Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

nurladol

Stajyer

  • Konuyu başlatan "nurladol"

Mesajlar: 53

Konum: fransadan

Meslek: ogrenci olabilmek

Hobiler: talebelik gorevine devam etmek

  • Özel mesaj gönder

1

04.05.2004, 18:10

Efendimiz'in 5 altın tavsiyesi neydi?

Ümmetine yapmış olduğu bütün tavsiye ve teklifleri altın değerinde olan Alemlerin Efendisi (sas) hep öğrenmeyi ve öğretmeyi teşvik etmiştir.

Elbette ki, onun tavsiyeleri arasında, öğrenme ile öğretme ortasında öğrendiğini yaşama ve onunla amel etme de vardır. Çünkü ıslam’da kuru bilgi ve onun hamallığı makbul değildir. Zaten Efendimiz (sas), “Kim ki, bildikleriyle amel ederse Allah, ona bilmediklerini de öğretir.” buyurmuşlardır.

Evet, Nebiler Serveri yine bir defasında çevresinde bulunan Ashab-ı Kiram’a şöyle bir teklifte bulunur: “Kim, benim şimdi söyleyeceğim nasihatleri tutar, onlarla amel eder ve onları hayatına tatbik edecek birilerine öğretir?” Böyle bir teklif karşısında hadiseyi bize nakleden ilim abidesi Hz. Ebu Hureyre (ra) hemen öne atılır ve “Ben, Ya Resulallah” der. Sevgili Peygamberimiz (sas) onun elinden tutar ve şu beş altın prensibi tavsiye eder:

1. Allah’ın haram kıldığı şeylerden sakın ki, insanların en takvalısı olasın.

2. Allah’ın sana vermiş olduğu şeylere rıza ve kanaat göster ki, insanların en zengini olasın.

3. Komşuna iyilik yap ki, gerçek mü’min olasın.

4. Kendin için istediğin şeyleri diğer insanlar için de iste ki, hakiki bir Müslüman olasın.

5. Çok gülme! Çünkü, gülmenin çoğu kalbi öldürür.


Gerçekten hayatın tamamını kuşatacak çapta tavsiyeler bunlar. Allah’ın haramlarını haram bilme ve onlardan uzak kalma, ibadetlerimizin huşu ve ihlâs içinde olabilmesinin ön şartıdır. Ahmet b. Hanbel Hazretlerine “Takva nedir?” diye sorulduğunda “Takva helal lokma yemektir.” cevabını verir. Demek ki, takvaya ermenin yolu yediklerimize ve içtiklerimize azami dikkat etmek ve helal olmasına bakmaktan geçiyor. Bediüzzaman Hazretleri de “Helal dairesi geniştir, keyfe kâfî gelir. Harama girmeye lüzum yoktur.” diyerek bu meseleye ışık tutmuştur.

ıkinci olarak, kanaat ve rıza konusu geliyor. Aza kanaat eden çoğu da bulur. Çünkü kanaat bitmeyen bir hazinedir. Efendimizin beyanları içinde bu, aynı zamanda rıza makamıdır. Keşke bugün, doyumsuz ve elindekilerle yetinmeyen insanlara kanaat, rıza ve tutumluluğun ne büyük bir hazine ve define olduğunu anlatabilseydik. Yine bu hususta şahane bir tespite şahit oluyoruz: “ıktisatsızlık ve kanaatsizlik yüzünden tüketiciler çoğalır, üreticiler azalır. Herkes gözünü hükümet kapısına diker. O vakit sosyal hayatın temeli olan sanat, ticaret ve ziraat geriler. O millet de gerileyip fakir düşer.”

Komşular iyilik bekliyor

Diğer bir husus da komşuya iyilik yapmaktır. ıyiliklerimizi komşularımızın iyiliklerine bağlama değil de, onlar kötü de olsalar, yine de iyilik yapmak ve onlarla iyi geçinmeye çalışmak gerekiyor. Zira, güzel bir sözde denildiği gibi, “ıyiliğe iyilik, her kişinin kârı. Kötülüğe iyilik er kişinin kârı! ıyiliğe kötülük ise şer kişinin kârı!” Aslında bugün sadece komşuluk ilişkilerimizi Efendimiz’in tavsiye buyurduğu iyilik düzlemine oturtabilseydik, birçok problem çoktan hallolup gitmişti.

Başkası için kötülük düşünme

Peygamber Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) tavsiye ettiği dördüncü husus da, kendimiz için istediklerimizi başkaları için de isteyebilme hususudur. Bu da zorlardan zor bir mesele; ama insanlar arasında yerleştiği takdirde bütün kötülüklerin önüne geçebilecek çapta müthiş bir prensip. Yaşatma ruhunun Nebi diliyle ifadesi. Kendimiz için istediğimiz şeyleri başkaları için de ister hale geldiğimizde, nefsimize hoş gelmeyen ve çirkin gördüğümüz şeyleri de diğer insanlar namına istemeyeceğiz. O zaman ortaya mükemmel bir denge insanı çıkacak. Bu denge insanlarının sayısının ekseriyette olduğu bir toplum da içinde yaşanmaya değer bir toplum olacaktır.

Son husus da, gülme ve kahkahaya boğulma meselesidir. Hiçbir derdi yokmuşçasına habire gülen insanlar, ciddiyetten uzak ve hedefsiz kimselerdir. Hayatında sadece birkaç sefer dişleri gözükecek kadar gülen Allah’ın sevgili Dostu’nun (sallallâhu aleyhi ve sellem), çok aşırı gülmenin kalbi öldüreceğini beyan etmesi boşuna değildir. Bütün insanlığın kederini boynuna almış o Mahzun Nebi hep mütebessim idi; ama kahkaha atmıyordu ve katıla katıla gülmekten uzak bulunuyordu. “Ümmetim!” deyip başka şey demeyen o Büyük Ruh (sallallâhu aleyhi ve sellem) nasıl gülebilirdi ki! O halde, kalbi karartan kahkahalardan bizler de sakınmalı ve onun yerine tebessümü tercih etmeliyiz.



16.03.2004
ASIM AKIN IşIK
En hayırlı genç odur ki ihtiyar gibi ölümü düşünüp ahiretine çalışandır...

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir