Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

13.01.2010, 18:53

Seyyidler cemaati

Bediüzzaman'da seyyidlik nişanı

Muhtelif mahfillerde konuşulup tartışılan konulardan biri de, Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin aslen seyyid olup olmadığı hususudur.
Üstad Bediüzzaman, 1923'ten evvel "Kürdî", bu tarihten sonra ise "Nursî" lâkabını kullanmıştır.
Hz. Üstad, bunların dışında da imza yerinde bazı lâkap ve ünvanları kullanmıştır: Molla Said, Mehmed Said, Ebu Lâşey, Garibuzzaman, Sin Ayn, vesaire...

Ancak, 1923'ten tâ vefat tarihi olan 1960'a kadar hasseten kullandığı lâkap ve imza "Nursî"dir.

Hatta, 1935'teki Eskişehir ve 1944'teki Denizli Mahkemelerinde, onun hakkında Nursî dışındaki lâkapların kullanılmasını yadırgamış ve itiraz etmiştir.
Meselâ, bir müdafaasında şöyle diyor: "...İsmim Said Nursî iken, her tekrarında 'Said Kürdî' ve 'bu Kürd' diye beni öyle yâd ediyorlar. Bununla, hem âhiret kardeşlerimin hamiyet–i milliyelerine ilişip aleyhime bir his uyandırmak, hem mahkeme ve adâletinin mahiyetine bütün bütün zıd ve muhalif bir cereyan vermektir." (Tarihçe–i Hayat, s. 202)

Said Nursî ve hatta bütün Nurslular, zahirî tarih nazarında Kürt sayılırlar. Nursluların bugünkü sosyal ve kültürel yaşantılarına bakıldığında da bundan farklı birşey görülmez.

Ancak, herşey zahirden ibaret değildir. Hemen her meselede olduğunu gibi, helâket ve felâket asrının adamı olan Bediüzzaman Hazretlerinin nesebi konusunun da bir zahirî, bir de hakikî vechesi var.

Bu iki vecheyi, hikmetiyle birlikte düşünerek değerlendirmek lâzım.

Açıkça ifade edelim ki, böyle bir değerlerdirmeyi zahirperestler yapamaz. Aynı şekilde, Türkçüler ve Kürtçüler gibi, Vehhabilik yapan Suudî ırkçılar da İlâhî hikmete uygun bir değerlerdirme yapamaz.

Hz. Bediüzzaman'ın zahirî ve hakikî hüviyetinin ne olduğunu bilecek ve bunun sıhhatli bir tevilini yapacak olanlar ise, ehl–i tahkik olan Nur Talebeleridir.
Nitekim, onlardan biri olup "Denizli kahramanı" ünvanını kazanan Hasan Feyzi Efendi, sırr–ı teklif ve imtihana taalluk eden bu meselenin perdesini kısmen aralamış ve aynen şu ifadeyi kullanmıştır: "Ona 'Kürdî' denilmesi, ...Kürtçe bilmesi, o kıyafete girmesi ve öyle görünmesi, kendini setr ve ihfâ için olup, hakikî hüviyet ve milliyetini ihlâl ve inkâr mânâ ve maksadıyla değildir." (Emirdağ Lâhikası, s. 75)

Dikkatle bakılacak olursa, burada bir "setr ve ihfâ" gerçeğinden bahsedildiği ve zahirin dışında ayrıca bir "hakikî hüviyet ve milliyet"ten söz edildiği görülecektir. (Aynı paragrafın başında ise, Hz. Bediüzzaman'ın hem seyyid, hem de şerif olduğu imâsı yapılıyor.)
Demek ki neymiş? Herşey zahirden ve görünürden ibaret değilmiş...

2

13.01.2010, 18:54

Esasında, hikmet–i İlâhiye de, bunun böyle olmasını iktiza ediyor. Tâ ki, sırr–ı teklif ve imtihan bozulmasın ve "maslahat–ı irşad–ı umumî" zayi olmasın.

İşte, bu muazzam hakikatin izahına dair, Risâle–i Nur'da beş–altı yerde tekrarla nazara verilen ve ezberlenmesi gereken veciz ifadeler: "Evet, izzet ve azamet ister ki, esbâb perdedâr–ı dest–i kudret ola aklın nazarında; tevhid ve celâl ister ki, esbâb ellerini çeksinler tesir–i hakikiden." (Sözler, s. 265)

Hasan Feyzi'ye ait yukarıdaki sözlerin, bu veciz hakikate bihakkın paralel düştüğünü görmekteyiz.

Bazı kardeşlerimiz, Üsdat Bediüzzaman'ın sadece "mânen seyyid" olduğunu söylüyor. Bu ise, hakikatin tamamını yansıtmıyor.
Zira, Hz. Bediüzzaman'ın mânen olduğu gibi, neseben de kat'iyyen seyyid olduğunu "Büyük Ruhlu Küçük Ali" beyan ediyor. Kuleönü'lü Küçük Ali, Hz. Üstad'ın hem "ikinci Âl"den, hem de "birinci Âl"den olduğu bizce kat'idir diyor. Ayrıca, Âl–i Beyt'ten oluşunun hakikî bir nişanı/işareti olarak, Hz. Üstad'ın omzunda gördüğü "kadem–i Resûl–i Ekrem"den (asm) bahsediyor. (Bkz: Yeni baskı Lem'alar, 22. Lem'anın son haşiyesi.)

Küçük Ali, bu iddiasına getirdiği delillerden bir tanesi olarak gördüğü bir "nişan"dan söz ediyor ki, o hususî nişan ve işaretlere, Hz. Bediüzzaman'ın kendisi de perdeli şekilde temas ediyor.

3

13.01.2010, 18:55

İşte buna dair kendisi de seyyid olan Bedreli Hoca Sabri'ye (Santral Sabri, İskele memuru, Nur ve gül fabrikasının sahibi, Isparta kahramanı Sabri) hitaben yazılan üç mektuptan, üç kısacık ifade:

1) "...Sabri ise, fıtraten bende mevcut has bir nişan var; bütün gezdiğim yerde kimsede görmedim. Sabri’de aynı nişan–ı fıtrî var. Bütün talebelerim içinde, karabet–i nesliyeden daha ziyade bir karabet kendinde hissetmiş." (Barla Lâhikası, s. 21)

2) "Sabri kardeş! Senin cisminde (ayağında) kardeşliğimin sikkesini gördüğüm zaman..." (Kastamonu Lâhikası, s. 28)

3) "Ey Sabri kardeş! Başın sağ olsun. Cenab–ı Hak, o validemizi mağfiret eylesin, âmin. Benim, karabet–i nesebiyeyi (seyidliği) ihsas eden parmaklarındaki nişan ve bu yedi sekiz sene Abdülmecid’den daha hararetli faalâne kardeşlik vazifesini yaptığınızdan, elbette senin merhume validen benim de validemdir." (Age, s. 155)

Mâlûm, seyyidlerin ayak parmaklarında bir alâmet–i fârika var. Üstad, bu mektuplarında ondan bahsediyor ve Seyyid Hoca Sabri ile aralarında bir akrabalık (karabet–i nesebiye) bağının olduğunu söylüyor.
Bunlar gibi, Risâle–i Nur'da Üstad Bediüzzaman'ın seyyidliğine dair daha başka deliller, işaretler de var. Perdeyi büsbütün yırtmamak adına, şimdilik bu kadarlıkla iktifa ederek, son cümleyi ekleyelim...

Elhasıl: Bediüzzaman Hazretleri seyyiddir, evlâd–ı Resûldendir; temsil ettiği dâvâ bunu iktiza ettiği gibi, icrâ ettiği hizmetin tesiri de, muhakkak ki böylesi bir kuvve–i kudsiyeye dayanıyor.

08.09.2009 Yeni Asya
M.Lâtif Salihoğlu

4

13.01.2010, 18:56

Devam edecek inşAllah..

Bu başlıkta yakın talebelerinden seyyid olanlara dâir de yazıları derleyeceğiz..

5

15.01.2010, 12:55


Mânevî sultanlar


Bir Müslüman hangi milletten olursa olsun, neslen seyyid birisiyle evlendiğinde, doğacak çocukları da seyyid olur.

Bundan dolayıdır ki, her milletin içinde seyyid kimseler var.

Bu da, seyyidlerin nesil itibariyle pek büyük bir yekûn teşkil ettiğini gösteriyor.

Seyyidler, sayıca çok oldukları halde, dünya saltanatı onlara hiç yaramadı.

Hz. Peygamber’in (asm) torunlarının başına gelen fecâatler,

ayrıca Mısır’daki Fatımî Devleti, Afrika’daki Muvahhidîn ve İran’daki Safevîler’in fecî âkıbetleri gösteriyor ki,

siyâsî ve dünyevî saltanat, Evlâd-ı Resûl’e yaramıyor.

Onlara en ziyade yaraşan ve yakışan ise, mânevî saltanattır.

Şâh-ı Merdan olan Hz. Ali’nin, aynı zamanda asırlara hükmedecek bir “Şâh-ı Velâyet” olması, bu sırdandır.

Dünyanın her yerindeki Müslümanlar, seyyidlere daima hürmet etmişler, kadr û kıymetlerini baş üstünde tutmuşlar.

Hatta, devlet ve hükümetlerin çoğu, onlara birtakım ayrıcalıklar tanımışlar.

Meselâ, Osmanlı Devleti, seyyidler için “Nakibuleşrâf” diye bir daire kurmuş

ve bu daire kanalıyla hemen her türlü ihtiyaçlarına cevap vermiştir.

Hatta öyle ki, evlenme durumlarını bile takip etmiş ve liyakatsiz kimselerle evlenmelerinin önüne geçmiştir.

Osmanlı’dan sonra bu daire de lağvedildi ve bu ulvî hizmet büyük çapta akamete uğratıldı.


Yeni Asya Gazetesi
Lâtif Salihoğlu

6

15.01.2010, 13:28

2) "Sabri kardeş! Senin cisminde (ayağında) kardeşliğimin sikkesini gördüğüm zaman..." (Kastamonu Lâhikası, s. 28)


Seyyid olanların hepsinde ayak kısmındaki iki parmak bitişik mi acaba ? Eğer cevap evetse teklif sırrı söz konusu olmaz mı ?

7

15.01.2010, 13:38

s.a

bazı şeyleri basite indirgememek lazım. Parmağı bitişik olmak demek seyyid olmak demek olmaz.

seyyidlerin osmanlıda kaydı tutulurdu. Talebesiyle konuşmuştur, nerden geldiği kimleri tanıdığı hatta üstad vazifesi itibariyle

bazı şeyleride .... bu kadar

atilla abi sen bu keçelilerin isteklerine kitabi cevap ver.

8

15.01.2010, 13:45

Niyetim soru cevaplamak değil zaten..Belki kafalarda bazı işaretler bırakarak araştırmaya bilgi sahibi olmaya meyledebiliriz anlamındaydı Kemal can:) Allah razı olsun.

9

16.01.2010, 15:03

Âhirzamanın en büyük fesâdı zamanında, elbette
  • en büyük bir müçtehid,
  • hem en büyük bir müceddid,
  • hem hâkim,
  • hem mehdî,
  • hem mürşid,
  • hem kutb-u âzam olarak
bir zât-ı nuranîyi gönderecek ve o zat da ehl-i beyt-i Nebevîden olacaktır.

Cenâb-ı Hak bir dakika zarfında beyne's-semâ ve'l-arz Âlemini bulutlarla doldurup boşalttığı gibi,

bir saniyede denizin fırtınalarını teskin eder.

Ve bahar içinde bir saatte yaz mevsiminin numunesini

ve yazda bir saatte kış fırtınasını icad eden Kadîr-i Zülcelâl,

Mehdî ile de Âlem-i İslâmın zulümatını dağıtabilir.

Ve vaad etmiştir; vaadini elbette yapacaktır.

10

16.01.2010, 15:05



Felillâhilhamd,
duası-

umum ümmet, umum namazında, günde beş defa tekrar ettikleri bu dua -bilmüşahede kabul olmuştur ki,

Âl-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm, Âl-i İbrahim Aleyhisselâm gibi öyle bir vaziyet almış ki,

umum mübarek silsilelerin başında, umum aktar ve âsârın mecmalarında o nuranî zatlar kumandanlık ediyorlar.

11

16.01.2010, 15:07

Ve öyle bir kesrettedirler ki,

o kumandanların mecmuu, muazzam bir ordu teşkil ediyorlar.

Eğer maddî şekle girse ve bir tesanütle bir fırka vaziyetini alsalar,

İslâmiyet dinini milliyet-i mukaddese hükmünde rabıta-i ittifak ve intibah yapsalar,

hiçbir milletin ordusu onlara karşı dayanamaz.

İşte, o pek kesretli o muktedir ordu, Âl-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmdır

ve Hazret-i Mehdînin en has ordusudur.

12

16.01.2010, 15:08


Evet, bugün tarih-i Âlemde hiçbir nesil, şecere ile ve senetlerle ve anane ile

birbirine muttasıl ve en yüksek şeref ve Âli hasep ve asil neseple mümtaz hiçbir nesil yoktur ki,

Âl-i Beytten gelen seyyidler nesli kadar kuvvetli ve ehemmiyetli bulunsun.

Eski zamandan beri bütün ehl-i hakikatin fırkaları başında onlar

ve ehl-i kemâlin namdar reisleri yine onlardır.

Şimdi de, kemiyeten milyonları geçen bir nesl-i mübarektir.

Mütenebbih ve kalbleri imanlı ve muhabbet-i Nebevî ile dolu

ve cihandeğer şeref-i intisabıyla serfirazdırlar.


Böyle bir cemaat-i azîme içindeki

mukaddes kuvveti tehyiç edecek ve uyandıracak

hâdisât-ı azîme vücuda geliyor.

Elbette o kuvvet-i azîmedeki bir hamiyet-i Âliye feveran edecek

ve Hazret-i Mehdî başına geçip tarik-i hak ve hakikate sevk edecek.

Böyle olmak ve böyle olmasını, bu kıştan sonra baharın gelmesi gibi,

âdetullahtan ve rahmet-i İlâhiyeden bekleriz ve beklemekte haklıyız.

29. Mektup | 426

  • "NATREVAN" bir kadın

Mesajlar: 23

Konum: DİYARBAKIR

Meslek: HEKİM

  • Özel mesaj gönder

13

17.04.2010, 00:32

Muhakemât'ta, seyyid olmayanın seyyidim demesi, seyyid olanın da değilim demesinin haram olduğu kaydedilir.ama o,Denizli müdafasında,değilim,demiş.Üstadın ağzından çıkan neyse,doğru odur bence.Haram olduğunu bile bile,değilim demezdi

  • "NATREVAN" bir kadın

Mesajlar: 23

Konum: DİYARBAKIR

Meslek: HEKİM

  • Özel mesaj gönder

14

17.04.2010, 00:34

Hem mahkemede Denizli Ehl-i Vukufu, bazı şâkirdlerin bu itikadlarına göre, bana karşı demişler ki, “Eğer Mehdîlik dâvâ etse, bütün şâkirdleri kabul edecekler. Ben de onlara demişim: ‘Ben kendimi seyyid bilemiyorum. Bu zamanda nesiller bilinmiyor. Halbuki âhirzamanın o büyük şahsı Âl-i Beytten olacaktır. Gerçi mânen ben Hz. Ali'nin (r.a.) bir veled-i mânevîsi hükmünde ondan hakikat dersini aldım. Ve Âl-i Muhammed (a.s.m.) bir mânâda hakiki Nur Şâkirdlerine şâmil olmasından ben de Âl-i Beytten sayılabilirim.” 5

Hasan_Sinan

Moderatör

  • "Hasan_Sinan" bir erkek

Mesajlar: 2,136

Konum: Almanya

Meslek: Uzman Pazarlamaci

Hobiler: Okumak Okumak Okumak

  • Özel mesaj gönder

15

17.04.2010, 00:54

Neden onun irkini davasindan daha cok ön planda tutuyorsun? Asil önemli olan davasi degilmi? Irki ne olursa olsun biz onu kabul ediyoruz. Sen arap olsa kabul etmeyecekmisin?
Kur’an’a hücum edilecek; î’câzı, onun çelik bir zırhı olacak.Ve şu î’câzın bir nevini şu zamanda

izhârına, haddimin fevkinde olarak, benim gibi bir adam namzet olacak.Ve namzet olduğumu anladım.

  • "NATREVAN" bir kadın

Mesajlar: 23

Konum: DİYARBAKIR

Meslek: HEKİM

  • Özel mesaj gönder

16

17.04.2010, 00:59

estağfurullah.bütün islam büyükleriizi ırkına bakmadan kabul etmedik mi?benim itiraz ettiğim,karşı milliyetçilik.yoksa islamda ırkın hiçbir önemi yoktur .onun ırkıyla ilgili sürekli birşeylerin ispatlanmaya çalışılması beni incitiyor.neden olduğu gibi kabul etmiyoruz diyorum.neden tıpkı diğerleri gibi değil.

17

17.04.2010, 11:36

Hem mahkemede Denizli Ehl-i Vukufu, bazı şâkirdlerin bu itikadlarına göre, bana karşı demişler ki, “Eğer Mehdîlik dâvâ etse, bütün şâkirdleri kabul edecekler. Ben de onlara demişim: ‘Ben kendimi seyyid bil :!: e :!: miyorum. Bu zamanda nesiller bilinmiyor. Halbuki âhirzamanın o büyük şahsı Âl-i Beytten olacaktır. Gerçi mânen ben Hz. Ali'nin (r.a.) bir veled-i mânevîsi hükmünde ondan hakikat dersini aldım. Ve Âl-i Muhammed (a.s.m.) bir mânâda hakiki Nur Şâkirdlerine şâmil olmasından ben de Âl-i Beytten sayılabilirim.” 5

Oku oku bir kere şu en baştaki yazıyı da mantığın gelişsin azıcık..

Kurulmuş plak gibi aynı şeyleri deyip duruyorsun hep..

hy120

Profesyonel

  • "hy120" bir erkek

Mesajlar: 654

Konum: usak

Meslek: esnaf

  • Özel mesaj gönder

18

18.04.2010, 11:49

2 numaraları mesaj deiğerlerinden daha çok hoşuma gitti.

allah razı olsun
hy120 nickim değişti

  • "NATREVAN" bir kadın

Mesajlar: 23

Konum: DİYARBAKIR

Meslek: HEKİM

  • Özel mesaj gönder

19

20.04.2010, 00:35



Oku oku bir kere şu en baştaki yazıyı da mantığın gelişsin azıcık..

Kurulmuş plak gibi aynı şeyleri deyip duruyorsun hep..
teşekkür ederim. siz hep böyle tersinden anlayıp tersinden mi cevap verirsiniz? üstaddan öğrendikleriniz ,gerek gönlünüzü gerekse mantığınızı yeterince açamamış. Allah sizi ıslah etsin diyorum

20

22.04.2010, 09:01


siz hep böyle tersinden anlayıp tersinden mi cevap verirsiniz?

Tersinden anlayanlar, hatta hiç anlamayanlar, konulara okumadan mesaj yazanlardır.

Okumazlar, çünkü ezberleri bozulur okurlarsa..

Bu konuyu değerlendir