Denizli Hapishanesinde Nur kafilesinde bir adam var. Vucutca alil, sakat bir insan. O şiddetli kışta ayağına giyecek bir ayakkabısı bile yok. Takunya ile yürümeye mahkum.
Bu fakir fakat izzetli, mazlum fakat celadetli insan, hapishaneye götürülürken eli Hz. Üstad'la kelepçeleniyor. Bu mübarek insan bu lutuftan, bu ihsandan, bu ikramdan fevkalade mesrur ve memnun… Hapishaneye giderken ellerini havaya kaldırır olanca gücü ile bağırır; " şahid ol Ya Rab, şahid ol. Bu dünya hapishanesine beni Bediüzzaman'la götürüyorsun, huzuruna da böyle isterim."
Ve neticede hapishaneye vasıl oluyorlar. Hapishane savcısı kafiledeki sanli mahkumları birer birer gözden geçiriyor. Biran gözü bu alil, fakir ve sakat adama ilişiyor ve onu hemen karşısına alıp diyor ki; " Haydi bu adamlar kuvvetleri yerinde, el ve ayakları tutuyor, belki birşeyler yaparız düşüncesi ile işin içine girmişler. Peki sen neyin peşindesin söyle bakalım?"
O zatın bu suale; "Risale-i Nur'un gönüllerde manevi atom bombası tesiri yaptığını" ifade ederek cevap vermesi üzerine savcı hiddete geliyor. Ve sobasız bir koğuşta tecrid edilmesi emrini veriyor. "Sabahleyin ölüsünü belediyeye teslim edersiniz" sözünü de ihmal etmiyor.
Sobasız koğuşta donmamak için sabaha kadar ayakta hareket halinde bulunan o mübarek insan, sabahleyin gardiyanların garip bakışları altında tekrar umumi koğuşa getiriliyor...