Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

  • Konuyu başlatan "insirah"

Mesajlar: 1,518

Konum: istanbul

Meslek: NURolog

  • Özel mesaj gönder

1

15.04.2007, 22:51

Mehmet Emin Birinci'den Hatıralar

Üstad beni ıstanbul’a istiyor



1953 senesi içinde Üstad Bediüzzaman tekrar ıstanbul’a gelmiş bulunuyordu. Bir gün bir telgraf aldım. Telgrafta ‘Üstad seni ıstanbul’a istiyor, acele gel’ deniyordu. Bu telgraftan birkaç gün önce Millî Eğitim Müdürlüğü’nce ortaokul mezunlarına öğretmenlik için ihtiyaç olduğu ilân edilmiş, ben de müracaat etmiştim. Talebelere îman hakikatlarını anlatmak hissi galebe çaldığı için Aziz Üstadın dâvetine icabet etmeme hamakatını gösterdim. Hata ettim. Fakat kısa bir zaman sonra tokadını da yedim.

Gerçi kısa sayılacak zamanda çocuklara çok şey öğrettim, örnek hareketler gösterdim. Hem dünyevî, hem uhrevî meseleleri birleştirerek akıl, kalb ve vicdanın nurlanmasını temine çalıştım. Fakat bütün bunlar Hz. Üstadın hizmeti yanında bir zerre bile olamayacağını sonradan öğrendim. Ama iş işten çoktan geçmişti.




Vazifeme son verildi



Uzun kış gecelerinde akrabalarımızdan yanında kaldığım Ahmed Dayının evinde sohbet eder, Risâlelerden okurduk. Vazifeye başladığım iki ay olmuştu. Bir Cumartesi, okulu tatil edip, bazı talebelerle çarşıya iniyorduk. Kasabaya yaklaştığımızda jandarma ve polisle dolu bir jip önümüzden geçti. ‘Kimbilir nerede vukuat olmuş da bunlar oraya gidiyorlar’ dedik. Meğer vukuatı yapan bizmişiz. Bizim menzilimizi basmaya gidiyorlarmış. ‘Sen misin büyük Üstadın dâvetine icabet etmeyen, kaderin adaletine bak da gör’ dercesine ehl-i dünyanın tazyikiyle muvakkat vazifemize son verilmek istenildi. Nihayet valilik emriyle vazifemize son verildi.

Hâdise şuydu: Diyarbakır Öğretmen Okulunda okuyan bir arkadaşa küçük Tarihçe-i Hayat’tan göndermiştim. Orada arama yapmışlar. Arkadaş kitabı benden aldığını söylemiş ve adresimi vermiş. Bunun üzerine harekete geçilip, kaldığım evde birkaç Risâle zabtedilerek, savcılığa çıkarıldım. Bu kitapların yasak kitaplar olmadığını, hem yakında Rize Ağır Ceza Mahkemesinin iade ettiğini, binaenaleyh kitaplarımın geri verilmesini istedim. Savcılık, sorgu hâkimliğine intikal ettirdi. Sorgudan men-i muhakeme ile kitapları tekrar geri aldım. Tabiî bunlar yukarıda bahsettiğim gibi basit sebeplerdir. Bence esas sebep Üstadın dâvetine icabet etmememdir.


Son şahitler, c. 4, s. 391

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir