Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

81

10.09.2006, 10:36

Alıntı

Aman aman, şimdi bir serseri çıkar, 'Yüce Atatürk'ün de diğer sıradan ölümlüler gibi kalp krizi geçirebileceğini yazdığım için' tutar beni mahkemeye vermeye kalkar, bu konuyu kapatalım.




Bir insan başka türlü nasıl geb... şey ölebilir ki?

82

11.09.2006, 21:12

Alıntı sahibi ""ADEMAYAZSIN""


sanki burada alaycı bir söylem var gibi...


Neresi alaycı geldi kardeş? Konuyu gündeme geleli saptırıyorsunuz... Lütfen yorumlarınız söz konusu makale ile ilgili olsun.

Muhabbetle...
Biz muhabbet fedâileriyiz; husûmete vaktimiz yoktur.

83

11.09.2006, 21:33

Atatürk ıslam için ne düşünüyordu?

Sherill'e göre Atatürk Tanrı'ya inanıyor ama dine inanmıyor.

Atatürk'ün, biyografisini yazan ABD Büyükelçisi Sherrill'e açıkladığı 'dinle ilgili' düşünceleri ilk kez yayımlandı. Sherrill'in kitabına almayıp rapor olarak ABD Dışişleri'ne gönderdiği söyleşide Atatürk 'Agnostik olmadığını, tek tanrıya inandığını' söylüyor, dindar olmayan Türklerin yüksek sesli duaların cezbine kapıldığını belirtiyor

RADıKAL - ıSTANBUL - Atatürk'ün din hakkındaki görüşlerine ışık tutacak yeni bir belge ortaya çıktı. 1932-1933 yıllarında Ankara'da görev yapan ABD Büyükelçisi Charles H. Sherrill'in hazırladığı ve Atatürk'ün kendi ağzından dinle ilgili görüşlerini içeren rapor ilk kez Toplumsal Tarih dergisinde araştırmacı yazar Rıfat N. Bali'nin hazırladığı yazıda yayımlandı. Büyükelçi, Ankara'da görev süresi boyunca Atatürk ile yaptığı görüşmelere ve gözlemlere dayanarak 'A Year's Embassy to Mustafa Kemal' adlı bir kitap hazırlamıştı. Eser ilki, 1934 yılında Atatürk yaşarken, üç kez Türkçeye çevrildi. Kitabın en ilginç bölümü Atatürk'ün dine bakışını içeren kısımdı. Bu bölümde yazar, Atatürk'le yaptığı uzun bir mülakata yer vermiş ancak Atatürk'ün sözlerinin bir kısmını kitaba almamış bunu da "Din konusundaki şahsi görüşleri hususunda söylediklerinin tamamını burada vermek hiç doğru olmaz" satırlarıyla dile getirmişti.
Ancak Sherill, kitaba sadece bir bölümünü aldığı görüşmeyi özetleyerek bir rapora döktü ve ABD Dışişleri Bakanlığı'na gönderdi. ABD Dışişleri Arşivi'ndeki bu raporu, Bali Türkçeye çevirip Toplumsal Tarih'e yazdı. Aşağıda, raporun tam metni yer alıyor.

ABD BÜYÜKELÇıLığı
Sayı:423
Ankara, 17 Mart 1933
Konu: Türkiye'de din
MÜNHASIRAN MAHREM
Saygıdeğer Hariciye Vekili
Washington
Beyefendi,
Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal ile dün öğleden sonraki üç saatlik mülakatımda, hakkında yazmakta olduğum biyografinin sekiz bölümünü birlikte gözden geçirdiğimiz sırada Türkiye'de din meselesi bahis edildi. ıncelememde Türkiye Cumhuriyeti'nde ıslam dininin gelişimi konusuna oldukça yer verdiğime dikkatini çektim, biyografim için -yayınlanmak veya yayınlamamak kaydıyla- bana söylemek istediği kadarıyla sınırlı olmak üzere bu mevzudaki görüşünü bilmek istediğimi belirttim. Sözlerinin hangi kısmının efkârı umumiye(nin) (bilgisi) için olduğunu, hangi kısmının olmadığını belirterek mevzu hakkında teferruatlı bir şekilde konuştu.
Galiba, altı ve yedi yaşındayken annesi onu bir sıbyan mektebine göndermek istiyordu. Burada öğretmen Kuran dersleri de verecekti. Bu, uzun Arapça bölümleri ezberlemek demekti. Diğer yandan babası oğlanın din eğitiminin verilmediği laik bir mektebe gitmesini istiyordu. Her ne kadar sonunda babanın sözü kabul edildiyse de annesi oğlanı Selanik'te geçerli olan geleneksel tören eşliğinde sıbyan okuluna gönderdi. Ertesi gün babası oğlanı okuldan aldı ve laik okula koydu. Buna çok üzülen annesi epey ağladı ve oğlanın teklif etmesi üzerine sıbyan okulundaki din hocası
eve gelip ona Kuran eğitimini verdi. Bu sadece bir ay sürmesine rağmen anneyi tatmin etti. Bu, ömrü boyunca alacağı tek din eğitimiydi.


'Beşeriyetin Tanrı ihtiyacı'
Agnostik olduğuna dair genellikle kabul görmüş inancı, kesinlikle reddediyor, ancak dininin sadece Kâinat'ın Mucidi ve Hâkimi tek Tanrı'ya inanmak olduğunu söylüyor. Ayrıca beşeriyetin böyle bir Tanrı'ya inanmaya ihtiyacı olduğuna inanıyor. Buna ilaveten dualarla bu Tanrı'ya seslenmenin beşeriyet için iyi olduğunu belirtti. Burada duruyor.
Daha sonra teferruatlı bir şekilde neden o kadar inançlı bir Protestan Hıristiyan olduğumu sordu. Ben de ona, bu raporda yeri olmayan, sebeplerimi söyledim. Sadece bir genel mütalaa söyleyebilirim. Suallerinde tamamıyla samimiydi, bu da din konusunda yeterince zihin yorduğunu göstermekte. Daha sonra, 10 yıl önce inşa ettiği yeni Cumhuriyet'in Reisicumhuru olarak iktidara geldiği zaman ıslam dininin durumu hakkında bilgi vermeye başladı. şeyh-ül ıslam'ı, medreseleri, Mahkeme-i şer'iyyeleri ve bu mahkemelere riyaset eden kadılar, hocalar ve muhtelif dervişler dahil olmak üzere bütün ruhban sınıfını lağvetmeyi gerekli bulduğunu söyledi. Osmanlı'da geçerli olan bu ruhban yapıdan geriye kalan, müezzin olarak minarelerden halkı ibadete çağıran ve camilerde namaz kıldıran imamlardı.
Ona az evvel tasvir ettiği bu yapıyı tamamıyla yok ettikten sonra Türk gençliği için, şayet kaldıysa, ne tür dini tedrisat kaldığını sordum. Kifayetsiz medrese sistemini tüm ülkeye yayılmış ilk ve ortaöğretim sistemiyle ikame ettiğini ve bu sistemin (talebeyi) üniversiteye dek götürdüğünü belirtti. Hz. Muhammed'in hayat hikâyesi ve daha ahlaklı yaşama konusundaki hikmetli düsturlarla dini tedrisat verildiğini, bu dini tedrisata Yeni ve Eski Ahit'te tasvir edilen diğer büyük dinleri ve Budist dini kitapları da dahil ettirdiğini söyledi.
Daha sonra o ve ben bu modern Türk dini tedrisatı ile Birleşik Amerika'da ortalama pazar okulunda verilen dini tedrisatı mukayese ettik. Pazar okullarımızda verilen dini tedrisatın cuma sabahları kadınlar tarafından tüm ülkedeki Halk Evleri'nde verilip verilemeyeceğini sorduğumda böyle bir fikrin muvaffak olacağına dair pek şüpheli göründü, ancak yeni bir fikir olduğunu ve kaale alacağını söyledi. Bu amaçla kadın öğretmenlerin vazifelendirilmesi fikri ona cazip geldi, çünkü bu şekilde hocaların erkek partizanları, siyaset veya benzeri muhtemel başka mesele yaratacak ihtimallerden kaçınılmış olacaktı.


Bursa hadisesi
Bu çerçevede yakın tarihte olan Bursa hadisesi üzerinde serbestçe konuştu. Bu hadise Türklerce değil üç yabancı tarafından çıkarılmıştı: Bir Arnavut, bir Bulgar ve bir Rus. Hatta Üçüncü Enternasyonal tarafından kışkırtıldığını da ima etti. Muhtemelen sıkıntı verecek bu siyasi hareketi basit bir dil meselesine, ezanın Arapça yerine Türkçe okunması haline dönüştürerek gösterdiği siyasi maharetten ötürü kendisine iltifatta bulundum.
Bu sözlerim Kuran'ın Arapçadan Türkçeye tercüme edilmesi için nasıl ve neden telkinde bulunduğu konusunda konuşmasına sebep oldu ve bu mevzuda yepyeni bir ufuk açtı.
Türk halkının uzun zamandan beri ezberden okuduğu bazı Arapça duaların gerçek manasını anladığı zaman tiksineceğini söylüyor. Kuran'dan alınan bir Arapça bölüm okudu.


Türkçe Kuran okutma nedeni
Bu duada Hz. Muhammed amcası ile amca kızının yaptıkları bir şeyden ötürü cehenneme gitmeleri için beddua eder.* "Düşünen bir Türk'ün böylesi bir duayı okumaktan elde edeceği dini ilhamı veya dine ilgi göstermesini tahayyül edebilir misin?" dedi. Bu fikrini geliştirdikçe ben de gitgide Kuran'ın Türkçe okunmasını teşvik etmesinin sebebinin Kuran'ın Türkler arasında gözden düşmesi olduğu neticesine varıyorum.
Daha sonra umumi ve şaşırtıcı bir beyanda bulunarak Türk halkının gerçekte hiçbir şekilde dindar olmadığını, aralarından camilere giden az sayıda kişinin alışkanlıktan veya yüksek sesle söylenen duaların cezbine kapılarak camiye gittiğini ileri sürdü. Saygılı bir şekilde bu bakışıyla mutabık olmadığımı, eşimle yaşadığımız tecrübeyi anlattım. ıki Türk arkadaşımızın daveti üzerine 23 Ocak'ta Ayasofya Camii'ne gidip Kadir Gecesi'ne şahit olduk. Ona yüzde 20'si askeri üniformalı 10 bin mümin tarafından doldurulan caminin ne kadar kalabalık olduğunu, bütün müminlerin tam bir saat Gazi'nin de varlığını kabul ettiği Tanrı'ya doğrudan yönelttikleri dualarla nasıl yoğun bir şekilde ibadet ettiklerini anlattım.
Bu kalabalık, bu ibadet ve müminlerin duaya yoğunlaşmaları hususunda izahat istemem, onun Türk gençliğinin din hakkında bilgi edinme fırsatı mevzusunda Türk hükümetinin kısıtlı bir rolü olması gerektiğine dair kanaatini dile getiren daha fazla beyanatlar vermesine neden oldu. Bu beyanatlarını bitirdiğinde şimdilik ortaöğretimde ve Dâr-ül-fünûn'un küçük ilahiyat bölümünde üç büyük din hakkında verilen tarihi tedrisattan fazlasını öğretmeye inanmadığı sarihti.


Sovyetler gibi lağvetmeye karşıydı
Ancak Sovyetler'in her türlü dini lağvetme fikriyle kesinlikle mutabık değil. Bellibaşlı camilerin hükümetçe muhafaza edilmeleri ve amaçları doğrultusunda kullanılmaları gerektiğinde ısrarlı. Üç büyük dinin ahlak öğretilerine dinden ziyade ahlak olarak inanıyor.
Bize ihsan ettiği hayırlar için tek Tanrı'ya sık sık minnettarlığımızı dile getirecek ifadelerin eklenmemesi halinde şahsi dini inancının natamam olacağını söylediğim zaman şaşırdı, ancak alakadar göründü. Sadece yeni bir fikir olduğundan, bu fikri kaale alacağını söyledi. Benimle bu konuda daha fazla konuşma arzusunu ifade etti. Bu beni şaşırttı, zira Yusuf Akçura bey gibi samimi arkadaşları beni sürekli onunla din hususunda konuştuğum takdirde, Gazi'nin nazikçe 'dostluğumuz' olarak adlandırdığı münasebetlerimizin kesinlikle bozulacağı hususunda ikaz etmişlerdi. Konuşmamızın bu bölümünün sonunda, daha öncesi bir yabancı ile hiçbir zaman bu konuda bu kadar etraflı konuşmadığını ve özel dini inançlarını da hiç dile getirmediğini söyledi.
Saygılarımla
Charles H. Sherrill

* Bu bölüm, Kuran'ın Tebbet Suresi'dir. 'Bismillahirrahmânirrahim. 1,2,3,4,5. Ebu Leheb'in iki eli kurusun! Kurudu da. Malı ve kazandıkları ona fayda vermedi. O, alevli bir ateşte yanacak. Odun taşıyıcı olarak ve boynunda hurma lifinden bükülmüş bir ip olduğu halde karısı da (ateşe girecek).' (R. N. Bali'nin notu)


Sherrill'ın Kadir Gecesi izlenimleri
"...uzun zamandan beri ıstanbul Müzesi Müdürü olan Halil Bey, eşim ve beni Ayasofya Camii'nde Kadir Gecesi'ni izlemek için davet etti. Ayin boyunca o, eşi ve Evkaf Müdürü bizlerle birlikte oldu ve birçok sualime çok ilginç cevaplar verdi. (...) Ramazan ayının 27'nci gününün akşamındayız.
Dünyanın her yerindeki Müslümanlar, gün doğuşundan gün batımına kadar hepimizin ibadet ettiği tek Tanrı'ya inanan Müslüman müminlerin dualarının (Tanrı katında) duyulacağı ve kabul edileceği hususunda eğitilmişler. Bu nedenle ıslam (dini) bu geceyi Kadir Gecesi olarak çağırmakta.
Alaycı mizaca sahip bazı insanların iddia ettikleri gibi kişinin dine verdiği kadarını elde ettiği doğruysa şayet o zaman on binin üzerindeki
müminler her biri ve tamamı Kâinatın Yaratıcısı'na sunmakta oldukları bu
dua saatinden çok şey kazanacaklardır!


'ıslam en yüksek noktasında'
Hıristiyan inançları açısından değerlendirirsek, ıslam dini Türkiye'de engelsiz veya ruhani müdahale olmaksızın -saf protestancılık- en yüksek noktasında bulunuyor. şahsi inanç burada en yüksek gücüne yükselmekte. Bu satırların yazarı gördüğü Hıristiyan toplulukların hiçbirinden 23 Ocak 1933 akşamı Ayasofya'da izlediği ibadet kadar etkilenmediğine ve şahit olduğu ibadetin samimiyetine ikna olduğuna şahitlik yapabilir. Bu kalabalığı cezbedecek ne musiki ne de kesif belagat sahibi bir hatip vardı.
Her çeşit Türk oradaydı. Galerilerin altındaki geniş avluları kadınlar dolduruyordu, büyük merkezi alanda sıra sıra (yaklaşık yüz sıra) erkekler vardı. Her sırada omuz omuza yaklaşık seksen erkek. Her biri eğilip kalkan, konuşulanlardan bihaber, eğilen, secde eden ve her biri büyük Tanrı'nın Güç Evi ile şahsi temasını kurmaya niyetli.


'Biz ABD'liler kadar dindarlar'
Burası Türk halkının ruhunu hissetmesi için uygun yer ve andı.
Kişi Türk ırkının ne olduğunu gerçekten anlamak, Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran ve ilk Cumhurreisi olan Mustafa Kemal gibi bir önderin doğduğu ulusu anlamak için basit, dindar Türk'ü bu fırsatlarda görmesi lazım. Evet Türk halkı biz Amerikalılar kadar dindarlar, belki de daha fazla dindarlar."


Elçinin kaleminden Bursa hadisesi
"...Bursa'da 1 şubat günü öğleden sonra Evkaf Müdürlüğü önünde toplanan yaklaşık 100 kişilik bir grup Türkçe ezan aleyhinde gösteri yaptı. Olayı 4 şubat'ta Afyon'da haber alan Gazi Mustafa Kemal gezi programını iptal ederek Bilecik üzerinden 5 şubat'ta Bursa'ya vardı.
ıçişleri Bakanı şükrü (Kaya) ve Adalet Bakanı Yusuf Kemal (Tengirşek) beyler de Bursa'ya gelerek incelemeler yaptı. Mustafa Kemal, Bursa'dan ayrılmadan önce Anadolu Ajansı'na şu açıklamayı yaptı: "Bursa'ya geldim. Olay hakkında ilgililerden bilgi aldım. Olay aslında önemi haiz değildir. Herhalde cahil mürteciler Cumhuriyet adliyesinin pençesinden kurtulamayacaklardır. Olaya bilhassa dikkatimizi çevirmemizin sebebi, dini, siyaset ve herhangi bir tahrike vesile etmeye asla müsamaha etmeyeceğimizin bir daha anlaşılmasıdır. Meselenin mahiyeti esasen din değil, dildir. Kati olarak bilinmelidir ki, Türk milletinin milli dili ve milli benliği bütün hayatına hâkim ve esas kalacaktır."
Kazanlı Tatar ıbrahim'in başını çektiği olay, Bursa Ulucami müezzininin vazifesi başına gelmemesi üzerine Halil adında birinin ezanı Türkçe yerine Arapça okuması ve sivil polis memuru Hamdi Efendi'nin müdahalesi sonucu çıktı. Tatar ıbrahim'in kışkırtmasıyla cami cemaatinden bir grup, "Dinini seven bizimle gelsin" diyerek Evkaf Müdürlüğü'ne doğru yürüyüşe geçtiler.
Vilayet Konağı önüne gelen kalabalık, zabıta kuvvetlerince dağıtıldı ve tahrikçiler yakalandı. 23 kişinin yakalandığı olaydan sonra Bursa Ulucami hatibi Hafız Tevfik Efendi de ıstanbul'da tutuklanarak Bursa'ya gönderildi. Ankara'ya dönen Adalet ve ıçişleri Bakanları, Bursa'daki incelemelerini ve aldıkları tedbirleri Bakanlar Kurulu'na bildirdiler.
13-14 şubat'ta soruşturma sona erdi. Aralarında Bursa müftüsü Nureddin Efendi, Ulucami hatibi Hafız Tevfik Efendi ve fabrikatör Gaffarzade Mehmet Efendi'nin de bulunduğu 24 sanık, 15 şubat'ta Bursa Ağır Ceza Mahkemesi'ne sevk edildi. Daha sonra tutuklu sanıkların Çorum'a nakledilmesi emri geldi. Bursa olayı davası Çorum'da görüldü ve 1 Mayıs'ta karar açıklandı. Dört kişi beraat ederken, beş kişi ikişer yıl ağır hapis, yedi kişi birer yıl ağır hapis, yedi kişi de beş ay ağır hapis cezasına çarptırıldı. Bursa müftüsü Nureddin ve kâtibi Kamil efendiler, 12 Haziran'da beraat ettiler.
Bursa olayının ardından ızmir ve Salihli'de de Türkçe ezan okumamakta direnen dört imam ve müezzin tutuklanarak mahkemeye sevk edildi."

