne Said Nursî’yi tanıyabildiler ve ne de Risâle-i Nur’u anlayabildiler. Teslimiyet, sabır ve sebatsız okumalar Risâle-i Nur’un körlerin fil tanımına benzer tarzlarda farklı anlaşılmasını netice verdiğinden Nur Külliyatının ana çerçevesi ile Bediüzzaman’ın asıl gâyesi maalesef ekseriyetçe anlaşılamadı.

Yeni Asya, bayrağı kendisinden devraldığı ıTTıHAD gibi, çıkış maksadının zamanın tefsiri Risâle-i Nur’u tebliğ, müdafaa ve neşir olduğunu ilk sayısında ilân etmişti. Gayet büyük, omuzları çökertecek ve Risâle-i Nur’u okuyan milyonların bakış ve takiplerini kendisinde kilitleyecek bir iddia...

Risâle-i Nur yazılı metinlerden oluşuyordu. Dili Anadolu Türkçesiydi. Ve bu eseri başta Alem-i ıslâm olmak üzere bütün dünya yüzyıla yakındır tanıyordu. Bu eserdeki prensiplere bağlı kalmayı, Said Nursî’nin yaşadığı hayatı ve karşıtlarının sebep oldukları mahkemelerde müdafaaları çerçevesinde kalarak yayın hayatına devam edeceğini ilân etmişti. Bediüzzaman’ı az-çok tanıyanlar ve Risâle-i Nur´u azıcık okuyanlar Yeni Asya’nın “iddiasının” ne kadar büyük olduğunu iyi bilirler:

‘Zamanımızın ve gelecek zamanların dertlerine, problemlerine ve çaresizliklerine Kur’ân’dan çâre sunan Bediüzzaman’ı adım adım izlemek”

Hakkaniyet ve adalet duygusu uğruna hayatını hakir gören ve kendisini hariçte ve dahilde tehdit eden zındıkaya 1900’lerin başından, onun tarih-i rihleti olan 23 Mart 1960´a kadar pervasızca karşı koyan hür Üstad’ın çığırından ayrılmamanın kolaylığını kim söyleyebilir ki...

ıdamla yargılandığı mahkemeleri ders salonlarına çeviren, zalimlerin zulümlerini suratlarına çarpan, yirmisekiz senelik zindan ve 21 defa yapılan zehirlemelere rağmen talebelerine “korkunun” en küçük lerzesini müsaade etmeyen Said Nursî´yi takipçilik iddiası elbette şakacıktan şeyler olmasa gerekti... Zındıka ve komita istibdadıyla birleşerek demokrasiyi kesintilere uğratan 12 Mart, 12 Eylül ve 28 şubat darbelerinin suratlarına kırbaç gibi inen Yeni Asya’yı anlamak için; Bediüzzaman Hazretlerini 31 Mart mahkemesinde, ıngiliz ışgal Komutanı karşısında, Rus Orduları Kafkasya cephesi komutanı ile mücadelesinde, Mustafa Kemal ile Divan-ı Riyasette, Eskişehir, Denizli, Afyon ve ıstanbul Mahkemelerinde takip etmek “anlamanın” olmazsa olmaz şartıdır. Yolundaki dünya menfaatini ayağıyla yana iten bir Bediüzzaman’a söz vermenin hangi mânâya geldiğini bilenler bilir: Küçücük yaşlardan itibaren hürriyetine düşkün olduğu kadar insanlardan istiğnaya da dikkat eden Seyda’nın Medrese iaşesi için dışarıya çıkmaması, Ömer ve Tahir Paşaların konaklarındaki dünyaya dönüp bakmaması, Çerkes Hasan Paşa’nın Boğazdaki yalısından “şekerci Han”a çekilmesi, Mısır Hidiv’inin, ıstanbul’un en mutena yerlerindeki mülkleri -velev ki ıslâma hizmet maksadıyla da olsa- reddetmesi ve nihayet yeni hükümetin reisi Mustafa Kemal’in; üçyüz altın maaş, Muş vekilliği, şark Umumi Vaizliği ve hayatının gayeleri arasında kanat çırpan “Medresetü-z Zehra’nın tesisi” gibi zahiren itirazına hiçbir sebep olmayan tüm teklifleri elinin tersiyle itmesi gibi hadiseler, ilk gününden itibaren Yeni Asya’nın “aslî rotasını” çizmiş oluyordu. 38 senelik bir ömürde, Türkiye gibi demokrasinin gayet topal, kanunların zayıf, idarelerin fevkalâde keyfi ve din başta olmak üzere birçok insanî değerin siyasete alet edildiği bir coğrafyada, Yeni Asya yalnızca mütevazi okuyucusunun himmetiyle yürümüş. Ne devletten, ne devlete sırtını dayamış özel ve tüzel kişilerden, ne hariçten ve ne de dahilden bir tek kuruş almamasını, onun Risâle-i Nur’a ve Bediüzzaman’a sadakatine vermezseniz, hadiseyi anlayamazsınız.
Şükrü Bulut

  • "Sükrü Bulut" bir erkek
  • Konuyu başlatan "Sükrü Bulut"

Mesajlar: 60

Konum: Köln / İstanbul

Meslek: Eğitimci - Yazar

Hobiler: Risale-i Nur

  • Özel mesaj gönder

2

22.02.2008, 08:51

Yeni Asya farkı

Yeni Asya farkı

Yeni Asya’yı “hususî bir cemaatin” naşir-i efkârı olarak görenler de onu anlayamadılar. Bab-ı Ali’de gözlerini hayata açtığı günden günümüze kadarki nüshalarını inceleyenler, onun daima cihanşümul davrandığını, insaniyetin ve ıslâmiyetin naşir-i efkârı olarak mücahedeye başladığını görecekler. Millet, coğrafya, ırk, kültür ve ülke farkı gözetmeksizin Risâle-i Nur’dan aldığı ders ve prensiplerle hayatına devam etmiş. Doğu ve Batı medeniyetlerini tahlilinde, Anadolu’daki Hıristiyan azınlıklar meselesinde, fanatizme kaçmış siyaset kavgalarında ve ehl-i kitap ve ehl-i mektep münasebetlerinde insaniyeti bir bütün olarak kucaklamasındaki başarısı da Bediüzzaman’a aittir Yeni Asya’nın.

Bazen menfaat, bazen korku, bazen enaniyet ve şöhretperestlik ve bazen ırkçılık saikasıyla kendisini taşlayan, rencide eden dindarların da hukuklarını müdafaada geri durmamış. Varlığını insaniyete ve ıslâmiyete bayraktar görmüş, mazlûmlarla yürümüş, fakirlerle oturmaktan şeref duymuş ve kulağını–gözünü âlem-i ıslâm kalasına gelecek tehlikelere açarak, basiret ve ferasetiyle taarruzları çok önceden haber vermiş. Onun otuz sekiz senelik serencamını sahifelerinde takip edenler, vuku bulmuş meydan savaşlarının haritalarını nitelikleriyle bulabilirler. Hak ve hakikatin yanında, saldırgan Avrupa dinsizliğinden kuvvet alan mülhidlerin karşısındaki zafer sahifeleri, Sahabe-i Kiramın cenk hikâyelerini hatırlatan halaveti taşır.

Bizim neslimizin mektebidir Yeni Asya… O dönemde kalem ve gazete ile tanışanların (sağ kesimin) yüzde doksanı ya Molla Fenari veya Kâzım Gürkan caddesindeki binalarda kurs görmüşlerdir. Zübeyir Gündüzalp’ın teşvikiyle kerametkârane çıkan Yeni Asya doğduğunda, bütün dinî gazeteleri o temsil ediyordu. Kabul etmek zorunda değiller, ama sayıları onlara varan günümüzün dinî cemaat arkaplanlı gazeteleri Yeni Asya’dan doğmuştur. Zemherir kışlarında, dondurucu zindanlarda, kuş uçmaz kervan geçmez menfalarda Anadolu ufuklarında Kur’ân- ı Azimüşşanı dalgalandıran Bediüzzaman’a söz vermiş Yeni Asya da, Üstadının gösterdiği çizgiden ayrılmadı. Örfî idarelerin karşısına tıpkı Üstadı gibi pervasızca çıkmış, zındıkanın oyun ve tuzaklarını başlarına dolamıştı. Yeni Asya’dan doğanlar, Yeni Asya’nın mütevazı şartlarında yürüyemediler… Daha doğrusu; Bediüzzaman ve Risâle-i Nur diye kendilerine bir çerçeve edinmediler. Bazılarının tabiriyle katı prensipler ve Kur’ânî halkalarla hareket alanlarını belirlemediler. Maslahatlar, konjonktürler, ilcaat-ı zamanlar ve bazı sözlerin zamane tevilleri onların önlerini açınca; tirajları yüz binleri buldu… Devletin zirvesindeki ziyafetlere kuruldular… Yeni Asya bunun doğrusunu–eğrisini yabanîler karşısında tartışmaya açmadı… Kökü dışarıdaki cereyanların kuvvetiyle Türkiye efkâr-ı ammesi 12 Eylül mecrasında aktığı zamanlarda da Yeni Asya; sabır, sebat ve teslimiyet içinde Risâle-i Nur çerçevesine sığındı ve Müslümanların yüzakı oldu… Neocon ve neoliberal denilen dehşetli tahripkâr cereyanın sel sularına kapılmış günümüz Türkiye siyasetinde de Yeni Asya yine vakarını muhafaza ile doğru yerde olduğunu ispat ediyor.

Yeni Asya’yı 28 şubat’a kadar mücadelesinde küçümseyen bir takım dindar medya, 12 Eylül’de olduğu gibi, Talut’un itaatsız askerlerine özenince, dengeler yeniden alabora oldu. Kaderin her on senelik imtihanı bu defa da oldukça şiddetli… Ayneyn Tepesindeki okçulara teşbihte sahabeye hürmetsizlik olmasaydı, düşmanın tuzak olarak ortaya bıraktığı denî dünyaya koşan günümüz dindarlarını benzetecektim. Yeni Asya ne fil eti yiyor, ne yasaklı nehirden yiyip içiyor ve ne de Ayneyn Tepesini terk ediyor. Eğer, zerre kadar, o da diğer bazı medya organları gibi meyletseydi dünyaya, on binleri bulan okuyucuları onu ok yağmuruna çoktan tutarlardı. Zira onlar her gün Risale-i Nur’u okuyorlar ve Bediüzzaman’ı adım adım izliyorlar. Yeni Asya kadar okuyucusuyla bütünleşmiş, onların nazarını her sabah en ince detayına varıncaya kadar üzerinde hisseden bir başka gazete gösteremezsiniz…

ınsan haklarına, demokrasiye ve temel hürriyetlere düşman kabul ettiği Kemalizmin hatalarını yazmaktan bir an geri durmayan, resmî ideolojinin hakim olduğu devletin bir çöpünden bile istifade etmeyen Yeni Asya, bütün bu dış mihraklı ihtilâllere, dahilî münafıklıklara ve dost ateşlerine rağmen, dimdik ayakta durabiliyorsa, üstadı Bediüzzaman’da olduğu gibi, keramat-ı Aleviyye ve Gavsiyenin bir neticesidir… Otuz sekiz yaşına kadar tam sekiz defa hayatına kastedilen Yeni Asya da tıpkı Celâleddin-i Harzemşah gibi düşündü. Cihangir Celâleddin’in yolunu Moğol ve işbirlikçileri her kesişinde, o yeniden koyuldu işe… Hayatı boyunca tam yirmi kez devlet kurmuş Celâleddin… Yeni Asya’nın hiçbir zaman devlet derdi olmadı. Kendi devletlerinin selâmetleri uğruna Yeni Asya’nın hayatına kastedenlerin çoğu, Yeni Asya’nın arkasındaki manevî kuvveti hissederek, hesap mahalline gitmeden mağlûbiyetlerini itiraf ettiler.

Yeni Asya’yı şahıslara bağlayanlar hep kaybettiler. Fertlerden oluşan onun zahirî vitrini, yalnızca karşıtlarını şaşırtmadı, dostları da şaştılar bu işe… Bediüzzaman Hazretleri, bu zamanın başarısını cemaate ve şahs-ı maneviye bağlamıştı. şahs-ı manevî denilince de; organizeli, yalnızca akla dayanan, komitecilik ruhunu esas alan, aktüel kültürü iyi bilen ve teknolojik yürüyüşe ayak uydurmuş, fakat kalbi olmayan bir topluluk değildi. Allah’a ve ahirete iman merkezli, ihlâsı esas almış, muhabbetle her mü'minle alâkadar, samimî, ciddî, teşrik-i mesaiyi anlamış ve Kur’ân’ın zamanımızdaki biricik tefsiri Risâle-i Nur’u esas almış bir cemaatin şahs-ı manevîsinden bahsetmek istiyoruz.
Şükrü Bulut

  • "Sükrü Bulut" bir erkek
  • Konuyu başlatan "Sükrü Bulut"

Mesajlar: 60

Konum: Köln / İstanbul

Meslek: Eğitimci - Yazar

Hobiler: Risale-i Nur

  • Özel mesaj gönder

3

26.02.2008, 07:15

Yeni Asya olmadan olur mu?

Yeni Asya olmadan olur mu?

Yeni Asya olmadan olur mu? Bediüzzaman Hazretlerinin Risâle-i Nur Medreselerini tesis tarihçesini lâhika mektuplarında takip edenler, 1950'den itibaren evlâd-ı manevîyeleri olarak onu gölge gibi izleyenler, cemaatin tesanüdü, şahs-ı manevînin devamı ve her gün medya lisanıyla insaniyete, ıslâmiyete, semavî dinlere ve Risâle-i Nur’a hücum eden emansız ve amansız düşmanlara karşı, Nur’un o güne ve o zamana ait sesini, yorumunu ve dalgalanışını ifade ve ilân edecek bir gazete olmaksızın olamayacağını anladıklarından Yeni Asya’yı çıkarma kararı almışlardır. Yeni Asya’nın neşir icazetinin altında Bediüzzaman Hazretlerinin tüm talebelerinin imzasının olması, onun yalnızca Kur’ân’ı ve Kur’ân’ın zamanımıza yansıyan tefsirinin mânâsını neşirle vazifeli olduğunu gösterir. Java’dan Toronto’ya kadar Kur’ân aleyhine yapılacak taarruzlara cevap ve Efendiler Efendisinin getirdiği ıslâmiyeti sünnet-i seniyyesiyle birlikte ihya ve tebliğ için çıktığını, bu güne kadarki hayatıyla Yeni Asya ispat etmiştir.

Pek çok ehl-i iman her sabah gözlerini Yeni Asya’ya çevirir. Bediüzzaman’ın o günkü yorumunu merak ederler. Bediüzzaman’ın hadiselere yorumunu Yeni Asya’dan daha samimi, dünyevî menfaat beklemeden doğruca ve asliyetine sadık kalarak, Risâle-i Nura hüve hüvesine bağlı, hiçbir fırtına önünde eğilmeden ve küresel cereyanlara Risâle-i Nur’dan alacağı kuvvetle karşı koyarak yapacak ikinci bir gazete olsaydı, onu da en az Yeni Asya kadar kucaklarlardı, Nur Talebeleri…

Yeni Asya, Üstadı gibi gariptir. Düşmanları onu güya küçümserken, bir takım dostları da dünya nimetlerinden mahrum olmamak için onunla aynı karede görünmekten hazer ediyorlar. Birçok dehşetli cephede mücadelesi, ahirzamandaki dehşetli tahripkâr şahsın karşısında, boyu o dehşetli şahsın atının üzengisine bile kavuşamayan Hz. ısa'nın (a.s) mücadelesini tedavî ettiriyor, kanaatindeyiz.

Bediüzzaman Hazretleri talebelerini “dünyevîleşme” cihetinden sökün edecek imtihanlara karşı şiddetle uyarıyor. Pratiğini hayatıyla ortaya koyduğu “dini dünyaya tercih” düsturunu lâhika mektuplarıyla her gün neşrediyor. Vefatından önceki son dersinin dibacesine de mualla bir vasiyet olarak koyuyor. Kolay değil. Bu yönüyle Bediüzzaman’ın takipçisi olmak hakikaten zor. Osman Yüksel’in tabiriyle yaşadığı dört devrin zelzeleleri arasında, imanı, şehameti, takvası ve celâdetiyle ayakta kalabilen Said Nursî’nin zamanımıza göre en mühim bir düsturu da “nastan ıstiğna”, insanların minnetine müsaade etmeme düsturudur. Yeni Asya’nın okuyucusu Risâleye talebe olduğundan, Yeni Asya’nın da başka şansı olmamıştır.

Sultan Abdülhamid’in altın kesesini, Mısır Hidivi’nin yalı, konak ve emvalini, M. Kemal’in meşhur cazip tekliflerini, ısmet Paşa hükümetinin rüşvetlerini ve hatta kendisini canlarından da fazla seven talebelerinin aldıkları otomobili reddeden bir Bediüzzaman’ın talebeleri, haricî ve dahilî münafıklarca kendilerine uzatılan makam ve mansıpları, ihaleleri, mebusluk ve bakanlıkları, şan ve şöhretleri dâvâları için reddederken, tıpkı Üstadları gibi lisan-ı halleriyle şu mısraları terennüm ederler:

Maülhayatî bizilletî kecehennem.

Ve cehennemu bil-izzî fahr u menzilî Antere’nin bu dörtlüğünü Türkçemizde ifade eden Dadaloğlu’nun:

Geçme namert köprüsünden

Koy sel aparsın seni.

Yatma tilki gölgesinde

Koy aslan yesin seni. dörtlüğünü Yeni Asya yaşayarak geldi.

Risâle-i Nur denilen üniversitenin altıbin küsür sayfalık Kur’ânî ders notları vardır. Bir cümlesi bazen seleflerinin bir kitabını ihtiva eden bu eseri ihata mümkün değildir. Nur talebeleri, istidat ve kabiliyetlerine göre geceli-gündüzlü bu eserleri mütalâa ederler. ıstidatları o kadar inkişaf eder ki, bazıları bilgide, bazıları kalp âleminde, bazıları takvada, bazıları hitabet ve diğer sahalarda deha derecesine çıkarlar. ışte bu dehaların istikamet üzere, şahs-ı manevî içinde, hem Nurlardan istifadelerini ve hem de başkalarının bunlardan istifadesini Yeni Asya sağlar. Dahilî ve haricî saiklerin bu istidatları yaban çöllerine ve suristana uçurmalarına engel olur.

Risâle-i Nurun orijinalinin muhafazası kadar, Bediüzzaman’ın talebeleriyle yaşadığı Isparta, ınebolu, Kastamonu, Denizli, Ankara ve ıstanbul Risâle-i Nur medreselerinin aslî hüviyetlerini koruma vazifelerini de Yeni Asya yüklene geldi. Risâle-i Nur’un meslek ve meşrebini hem Batıdan hücum eden dinsiz felsefenin sihirlerinden ve hem de Doğudan müdahale eden geleneksel hastalıklardan muhafazaya çalıştı. Efkâr-ı ammeye Bediüzzaman’ın Kur’ânî mesajını her gün duyuracak, âlem-i ıslâm’ı teyakkuz ve ümide sevk edecek ve iman ve küfür mücahedesinin cephelerinden her sabah bize müjdeli haberler getirecek Yeni Asya’ya ihtiyacımızın elbette ki farkındayız. Nur Talebeleri Yeni Asya’sız yapamazlar…
Şükrü Bulut

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir