Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

09.08.2010, 13:23

...Şifâ Ver Ya Râb..!!

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

(İbrahim dedi ki) "Beni yaratan ve bana doğru yolu gösteren O'dur. Beni yediren, içiren O'dur. Hastalandığımda bana şifa veren O'dur."

Şu'arâ, 78,79,80

Hz. Âişe (ranha) dan rivâyete göre Nebiyy-i Ekrem (sav) kendilerine bir hasta getirildiğinde şöyle duâ ederlerdi;

"Bu hastalığı gider ey insanların Rabbi! Şifâ ver, çünkü şifâ verici sensin. Senin vereceğin şifâdan başka şifâ yoktur. Öyle şifâ ver ki hiç bir hastalık bırakmasın."

Buhâri, Merdâ, 20; Müslim, Selâm,46

İbn Abbas (ra) dan rivâyete göre Nebiyy-i Ekrem (sav) Efendimiz'e bir hanım müracaat edip:

"-Ya Rasûlullah (sav), ben sar'a illetine dûçar oluyorum. Hem de sar'a hâlinde açılıyorum. Allah Teâlâya duâ ediniz ki, bu illeti benden izâle eylesin" dedi.

Resûl-i Ekrem (sav) Efendimiz kadına hitaben:

"-Dilersen sabret, bu illet mukabilinde sana cennet verilsin. Dilersen sıhhat ve afiyetin için Allah Teâlâya duâ edeyim" buyurdu.

Sonra o hanım:

"-Ya Rasûlullah (sav), böylece sabrederim. Yalnız sar'a hâlinde açılmamam için Allah Teâlâ Hazretlerine duâ ediniz" dedi.

Rasûlullah (sav) Efendimiz de, o halinde açılmaması için duâ buyurdular.
Vicdanın ziyası ulûm-u diniyedir
Aklın Nuru
fünûn-u mdeniyedir

2

10.08.2010, 08:54

Allah razı olsun Mutella.

3

10.08.2010, 12:57

Amiinn ...

cümleten olsun inşaallah..
Vicdanın ziyası ulûm-u diniyedir
Aklın Nuru
fünûn-u mdeniyedir

4

10.08.2010, 16:25

Hastalar Risâlesi ve şifa
Adı Hatice Tuğçe Terzi, doğumu 20 Haziran 1998. Manevî şehid olarak vefatı 22 Mayıs 2010. Dokuz yaşında kemik kanseri teşhisi konulmuş. Son iki yılda 35 ameliyat geçirmiş, sürekli yatak ve hastaneye bağımlı bir hayat.
Son bir yılına şahid oldum. Bizim küçük, ama olgun sohbet arkadaşımızdı. Büyük bir sabır, şükür ve tevekkül timsaliydi. 20 civarında kardeşimizle dersler yapıyorduk. Ondaki kâmil imana teslim ve tevekküle hepimiz hayrandık. Onun sıkıntılı, hastalıklı dünyasını Risâle-i Nurlar bir iksir gibi değiştirdi. Ondaki bu güzellikler bizi de çok etkiledi; dünyanın faniliğini, ahirete daha ciddî çalışmamız gerektiğini öğretti.
Hastalık sırrıyla acizlik ve duanın azim tesirini dem ve damarlarında hisseden bir aile ve ziyaretine gelen herkesi rahatlatan ve asla şikâyet etmeyen büyük bir ruha sahip küçük bir çocuk. 17 saat süren ameliyattan çıktığında doktoruna “Allah dostları benimleydi” diyerek doktoru teselli eden, kalb gözü açılmış bir günahsız masum. Ameliyatları ve ıztırapları arttıkça “Allah bunlarla bana cenneti kazandıracak İnşallah” diyerek dert içinde dermanı gören biri. Elinde Hastalar Risâlesi, gelene gidene okuyor okutuyor, diğer hastaları da teselli ediyordu. “Ben bir şey anlamıyorum” diyen doktora “Ben çok şey anlıyorum” diyerek gülen gözlerle cevap veriyordu.
Doktorlar son altı ayı kaldı deyince anne, baba ve ağabey, durumu sabır ve tevekkülle karşılayarak dualarını arttırıyorlardı. Anne Sevim Hanım kızının özellikle Risâle-i Nurları tanıdıktan sonraki mütevekkil hayatının ve risâlelerin kazandırdıklarının diğer Risâle dostlarınca da bilinmesi için ve dualara vesile olması temennisiyle Yeni Asya’da yayımlanmasını arzu etti. Biz de duaya, güzelliklere ve hizmete vesile olması için sizlerle paylaşıyoruz.
Tuğçe çok edepli, daima tebessüm eden bir çocuktu. Eriyen bedenine rağmen, gülen gözleri hiç canlılığını kaybetmedi. Derslere çok ciddî muhatap oluyordu. “Hastalar Risâlesiyle Üstadımız seni teselli ediyor” denildiğinde, mutluluktan uçuyordu. “Ölünce ben de o mutlu kafileye iltihak edeceğim” diyordu.
Üstadımız Said Nursî Hazretleri, “Evet hastalıkların bir kısmı var ki, eğer ölümle neticelense, manevî şehid hükmünde, şehadet gibi bir velayet derecesine sebebiyet verir. Çok mübarek hastalıklar var ki, velâyet derecesini ölümle kazandırır’’müjdesini veriyor. Bizler sohbetlerde birçok nurlu hallere Tuğçe ile şahit oluyorduk. Her gün bizleri hayretlere düşüren haller yaşıyordu. Dilinden düşmeyen duası; “Allah’ım! Vehim karanlıklarından beni çıkart. Nurunla anlayış ve şifa ikram eyle” idi.
Hasta yatağında bazen Hz. İbrahim gibi, bazen Hz. Eyyub gibi mukabelede bulunuyordu. Resulullahın (asm) sünnetini yaşamakta çok titizdi. Çok acı ilâçları içiyor, lezzetli yiyecekleri canı çekse de yemiyor, Cennete erteliyordu. Annesi Sevim Hanıma sürekli “Elhamdülillah de anne, Cennette Hamd köşkü yapılacak. Onu kaybetme’’ diyordu. Hastalığı arttıkça ağrı kesici bantların dozu arttırılıyor, heryerinde şişlikler, kırıklar hatta felçler oluyor, o buna rağmen duasını ve zikrini arttırıyor “Elhamdülillah, Ya Müsehhil (kolaylaştıran). Anneciğim ben Cemalullah ı görmek istiyorum” diyordu.
Yine birgün ziyaretine gelen Gülten kardeşimize “Çaresizim Gülten teyze! Sadece bir saat deliksiz uyumak istiyorum” deyince beraberce çaresizlerin çaresi Şafi-i Hakikiye ihlâsla dua ediyorlar. O gece ağrısız uyuyor, kalkınca şükür namazı kılıyor. Yine “Gülten teyze sen çok neşelisin, ben ölünce ağlar mısın? Ben Mayıs ayında aranızdan ayrılacağım” der. Gülten kardeşimiz ise “Tuğçem! Sen İnşallah Cennete gideceksin, neden ağlıyayım, ama bil ki seni çok özleyeceğiz” cevabını verince çok mutlu olur.
Tuğçe’nin şehid oluşu yakındır artık. Bir gün önce annesi kızının baygın halini görünce; ayaklarını kontrol eder acaba öldü mü, ayakları soğudu mu, diye içinden geçirir. Baygın yatan çocuk gözlerini açar: “Anne ayaklarım daha soğumadı, daha vakit var” deyince annesi korkuyla odadan çıkar. İkram-ı İlâhî son anlarda iyice belirginleşir. Öteki âlemleri gören Tuğçe “Benim gördüklerimi siz görseniz şaşarsınız’’der. Bir ara “Başınızı iyice örtün. Üstadımız geldi. Babacığım sen de biraz kenara çekil, Üstadım otursun” diyerek herkesi hayret ve tefekküre sevk eder.
Ahirete, Üstadı ve sevdiklerini göre göre gitti. Cenazesini yıkarken çok güzel kokular yayıldı. “Üstadımıza selâm söyle yavrucuğum” deyince yüzünde tebessüm belirdi. Ankara’ya melekler cenazenin üzerine coşkulu yağmur damlaları indirirken defin işlemi de sona eriyordu. Sabir, Şakir ve İnşallah manevî şehid olan Tuğçe kardeşimize binler Fatihalar…
ŞERİFE TEZ
10.08.2010

Bu konuyu değerlendir