Kaynak: Radikal
Biz muhabbet fedâileriyiz; husûmete vaktimiz yoktur.

84

11.09.2006, 22:06

Alıntı sahibi ""@bdullah""

Alıntı sahibi ""ADEMAYAZSIN""


sanki burada alaycı bir söylem var gibi...


Neresi alaycı geldi kardeş? Konuyu gündeme geleli saptırıyorsunuz... Lütfen yorumlarınız söz konusu makale ile ilgili olsun.

Muhabbetle...


" Farklı Gazete " diyorsun. Neden gazetenin ismini vermiyorsun?

85

11.09.2006, 22:29

Makalenın altında dikkat ederseniz kaynak gösterilen gazetenin ismi kalın harflerle belirtildi. Farklı gazete kavramı bizden değil, o gazetenin okuyucularından.
Biz muhabbet fedâileriyiz; husûmete vaktimiz yoktur.

86

14.09.2006, 09:59

M. Latif SALıHOğLU

Resmî karartma, fahrî aydınlatma





Yalan ve karartma eksenli resmî tarih tezi, her geçen gün biraz daha güven kaybına uğruyor.

Zira, fahrî aydınlatma çabalarında ciddî bir gelişme var.

Aydınlatma ziyadeleştikçe, karanlık, haliyle izale olup gidiyor.

ışte, yakın tarihimize projektör tutan çalışmalardan biri: Kâzım Karabekir Paşaya ait "ıstiklâl Harbimizin Esasları" isimli kitap serisi.

Vaktiyle yayınlanması yasaklanan, hatta siyasî baskılar sonucu 1933'te yakılan bu dokümanter kitaplar, ilk kez 1951'de yayınlanabildi. şimdi ise, iki büyük yayın kuruluşu tarafından istifadeye sunulmuş durumda: Emre Yayınları ve Yapı Kredi Yayınları.

Kâzım Karabekir'in kaleminden çıkan onlarca kitabın piyasaya sürülmesinden sonra, bilhassa yeni nesillerin yakın tarihimize bakışında büyük değişiklikler olacağını rahatlıkla söyleyebiliriz.

Çünkü, bu eserler, resmî tarih tezinin en koyu karartma çabalarını dahi boşa çıkartacak kadar sağlam ve inandırıcı delillere, dayanaklara sahip.

Burada üzülecek tek nokta, bu değerli eserlerin çok geç, yani 70–80 yıllık rötarla ancak basılabiliyor olması.

* * *

Aynı konuyu dünkü yazısında işleyen Sabah yazarı Emre Aköz, resmî tarihin uydurma ve gerçekleri çarpıtma çabaları hakkında şu değerlendirmeyi yapıyor:

"Resmî tarih ve resmî ideoloji, sık sık 'aydınlanmadan' söz eder; ama kendisi esaslı bir karartıcıdır. Örneğin, 1924'te kurulan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası... Bu parti hakkında sana bana ne öğretildi? 'Efendim, şeriatçılara prim verdiği için kapatıldı.'

"Tamamen uydurma bir gerekçedir bu... ışin esası şudur: Mustafa Kemal, ısmet ınönü ve Fevzi Çakmak üçlüsüne muhalefet eden Karabekir, Ali Fuat Cebesoy, Rauf Orbay gibi Millî Mücadeleci paşaların kurduğu bir partidir. Gerici–merici olduğundan değil, sadece muhalefet ettiğinden (ki o da gayet cılız bir muhalefetti) kapatılmıştır.

"Resmî ideoloji, tarihimizi fena halde çarpıtmış; kimi kişi ve olayları abartmış, buna karşılık kimi kişi ve olayları küçümsemiş, hatta yok saymıştır."

Aköz'ün değerlendirmesine aynen katılıyoruz. Bununla beraber, yakın tarihimiz üzerindeki yalanlı dolanlı sis perdesinin yavaş yavaş dağılmaya başladığını memnuniyetle müşahade ettiğimizi, burada bir kez daha belirtmek istiyoruz.


ıpucu


ıpin ucu kimin elinde?


Hiç de yabancı gelmeyen bir vahşî senaryo, ülke genelinde yeniden sahnelenmek isteniyor.

Yara kaşıyıcıları, hassasiyet kışkırtıcıları yine iş başında. ışte bakın, görün yaptıklarını:

ª ıstanbul ısmailağa'daki çifte infazla "dinci" kışkırtması.

ª Söğüt'teki sustalı–muştalı provokasyonla "Türkçü" kışkırtması.

ª Diyarbakır'daki bombalı provokasyonla da "Kürtçü" kışkırtması.

Parçaları birleştirince, üçgen tamamlanıyor.

