kardeşlerim;
konuyu açan kardeşimizin kader hakkındaki sualine geçmeden önce yesgost kardeşimizin açıklamaları ile ilgili bir kaç hususa temas etmek gerekiyor.
1- Ruhlar aleminde test edildiğimize dair biz hiç bir kayıt duymadık. bu kardeşimiz bir kaynak biliyorsa lütfen belirtsin.
2- test için, imtihan için böyle bir dünya gerekiyor. itaat ve itaatsilik kavramı ancak böyle bir dünyada;yani hayır ve şer, iyi ve kötü vs zıtlıkların olduğu bir dünyada ortaya çıkabilir.
3-Ruhlar aleminde, semavat aleminde her şey Cenab-ı Hakkın emrine itaat eder. Bu alemin sakinleri olan melekler ve ruhlar Allah'a sonsuz bir itaat içindedirler. asla ki itiraz yoktur.
4-Ruh Allah'ın emrindedir. Her zaman Allah'a itaat eder. Ruh'un Allah'a itaatsizliği vaki değildir. Gerek müslüman, gerekse Kafir bir insanın ruhu Allah'a itaat eder. Ruh Allah'tan "Yuvandan çık" emrini aldığı zaman hiç itiraz etmeden yuvasından çıkar, yani o insan ölür. Kafir de olsa ölür, mümin de olsa ölür, münafık da olsa ölür...Kafirin ruhu ben ölmeyeceğim diyebilir mi? Hayır... Bu durum da ruhun her kimde olursa olsun her hal ve şart altında Allah'ın emrine itaat ettiğini gösterir.
5-"Peki, mümin ruhu ile kafir ruhu rasında bir fark yok mu?" diye bir sual akla gelebilir. Evet, mahiyet itibari ile bir fark yoktur, ama sıfat ve kazanımlar açısından ciddi farklar vardır: şöyle ki:
Ruhun mahiyetini farz-ı muhal olarak karbon atomu olarak kabul eder isek mümin bu karbon atomunu ibadet ve taati ile elmas şekline getirir. Kafir ise bu karbon atomunu inkar ve küfrü ile kömür şekline tebdil eder. Bilindiği üzere kömürün de, elmasın da aslı karbondur. Maddenin mahiyeti değişmediği halde biri elmas, diğeri kömür olmuştur. yani karbon şeklinde yaratılan insan ruhu da sonunda ya elmas olup alay-yi illiyine çıkmış, cennete layık bir durum almıştır;ya da kömür olup esfel-i safilinde cehennem bir odunu ve taş kömürü olmuştur.
Üstad Hazretleri 23. Sözde bu hususa şöyle dikkat çeker:
Eğer, nur-u imân, içine girse, üstündeki bütün mânidar nakışlar o ışıkla okunur. O mümin, şuur ile okur ve o intisabla okutur. Yani, "Sâni-i Zülcelâlin masnuuyum, mahlûkuyum, rahmet ve keremine mazharım" gibi mânâlarla, insandaki sanat-ı Rabbâniye tezâhür eder. Demek, Sâniine intisabdan ibâret olan imân, insandaki bütün âsâr-ı sanatı izhâr eder. ınsanın kıymeti, o sanat-ı Rabbâniyeye göre olur ve âyine-i Samedâniye itibâriyledir. O halde, şu ehemmiyetsiz olan insan, şu itibarla bütün mahlûkat üstünde bir muhatab-ı ılâhî ve Cennete lâyık bir misafir-i Rabbânî olur.
Eğer kat-ı intisabdan ibâret olan küfür insanın içine girse, o vakit bütün o mânidar nukuş-u esmâ-i ılâhiye karanlığa düşer; okunmaz. Zîrâ, Sâni unutulsa, Sânia müteveccih mânevî cihetler de anlaşılmaz; âdetâ baş aşağı düşer. O mânidar âlî sanatların ve mânevî âlî nakışların çoğu gizlenir; bakî kalan ve göz ile görülen bir kısmı ise, süflî esbâba ve tabiata ve tesadüfe verilip, nihayet sukut eder. Her biri birer parlak elmas iken, birer sönük şişe olurlar. Ehemmiyeti yalnız madde-i hayvaniyeye bakar. Maddenin gàyesi ve meyvesi ise, dediğimiz gibi, kısacık bir ömürde, hayvanâtın en âcizi ve en muhtacı ve en kederlisi olduğu bir halde, yalnız cüz’î bir hayat geçirmektir. Sonra tefessüh eder, gider. ışte küfür, böyle, mahiyet-i insaniyeyi yıkar; elmastan kömüre kalbeder.
6- Netice olarak:
ruhlar aleminde bütün ruhlar "ben sizin rabbiniz değilmiyim" hitabına karşı "evet, ya Rabbi sen bizim rabbimizsin" diye cevap vermişlerdir. asla ki bir itaatsizlik söz konusu değildir.
şimdi de kader ile ilgili sual soran kardeşimizde bir cavap yazmaya çalışalım: