Bu vahidiyet, ehadiyet kelimelerinin manası daha önce forumda geçmişti, ama o başlığı bulamadım. Vahid, sayı manasında bir demektir, yani bir olan Allah, ehad ise, herbir, tek gibi manalara gelir, yani tek olan Allah,
mesela, Kur'an'da ehadın geçtiği yerlerden biri,
-Allahû â'lem- ve cealna li-ehadihima cenneteyni, (kehf suresi) , ve iki cennet yarattık her biri için, (biri bahçesiyle övünen ve haşri inkar eden bahçe sahibi, diğeri müttaki olanın misalinin anlatıldığı yerde geçiyor)
şimdi bu adamların her biri, kişilikleri, zatları ele alınırsa birer ehaddır, çünkü bu adamlar ayrı birer zat ve aynılarından yok,
ama sayı olarak ele alırsan iki kişiler, vahid değiller, iki değil, tek adam olsa, vahid olacak. Ama kendi bahçelerinin sahibi olarak ele alınsalar, her bahçenin bir sahibi var, o bakımdan vahidler.
Varlıkta, mevcudiyette, vahidiyeti görmek, bütün kainatın, aynı elden, yed-i kudretten çıktığını görmek demektir. Nasıl bir şehirde bir vali, bir orduda bir komutan olur, birkaç tane olsa karışıklık çıkar, düzensizlik çıkar, sistem dağılır gider, öyle de, şu kainat sarayının, Vahid olan bir Vahid-i Maliki, Vahid-i Halıkı, Vahid-i Fatırı var.
Ehadiyet ise, bütün varlığı inceleyip, hepsi birbirine bağlıdır, düzen var, bir zincir var, bir bağ var, hepsini düzenleyen tek el vardır demek yerine -ki bu daha zordur, kainattaki vahidiyeti tam ihata etmek kolay değildir, bkz. en azından doğadaki ekolojik zincirler, bi yaratık gelir oksijen üretir, diğeri onu kullanır, başka bişey yapar, böyle döner gider, bu dünyaya güneşin ışığı gelir, ışığın düzgün gelmesi için belli bir mesafe ve açı lazımdır, mevsimler olması için dönmesi lazım , dönmezse mevsimler olmaz, denge bozulur, güneş de birşeylerin etrafında döner gider, onun boşalttığı yere başka yıldız ve sistemi gelir vs. uzun meseleler
- , bu kainattaki her bir mahluk, aynı elden çıkmıştır, hepsinin üzerinde aynı sikke, aynı mühür, aynı iz var demektir. Bu nisbeten daha kolaydır.
şimdi, alıntı yaptığın yere dönersek, fatihada, bu kadar çok mahlukat içinde, vahidiyeti bulmak için, iyyake nabudu demek herkese yetmiyor. Bu sistemleri tefekküre herkes güç yetiremiyor, fikri dağılıyor, tefekkür edecem derken afaki alemlerde kayboluyor.
Bu kadar çok mahlukatın üstünden vahidiyeti bulmak ve bu vahidiyetin sahibi Zat-ı Ehadı karşına alıp -teşbihte hata olmasın- , iyyake nabudu ve iyyake nesteıyn , Sana kulluk eder Senden isteriz, demek, her yiğidin harcı değildir.
Bu yüzden, bu sırra binaen, ehadiyet üzerinden yakîn sağlanıyor. Ta ki herkesin gücü tefekkürüne yetsin ve yakîni artsın. Meselâ, şu mükemmel hücreyi yaratan, beni yaratan, şekil veren, şunu yapan Yüce Zat diye tefekkür ederek -teşbihte hata olmasın- karşısına alıp, ona iyyake nabudu ve iyyake nesteıyn desin.
Yani namazdaki yakîn ve huşusunu kolayca arttırsın. Nasıl bir iğnenin dahi ustası var, ustasız olmaz, şu kainattaki herşeyin de, Vahid-i Ehad olan bir Fatırı, Halıkı var.
Mesela şu kullandığınız bilgisayarı düşünün, bu bilgisayardaki tek bir parçayı bir usta, bir mühendis yapmış olsun. O parçanın, onun elinden çıktığını, onun izini taşıdığını bilirsiniz, üzerinde görürsünüz. Vay be, ne güzel yapmış deyip, o mühendisi översiniz. Ama tek parça o değil, birsürü parçalar var, ayrı ayrı, hepsinin üstündeki mührü görebilseniz ve hepsinin arasındaki bağlantıları bilseniz, ve hem ehadiyet hem vahidiyet kanalıyla gitseniz -ki buna güç yetiremezsiniz- , o mühendisi daha içten, daha ihlasla, daha yüksek bir makamda, daha güzel ve büyük bir şekilde översiniz, ona olan saygınız o derece artar.
*Haşiye
ışte öyle de -teşbihte hata olmasın- herkesin gücü şu bütün kainatı temaşa, tefekkür ve her iki cenahtan, vahidiyet ve ehadiyetten tefekküre ve sonuçta Allah'a varmaya yetmez. O mühendisin bilgisayarı misalinde, ben mesela 10 tane parçayı ve 5 tane sistemi bilirim ve onları tefekkür ederim, o mühendisin ilmi, iradesi, gücü vs. hakkında bilgim o olur. Başka birisi 1000 tanesini ve 100 tane sistemini bilir, o adamın gözünde o mühendis daha büyük biridir.
ışte öyle de, vahidiyet ve ehadiyette ve tefekkürde, ancak mukarrabun denilen zatlar, açık ara sizden daha fazla Allah'ı daha iyi tanır. Allah'ı bildiğinzi derecede Allah'ı seversinzi ve Allah'tan korkarsınız.
ışte tefekkürünüz ne kadar büyükse, Allah'ın azametini ve Allah'tan haşyeti o derece büyük hissedersiniz, dediğiniz iyyake nabudu ve iyyake nesteıyn, o derece Allah'ın icabetine medar olur. Bir kul olur, haramîdir, fasıktır, Allah duasını kabul etmez, geri çevirir, bir kul olur, birşey olacak diye yemin etse olacak diye, Allah o kulunun yemini boşa çıkmasın diye o olayı yaratır. ışte Allah'ı ne kadar tanırsak, O'nu ne kadar bilirsek, o kadar sever ve korkarız, çekiniriz, o kadar da yüksek makamımız olur, o kadar ihlaslı oluruz ibadetimizde ve kulluğumuzda, Veliyyu'l-Valî olan Allah tarafından o kadar kollanırız, iyyake nabudu dediğimizde kainat şevke gelir, yapraklar, kuşlar da bizle beraber zikreder, duamız o kadar makbul olur. Daha anlatacak çok misal var bu konuda, bu misaller daha da açılabilir, gerisini sizin tefekkürünüze havale ediyorum, biliyorum çünkü çok uzun olunca okunmuyor.
Yani kısaca, vahidiyet üzerinden yakine gücünüz yetmiyorsa bile namazda ve ibadette, ehadiyete yönelin.
Not: Üstad namaz sırasında bu tefekkürleri yapacam diye kendinizi kasmayın, namazın huşusu kaçar buyuruyor. Bu tefekkürleri namaz dışında yaparsın, namaz sırasında ise bunlar film şeridi gibi gözünün önünden geçer, ne okuduğun ayeti sureyi şaşırırsın, ne huşun kaçar yani.
*Haşiye: Bu derece bilgisayarın herşeyini bilen ve ihata eden mühendis tamamen hayal ürünüdür, olsaydı Bill Gates işe alırdı, sonrasını hiç sormayın.
Zeyl:
Eğer bu konu ilginizi çektiyse, risalelerdeki, Yaratıcı-kul ilişkisini, duanın ehemmiyetini, eneyi (insandaki benlik) ve yaratılış, insana veriliş sebebini , insanın ve kainatın yaratılış gayesini ve esma-i hüsna ve ism-i Azam kısımlarını okumanızı şiddetle tavsiye ederim. Korkunç derece birbiriyle alakalı konular. Yazmaya, şerhetmeye kitaplar yetmez. Ancak belagat ve fesahat ile Üstad gibi anlatırsın, gerisi anlayabilenin tefekkür alemine kalmış.
Eğer kendinize, "Allah kainatı niye yarattı? Bu kadar şeyi yarattı da, insanın hizmetine verdi, O Azim, Aziz, Samed, hiç bir şeye muhtaç olmayan ama herşeyin kendisine muhtaç olduğu zat, insanı da kendine muhattab aldı. Neden? ınsanın, duasının, tevbesinin, ibadetinin, kulluğunun ne derecek önemi vardı, bu kadar büyük müydü ki O Zat-ı Zülcelâlin, O hikmetsiz iş yapmayan zatın gözünde de, böyle yaptı diye soruyorsanız, sizi Nurlara davet ediyorum. ıcabet etmezseniz, çok şey kaçırmakta olduğunuzu şimdiden söyleyeyim.