Sormadan edemiyoruz: Bu "şeytan üçgeni"ni çizen uğursuz elin sahibi kim?

87

15.09.2006, 20:01

Atatürk dindar değildi, ateistliği tartışılıyor

Eski ABD Büyükelçisi Charles Sherrill’in 1933 yılında, Cumhurbaşkanı’yken Atatürk’le dine bakışı üzerine yaptığı söyleşi tarihçiler, aydınlar ve siyasetçiler arasında tartışma yarattı. Araştırmacı Rıfat N. Bali’nin ABD arşivlerinde bulup Toplumsal Tarih dergisi’nde yazdığı ve dün Radikal’in manşetten duyurduğu söyleşide Atatürk, ‘agnostik olmadığını, tektanrıya inandığını’ söylüyor, Türk halkının da dindar olmadığını, alışkanlıktan camiye gittiğini belirtiyordu.

Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Baskın Oran: Sherrill’in yazdığı bana çok makul geldi. Mustafa Kemal konusunda aynı tahminleri yürütüyorum. Deisttir (tanrıya inanan, dini reddeden). Tanrıcıdır fakat dinle pek iştigal etmemiştir. Bunun bir uzantısı olarak Fransız devriminin o çok radikal antiklerikalizminin (ruhbaniliğe karşıtlık) etkisi altındadır. Bu aleyhtarlığı belirgindir. Sherrill’in izlenimini paylaşıyorum. Ancak Mustafa Kemal’e desteği şu veya bu biçimde azaltacak her bilgi saklandı. Bu bilgilerin açıkça sansür edildiğini sanmıyorum. Çünkü korku ve saygı iç içe geçmişti. Ancak Mustafa Kemal, çoğu asker ya da asker kökenli gibi, meşruiyetçidir. Meşruiyet aramaya, bulamazsa da meşruiyet göstermeye çalışır.

Sabancı Üniversitesi Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi öğretim üyesi Doç. Dr. Halil Berktay: Musafa Kemal bir Jön Türk ve o nesil içinde, Abdullah Cevdet gibi, aynı düşünceye sahip başkaları da var. Pozitif bilimlere çok inanan, dini inanışları iskonto eden bir nesil bu. Hepsi ateist değil. Enver Paşa belirgin biçimde dindar örneğin.

Ama yetişme tarzları ve 19. yüzyıl sonlarının düşünme sistemi çereçevesinde pozitif bilimciliği yücelten ve dini iskonto eden bir yerde duruyorlar. Bazıları için ateizm, bazıları için de deizm denk düşüyor. Kafasında ve ruhunda ıslami inanış ve ibadet pratiklerini gösteren bir bilgi yok.

Hayatı, siyasal pratiği, çeşitli uygulamaları en azıdan ıslam kökenli kurumlarına karşı radikal bir tavır alışı var. Genel bir tanrı inancının insanlığa yararı olduğunu söylemekle beraber ıslami kurum ve geleneklere karşı ortadan kaldırıcı politikalarını savunur. Ruşeni’nin kitabında geçen ‘Din yok, millet var’ ifadesinin yanına ‘Çok doğru, bravo’ ifadesini düşmüştür. Kolektif ibadet eylemine, camide namaz kıldığına da rastlamıyoruz. Varsa bile resmi uygulama tarafından silinmiş durumda. Ateist olduğunu söylemiyorum. Ama dindar biri değil. Sonuç olarak, ‘Hayatta en hakiki mürşit ilimdir’ sözü dine alternatif olarak ve ona karşı söylenmiştir.

ışçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek: Atatürk hiçbir görüşünü gizlememiş, el yazısıyla yazmıştır. 1930’ların lise 1, 2, 3 ve 4. sınıf tarih kitaplarında, el yazısıyla not tutmuş, din hakkındaki görüşlerinin kitapta yer almasını istemiştir. Medeni bilgileri kitabında da var bunlar. Özetle şunları söyler: ‘Allah fikri, Mısır’da belli toplumsal süreçlerde ortaya çıktı. Kabilelerin allahları vardı. En son biri hâkim olunca kendi allahını kabul ettirdi ve siyasi süreçlerde allah fikri doğdu. Hazreti Muhammet, devrimciydi fakat Kuran, vahiy yoluyla gelmedi, kendi fikirlerinin ürünüydü.’

Sherrill’in raporunda geçen, ‘Tiksinirler’ ifadesini kullanacağını sanmıyorum. Bu bir çevirmen hatası olabilir. Çünkü Atatürk ile Sherrill tercüman aracığıyla görüşüyorlar. Rapordaki, Atatürk’ün ‘inandığı’ yönünde bilgiler hatalı. Çünkü ders kitaplarında, doğanın üstünde hiçbir varlık olmadığını yazıyor. Rapordaki, dinin sosyolojik bir olgu olduğu görüşü ise doğrudur.

Yazar Erdoğan Aydın: Mustafa Kemal’in ‘ateist’ olduğunu düşünüyorum. 1930’lu yıllarda çıkan tarih dersi kitaplarında, Hazreti Muhammet için ‘Döneminin önder kişiliğidir ve ıslam’ı düzenlemiştir, Arap peygamberidir’ denir. Kendisi bir yönetici olarak, her türlü dini ve şeriatçı yorumu tasfiyeye uğraşırken, dini sosyal kontrol mekanizması olarak korudu. Kişisel hayatında dine ait en küçük bir öğe bulunamaz. Kurtuluş Savaşı’nda ve sonrasında ıslami basınçla karşı karşıyaydı. Kendi yoldaşları bile dindardı. Cumhuriyet’in organize edildiği süreçte, dindar olmadığı halde, onu dine sahip çıkar gibi gösterirler. ‘Bizim dinimiz en ileri dindir’ ifadesi buradan gelir. Burjuva demokratik reformların etkisini kırmayacak bir Mustafa Kemal imajı yaratıldı.

Yazar Ayşe Hür: Biyografisini yazacağını düşündüğü adama böyle bir imaj çizdiğini sanmıyorum. Aslında Mustafa Kemal din konusundaki görüşlerini, ızmir Konferansı’nda aktarır. Kendisi Fransız sosyologlarından etkilenmiştir. Dini modernleşmenin önündeki en büyük engellerden biri olarak görüyor.

Radikal, 7.9.2006
Biz muhabbet fedâileriyiz; husûmete vaktimiz yoktur.

88

01.11.2006, 05:31

Alıntı sahibi ""m_eyyub""

Atatürk'ün sansürlenen görüşleri

Atatürk'e ilişkin olarak 2 önemli çarpıtma yapılıyor.
Biri Batılılaşma konusunda...
Diğeri din konusunda...
ılki, Atatürk'ün hedef olarak Avrupa'yı göstermediği iddiasına dayanıyor.
ıkincisi, -dünkü Vakit gazetesinde bir örneğini gördüğümüz gibi- ısrarla Atatürk'ü dua ederken, sarıklı mebuslarla ya da peçe içindeki Latife Hanım'la gösterip cumhuriyetin temelinde bir din motifi arıyor.
Bu 2 konuda 2 belge hatırlatacağım.
***
ılk belge, 29 Ekim günü Mustafa Kemal Paşa'nın Fransız yazarı Maurice Pernot'ya verdiği demeç... Paşa, o gün Revue Des Deux Mondes için Meclis Başkanı sıfatıyla verdiği son demecinde şöyle diyor:
"Osmanlı ımparatorluğu, Batı'ya karşı elde ettiğimiz başarılardan çok gururlanarak kendisini Avrupa uluslarına bağlayan bağları kestiği gün düşüşe başlamıştır. Bu bir hataydı. Bunu tekrar etmeyeceğiz. Bizim vücutlarımız Doğu'da ise de düşüncelerimiz Batı'ya dönüktür. Memleketimizi çağdaşlaştırmak istiyoruz. Bütün çalışmalarımız Türkiye'de çağdaş, bu sebeple Batılı bir hükümet oluşturmaktır. Uygarlığa girmek arzu edip de Batı'ya yönelmemiş millet hangisidir?"
***
Din meselesine gelince...
ılk Meclis'in dualarla açıldığı ve cumhuriyete oy veren milletvekilleri arasında 100 kadar din adamı olduğu doğru... Ancak böyledir diye cumhuriyetin kökeninde ve Atatürk'ün düşünce evreninde din motifleri aramak nafile uğraş.
Afet ınan cumhuriyetin ilanından 6 yıl sonra Yurt Bilgisi dersleri vermeye başlamıştı. Okutacağı kitabı Kemal Paşa'ya gösterdi. Gazi beğenmedi. Yeni bir Medeni Bilgiler kitabı yazdırdı.
Kitap, 1931'de Afet ınan imzasıyla çıktı; ortaokul ve liselerde okutuldu. ışte Kemal Paşa'nın el yazısıyla kaleme aldığı o notların "Millet" bölümünden satırlar:
***
"Türkler Arapların dinini kabul etmeden evvel de büyük bir millet idi. Arapların dinini kabul ettikten sonra bu din Arapların (..) Türklerle birleşip bir millet teşkil etmelerine hiçbir tesir etmedi. Bilakis Türk milletinin milli rabıtalarını gevşetti; milli hislerini, milli heyecanını uyuşturdu. (..)
"Türk milleti birçok asırlar, (..) bir kelimesinin manasını bilmediği halde Kur'an'ı ezberlemekten beyni sulanmış hafızlara döndü. (..)
"Türk milletini Allah için, Peygamber için topraklarını, menfaatlerini, benliğini unutturacak, Allah'la mütevekkil kılacak derin bir gaflet ve yorgunluk beşiğinde uyuttular. (..)
"... din hissi, dünyanın acısı duyulan tokadıyla derhal Türk milletinin vicdanındaki çadırını yıktı, davetlileri, Türk düşmanları olan Arap çöllerine gitti. (..) Artık Türk, cenneti değil, (..) son Türk ellerinin müdafaa ve muhafazasını düşünüyordu. ışte dinin, din hissinin Türk milletinde bıraktığı hatıra..."
***
Yeterince açık değil mi?
Nasıl oluyor da din konusundaki görüşleri bu kadar net olan bir lider hâlâ yanlış yorumlanıyor?
Yukarıdaki satırların çoğu, Türk Tarih Kurumu tarafından 1969 ve 1988'de basılan "Medeni Bilgiler ve Mustafa Kemal Atatürk'ün El Yazıları" kitabında yer almıyor da ondan...
ınanması zor; ama kendi kurduğu kurum, Atatürk'ün notlarını sansür ederek yayımladı.
"Medeni Bilgiler"i geçenlerde yeniden basan Örgün Yayınevi, Türk Tarih Kurumu'ndan bir özürle yeni baskı beklediklerini yazmış.
Atatürk'ün okullarda okutulsun diye kaleme aldığı kitabının bile sansür edildiği bir ülkede yaşıyoruz.
Düşünce özgürlüğü mü dediniz?


CAN DÜNDAR
29-10-2006
can.dundar@e-kolay.net
(Milliyet)


Yazı buraya taşınmıştır...
"We are the Warriors of Love, We Have no Time For Enmity"

89

01.11.2006, 14:17

forum hakkında şühelenmeye başladım.

bu yazıların amacı nedir.

biri bizi aydınlatsın.

90

01.11.2006, 14:30

Değerli Yunusum, forum hakkında hiç bir şüpheye girme. Risale-i Nur amaçlı kurulmuş ve senin gibi insanlar sayesinde önemli hizmetler veriyor.

Forum mana olarak insanların fikirlerini paylaştığı herkeze söz hakkı tanınmış yer demektir. Herkezin kabiliyeti, ilgisi ve merakı aynı olmayabiliyor. Başlıkla alakalı olan bir yazıyı da silmek forumun manasana ters düşüyor. Ben cevap verme hakkına sahip olmasamda yine forumun manasını arkama alarak fikrimi beyan etmek istedim.

Hem dikkat edilirse forumun ekser müdavimleri bu meselelere girmiyor. Genelde o konular siyasete merakı olan bir kaç kişi tarafından yürütülüyor.

Kalbini ferah tut. Burası makbul bir hizmet olduğuna delil pek çok müdavimin keramete yakın tevafuklarıdır.
Allaha emanetsin

Baki selam
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

91

02.11.2006, 07:46

Alıntı sahibi ""yunusum""

forum hakkında şühelenmeye başladım.

bu yazıların amacı nedir.

biri bizi aydınlatsın.


BU ADAMIN GERÇEK MAHıYETıNı millete anlatabilmek için YÜZ SAıD şehid versek azdır demiş Üstad. ışte maksad budur. Süfyana muhabbeti olan cennet yüzü göremeyecek. Hadisçe sabittir.

92

02.11.2006, 10:27

Bu foruma ilk üyeligim 2002 senesine rast gelmisti o zamanlar bu kadar renkli degildi .Forumun Dizayni degisti bizde tekrardan üye olmak zorunda kaldik.Ne ise takip ediyoruz ,arada sirada gelgit oluyorsada faydalandigimiz kardeslerimiz var Allah c.c onlardan razi olsun.Yunusum kardes agir konusmus ve ben süphelenmeye basladim demis ,ayni sorunu bende birkac kere yasadim ama pes etmedim devam ediyoruz...yalniz birkac gündür yine enaniyetler konusuyor ve bu hic yakismiyor.Hele forum yöneticisi sifatiyla burda görev yapanlara...

Bazi aylar oluyorki burda tis yok ,ne bir yazi ne bir cevap durgun misali, bazi aylar oluyorki almis basini gitmis .Ne ise dedik, biz yinede faydalaniyoruz .Sunun unutmamasi gerekiyor diye düsünüyorum bu foruma faydalali olmaya calisan insanlari rencide etmeye cabalamayin,enaniyet araya girmesin.

Not.bu yazi buraya uygun oldumu onuda bilmem ,,yanlis yere yorum yapmissam kaydirin yada silin...
Ümitvar olunuz..

93

02.11.2006, 11:08

Nurhuda kardeşim, eğer ki enaniyetler konuşuyor derken forumdaki bazı kardeşlerin omuzundaki akrepi göstemek istiyorsan baş göz üstüne. Ama bunu için daha çok izaha ihtiyaç var. "Hayır kimsenin adını vermem mümkün değil" diyorsan şunu unutma o bir kaç enaniyetli olduğunu söylediğin kişi yerine herkez lafı kendi üzerine yada nefsin galip gelirse kim acaba onlar diye bir arayışa girerek ister istemez bir gıybet neticelenen arayışa girecek.
Ben forumda enaniyeti olan insanları göremiyorum. Ayrıca enaniyeti varsa ve Nur talebesi ise Risale-i nurlar onları tamir edecektir. Eğer ki Risale-i Nur talebesi değilde iki yüzlülük yapıyorsa bize hiç bir zarar veremez.
Yok eğer forumun durgunluğu hakkında açılan başlıklarda yazılanlardan bahsediyorsan enaniyet değil teşvik dolu yazılardır. Kimse bu forumu en güzel forum olarak gören ve diğer bazı forumların kötülüğünden bahsaden ama tüm forumları kastetmeyen yazılardan dolayı kimseyi azarlamsın. Kendi payıma ve yazan diğer arkadaşların adına derimki ,kimse enaniyet ile oraya bir şey yazmadı ve kendini kast etmedi.
Yok eğer bazı kişilerin ben biliyorum havasına girdiği söyleniyorsa gerçekten böyle bir şey varsa o forumun genelini ilgilendirmez, böyle bir yazı tamamen gereksiz olur. Bunlar daha çok özel mesajlaşma ile halledilmesi gerken meseleler.
Evet bu forum beni 1 sene içinde ok gibi ilerletti. Sohbetlerde vakitsizlikten veya utangaçlığımdan soramadığım pek çok meseleyi öğrendim. Farklı cemaatlerin farklı anlayışları ise zenginliğim oldu.
Bu forum makbul bir hizmettir. Hizmete bilmeyerek engel olamamak lazım.

Baki selam
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

94

02.11.2006, 13:52

Alıntı sahibi ""alkan_unal""

üstad bi yerde diyor ki bu zamandaki müslümanların fevkalede safderunluğu bir adam dan yüz cinayetlerini gorse sonra ondan bir kaç hasene gorse onu affeder diyor.... işte boyle 2-3 hasene yüzünden yaptığı cinayetleri yok mu sayacağız ...


bu yazının tam metnini iletirmisiniz.

95

08.11.2006, 09:24

o zaman cinayetleri nelerdir anlat kardeşim esin.

Alkan

Usta

Mesajlar: 1,694

Hobiler: Risale-i Nur, Kur'an dinlemek

  • Özel mesaj gönder

96

08.11.2006, 12:25

Alıntı

Birincisi: Bu asrın acip bir hassasıdır. Bu asırdaki ehl-i ıslamın fevkalade safderunluğu ve dehşetli cânileri de âlicenâbâne affetmesi ve bir tek haseneyi, binler seyyiatı işleyen ve binler manevi ve maddî hukuk-u ibâdı mahveden adamdan görse, ona bir nevi taraftar çıkmasıdır. Bu suretle, ekall-i kalîl olan ehl-i dalâlet ve tuğyan, safdil taraftarla ekseriyet teşkil ederek, ekseriyetin hatasına terettüp eden musibet-i âmmenin devamına ve idamesine, belki teşdidine kader-i ılahiyeye fetva verirler; "Biz buna müstehakız" derler.

Kastamonu Lâhikası | Manevi Bir ıhtarla Bir ıki ınce Meseleyi Size Yazıyorum | 24
"ey bedbaht nefsim! acaba ömrün ebedi midir? hiç kat'i senedin var mı ki, gelecek seneye, belki yarına kadar kalacaksın?

97

12.11.2006, 14:25

M. Kemal hiç seçim kazanmamıştı ki...

Ogüvendiği “millet”in bir bölümü, bugün onun düşüncelerine taban tabana zıt olanlarla beraber yürüyor.

Aslında galiba kendisi de sağlığında en büyük hayal kırıklığını Serbest Fırka denemesinde yaşamıştı.

Çok partili demokratik hayata geçmeyi arzu ederek Fethi Okyar’a kurdurttuğu Serbest Fırka, bir anda halkın Atatürk’e karşı umudu haline gelmiş ve inanılmaz bir büyümeyle birlikte kargaşaya neden olmuştu. Bunun üzerine o parti kapatılmıştı.

Belki en düşündürücü tablo şudur:

ızmir’de Serbest Fırka lehine gösteri yapan halka ateş açılmış ve bir çocuk vurulmuştu.

Baba, ölü yavrusunu kucağına alarak Serbest Fırka yetkililerine gelmiş ve “Binlerce evladımız feda olsun. Yeter ki bunlardan bizi kurtarın!” diye feryat etmişti.

Arkasından da biliyorsunuz; halk, eline geçen ilk fırsatta Demokrat Parti zaferini yarattı(...)

Mustafa Kemal bu ülkede bir seçim kazanmamıştı, ısmet Paşa da öyle.(...)

Kurtuluş Savaşı sırasında “Millet bize düşmandır!” diyen ısmet Paşa mı haklıydı yoksa(...)?

Vatan, 10 Kasım 2006
Zülfü LİVANELİ
Biz muhabbet fedâileriyiz; husûmete vaktimiz yoktur.

98

12.11.2006, 14:29

Atatürk ve demokrasi

Bugün 10 Kasım. Vefatının 68’inci yılında Mustafa Kemal Atatürk’ü anıyoruz. Cumhurbaşkanı Sezer de bir mesaj yayınladı dün ve Atatürk’ün ne kadar önemli bir lider olduğunu anlattı.

Bu arada kurduğu cümlelerden biri de şöyle başlıyordu Sezer’in: “Bizlere tam bağımsız, laik, demokratik, çağdaş bir devlet armağan eden Yüce Atatürk...”

Atatürk’ün bağımsız bir devlet kurduğu doğrudur... Çağdaşlıktan kasıt, Batılı ülkelerdeki kimi temel değerleri (‘ulus devlet’ ve ‘ pozitif hukuk’, gibi) Türkiye’de de hayata geçirmesiyse, tamam.

Laiklik gayet tartışmalı bir konu. Bence laik bir devlet değil bizimkisi ama hadi lafı fazla uzatmadan ‘ Türk tipi laiklik’ deyip geçelim...

Ama Atatürk’ün ‘demokratik’ bir devlet armağan ettiği de nereden çıktı? ışte onu hiç anlamadım. Tek partili demokrasi olur mu? Bana tek partinin hüküm sürdüğü, diğer partilere izin verilmediği ama yine de uluslararası camia tarafından ‘demokrasi’ olarak nitelenen bir ülke gösterirseniz, müteşekkir kalırım.

Bizim devletin, siyasi sistemin az buçuk demokratikleşmesi eğer bir kişiye mal edilecekse, o da Atatürk değil, ıkinci Cumhurbaşkanı ısmet ınönü’dür.

Hoş o da bunu ayıla bayıla değil, faşizmi yenen ABD önderliğindeki Batı blokuna dahil olabilmek için yapmıştır ama yine de yapmıştır işte.

Atatürk de demokrasiye geçer miydi? Bilemem. Ancak geçmediği apaçık ortada.

Sabah, 10 Kasım 2006
Emre AKÖZ
Biz muhabbet fedâileriyiz; husûmete vaktimiz yoktur.

99

13.11.2006, 08:57

BU ADAMIN GERÇEK MAHıYETıNı millete anlatabilmek için YÜZ SAıD şehid versek azdır demiş Üstad. ışte maksad budur. Süfyana muhabbeti olan cennet yüzü göremeyecek. Hadisçe sabittir.

böyle demiş talhagenç:

madem öyle hadi talha kardeş süfyanın adını ve soyadı söylermisin.bana.

Hasan_Sinan

Moderatör

  • "Hasan_Sinan" bir erkek

Mesajlar: 2,136

Konum: Almanya

Meslek: Uzman Pazarlamaci

Hobiler: Okumak Okumak Okumak

  • Özel mesaj gönder

100

13.11.2006, 14:03

Arkadas ben degil sadece bu forumda pasa da gelse masa da gelse karsima ona söylerim. Hemde bu cahilce bir cesaret olmaz, zira Hadisce sabittirki Mehdi Deccala: "Sen Resulullahin bize haber verdigi zatsin" diyecek.

Alem-i ıslamı alakadar eden ve bin üç yüz yıllık ümmetin, dehşetli tehlikesinden istiaze ettiği (Allah'a sığındığı) bir zamanın ve fitneyi ateşlendireceklerin kimler olduğunu anlamış bulunuyordu.
Birgün riyaset odasında, M. Kemal paşa ile iki saat kadar konuştular. ıslam ve Türk düşmanlarının arasında nam kazanmak emeliyle, şeair-i ıslamiyeyi tahrip etmenin bu millet ve vatan ve alem-i ıslam hakkında büyük zarar tevlîd edeceğini; eğer bir inkılap yapmak îcap ediyorsa, doğrudan doğruya ıslamiyete müteveccihen Kur'an'ın kudsî kanun-u esasî noktasından yapmak lazım geldiği mealinde ihtarlarda bulunur ve şu temsili ders verir (Mektûbat, s. 426.):


Simdi dersin ki biz Üstadmiyiz? Hayir ama biz de susarsak kim konusacak?

Allahin emridir ki en azindan Müslümanlar arasinda bir cemaat, yani bir topluluk Teblig etsin. Vallahi kötülere zulümlerinden dolayi onlari umursamassak, onlara yaptigimiz hertürlü beddua kabul olmaz ve Allahin yardimindanda mahrum oluruz.
Kur’an’a hücum edilecek; î’câzı, onun çelik bir zırhı olacak.Ve şu î’câzın bir nevini şu zamanda

izhârına, haddimin fevkinde olarak, benim gibi bir adam namzet olacak.Ve namzet olduğumu anladım.

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir