Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

141

20.08.2007, 09:51

RABBıM gerçekleri bilen ve ders alarak hayatımıza yön verecek hayırlı insanları başımıza lider olarak getirsin inş.

Büyük randevu,bilsem nerede,saat kaçta?Tabutumun tahtası,bilsem hangi ağaçta?N.F.KISAKÜREK

142

20.08.2007, 11:00

duana ictenlikle amin diyorum ismihan..
Ben beni biraktigim zaman, sen beni birakma Yarab! Yunus Emre

duygu

Profesyonel

  • "duygu" bir kadın

Mesajlar: 966

Konum: istanbul

Meslek: ev hanımı

Hobiler: hat ve ebru sanatı, tasarım, araştırmak ve farklılık.ney çalmak

  • Özel mesaj gönder

143

20.08.2007, 15:35

amin...rabbimin izniyle inş.
Sus gönlüm...
Seni senden daha iyi bilen, Rabbinin hükmü vuk'u buluncaya kadar sus
...

Hasan_Sinan

Moderatör

  • "Hasan_Sinan" bir erkek

Mesajlar: 2,136

Konum: Almanya

Meslek: Uzman Pazarlamaci

Hobiler: Okumak Okumak Okumak

  • Özel mesaj gönder

144

21.08.2007, 12:05

Yahudiye niye “dakka bir, gol bir” yok?

Geçtiğimiz hafta ABD’den kaleme aldığım seçim değerlendirmeleri New York-Montreal arasında elimde patlayınca, bu çerçevede göz attığım makalelerden hiç olmassa birine ‘ibretlik’ babından değineyim istedim.

Makale “Atatürk’un Türkiyesi Devrildi” (Atatürk’s Turkey Overturned) başlığı taşıyor. Yazarı Hillel Halkın. 24 Temmuz’da düşük tirajlı yahudi gazetesi The New York Sun’da yayınlandı. Başlığa bakıp Amerika’daki sağcı-Yahudi basınının Türkiye’ye biçtiği o klasik “islamcılar-laikler” çatışmasından dem vurulduğunu düşünebilirsiniz.

Ancak hiç de öyle değil.

Güya Türkiye’deki seçimler nedeniyle kaleme alınan makalede yazar bütün enerjisini, “seçimler bahane, iddia şahane” bir üslupla –yine- “Atatürk’ün baba tarafından Yahudi olduğunu” ispatlamaya sarfetmiş. Yine diyorum, çünkü makale aslında ilk defa, 28 Ocak 1994’te şimdiki The NY Sun’in kadrosunu teşkil eden o zamanki “Forward” adlı bir gazetede yayınlamış ama yazar umduğu tepkiyi bulamayınca “Bir Türk dahi yazımı okumadı” yargısına varmış.

Yeniden cilalanıp parlatılan yazıda, iddialara en büyük delil olarak ünlü yahudi siyonist gazeteci ıtamar Ben-Avi’nın (1882-1943) hatıraları gösterilmis. Ben-Avi, 1911 kışında Kudüs’te bir hotelin barında tanıştığı bir Türk Yüzbaşısı ile kadeh devirirken, Osmanlı yüzbaşısı kendisine, aslında bir yahudi (Sabataycı dönme olduğunu itiraf etmis. Hatta ispat icin babasından öğrendiği ve “gizli duam” dediği sadece bir yahudinin bilebileceği Tevrat’tan “Shema Yısra’el” (Duy ey ısrail) ayetlerini okumuş.

Aradan yıllar geçmiş. Ben-Avi, bir gün(1921) bir gazeteden Türkiye’de darbe olduğu haberini okurken yeni Türkiye’nın yeni liderinin resmini bir yerden tanımış.

Bu, 10 yıl önce barda tanıştığı Türk subayı M.Kemal’den başkası değilmis.

Yazar Halkın, 1994’te yazdığı makaleye tepki olarak araştırma yapan bir Türk’ün, Atatürk’ün 1911 yılında yüzbaşı olarak ıtalyan’lara karşı savaşmak üzere Sam-Mısır yoluyla Libya’ya giderken Kudüs’e uğradigini ve de Atatürk’un gittiği şemsi Efendi Okulu’nun Simon Zvi adlı dönme toplumunun lideri tarafından yürütüldüğünü, cünkü ve o zamanlar Selanik’te “dönme yahudi”lerin yaşadığını tespit ettigini eklemeyi de ihmal etmemiş.

Halkın, Atatürk’un “ıslam dinine karşı şiddetle laik Türk milliyetçiliğini savunmasının” altında yatan nedenleri de önün gizlediğini iddia ettiği kimliğine bağlıyor. Önceden, yazısının Kemalist Türkiye’ye zarar vereceği endişesi taşıyormuş, ama artık “AKP iktidarı ile Kemalist Türkiye (zaten) tarihe karıştı”ğı sonucuna vardığı için ikinci yazıyı yayınlamakta mahzur görmemiş.

şimdi, ey okuyucu, bu yazıya ilk olarak “seçim ertesi bu ne alakaya maydanoz iddia?” şeklinde tepki verdiysem de, Prof. Zafer Üskül’un şahsında ayyuka çıkarılan tartışmaları görünce Türkiye’deki “çifte standart”a ve yazının içindeki iddiaların “sıhhatinden” ziyade, “psikolojik” amacına yönelik hissettiğim kötü kokular beni bu yazıyı yazmaya itti.

Evet, makale, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en önemli şahsı hakkında çirkin bir iddiada bulunuyor.

“Olabilir, elin adamının ağzı torba değil ki, büzesin” deyip geçebiliriz.

Ama benim aklıma takılan, yazar halkınin da yakındığı gibi, bugünlerde Prof. Zafer Üskül’e yüklenmeyi kendilerine vazife sayan malum kesimler bu yazıyı gerçekten görmedi mi? Yani bu internet çağında bu son yazıyı okuyan tek Türk ben miyim şimdi?

Eğer öyleyse, “biz Türkler okumuyoruz, agbi” deyip geçeyim.

Fakat, eğer değilse, iste dananın kuyruğu burada kopuyor. Nasıl oluyor da, mesela mevcut hükümeti “Musa’nin Çocukları” olmakla itham eden kesimler bu vahim ve çirkin iddiaya karşı sessiz kalabiliyor?

Yani Türkiye’de Atilla Yayla veya Zafer Üskül gibi profesörlerin fikirleri hemencecik “dakka bir gol bir” oluyor da, niye bir Yahudi yazarın “Atatürk Yahudiydi” diye zırvalamasında top taca atılıyor?

Bu iddiayı bir yahudi değil de yerli veya yabancı ıslami cenahtan biri gündeme getirmiş olsaydı acaba aynı sükunet devam eder miydi?

Türkiye’deki Atatürk’u savunma adına yapılan tartışmalar yoksa bir kesimi hırpalamak amacıyla sadece ve sadece “vur abalıya” taktiği mi? Yani, Türkiye’de köşe başını tutmuş zevat bazı kavramları, “değerinden” dolayı değil de, kendilerine sağladığı “iktidar” avantajından dolayı mi tartışmayı seviyor?

(Bu noktada, Türkiye’deki islami kesimin bu çeşit iddilara kayıtsız kalma seçimini, Türkiye’deki toplumsal barışa fayda vermeyecek zemine haksız yere kaydırılma tehlikesine karşı basiretli bir tutum olarak gördügümü belirtmeliyim.)

Ve son olarak, bu yazıyı yazarken beni hop oturtup hop kaldırtan oltaya gelme ihtimali korkusuna da değineyim.

ıddiaların yayınladığı zaman dilimlerine bakılırsa (1994; Refah Partisinin yükselişe geçtiği, 2007; AKP’nin iktidarını tescillediği yıllar) yazar bu yazıyı salt inandığı bir gerçeği ifşa etmekten ziyade, Türkiye’deki hassas noktaları kaşıyarak yeni bir psikolojik savaş oluşturma amaciyla da yazmış olabilir. Eğer bizim Türk medyası bu oyunu farkedip olayı dallanıp budaklandırmayarak yahudi yazarin hevesini kursağında bırakma basiretini gösteriyorsa, eh ne diyeyim, bana bu vatanseverlige şapka çıkarmaktan başka bir şey kalmaz.

Bu durumda oltaya takılan tek kişi ben olmuş oluyorum.

Ve şeytanın dürtüklediği, o acaba “sükut ikrardan mı geliyor” gibi daha yakıcı bir ihtimale hic bile deginmeyerek, oltaya takılmış bir yazariniz olarak siz sevgili okuyuculardan özür diliyorum.

