BELFUR DEKLARASYONU
[img:300:328]http://img136.imageshack.us/img136/9865/datafilescachetempimgs2lx9.jpg[/img]
Bu deklarasyonun yayınlanması uluslararası Siyonizmin devletleşme sürecinin başlangıcı sayılır.
2 Kasım 2008 Belfur Deklarasyonu olarak tarihe geçen ve uluslararası Siyonizme toprak vaadi niteliği taşıyan deklarasyonunun yayınlanma tarihinin 91. yıldönümüdür. Bu deklarasyonun yayınlanması aynı zamanda uluslararası Siyonizmin devletleşme sürecinin de başlangıcı sayılır.
Zamanın ıngiltere Dışişleri Bakanı Arthur Belfur tarafından yayınlandığı için onun adını alan söz konusu deklarasyonun önce içeriğine bakmak yararlı olacaktır.
Oldukça kısa olan söz konusu deklarasyonda şu ifadelere yer veriliyordu:
"Haşmetli ıngiliz kraliyet hükümeti, Filistin'de Yahudi halkı için milli bir devlet kurulmasını memnuniyetle karşılıyor. Bu gayeye ulaşmayı kolaylaştırmak için en değerli mesailerini harcayacaktır. şurası açıkça bilinmelidir ki haşmetli kral, Filistin'de bulunan Yahudiler dışındaki milletlerin dini ve medeni haklarına zarar verecek veya Yahudilerin başka herhangi bir ülkede elde ettikleri haklarını ve siyasi nüfuzlarını zedeleyecek hiçbir şey yapmayacaktır."
Kısa da olsa deklarasyonun içeriği ne niyetle yazıldığını ve ne gibi amaçlara yönelik olduğunu çok net bir şekilde ortaya koymaktadır. Bu deklarasyon ıngiliz sömürgeciliğinin uluslararası Siyonizme, kendisine ait olmayan bir toprağı, bir halkın vatanını peşkeş çekme sözü vermesidir.
Belfur Deklarasyonu bu yönüyle yani ıngiltere hükümetiyle herhangi bir ilgisi olmayan halkın toprağını başkasına vaat etmesiyle insanlık tarihine geçen en önemli utanç sayfalarından birini oluşturmaktadır.
ıngiltere sömürgeciliği yayılmacılık döneminde hâkimiyet alanını genişletmek amacıyla pek çok toprak işgal etti. Ancak bu toprakların genelinde idarî hakimiyeti eline aldı, sonra oranın yerli halkını yurdundan çıkmaya zorlamadan kendi iktisadi ve siyasi çıkarları için kullanmaya başladı. Filistin topraklarını ise tamamen başkalarına peşkeş çekmek, onlar tarafından yurt edinilmesine imkân sağlamak amacıyla işgal etmiştir.
Yahudi azınlıklar Avrupa’da her zaman baş ağrısı olmuştur. Fakat modernleşme ve sömürgeci politikalara dayalı yayılmacılık döneminde bu baş ağrısı daha da artmaya başladı. Çünkü ulusalcı akımların güç kazanmasıyla birlikte antisemitizm olarak adlandırılan Yahudi karşıtlığı etkisini artırır oldu. Avrupa’daki yönetimler muhtelif sosyal sorunların yaşanmasına sebep olan antisemitizmden kurtulmanın yolunu Yahudileri Avrupa’dan çıkarmakta görüyordu. Bunu başarabilmesi için de Avrupa’daki Yahudi azınlıkların yerleşebileceği bir alternatif vatan bulması gerekiyordu.
1897 Konferansı sonrasında Yahudilere vatan bulma çabasına ideolojik çerçeve oluşturan Siyonizmin ortaya çıkması Avrupa’daki Yahudi azınlıklardan kurtulmayı hedefleyen ülkelerin, onların bu konuda üretecekleri stratejilerin önünü açan bir gelişme oldu. 1916 Sykes – Picot Anlaşması’ndan sonra 2 Kasım 1917’de de Belfur Deklarasyonu’nun yayınlanması Yahudilere alternatif vatan bulma planının çerçevesinin çizilmesi girişimidir.
Bu ikisi işin teorik boyutunu oluşturuyordu. Pratiğe dönüştürülmesi ve “Haşmetli ıngiliz Krallığı”nın Yahudilere verdiği vaadi yerine getirebilmesi için 1917’de Filistin topraklarını işgal hareketi başladı.
ışin gerçeğinde bu vaat Avrupa’nın Yahudi azınlıklarına değil uluslararası Siyonizme yapılan vaatti. Bu yolla Siyonizmin devletleşmesinin kapısı açılmış, Yahudilere de Avrupa’yı terk etmeleri için adres gösterilmiş olacaktı.
Tarihin akışına bakılırsa Belfur Deklarasyonu ve ıngiltere’nin Filistin’i işgali ile Hitler’in Yahudi unsurlara karşı takındığı tavrın birbirini tamamladığı görülecektir. Belfur Deklarasyonu planın yumuşak yüzünü Hitler hareketi ise sert yüzünü oluşturmaktadır. ıngiltere söz konusu deklarasyonla Yahudilere adres gösterdi ve gitmelerini kolaylaştırmak için de orayı bilfiil işgal etti. Hitler ise o adrese gitmekte tereddüt eden Yahudileri buna zorlamak için şiddete başvurdu, bir bakıma onları itekledi, sürgün etti.
Siyonist işgal devleti ısrail’in ortaya çıkmasının tarihi perspektifini araştırdığımızda işte bu üç temel üzerine kurulduğunu görürüz. Siyonizm ideolojisinin geliştirilmesi suretiyle Yahudilerin yaşadıkları ülkelerde mağduriyetlerinin sona ermesi için onlara alternatif vatan bulunması. Bu ideolojinin kabul görmesi için dini etkenlerden yararlanılmış ve tarihle bağlantı kurularak özellikle Filistin toprakları tercih edilmiştir. ıngiltere’nin taahhüdü ve Filistin topraklarını işgal ederek Yahudi göçünü, Siyonist terör örgütlerinin kazıklarını çakmalarını kolaylaştırması. Hitler’in şiddete başvurarak Yahudi unsurları Filistin topraklarına göç etmeye zorlaması.
Bugün Filistin halkından en az yedi milyon insan yurtlarının dışında mülteci hayatı yaşıyor, vatanlarında kalanlar da büyük zulüm ve haksızlıklara maruz kalıyorlarsa bunda ıngiltere’nin büyük payı var. Bu felaketin tarihi sorumluluğunu ıngiltere taşımaktadır.
Hitler’in gerçekleştirdiği katliamlardan ve sürgünlerden dolayı Yahudi lobilerinden sürekli özür dileyen, onların önünde diz çöken ve kendilerine tazminat diye büyük servetler ödeyen Batı’nın Filistin halkına yaptığı haksızlığı hiç gündemine bile alma ihtiyacı duymadığını görüyoruz. Bu da Batı’nın ikiyüzlülüğünün, çifte standartçılığının bir göstergesi.
02/11/2008 Filistin Enformasyon Merkezi.