Musa Aleyhisselam, Medyen'den çoluğu çocuğu ile Tur Dağı'nın yanındaki vadinin kenarında, vadiyi sağına alacak şekilde "mübarek bölgede" yol alıyordu.
Hz. Musa'nın yürüdüğü ve ateşi gördüğü bu yer, mübarekti, mukaddesti. Bütün kâinat bir ağaçtan Hz. Musa'ya yöneltilen bir çağrıyla yankılanıyordu. Belki de Hz. Musa'ya seslenilen bu ağaç o yörede tekti: "Ey Musa, muhakkak ki, âlemlerin Rabbi Allah Benim Ben!" (28/30)
Musa Aleyhisselam bu daveti, soğuk ve sessiz bir gecede idrak ediyordu. Arkadan direktifler gelmeye başladı: "Asânı at!" Asâsını yere bırakmıştı ama, birden bir ejderha olmuş, büyüklüğüne rağmen küçük yılanlar gibi kıvrıla kıvrıla hareket ediyordu.
Musa, bu hadise karşısında heyecanlı fıtratının gereği, arkasına dönüp bakmadan kaçtı, fakat kendisine "Ey Musa, dön gel, korkma; sen güven içinde olanlardansın." diye hitap geldi. Peygamberlikle vazifelendirilenler Allah'ın huzurunda iken korkuya kapılmazlardı.
"Elini koynuna sok, kusursuz olarak, bembeyaz çıksın. Korkudan açılan kollarını kendine çek." (28/32) "Bunlar, Firavun ile kavmine karşı göstereceğin dokuz mucizenin ikisidir." (27/12) Musa Aleyhisselam, geçmişi hatırlayarak "Rabb'im! Ben onlardan bir cana kıydım, beni öldürmelerinden korkuyorum." dedi. (28/33) Cenab-ı Hak'tan, yardımcı olarak kardeşi Harun'u da istedi. "Dili benimkinden daha fasih, daha düzgündür, onu da beni destekleyen bir yardımcı olarak benimle gönder." dedi. (28/34)
"Rabb'im, benim göğsümü aç, benim işimi kolaylaştır. Dilimden düğümü çöz. Tâ ki, sözümü anlasınlar. Bana ailemden bir vezir ver. Kardeşim Harun'u. Onunla arkamı kuvvetlendir. Onu da işime ortak yap." (20/25-32)
Cenab-ı Hak, Hz. Musa'nın bu isteklerine "Seni kardeşinle destekleyeceğiz; ikinize bir kuvvet vereceğiz ki, onlar size el uzatamayacaklar. Âyetlerim sayesinde onlar size erişemeyecekler. İkiniz ve size uyanlar üstün geleceksiniz." buyurdu. (28/35)