Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

27.01.2010, 16:38

Risale-i Nur nedir? Nasıl bir eserdir?

Risale-i Nur nedir? Nasıl bir eserdir?








RİSALE-İ
NUR KÜLLİYATI, dili ve muhtevasıyla olduğu kadar, telif tarzı ve
tertibiyle de sıradan İslami eserlerden farklı bir eserdir. Ekseriyetle
dağlarda, kırlarda, yahut zindanların amansız şartları altında telif
edilen bu eser, telif şartlarından hiç beklenmeyecek bir şekilde, en
ağır, en derin, en muğlâk ilmî meseleleri incelemekte, en çetin
soruları ele almakta, yüzyıllar boyunca tartışma konusu teşkil
edegelmiş problemler için çözümler ortaya koymakta, çağın
tereddütlerine cevap getirmekte, üstelik bütün bunları, tamamen
kendisine has bir üslûp ve metod içerisinde gerçekleştirmektedir.



Risale-i Nur, yaygın bir şekilde, “çağdaş bir tefsir” olarak tarif
edilegelmiştir. Doğrudan doğruya Kur’ân’a dayanması ve bilhassa imana
dair bir kısım âyet-i kerimeleri geniş şekilde açıklaması sebebiyle, bu
tarif bir hakikati aksettirmektedir. Ancak, gerek tertip itibarıyla,
gerekse açıklama tarzıyla Risale-i Nur alışılagelen tefsirlerden
ayrıldığı gibi, Külliyatın bazı parçaları (On Dokuzuncu Mektup, Yirmi
Dokuzuncu Lem’a, On Dokuzuncu Söz, umumiyetle lâhikalar ve müdafaalar
gibi) daha başka ilim dalları içinde mütalâa edilebilecek eserleri
teşkil etmektedir. Meselâ İşârâtü’l-İ’câz ile Sünuhat’ın aynı tasnif
içine girecek eserler olmadığı, ilk bakışta kolayca anlaşılacaktır.



Risale-i Nur’un en az tefsir kadar önem taşıyan bir diğer cephesi,
kelâm ilmiyle ilgilidir. Belki de Külliyatın ekseriyetini kelâm ilmi
içinde mütalâa etmek daha doğru olacaktır. Başta lâhikalar olmak üzere
geri kalan bölümlerde ise, hizmet metodları ile ilgili bahisler önemli
bir ağırlık teşkil etmektedir.



Kelâm tarihi ve klâsik kelâm eserleri ile mukayese edildiğinde,
Risale-i Nur’un bu sahada yep yeni bir tarz geliştirdiğini, hattâ bir
çığır açmış olduğunu görmek hiç de zor olmayacaktır. Zaten Risale-i Nur
Müellifi, eserlerinin çeşitli yerlerinde bu hususu açıkça dile
getirmektedir.



***



Risale-i Nur, konuları ele alış tarzı, muhtevasındaki derinliği ve
kapsamlılığı birçok kesimin yoğun ilgisini çekmiştir. Bir yandan yurt
içinde ve dışında çeşitli halk kesimleri tarafından okunmakta ve diğer
yandan hakkında uluslararası sempozyumlar düzenlenmekte ve birçok
akademik makale ve tezlere konu olmaktadır.



Meselâ bunlar arasında çağdaş düşünürlerden Faslı Prof. Dr. Taha
Abdurrahman, Risale-i Nur'un düşünce dünyasında yaptığı büyük devrimden
söz ederken, onun diğer yönlerinin yanında bu yönünün de kayda değer
olduğuna dikkat çekmektedir:



"Bazı Batılı filozoflar, her şeyin merkezine aklı aldılar ve sadece
aklın ürünü olan hususlara itibar ettiler. Hattâ bu hususta öyle ileri
gittiler ki, İncil ve Kur'ân gibi semâvî kitapları ve temsil ettikleri
dinleri de aklın etrafında dönen diğer eşya arasına katarak, aklî
sistem içinde onlara bir tanım getirdiler. Yani, tıpkı eski insanların
dünyayı sabit sanıp güneşin de onun etrafında döndüğünü tevehhüm
ettikleri gibi, aklı sabit kabul ederek semavî kitap ve dinleri onun
etrafında gezdirdiler.



İşte Bediüzzaman, Risale-i Nur'la düşünce dünyasındaki bu gidişatı
olması gereken mecraya çevirdi-tıpkı ilim dünyasında Kopernik'in
yaptığı gibi. Nasıl ki Kopernik, 'Dünyanın sabit, güneşin onun
etrafında döndüğü şeklindeki eski görüşü ortadan kaldırıp; onun yerine,
dünyanın hem kendi etrafında, hem güneşin etrafında döndüğünü' ispat
etti; Bediüzzaman da Risale-i Nur'la düşünce dünyasında buna benzer bir
inkılâp gerçekleştirdi: 'İnsanın düşünce dünyası sabit olamaz. Düşünce
dünyası hem kendi ekseni etrafında döner, hem de vahiy güneşinin
etrafında döner' diyerek insan düşüncesinin olması gereken asıl yerini
tespit etmiş, aklı yalnızlık ve karanlıktan kurtararak aydınlatmış ve
rahatlatmıştır."



Ayrıca Risale-i Nur, bir Kur'ân tefsiri olması itibariyle, aklın yanı
sıra, kalb, ruh ve diğer bütün duygulara da hitap etmektedir. Ahlâkın
bütün boyutlarına ışık tutmakta ve bir çok sosyal probleme çözümler
sunmaktadır. Ancak onun bu ve benzeri daha bir çok meziyetini en iyi
şekilde anlamanın yolu her halde onu açıp bizatihi okumak ve yaşamakla
olur.



***



Risale-i Nur nasıl bir tefsirdir?



Tefsir iki kısımdır. Birisi: Malûm tefsirlerdir ki, Kur'ân’ın ibaresini
ve kelime ve cümlelerinin mânalarını açıklar, izah ve isbat ederler.
İkinci kısım tefsir ise: Kur'ân’ın imanî hakikatlerini kuvvetli
hüccetlerle açıklar, isbat ve izah ederler. Bu kısmın çok ehemmiyeti
var. Birinci kısım tefsirler, bu ikinci kısmı bazan özet bir tarzda ele
alıyorlar. Fakat Risale-i Nur, doğrudan doğruya bu ikinci kısmı esas
tutmuş, benzersiz bir şekilde inatçı filozofları susturan bir mânevî
tefsirdir.



Risale-i Nur, her asırda milyonlarca insanın rehberi olan mukaddes
kitabımız Kur'ân’ın hakikatlerini subjektif nazariye ve mütâlaalardan
uzak olarak, rasyonel ve objektif bir şekilde izah edip insaniyetin
istifadesine arz edilen bir külliyattır.



Risale-i Nur, Kur'ân âyetlerinin nurlu bir tefsiridir. Baştan başa îman
ve tevhid hakikatlarıyla müberhendir. En avamdan en havassa kadar her
sınıf halkın anlayışına göre hazırlanmış ve müsbet ilimlerle
mücehhezdir.



Risale-i Nur, asrın ihtiyaçlarına tam cevab verir. Aklı ve kalbi tatmin
eder. Vesveseli şübhecileri ikna eder. Hattâ en inatçı filozofları dahi
teslime mecbur eder.



Risale-i Nur, akla gelen bütün istifhamları bertaraf eder. Zerrelerden
güneşlere kadar îman mertebelerini açıklar. Vahdâniyet-i İlâhiyeyi ve
nübüvvetin hakikatini ispat eder.



Risale-i Nur, yer ve göklerin tabakalarından, melâike ve ruh bahsinden,
zamanın hakikatinden, haşir ve âhiretin vukuundan, Cennet ve Cehennemin
varlığından, ölümün mâhiyetinden; ebedî saadet ve şekavetin kaynağına
kadar, akla gelebilecek bütün imanî meseleleri en kat'î delillerle
aklen, ilmen ve mantıken ispat eder... Pozitif ilimleri teşvik eder.
Kesin delillerle aklı ve kalbi ikna eder ve merakları izale eder.



***



Büyük şâirimiz merhum Mehmed Âkif, bir üdebâ meclisinde, "Viktor
Hügolar, Şekspirler, Dekartlar; edebiyatta ve felsefede, Bediüzzaman'ın
bir talebesi olabilirler" demişti.



***



Bediüzzaman, Risale-i Nur'la beşeri sefâhet ve dalâletten kurtarırken,
korku ve dehşet vermek tarzını tâkib etmez. Gayr-ı meşru bir lezzetin
içinde, yüz elemi gösterir, hissi mağlûb eder, kalb ve ruhu hissiyata
mağlûb olmaktan korur. Küfür ve dalâlette de, bir zakkum-u Cehennem
tohumu olduğunu, dünyada dahi Cehennem azabları çektirdiğini; buna
mukabil îmanda, İslâmiyet ve ibâdette leziz lezzetler ve zevkler
bulunduğunu ve Cennet çekirdeği ve meyveleri gibi dünyada dahi bir nevi
mükâfata nâil eylediğini isbat eder.



***



Kur'ân-ı Azîmüşşan bütün zamanlarda gelip geçen nev-i beşerin
tabakalarına, milletlerine ve ferdlerine hitaben Arş-ı A'lâdan irad
edilen İlahî ve şümullü bir nutuk ve umumî, Rabbanî bir hitabe olduğu
gibi; bilinmesi, bir ferdin veya küçük bir cemaatin iktidarından hariç
olan ve bilhassa bu zamana ait pek çok fenleri ve ilimleri câmi'dir.

Bu itibarla zamanca, mekânca, ihtisasça daire-i ihatası pek dar olan
bir ferdin fehminden ve karihasından çıkan bir tefsir, bihakkın
Kur'ân-ı Azîmüşşana tefsir olamaz. Çünki Kur'ân’ın hitabına muhatap
olan milletlerin, insanların ahval-i ruhiyelerine ve maddiyatlarına,
câmi' bulunduğu ince fenlere, ilimlere bir ferd vâkıf ve sahib-i
ihtisas olamaz ki, ona göre bir tefsir yapabilsin. Hem bir ferdin
mesleği ve meşrebi taassuptan hâlî olamaz ki, hakaik-i Kur'âniyeyi
görsün, bîtarafane beyan etsin. Hem bir ferdin fehminden çıkan bir
dava, kendisine has olup, başkası o davanın kabulüne davet edilemez.
Meğer ki bir nevi icmaın tasdikine mazhar ola.



Binaenaleyh Kur'ân’ın ince mânâlarının ve tefsirlerde dağınık bir
surette bulunan mehasininin ve zamanın tecrübesiyle fennin keşfi
sayesinde tecelli eden hakikatlarının tesbitiyle, herbiri birkaç fende
mütehassıs olmak üzere muhakkikîn-i ulemadan yüksek bir heyetin
tedkikatıyla, tahkikatıyla bir tefsirin yapılması lâzımdır. Nitekim
kanunî hükümlerin tanzim ve ıttıradı, bir ferdin fikrinden değil,
yüksek bir heyetin nazar-ı dikkat ve tedkikatından geçmesi lâzımdır ki,
umumî bir emniyeti ve cumhur-u nâsın itimadını kazanmak üzere millete
karşı bir kefalet-i zımniye husule gelsin; ve icma-ı millet hücceti
elde edebilsin.



Evet Kur'ân-ı Azîmüşşanın müfessiri, yüksek bir deha sahibi ve nâfiz
bir içtihada mâlik ve bir velâyet-i kâmileyi haiz bir zât olmalıdır.
Bilhassa bu zamanlarda, bu şartlar ancak yüksek ve azîm bir heyetin
tesanüdüyle ve o heyetin telâhuk-u efkârından ve ruhlarının tenasübüyle
birbirine yardım etmesinden ve hürriyet-i fikirlerinden ve
taassuplarından âzâde olarak tam ihlâslarından doğan dâhî bir şahs-ı
manevîde bulunur. İşte Kur'ân’ı ancak böyle bir şahs-ı mânevî tefsir
edebilir.



***



İşte büyük ulemâ-i İslâm ve meşâyih-i kiram çok tecrübe ve imtihanlarla
şöyle bir kanaata varmışlardır ki: Bediüzzaman ne söylerse hakikattır.
Bediüzzaman'ın eserleri, sünuhât-ı kalbîye olup, cumhur-u ulemânın
tasdik ve takdîrine mazhardır.



***



Risale-i Nur, Kur'ân-ı Mu'ciz-ül Beyânın bu asırda bir mu'cize-i
mâneviyesi olan yüksek ve parlak bir tefsiridir. Evet Risale-i Nur
kalblerin fatihi ve mahbubu, ruhların sultanı, akılların muallimi,
nefislerin mürebbii ve müzekkîsidir.



***



İşte Bediüzzaman Said Nursî; Kur'an-ı Kerîm'deki bu asrın muhtaç olduğu
hakikatleri keşfedip, Nur risalelerinde, herkesin kabiliyeti nisbetinde
istifade edebileceği bir tarzda tefsir ve îzah etmek muvaffakıyetine
mazhar olmuştur. Bunun içindir ki: Risale-i Nur, emsali görülmemiş bir
şâheserdir kanaatına varılmıştır.



Söz Basım Yayın Külliyatı'nın önsözünden alınmıştır.
Sırrın senin kanındır. Onu akıtma!...

Kendi kalbin,sırlarını muhafaza etmek için başkalarının kalbinden daha geniştir!...

Sırrın senin esirindir.Söylediğin zaman sen onun esiri olursun!...

Bu konuyu değerlendir