Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

  • Konuyu başlatan "insirah"

Mesajlar: 1,518

Konum: istanbul

Meslek: NURolog

  • Özel mesaj gönder

1

06.04.2007, 20:38

'Namazdan Sorumlu Devlet Bakanımızı'ı kaybettik


Vefatından birkaç gün önce gördüm onu.

Özel Üsküdar Hospital Türk Hastanesinin 401 numaralı odasında yatıyordu. Bu oda annemin tedavi gördüğü özel bir odaydı. Onun için bu özel insan bu odada tedavi görüyordu.

Adeta bir melek gibiydi. Çok kısık sesle “ dua et” dedi. Ben de “ağabey esas siz bize dua edin” dedim.

Biz ona “Namazdan Sorumlu Devlet Bakanı” ya da “Dua Bakanı” diyorduk. O bizim duacımız ve manevi babamızdı.

Annemin hastalığının en sıkıntılı günlerinde o odada bizi hiç yalnız bırakmamıştı. Annemin ilk ameliyat olduğu gün gelmiş, annemin başucunda cevşen okumuştu. Bizlere “anneniz için üzülmeyin o kendisini kurtardı “ demişti. Sonra sık sık bu odayı ziyaret etmişti.

…Ve kendisi de bu odada yattı.Son anında başında cevşen ve yasini eşim ıhsan Bey okudu. O bizi yalnız bırakmadığı gibi kardeşlerim Dr. Said ve Dr. Mücahit de onu bir an yalnız bırakmadı.

Vefatını duyduğumda “eyvah duacımızı kaybettik” diyerek büyük bir acı hissettim .Üzerime bir hüzün çöktü. Tıpkı semanın ve güneşin kırık ışıklarındaki hüzün gibi…


Hacda da beraberdik. Dua listesini çıkardı ve orada çocuklarımın isimlerini gösterdi. Çok mutlu olmuştum. Çünkü onun duası demek Üstadım Bediüzzaman’ın duası demekti. Yıllar yılı nazımızı çekti, niyazımızı dinledi.

Özellikle de yazı konusunda bizlerle çok ilgilenirdi. Yazmanın çok önemli bir hizmet olduğunu söylerdi . Bir ara çocukların küçüklüğünden dolayı yazmaya ara vermiştim. Dedi ki:

Nasıl insan malının zekatını vermediğinde mes’ulse siz de size verilen yazma kabiliyetinin zekatını vermezseniz mes’ul olursunuz.”

Bu söz benim beynime ok gibi saplanmıştı. Ne zaman yazıyla aram soğusa hemen onun o sözleri aklıma gelir. O sözler ikaz lambası gibi yanıp söner tepemde…

O, herkesin ağabeyiydi. Herkesle ilgilenirdi.Özellikle namaz konusunda.Ondan bize daha doğrusu kadınlara kalan nasihat şuydu.
Namazınızı vaktinde kılın. Ezan okunduğunda yemek pişiriyorsanız ocağı kapatıp önce namaz kılın. Odanın yarısını süpürdüyseniz öbür yarısını da namaz kıldıktan sonra süpürün


Gıybet etmeyin.Bir de televizyonda gayr-i ahlaki şeyleri seyretmeyin kurtuluşunuz kolay olur. Belki de kurtulursunuz


Hanım hizmetine çok ehemmiyet verirdi. “Anneniz de ölse babanız da ölse risale dersine gideceksiniz. şayet ikisi bir ölürse o gün gitmeyebilirsiniz” derdi.

Hanımların da erkekler gibi risale okumasının üstünde çok dururdu.”Her şeyi düğmelerle yapıyorsunuz. Düğmelere dokunun sonra da elinize Risale-i Nuru alıp okuyun” derdi.

Bu hizmet yolunda ne sıcak bir evi, ailesi, çoluk çocuğu ne de serveti oldu. Sahabe misal yaşayarak örnek oldu. Hep şunu söylerdi: “şayet üç tane yeni elbise veya eşarbınız varsa dördüncüsünün zekatını vereceksiniz.” Böylece de dünyanın fani olduğunu ve dünyevi dost ve rütbelerin kabir kapısına kadar sürdüğünü ifade ederdi.

Son anında onu incitmemek için “hakkını helal et” diyemedik. Kurban bayramında hastanede yatarken evimize davet ettik. “Tamam doktor izin verirse gelirim” demişti. Ama biz doktorundan bir türlü izin koparamamıştık.

Ama Azrail doktordan izin almadı. O anda başında olan Eşim ıhsan Bey, vefat anını şöyle anlatıyor: “Cevşeni okuyup, bitirdim. Yasini okudum. Nabız sıfırlandığı halde o yaşıyor, doktorsa bu duruma hayret ediyordu. ‘O namazı bekliyor’ dedik. Ezan okundu. Ellerini teyemmüm eder gibi birbirine sürdü. El bağladı ve gitti…

Namazdan sorumlu devlet bakanı” nabzı sıfırlandığı halde namazı bekleyip namaz da gitti…

şimdi nazımızı çeken, niyazımızı dinleyen M. Emin Birinci Ağabey dünya semalarında yok. “Ağabey cevşen oku bir problemim var" diyeceğim de… O bizim ne de çok sıkıntımızı çekti…Yeri geldi hizmette zaaf gösteriyoruz diye hiddet etti. Yeri geldi iltifat.

Daha biz konuşmadan konuşurdu. Sormadan sorumuzu cevaplardı. O gizli bir kutup yıldızıydı. Hep yön gösteren, hep ders veren, himmet eden…Sessizce ayrıldı aramızdan, sessizce kanat açtı ötelere…

Artık kıyamet de yaklaştı. Semadan yıldızlar kayıyor bir bir. Son zamanlarda ise hayli hızlandı. Hayat ağacının olgun meyveleri bu sıklete dayanamaz oldu.

Seni çok arayacağız “Namazdan Sorumlu Devlet Bakanımız” koltuğun boş kalacak. Çünkü ikinci bir aday yok senin koltuğunu dolduracak.Biz sana olmayan hakkımızı helal ediyoruz.Sen de bize hakkını helal et.


Gülay Atasoy

2

07.04.2007, 12:17

Paylasim icin tesekkürler insirah...
Ümitvar olunuz..

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir