Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

Bîçare S.V.

Profesyonel

  • "Bîçare S.V." bir erkek
  • Konuyu başlatan "Bîçare S.V."

Mesajlar: 712

Konum: İstanbul/ Çamlıca

Meslek: Gazeteci/ Arşiv-Kütüphane

Hobiler: Kitap okuma (Sesli)

  • Özel mesaj gönder

1

09.01.2010, 09:47

Nurun kahraman şehidi: Mehmet Oğuz (1929 - 7 Ocak 1961)


Nurun kahraman şehidi: Mehmet Oğuz (1929 - 7 Ocak 1961)


<img src="http://www.yeniasya.com.tr/2010/01/09/resim/oguz.jpg" align="left" />


(Vefatının 49. yılında rahmet vesilesiyle...)

Maddî ve mânevî havanın adeta buz kestiği bir 5 Ocak akşamı,
çevresinde “Terzi Mehmet” olarak tanınan Mehmet Oğuz’un evinde adeta
sımsıcak bir bayram havası yaşanıyordu. Oğuz ailesi ve sevenleri bu
sevinci fazlasıyla hak etmişti. Çünkü “Dört Mehmetler”*, 7 aydır suçsuz
yere tutuldukları hapishaneden beraat ederek sevdiklerine yenice
kavuşmuşlardı. Yedi aylık hasreti doyasıya gidermeye çalışıyorlardı.
“Geçmiş olsun” ziyaretine gelen dostlardan Teyp Tahir’in ezberden
yaptığı risâle sohbetlerini sıcak çay sohbetleri ve hatıralar takip
ediyordu.

Yedi aylık “Medrese-i Yusufiye” hayatı süresince canlarından
aziz bildikleri Üstadları Bediüzzaman Hazretlerinin kerâmetlerine de
şahit olmuşlardı. Bir gün Nazilli Merkez Hapishanesinde tutuklu bulunan
ve Nazilli’de yargılanmakta olan “Dört Mehmetler”e, Üstadlarından bir
tebrik, tesellî ve teşvik mektubu ulaşır. Mektup, şu cümle ile son
bulmaktadır: “Kardeşlerim! Korkmayınız ve üzülmeyiniz. Aydın Ağır Ceza
Mahkemesi sizin dâvânızı beraatle nihayetlendirecektir.” Bu son cümle
hepsinin dikkatini çeker ve “Herhalde Üstadımız yanlış bilgilendirildi”
diye yorumlarlar. Aradan bir hafta bile geçmeden “Dört Mehmetler”in
dâvâsı Aydın Ağır Ceza Mahkemesi’ne kaldırılır ve Avukat Bekir Berk’in
muhteşem savunmasından sonra yedi aydır devam eden mahkeme “Beraat ve
Risâle-i Nur Eserlerinin İadesi” kararıyla son bulur. İşte Oğuz ailesi
bu büyük sevinci bayram havasında kutlamaktaydı. Kim bilebilirdi ki bu
sevinç kutlamalarının aynı zamanda adeta bir “veda toplantısı”
olduğunu.

Genç Mehmet Oğuz, misafirlerini uğurlamış, ciğerpareleri küçük
yavrularını tekrar tekrar öpüp koklayıp “iyi geceler” dileyerek ertesi
günü karakoldan teslim alarak dükkânında sergilemeyi planladığı Nur
Risâlelerine kavuşacak olmanın heyecanı ile yorucu bir günü
sonlandırmıştı.

Mehmet Oğuz, terzi dükkânına ulaşır. Gerekli hazırlıkları ve
temizliği yaptıktan sonra Nur Risâlelerinden iki-üç tanesini vitrine
itinayla yerleştirdikten sonra diğer eserleri evine gönderir. Çok
geçmeden dükkân sahibi “Halkçı Ekrem” kapıda belirir, asık bir surat ve
öfkeli bir ses tonuyla kitapları derhal vitrinden indirmesini ister. Bu
sert tavrın, kararlı muhatabında fayda etmeyeceğini anlayan Ekrem,
hemen taktik değiştirir ve daha yumuşak bir ifadeyle rüşvet gibi bir
teklifte bulunur: “Bu kitapları buradan kaldırman şartıyla bir yıl
boyunca dükkân kirası almayacağım.” Reddedilmesi imkânsız gibi görünen
bu teklifin de kabul görmediğini fark eden Ekrem, öfkeden adeta çılgına
döner, “Bunun hesabını senden sorarım” dercesine bir ifadeyle dükkânı
terk eder.

İkindi vaktine yakın işlerini tamamlayan Mehmet Oğuz, kapıda
iki polis memuru belirdiğini fark eder. Sert bir ses tonuyla “Bizimle
karakola kadar geleceksin, Komiser Bey sizi çağırıyor.” Terzi Mehmet,
bu dâvetin merakı içerisinde polis memurlarının önünde hızlı adımlarla
karakolun yolunu tutar. Daha kapıdan içeri girer girmez: “Beni
çağırmışsınız Komiser Bey.”

- Sen misin o Nurcu?

“Evet benim” demeye kalmadan hışımla yerinden kalkan Komiser,
şiddetli bir yumruk atar Oğuz’un yüzüne. Yumruğun etkisiyle yere
yuvarlanan Mehmet Oğuz, toparlanmaya fırsat bulamadan diğer polisler
devreye girer. En galiz küfürler eşliğinde tekmelerin, yumrukların,
jopların ve tabanca kabzalarının en şiddetlisi defalarca iner masumun
vücuduna. Kendinden geçmiş bir halde atarlar nezarete. Saatler sonra
kendine geldiğinde vücudunun her bir zerresinin zonkladığını hisseder.
Bütün dişleri kırılmış, gözleri darbelerin etkisiyle açılmaz bir
haldedir. Kana karışmış gözyaşları damlamaya başlar yerlere. Geceyi bu
halde geçiren Mehmet Oğuz’un çilesi henüz bitmemiştir. Ertesi gün
kinini teskin edememiş olan Komiser Şükrü Gündoğmuş: “Her halde aklın
başına gelmiştir. Buradan kurtulmak istiyorsan o kitapları bize teslim
et” diye kükrer. Mehmet, “Komiser Bey, o kitaplar bana mahkeme
kararıyla teslim edildi, ölsem de onları size teslim etmem” şeklinde
cevap verir. O kitapları ele geçirdiğinde baş komiserliğinin kesin
olduğuna inanan Komiser:

-"Ben ihtilâl Komiseriyim, mahkeme kararı falan tanımam”
diyerek hışımla Mehmet’in üzerine yürür ve başından tuttuğu gibi
defalarca duvara vurur. Mehmet yarı baygın halde yere yığılır. Komiser,
polis memurlarından ikisini görevlendirerek onu evine götürmelerini ve
evini didik didik aramalarını emreder. İki polis memurunun kollarında
sürüklercesine karakoldan çıkarılan Mehmet, tamamen bayılmış halde yere
yığılınca polis memurları öldüğünü zannederek oraya bırakıp karakola
kaçarlar. Olaya şahit olan kalabalık arasından fırlayan Mehmet’in
ağabeyi kardeşini kucakladığı gibi soluk soluğa Nazilli devlet
hastanesine yetiştirdiğinde “Artık yapılacak bir şeyin kalmadığı”
cevabıyla karşılaşır. Çaresiz, evin yolunu tutarlar. Nur sevdalısı
Mehmet Oğuz, 7 Ocak 1961 gecesi çok sevdiği Üstadının diyarına, berzah
âlemine göç eder ve Nazilli Eğriboyun Kabristanına defnedilir. Olayın
canlı şahidinden dinlemiştim. Kabristan bekçisi, merhumun kabrini
ziyarete gelen bir kişiye ürkek ve tedirgin bakışlarla yaklaşarak şöyle
diyor:

“Abi, burada yatan şahıs kimdir? Defin gününün akşamı çok
önemli bir olaya şahit oldum, o günden beri çok da korkuyorum. O akşam
bu kabrin üzerinde daha önce hiç görmediğim yeşil ve beyaz renkli
binlerce kuş dakikalarca dönüp durdu.”

Nurdan, ışıktan, aydınlıktan rahatsız olan yarasa ruhlular
“Nur Aşığının” ebediyete irtihaline vesile olmakla kendilerince büyük
bir zafer kazanmışlardı! Karşılığını da kısa süre sonra gördüler. Şükrü
Gündoğmuş, başkomiser olarak Aydın Emniyet Müdürlüğü, diğer polis
memurları da komiserlik rütbeleriyle ödüllendirilmişlerdi. Ancak daha
sonra Merhum Avukat Bekir Berk’in gayretleriyle Şükrü Gündoğmuş, bir
buçuk yıllık bir hapis cezasına çarptırılabilmişti.

Nurun aziz, fedakâr ve kahraman şehitlerine ve bütün
şehitlerimize Rabbim sonsuz rahmet eylesin. Aziz ruhlarına binler
Fatihalar.

Şefaatlerine nâil olabilmek ümit ve niyazıyla.

* “Dört Mehmetler”in isimleri şöyledir: Mehmet Büker, Mehmet Ali Özdin, Mehmet Tokyay, Mehmet Oğuz.

MEHMET BİLGEN




http://www.yeniasya.com.tr/2010/01/09/gorus/default.htm










"İyyake nâ'büdü ve İyyake nesteîn."
'Ancak Sana kulluk eder, ancak Senden yardım dileriz.'
"İnsanlara teşekkür etmeyen, ALLAH'a da şükretmez.!"
'Bırak bîçare feryâdı, Bîçare S.V.

2

09.01.2010, 13:11

Evet bugün risale-i nurlar dünyaya terzi Mehmet abimiz gibi nurun kahramanları sayesinde duyuruldu, tanıtıldı. Üstadımızın mücadelesinde avcı hattında görev yapma ruhu bu ruh.
Mehmet kardeşimiz iki ayaklı hayatından, maddi olanından maneve olanına hicret etmiş, vazifesini yapmanın, ahbablarının %99'u nun bulunduğu diyara varmanın sevdiklerine kavuşmanın huzurunu yaşıyordur. İnşaallah. Peygamberimize ümmet olmak, Mehdiye talebe olmak bu olsa gerek. Böyle bayramları herkese yaşama nasip olmaz. bu yorumu göz yaşıyla yazıyorum.Biz şimdiki mücadelemizle bu kahramanlara arkadaş olabilirmiyiz? yoksa bu kahramanlara arkadaş olmak için vazifemizi hakkıyla ifa edebiliyormuyuz.
Vaktimiz varken; imkanlar daha elimizdeyken maddi alemde vazifemizi yapma gayretimizi artırarlım. İnşaallah yaşadığımıza göre daha vaktimiz varken.....

3

11.01.2010, 11:17

Zalimler için yaşasın cehennem..!!

Bu konuyu değerlendir