Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

Bîçare S.V.

Profesyonel

  • "Bîçare S.V." bir erkek
  • Konuyu başlatan "Bîçare S.V."

Mesajlar: 712

Konum: İstanbul/ Çamlıca

Meslek: Gazeteci/ Arşiv-Kütüphane

Hobiler: Kitap okuma (Sesli)

  • Özel mesaj gönder

1

18.03.2010, 09:39

Çanakkale’nin unutturulan kahramanı: Cevat Paşa

Çanakkale’nin unutturulan kahramanı: Cevat Paşa



Büyük Âkif, “Tarihe tekerrürdür diyorlar, Hiç ibret alınsaydı
eder miydi tekerrür” dizeleriyle bizlere tarihin ders almak için
okumamız gerektiğini hatırlatır.

Ali İhsan Gürbüz ise, “Bilirsen tarihin sana öğüttür./ Ceddin
kahramandır, neslin yiğittir. / İspatı Havran’da Koca Seyit’tir”
dizeleriyle tarihten ders çıkarmanın önemini vurgular. Gürbüz, “Koca
Seyit” başlıklı şiirinde Seyit Çavuş’un tükenen umudu o gün var
ettiğini belirterek, “Akıl çözemiyor, ince noktayı/ Neydi kaldıran ki
üç yüz okkayı /Savaşa konulan bu son noktayı /Seyretti siperden tozda
bir Seyit” dizeleriyle bizlere Koca Seyit’i anlatır. Tarihimizde 18
Mart’ın ayrı bir yeri ve önemi vardır. Zira 18 Mart 1915’te
Çanakkale’de büyük bir destan yazıldı. 18 Mart günü bu vatan uğruna
binlerce Mehmet’in Çanakkale’de şehadet şerbetini içtiği günlerden bir
gündür. 18 Mart günü Gelibolu’da binlerce çiçeğin solduğu, derelerin
kanla dolduğu gündür. Düşmanlarımız, yani o zamanki tabiriyle ‘düveli
muazzama’ vatanımıza göz koymuşlardı. Türk’ü, Arap’ı, Kürt ‘ü, Çerkez
‘i, Laz’ı, Rum’u, Yahudisi koştu omuz omuza Çanakkale’ye. Düşmanlarımız
küstahça girdiler boğaza kendilerinden emin ve düşünmeden. Oysa bu
millet yemin etmişti, vatana düşmanı sokmamak için. Mehmetçik tek vücut
ve tek yürek düşmana karşı etten duvar oldu, “ Allah Allah!” diyerek..
Osmanlı Ordusu, Çanakkale’de kendisinden ateş gücü bakımından üstün
kuvvetlerin denizden ve karadan yaptıkları saldırılara dokuz ay
süreyle, ağır kayıplar pahasına mukavemet etmiş ve nihayetinde hak
ettiği zaferi kazanmıştı. Bu zaferin en önemli ayağı şüphesiz denizde
kazanılan zaferdir. Ancak milletin canını dişine takarak kazandığı bu
zafer ve bu büyük zaferin kahramanları unutturulmak isteniyor.

Buraya yapılan ziyaretlerde rehberler dikkatleri hep o zaman
daha Kurmay Albay rütbesinde bir asker olan Mustafa Kemal Paşa’ya
çekiyor. Oysa bu cephede dönemin en büyük generalleri görev yaptı.
Osmanlı-Alman ittifakı söz konusu olduğu için cephede bazı noktalarda
kumandayı Alman subayları idare ediyordu. İşin bir başka boyutu biz
biliyoruz ki Birinci ve İkinci Balkan Savaşlarının acısını derinden
hisseden Osmanlı devleti millet ile bütünleşmiş Çanakke’de düşmanın
karşısında aşılmaz bir sed haline gelmişti. En büyük generalinden en
küçük erine, hatta köylü kadınlar ve çocuklara varıncaya kadar bu
cephede savaştı. Bu savaş sebebiyle bazı okullar talebeleri cephede
olduğu için mezun veremedi. Milletin vatan savunması için kenetlenmesi
neticesinde şüphesiz Allah’ın yardım ve inayeti de geldi. Olağanüstü
hadiseler cereyan etti. Yoksa Seyit Çavuş’un 270 okkalık top mermisini
tek başına nasıl kaldırdığını düşünebiliriz? Tarihin kayıtlarına geçen
bu hadise sadece orada yaşananlardan bir tanesidir. Nitekim savaş
bitince aynı Seyit Çavuş aynı ağırlıktaki top mermisini kaldıramamış,
bunun üzerine maketiyle o bildik hatıra fotoğrafını çektirmiştir.
“Çanakkale’ye hurafe turizmi patladı” başlıklarıyla milletin zihnini
bulandırmak isteyenleri anlayabilmek mümkün değil. İşte o zihniyet
koskoca bir milletin 7’den 70’e topyekûn gayretiyle kazanılan büyük bir
zaferi sanki “kurmay albay rütbesinde bir kumandan kazanmış gibi”
göstermek garabetine düşüyor. Böylesine büyük bir zaferi bir kumandana
vermek o zaferi ve o komutanı büyütmez, küçültür. İşte adları kasıtlı
olarak unutturulan binlerce kahramanımızdan birisi Müstahkem Mevki
Kumandanı Cevat Paşa. Bu büyük kumandan Çanakkale kahramanlarından
sadece birisi...

GÜÇLER DENGESİ NASILDI?

Çanakkale Boğazı’ndaki Osmanlı savunma tertibinin belkemiğini
Müstahkem Mevki teşkil ediyordu. 10 Ağustos 1914’te Çanakkale Boğazı
Müstahkem Mevkii Komutanlığı görevine Cevat Bey (Çobanlı) getirildi.
Mart 1915 başlarında Çanakkale Müstahkem Mevkii emrinde 27 batarya
halinde teşkilâtlanmış çeşitli çapta 104 top ve bir de mayın grubu
vardı. Topların bir kısmı savaş gemilerinden çıkarılmış gemi
toplarıydı.

İtilâf devletleri, Çanakkale harekâtına 12’si İngiliz, 4’ü
Fransız olmak üzere 16 Muharebe gemisi, 6 muhrip, 14 mayın arama tarama
gemisi ve 1 uçak ana gemisi ayırmışlardı. Ayrıca, 4 hafif kruvazörle 16
muhribin, 5 İngiliz, 2 Fransız denizaltısının, altı deniz uçağı taşıyan
uçak ana gemisinin de bu harekâta katılmasını kararlaştırmışlardı.

Düşmanın boğaza saldırı hazırlığını yakından takip eden
komutanlar sürekli askerleri ve savunma hazırlıklarını teftiş ederler.
17 Mart’a gelindiğinde hazırlıklar büyük ölçüde tamamlanmıştır.
Siperler kazılmış, toplar savunma pozisyonunda düşman gemilerinin
boğaza girişini beklemeye başlamıştı. Elde bulunan mayınlar boğazın
uygun kısımlarına döşenmişti. Düşman mayın avlama gemileri zaman zaman
boğaza girip mayın temizleme ve keşif yapmaya başlamıştı. Her iki
tarafta da hummalı bir hazırlık vardı. 18 Mart gününden önce İtilâf
Devletleri Donanması’nın Boğazlara yönelik ilk hareketi 19 Şubat günü
başladı. Boğazların girişindeki müstahkem mevkiler bombardımana
tutuldu. Bombardımanlar 25 Şubat’a kadar aralıklı devam etti. Bu
bölgedeki Türk savunma bataryaları susturulmuştu. İtilâf Devletleri
mayın arama tarama gemilerinin, Boğazların girişindeki bütün mayınları
temizlediklerini düşündüklerinden, 18 Mart 1915’ de Müttefik
Donanması’nın boğazları zorlayarak geçmesi kararını almışlardı.

MAYIN GRUBUNA GECE

TELEFONLA GELEN EMİR

Bu arada düşman gemileri boğazı taciz etmeyi sürdürüyordu.
Yapılan gözlemlerden çok büyük bir hücum hazırlığı içinde oldukları
anlaşılıyordu. 17 Mart gecesi, Çanakkale Müstahkem Mevki Mayın Grubu
Komutanlığı’nın telefola arayan Cevat Paşa, Komutan Binbaşı Nazmi Bey'e
elde kalan son 26 mayını Boğaza döşeşemeyi emretti. Geceyarısına birkaç
dakika kala 280 tonluk Nusret Mayın Gemisi altı subay ve 54 erle denize
açıldı. Saat 03.20’de 26 mayın da döşenmişti. Nusret, sahile doğru
süzülürken sancaktan belirli aralarla yanıp sönen üç yeşil ve bir
kırmızı ışıkla “Operasyon tamam!” mesajını verdi. Cevat Albay da
müjdeyi ulaştıran gözcüye, bir mecidiye bahşiş verdi. Artık yarın
olacakları beklemekten başka bir şey yoktu.

18 Mart günü İngiliz ve Fransız kuvvetleri, İstanbul’a ulaşmak
için son bir girişimde bulunmaya karar verdi. Bütün filoyu gururla
boğaza sürdüler. Nelerin olacağını kimse bilmiyordu. Müttefik
Donanması’nın mayın arama-tarama gemileri, Türk mayın gemisi Nusret’in
17 Mart’ta döktüğü mayınları fark edememişti. Durgun ve güzel bir
havada öğlenden evvel saat 11.30 boğaza giren Müttefik Donanması bu
saatten akşama kadar bataryalarımızı bombardıman etti. Müttefik
Donanması’ndan ilk isabeti “Gaulois” isimli gemi aldı ve sulara
gömüldü. Daha sonra Fransızların Suffren gemisi birkaç isabet aldı.
Öğleden sonra ise, Fransız muharebe gemisi Bauvet aldığı isabetlerle
birkaç dakikada battı. Bir süre sonra da İngilizlerin İrresistable
gemisi etkisiz hale getirildi. Ona yardım için giden Ocean isimli gemi
de savaş dışı kaldı. Her iki gemi de, açılan topçu ateşleriyle
batırıldı. Osmanlı topçusunun isabetli atışları düşman gemileri
üzerinde büyük tahribat yapmış ve mayınlar son darbeyi vurmuştur. Saat
18.00’de Müttefik Donanması’nın Boğazı terk etmesiyle, tarihin bu büyük
“Boğaz Muharebesi” Osmanlı ordusu’nun kesin zaferiyle sonuçlandı.
Yaklaşık 7 saat devam eden çok şiddetli ateş muharebesi sırasında
Müttefik Donanması tonlarca mermi yağdırmıştır. Sadece İngiliz gemileri
tarafından toplam 3 bin 344 top mermisi atılmıştır. Bunca ateşe rağmen,
Osmanlı kuvvetlerin zayiatı 24 şehit 43 yaralıdır. Dört ağır top harap
olmuş, üç top hasara uğramış, bir cephanelik infilâk etmiştir. Müttefik
Donanması’na gelince; üç muharebe gemisi (İrresistable, Ocean, Bauvet)
batmış, iki muharebe gemisi ve bir muharebe kruvazörü (İnflexible,
Gaulois, Suffren) ağır yaralanmıştı. İnsan zayiatı ise, çoğu ölü olmak
üzere 800 kişiyi aşmıştır. Bu büyük mağlûbiyet üzerine Müttefikler,
Boğazı donanmayla zorlayarak geçme umutlarını tamamen kaybettiler.

CEVAT PAŞA’NIN AĞZINDAN 18 MART GÜNÜ

Teftişe çıktığı zamanlarda komutayı devrettiği Çanakkale
Müstahkem Mevkii Kurmay Başkanı Selahattin Adil Bey, Cevat Paşa
hakkında 18 Marta kadar yaşadıklarından şöyle bahseder: “Cevat Paşa
artık geceleri erken yatıyor sabahları çok erken kalkıyordu. Karargâhta
kendi kendimize eğlendiğimiz gecelerde ve biraz da gürültü çıkardığımız
bir gecede öfkelenmişti ve azar işitmiştik. Oldukça gergin günler
geçiriyorduk.” 18 Mart gününü bizzat Albay Cevat Paşa şöyle
anlatmaktadır: “17 Mart’ta kala kala elimizde 26 mayın kalmıştı. Bu
mayınları da karanlık limana paralel yerleştirme emrini verdim. Düşman
donanması karanlık limanda böyle bir mayın hattının kıyıya paralel
olarak bulunmasına ihtimal vermeyerek manevralarını çoğunlukla ateşten
bir derece korunmuş olan o alanda yapardı. Yine öyle yaptı. Ve son
yirmi altı mayınımızın 18 Mart günü pek büyük yardımını gördük.”

CEVAT ÇOBANLI PAŞA KİMDİR?

Cevat Bey (Çobanlı) 10 Ağustos 1914’te Çanakkale Boğazı
Müstahkem Mevkii Komutanı oldu. Kurmay Albay olan Cevat Bey daha sonra
1. Ferikliğe (Orgeneral) yükseldi. Zaten daha önceden de bu rütbeye
yükselmişti. Ama 1909’da Tasfiye-i Rütep Kanunuyla rütbesi yarbaylığa
indirilmişti. Çanakkale muharebelerinde Müstahkem Mevkii Komutanı olan
Cevat Bey boğazın kıyı savunmasından sorumluydu. Deniz savaşlarındaki
yeri tartışmasız olan Cevat Bey, 18 Mart Çanakkale Deniz Savaşındaki
başarılarından dolayı 18 Mart Kahramanı ünvanını aldı. Zaferin ertesi
günü ise Albay olan Cevat Bey artık Cevat Paşa olmuştur. Çanakkale’de
bu üstün başarılarından sonra 18 Mart Kahramanı ünvanı ve Orgeneral
ünvanı alan Cevat Paşa 9 Ekim 1915’te 14. Kolordu Komutanı 1916’da 15.
Kolordu Komutanı olarak Galiçya Cephesinde bulundu. Daha sonra Filistin
Cephesine gönderildi. Bu cephede savaşın kaybedilmesi üzerine
İstanbul’a, Genelkurmay karargâhına çağrıldı. Mondros Mütarekesi’nin
imzalandığı sırada Genelkurmay Başkanlığı görevini Fevzi Paşa’nın
(Fevzi Çakmak) vekili olarak yürütüyordu. Fevzi Paşa, İngiliz ordusu
İstanbul kapısına dayanınca, onları karşılamamak için 20 gün hastalık
izni almıştı. Cevat Paşa, 145 Malta Sürgünü’nden biridir. Kayıtlara
‘2773 no’lu sürgün’ diye geçti. 23 Ekim 1921’de imzalanan takas
anlaşması ile 15 Ocak 1922’de yurda geri döndü ve hemen Ankara’ya
geldi. 9 Şubat 1922’de karargâhı Diyarbakır’da olan El-Cezire
bölgesinin komutanlığına atandı. 21 Ekim 1922’de 3. Ordu Müfettişi
oldu. 31 Ekim 1922’de bu görevinden istifa ederek Elaziz (Elazığ)
Milletvekili oldu. 25 Aralık 1924’de milletvekilliğinden istifa ederek
Askerî Şûrâ Üyeliği’ne atandı. Mısır Sorunu ve Irak Sınırı Sorunu
sırasında Milletler Cemiyetine Mümessil olarak gönderildi. 1932’de
Cenova Silâhları Sınırlandırma Konferansı’na delege olarak gönderildi.
14 Eylül 1935’te Askerî Şûrâ Üyeliği’nden yaş haddinden emekli oldu.
İstanbul, Kadıköy’deki evine çekildi. 13 Mart 1938’de 68 yaşında vefat
etti. Erenköy Mezarlığı’nda toprağa verildi. Daha sonra Ankara’daki
Devlet Mezarlığı’na kemikleri nakledildi.

DENİZDEN UMUDUNU KESEN DÜŞMAN KARAYA YÖNELDİ

18 Mart yenilgisinden sonra müttefikler, karaya asker çıkarmak
suretiyle Gelibolu Yarımadasını ele geçirmeye karar verdiler. Bu
suretle, Boğazlardaki tahkimatı arkadan vurarak açabileceklerini
sanıyorlardı. Müttefik çıkarması 25 Nisan 1915 sabahı başladı. Bundan
sonraki günlerde ve aylarda Müttefikler, Çanakkale’deki Osmanlı
kuvvetlerini imha ederek Boğazı açmak, Osmanlı askerlerini de Boğazı
savunmak ve düşmanı denize dökmek amacıyla gittikçe artan bir gayretle
savaştılar. Küçücük bir kara parçası üzerinde tarihin en kanlı
muharebeleri cereyan etti. Savaş bir süre sonra bir mevzi harbine
dönüştü. Bu sırada, Sırbistan yolu açılıp Almanya’dan ağır silâhlar
gelmeye başlamıştı. İşte İngilizler, Osmanlı kuvvetleri önünde
duramayacaklarını da anladıklarından işgallerini kaldırarak, müttefik
kuvvetlerin tahliyelerine karar verdiler. Böylece, 18 Mart Deniz
Zaferi’nden sonra yaklaşık altı aydan fazla sürmüş olan Çanakkale
Cephesi’ndeki kara savaşları da Osmanlı Ordusunun zaferiyle sona erdi.

SAVAŞIN BİLİNEN EN ÖNEMLİ SONUÇLARI

Çanakkale Muharebeleri’nin sonuçları ise kısaca şöyledir:

1. Çanakkale geçilememiş ve müttefikler Osmanlı Devleti’ni savaş
dışı bırakamamışlardı. Bu durum savaşı en az iki yıl uzatmıştır.

2. Balkan Savaşı esnasında perişan bir vaziyette gördükleri
Osmanlı ordusunu küçümseyen, Osmanlıların artık bittiklerini ve yok
olacaklarını düşünen müttefikler, beklemedikleri ağır bir yenilgiye
uğramışlardı.

3. Vatanımız ve başşehir İstanbul, erken gelecek olan bir istilâ ve işgalden kurtulmuştu.

4. Boğazları geçemeyen müttefikler, Rusya’ya silâh yardımında
bulunamadıkları gibi, Rusya’dan sağlayacakları tarım ürünlerini
Avrupa’ya götürememişler ve Avrupa’daki açlığı ve sefaleti
önleyememişlerdir.

5. 1917’de Rusya’da ihtilâl çıkınca, boğazlar kapalı olduğundan
İngiltere ve Fransa müttefikleri Çar’a yardım yapamamışlar ve Çarlık
Rusya devleti yıkılmıştır.

6. Büyük ölçüde kendi imkânlarımızla kazandığımız bu zafer, on
binlerce kaybımıza sebep olsa da kamuoyumuz ve Türk kuvvetleri için
büyük bir moral kaynağı olmuştur.

ŞEHİT SAYISI NE KADAR?

Tarİhİmİzle ilgili bazı yanlış ve eksik bilgilere biraz da
abartı eklenince rakamlar birbirine karışıyor. Çanakkale savaşlarında
250 bin şehit verildiği söylenir. Aslında daha az şehit verilmiş
olmakla bu büyük zaferin değeri küçülmez. Mübalâğa yapanların niyetleri
nedir anlamak mümkün değil. Yaptığımız araştırmalarda çeşitli
kaynaklarda farklı rakamlar bulunmakla birlikte Osmanlı ordusunun
Çanakkale’de 47 bin ile 55 bin arasında bir şehit verdiği anlaşılıyor.
Biz yine abartma tarafından işe yaklaşalım şehit sayısını 55 bin olarak
alalım. Yani 55 bin can az mıdır? Osmanlı Genelkurmayı, Çanakkale’deki
Türk zayiatını 55.000 şehit, 100.000 yaralı, 10.000 kayıp, 21.000
hastalıktan ölüm, 64.000 hasta olmak üzere 250.000 kişi olarak
göstermektedir. Resmî kayıtlar bize bu rakamları gösteriyor.

Çanakkale’de İngilizler ise 43.000 ölü, 72.000 yaralı, 90.000
hasta olmak üzere 205 bin; Fransızlar ise toplam 47.000 kişilik zayiat
vermişlerdir. Çanakkale Savaşları Türk Milleti’nin tarihine altın
harflerle yazılmış büyük bir zaferdir. Bu zafer, en rütbelisinden en
kıdemsizine kadar Osmanlı askerinin kanıyla, canıyla kazandığı, her anı
kahramanlıklarla dolu abide bir zaferdi. Vatan sevgisinin, iman gücünün
çelikleştiği ve adeta etten bir duvar örülerek “Çanakkale Geçilemez”
dedirten milletin bir zaferidir.

MUSTAFA GÖKMEN mgokmen@yeniasya.com.tr




Gündemin nabzını tutmak için tıklayın!
[url]www.sentezhaber.com
[/url]






18.03.2010

"İyyake nâ'büdü ve İyyake nesteîn."
'Ancak Sana kulluk eder, ancak Senden yardım dileriz.'
"İnsanlara teşekkür etmeyen, ALLAH'a da şükretmez.!"
'Bırak bîçare feryâdı, Bîçare S.V.

Bu konuyu değerlendir