Yazının ıngilizce orjinaline bu linkten ulaşabilirsiniz


http://www.haber7.com/artikel.php?artikel_id=139215
Kur’an’a hücum edilecek; î’câzı, onun çelik bir zırhı olacak.Ve şu î’câzın bir nevini şu zamanda

izhârına, haddimin fevkinde olarak, benim gibi bir adam namzet olacak.Ve namzet olduğumu anladım.

145

02.09.2007, 21:25

Mustafa Kemal Paşa'nın özellikle Araplara mahsus bu kıyafeti giyip çektirtiği fotoğraf hangi mesajı taşıyordu? Bu resim ne zaman, nerede çektirilmişti...



Yaşar ıliksiz'in haberi

Bilimin gösterdiği yoldan başka bir yol tavsiye etmeyen, gerek Laik Cumhuriyet'in gerekse ıslam Dini'nin daha özgür düşünceli bilim adamlarınca korunabilmesi için mücadele veren ve dini kendi siyasi çıkarlarına alet edenlere karşı "Türkiye tarikatlar, şeyhler, müritler memleketi olamaz" uyarısı yapan Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün bu resmi günümüzün ideolojik tartışmalarına ışık tutabilecek siyasi bir mesaj içeriyor.

Mustafa Kemal Paşa bu resmi 22 Mart 1921 tarihinde Ankara'daki Meclis bahçesinde çektirmiş. Atatürk'ün yanında bulunanların çoğu Birinci Büyük Millet Meclisi şerriye Encümeni üyesi olarak görev alan ilmiye mensupları. Üzerinde bulunan kıyafet ise başlı başına emparyalist istilacılara karşı bir mesaj. Çünkü bu kıyafet Mustafa Kemal Atatürk'ün Traplusgarp cephesinde ıtalyan işgaline karşı müdafa mücadelesi verdiği Derme halkı tarafından kendisine hediye edilmiş. Paşa Araplara mahsus bu yerel kıyafeti giymek suretiyle Türk Kurtuluş Savaşı'nın emperyalizme karşı kazanılmış bir zafer olduğunu zihinlere kazımak istiyor... Ama mesajın ne kadar alındığı belirsiz çünkü Türkiye'de pek çok kişi kendi sınırlarını çizdiği ölçüde vatansever ve o sınırlar dışında kalan herkesi vatan haini saymaya devam ediliyor. Prof. Dr. Toktamış Ateş gibi katıksız bir Atatürkçü'nün bile "satılmış hain" sayıldığı bir ülkede, bugün böyle bir antiemperyalist mesaj verilebilir mi?

25 Nisan 1958 Tarihli Hayat Dergisi'nin 81. Sayısında Naşit Hakkı Uluğ'un 23 Nisan 1920'de Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin kuruluşunu anlatan yazısında bir kutu içinde yayınlanan resim için "Atatürk'ün manalı bir hareketi" başlığı kullanılmış. Bu mana resim altı yazısında "Mustafa Kemal'in, ıslam aleminin esaretten kurtarılması için uzak vatan topraklarındaki mücahedesinin bir bir hatırasını giyerek Meclis'teki ilmiye mensupları arasında bu resmi çektirmesi ne kadar manalıdır" şeklinde izah ediliyor.

şimdi ıslam ülkelerindeki işgaller düşünüldüğünde Atatürk'ün makamında oturanların emperyalizme karşı böyle bir mesaj vermeye kalkması halinde neler olacağını düşünebiliyor musunuz?

Tartışmayı sizlere bırakıp resimde yer alanların kimliklerini sunalım:

{Soldan sağa)

Hacı Bekir (Konya)- Meclis ıktisat Encümeni riyasetinde ve idare Amirliğinde bulunmuştur. ıstanbul Meclisi'nden gelmiştir.

Feyzi Hoca (Malatya). Müderris. ıstanbul Meclisi'nden

Bayraktar Hacı Veli (Eskişehir). Tüccar.ıstanbul Meclisi'nden

şeyh şemsettin (Ankara). Hacıbayram şeyyhi

Musa Kâsım (Konya). Dava Vekili. B.M. Meclisi birinci ve ikinci reisvekillikleri vazifesi yaptı. Daha sonra şeriye Vekilliği ve Ziraat Bankası idare meclisi reisliğinde bulunmuştur.ıstanbul Meclisi'nden gelmiştir.

Mustafa (Ankara) Müderris.

Mazlum Baba (Denizli) Tavas'ta tekke postnişi idi.

Mustafa Kemal Paşa.

Nebil (Afyon).

Mehmet Vehbi (Konya). B.M. Meclisinde ikinci reis vekilliği, şeriye encümeni reisliği ve şeriye vekilliği yapmıştır.

Salih (Siirt).

Hacı Hüsnü (ısparta]. Müderris,

Isparta Müftüsü Hafız ibrahim (Isparta), lspartalı Tahir Paşa'nın oğludur, ılmiye sınıfındandır. Milli Mücadele'de Isparta Müdafaa-ı Hukuk Reisi ve Demir Alay Komutanı idi.

Rasih (Antalya), ıstiklal Mahkemesi azalığında bulunmuştur.

(Haber7)

146

03.09.2007, 15:57

Atatürk’ün sansürlenen fotoğrafları: Varan iki


* Mustafa Armagan

Bundan bir süre önce “Atatürk’ün sansürlenen fotoğrafları”nın ilk bölümünü sunduğumda olağanüstü bir ilgi ile karşılanmıştı. Fakat gelen yorumlarda asıl dikkati çeken taraf, Atatürk’ün şimdiye kadar nasıl bu kadar belli yönleri tıraşlanarak, rötuşlanarak ve steril hale getirilerek sunulabildiğiydi.

Bir başka dikkat çeken nokta, ‘Acaba başka bizden gizlenen başka hangi görüntüleri var Atatürk’ün?’ sorusunun sorulma sıklığıydı. Bir kısım okuyucu ise daha fazla fotoğraf yayınlamamı talep ediyordu.

Zaten sürmekte olan resim tarama çalışmalarım, bu talepler üzerine hızlandı ve yakında Timaş Yayınları’ndan çıkacak olan “Efsaneler ve Gerçekler” adlı kitabımda bağımsız bir albüm oluşturdu.

Kitap çıkadursun, oradaki bazı fotoğrafları haber7.com okurlarıyla paylaşmanın faydalı olacağına inandım. ınanıyorum ki, bu fotoğraflar da en azından ilk yazımdaki kadar ilginizi çekecektir.

Tabii bu resimler, Çankaya ve türban tartışmalarının gök kubbemizde sık sık çınladığı şu günlerde Atatürk döneminde kapalı kız ve kadınlara bakışın da yeniden sorgulanmasına vesile olursa ne mutlu bana.

şimdi 5 karelik bir zaman yolculuğuna davet ediyorum sizi. Buyurun…


Fotoğraf 1


Bu fotoğraf Cumhuriyet’in ilanından 5 ay kadar önce, Mayıs 1923’de Çankaya Köşkü’nde çekilmiş. Atatürk, yanında kayınbiraderi, kayınvalidesi Adviye Hanım ve Latife Hanım olmak üzere bir hanım misafirle köşkün fotoğrafçısına böyle poz vermiş. Bir başka deyişle, üç çarşaflı hanım Çankaya’da…


Fotoğraf 2


Bu fotoğraf Manisa’da çekilmiş. Tarih 1922 güzü. Halk Mustafa Kemal Paşa’yı heyecanla bağrına basmış. Sağda ve solda görülen ama yüzleri görünmeyen peçeli ve çarşaflı hanımlar, Manisalı öğretmenler olmalı. Önde bir öğrenci muhtemelen Gazi’ye şiir okuyor.


Fotoğraf 3


Bu defa Akşehir’deyiz. 1922 sonu veya 1923 başı. Gazi, Latife Hanım’la birlikte yurt gezisinde. Sol tarafta gördüğümüz kapalı hanımların kendilerine iyice yaklaşmış bulunan Latife Hanım’a doğru ilerlemek istedikleri beden dillerinden okunuyor. Gazi, fotoğrafın en sağında…


Fotoğraf 4


Türk Kadınlar Birliği Atatürk’ü ziyaret ediyor. Birlik 1924’de kurulduğuna göre fotoğraf Cumhuriyet’in ilk yıllarına ait olmalı. Atatürk’le birlikte poz veren kadınlardan en sağdaki, yüzünü açmış olsa da çarşafıyla dikkat çekiyor. Hemen yanındaki kadının başörtüsü ise oldukça iddialı. Kadınların her biri farklı tarzlarda da olsa tesettürlüler. Ve kadın haklarını savunuyorlar! Gazi’yi ziyaretlerinin maksadı da kadınlara daha fazla hak talep etmek.


Fotoğraf 5


şimdiye kadarki fotoğraflara, ‘o Cumhuriyet’ten önce çekilmiş’ veya ‘ilk yıllarda bu kadarı normal’ diyerek burun kıvıranlar bu fotoğrafa ne diyecekler, merak ediyorum. Yıl bu defa 1937. Atatürk ve ıçişleri Bakanı şükrü Kaya, çarşaflı bir kadının derdini dinliyorlar. Yüz hatları ve tavırları kadının başındaki örtüyle değil, içiyle ilgilendiklerini yeterince gösteriyor sanıyorum.

Yazarın "ısmet Paşa Hilafeti savunuyor" başlıklı yazısını okumak için tıklayın

http://pazar.zaman.com.tr/?bl=14&hn=1160

Hasan_Sinan

Moderatör

  • "Hasan_Sinan" bir erkek

Mesajlar: 2,136

Konum: Almanya

Meslek: Uzman Pazarlamaci

Hobiler: Okumak Okumak Okumak

  • Özel mesaj gönder

147

03.09.2007, 23:56

Ben bu fotoraf isini anlayamiyorum. Biraz Mustafa Kemali müslüman göstermek gibi bir meyil hissediyorum. Gerci bu haberlerin ciktigi gazete onun propagandasini yapiyorya neyse...
Kur’an’a hücum edilecek; î’câzı, onun çelik bir zırhı olacak.Ve şu î’câzın bir nevini şu zamanda

izhârına, haddimin fevkinde olarak, benim gibi bir adam namzet olacak.Ve namzet olduğumu anladım.

148

14.09.2007, 06:04

Atatürk'ün Türkiye'si devrildi

Atatürk yahudi miydi?

Hillel Halkin - The New York Sun

12-13 yıl önce ısrail'de New York Weekly gazetesi için muhabirlik yaparken modern Türkiye'nin kurucusu Kemal Atatürk hakkında bir parça yazıp, biraz da kaygıyla gazeteye yollamıştım. Forward ekinde yayınlanan bu yazımda Atatürk'ün bir Yahudi yahut tam olarak söylemek gerekirse "Dönme" bir babası olduğuna dair bazı kanıtlar sunmuştum.

"Dönme" 17. yüzyılda Türk-Yahudi asıllı mesih olduğunu iddia eden Sebatay Sevi'nin Müslüman olmasından sonra onun yolundan gidenlere verilen isimdir.

Bunlar liderleri Sebatay Sevi gibi görünüşte Müslüman gibi davranırlar ancak gerçekte ve gizlice Yahudi'dirler ve varlıklarını gölge bir şekilde de olsa 20. yüzyıla kadar taşımışlardır.

Atatürk'ün bir çok biyografisinde babası hakkında üç yahut dört farklı hikaye anlatılır ancak hiçbirinde onun bir Yahudi olduğu belirtilmez, ancak ailesinin kökenleri hakkında genelde pek açık olmadığı, bunu gizlemeye çalıştığı öne sürülür.

Bu kanıt, sınırlı da olsa, çok ilgi çekiciydi. En önemli dayanağı Yahudi gazeteci Itamar Ben-Avi'nin unutulmuş biyografisinde geçen bir bölümdür. Bu bölümde Ben Avi, 1911 kışının sonlarında yağmurlu bir gecede Jerusalem otelinin barında genç bir Türk yüzbaşısı ile sohbet etme şansı bulduğunu anlatır.

Çok fazla rakı içmekten dolayı çakırkeyf bir halde olan bu Yüzbaşı, gazeteci Ben Avi'ye Yahudi olduğu sırrını ifşa etmiş ve bunu kanıtlamak için de neredeyse bütün Yahudi yahut Dönme'lerin ezbere bildiği ancak bir Müslüman Türk'ün bilemeyeceği Tevrat'ın başında geçen "Shema Yisra'el" (Duy ey ısrail) duâsını ezberden okumuş. Bu olaydan 10 yıl sonra Ben-Avi, gazeteyi açtığında bir haber dikkatini çeker. Haber Türkiye'de yaşanan askeri bir zafer ile ilgilidir ve haberin resminde lider olduğu belirtilen kişinin o gece o barda karşılaştığı genç yüzbaşı olduğunu farkeder.

şimdi Türkiye'de Atatürk'ün seküler düzenine ters bir siyasal ıslam anlayışı Türkiye'de güç kazanıyor. Bir Yahudi gazetesi olan New York modern çok saygı duyulan Türkiye'nin kurucusu bir yarı Yahudi olduğunu duyurunca ne olacak, çok merak ediyorum? Kopacak gürültüyü şöyle bir hayâl ettim, Atatürk'ün heykellerinin yıkıldığını ve seküler devletin de bu heykellerle birlikte sarsıntıya uğradığını tasavvur ettim..

Sonradan endişe etmekten vazgeçtim. Bu makalem Forward'da yayınlandı ancak herhangi ciddi bir tepki gelmemişti ve Türkiye' de hayat aynen devam etmekteydi. Anladığım kadarıyla bir tek Türk bile yazdıklarımı okumamıştı. Sonra, daha bir kaç ay önce, yazımı okuyan birinden bir e-posta aldım. Adını zikretmeyeceğim. Bir Avrupa ülkesinde yaşayan, iyi eğitim görmüş, finans sektöründe çalışan ve gerçekten sıkı bir kemalist olduğunu belirten bu kişi, Forward'da çıkan yazımı okuduğunu ve bu konuda tarihi bir araştırma yapmaya karar verdiğini yazıyordu.

Bu araştırmaları sonunda ulaştığı sonuçlardan biri, 1911 kışının sonunda Atatürk'ün şam'dan Mısır'a doğru Libya'daki ıtalyan birlikleriyle savaşan Türk güçlerine katılmak üzere hareket ettiğiydi. Ve bu yol onu doğal olarak Ben-Avi'nin kendisiyle sohbet ettiğini iddia ettiği Kudüs'ten geçirmiş olacktı..
Bunun yanında, 1911'de Atatürk gerçekten de yüzbaşıydı ve alkol düşkünlüğü de her ne kadar Ben-Avi o satırları yazarken bilmese de, herkes tarafından bilinen bir gerçeklikti.

Ve işte size bu Türk okuyucudan gelen mailde yer alan başka bilgiler:
Atatürk'ün doğup, büyüdüğü Selanik şehri, çoğunlukla Yahudilerin yaşadığı bilhassa "Dönme" denilen unsurun büyük bir nüfusa sahip olduğu bir bölgeydi. Atatürk burada şemsi Efendi Mektebi'ne yazılmıştı ki; bu okul o zamanlar "Dönme" topluluğunun dini lideri olarak bilinen Simon Zvi tarafından yönetilmekteydi.

E-posta şu cümleyle bitiyordu: "şimdi biliyorum ki (herhangi bir şüpheye yer bırakmadan); Atatürk'ün babasının ailesi gerçekten Yahudi'ydi."
Benim de bu konuda herhangi bir şüphem yok... Sadece şu sıralarda, daha az telaşım var, bu halim sadece makalemin büyük etkiye sebep olacağı yanılgısından vazgeçmemden kaynaklanmıyor, bilakis artık Kemalist Türkiye'nin devrilmesiyle ilgili herhangi bir endişe taşımaya mahal olmamasındandır.

22 Temmuz'da yapılan seçimlerde AK Parti'nin rakipleri karşısındaki yadsınmaz zaferiyle zaten devrildi. Öyle bir zaferdi ki bu Atatürk'ün temellerini attığı seküler Türkiye artık tarihte kaldı bile denebilir...
Aslında Atatürk'ün sistematik bir şekilde gizlemeye çalıştığı Yahudiliği, onun kendi devrinde yaşayan hemen her Türk'ün mensubu olduğu ıslam'a karşı olan aşırı düşmanlığını ve onun demir gibi bir irade ve azimle yaratmaya çalıştığı ve ıslam'la olan bütün bağları koparacak katı seküler Türk milliyetçiliğini çok mantıklı bir şekilde açıklıyor.

Birinci Dünya Savaşı'nda Türkiye'deki Hıristiyan Ermenilerin başına gelenlerin ve 1920'lerin başlarında Hıristiyan Yunanların kovulmalarının ardından, başka hangi azınlık mensubu zat, Türkiye nüfusunun yüzde 99'unun mensup olduğu Müslüman çoğunluğun kimliğinden 'din'i arındırmak isteyebilir ki? Araplar arasında seküler bir Arap milliyetçiliğinin doğmasına sebep olan aynı motivasyon Hıristiyan entellektüelleri tarafından Arap dünyasında hortlatılmıştır.

Atatürk kendi Yahudi kökenlerinden hiç de utanmamıştır. Bunu gizlemiştir çünkü bu kendisi için bir politik intihar olurdu ve ayrıca kendi mirası olan seküler Türk devleti de bu sırrı gizlemiştir. Bununla beraber, asla yayınlanmayan onun kişisel günlüğü, bütün amaçları ve hedeflerini içermekte ve bir devlet sırrı olarak bunca yıldır korunmaktadır. Artık bunları gizlemenin bir anlamı yoktur. ıslami karşıdevrim bütün korunmasızlığına rağmen Türkiye'de galip gelmiştir.

Hillel Halkin, 24 Temmuz 2007
The New York Sun gazetesindeki makalesi
Biz muhabbet fedâileriyiz; husûmete vaktimiz yoktur.

150

18.10.2007, 09:33

Atatürk´ün cenaze namazı nasıl kılındı?

Atatürk'ün cenaze namazı 10 Kasım'daki vefatından dokuz gün sonra, 19 Kasım 1938 sabahı saat sekizi on geçe kılındı.

Dolmabahçe Sarayı'ndaki namazı Diyanet ışleri Başkanı şerefeddin Yaltkaya kıldırdı.

Kalabalık bir cemaatle kılınan namaz dört dakika sürdü. ‘‘Allahu ekber’’ yerine ‘‘Tanrı uludur’’ dendi.

Namazdan sonra selâm verilirken de ‘‘Selâmun aleykum’’ değil, ‘‘Esenlik üzerinize olsun’’ sözleri kullanıldı.

Atatürk’ün cenaze namazını kılanlar arasında saray personeli, yakınları, bazı generaller, diyanet görevlileri ve onun on beş yıl boyunca müzisyenliğini yapmış olan Binbaşı Hafız Yaşar Okur da vardı. Hafız Yaşar, namaz sırasında Diyanet ışleri Başkanı şerefeddin Yaltkaya’nın hemen arkasında saf tutacak, Dolmabahçe Sarayı'nda o sabah yaşananları ve namazın kılınış öyküsünü yıllar sonra kaleme aldığı anılarında bütün ayrıntılarıyla yazacaktı.
Biz muhabbet fedâileriyiz; husûmete vaktimiz yoktur.

151

18.10.2007, 09:58

Cenaze töreninden görüntüler...










Biz muhabbet fedâileriyiz; husûmete vaktimiz yoktur.

152

18.10.2007, 12:03

Naziler saygı duruşuna geçmiş. Enteresan bir kare :shock:

153

18.10.2007, 16:16

"abdestimde yok ama" diyen kimdi? biz cenazeyi kaldıranı yanlış mı biliyoruz?

154

18.10.2007, 16:17

Alıntı sahibi ""talhagenc""

Naziler saygı duruşuna geçmiş. Enteresan bir kare :shock:

nazilerin orda ne işi var :?:

155

18.10.2007, 17:09

Bütün diktatörler davet edilmis sanirim. Resimde gorunuyor baksaniza..

156

18.10.2007, 17:09

O sırada 2. dünya savaşı yeni başlıyordu, Almanya güçlü dönemindeydi, Blitzkrieg denen taktikle, hallaç pamuğu gibi Avrupa devletlerinin ordularını yere seriyordu. Oradaki adam da muhtemelen Wehrmacht subaylarından. Oraya gelen hiçbir yabancı boşuna gelmemiştir. Almanya da Türkiye'nin savaşa kendi yanlarında katılmasını istiyordu bildiğim kadarıyla.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

157

18.10.2007, 17:14

biz trenin yanındaki nöbetçilerden sanmıştık :D

158

18.10.2007, 17:29

Bu eğer latifeyse, bana istihza gibi geldi. Almanya'nın birsürü birliği vardı, Wehrmacht subaylarının ise Nazi Almanyasında ayrı bir yeri var, kartal şeklinde bir amblemleri var, kafasındaki miğfer ve yakasındaki sembollerden birinin bu kartal olduğundan emin olsam öyledir diyeceğim.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

159

18.10.2007, 17:58

hayır latife değil, cidden öyle sandık! trenin yanındakinin miğferi değişik geldi ondan..

160

18.10.2007, 18:52

Normal asker kıyafetine benzemiyor, belki özel muhafız alaylarından birisinin kıyafetidir. Birisinin belindeki ufak çantanın üzerinde ay-yıldız var.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir