Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

31.07.2005, 15:59

26.Mektub 1.Mebhas> şeytan ile münazara

şu Yirmi Altıncı Mektup, birbiriyle münasebeti az Dört Mebhastır. (Üstad'ın dediği gibi, bu mebhas şeytan ve desiseleri üzerineyken, diğer mebhaslar bununla pek alakalı değil.)

Birinci Mebhas


1 Onun adıyla. O her kusurdan münezzehtir. Hiçbir şey yoktur ki Onu hamd ile tesbih etmesin.




2 "şeytandan sana bir vesvese geldiğinde Allah’a sığın. şüphesiz ki O herşeyi hakkıyla işiten, herşeyi hakkıyla bilendir." Fussılet Sûresi, 41:36.



Hüccetü’l-Kur’ân ale’ş-şeytan ve Hizbihî
ıblis’i ılzam, şeytanı ifham, ehl-i tuğyanı iskât eden Birinci Mebhas, bîtarafâne muhakeme içinde şeytanın müdhiş bir desisesini, kati bir surette reddeden bir vakıadır. O vakıanın mücmel bir kısmını on sene evvel Lemeâtta yazmıştım. şöyle ki:
Bu risalenin telifinden on bir sene evvel, Ramazan-ı şerifte, ıstanbul’da, Bayezid Cami-i şerifinde hafızları dinliyordum. Birden, şahsını görmedim, fakat mânevî bir ses işittim gibi bana geldi, zihnimi kendine çevirdi. Hayalen dinledim. Baktım ki, bana der:
"Sen Kur’ân’ı pek âli, çok parlak görüyorsun. Bîtarafâne muhakeme et, öyle bak. Yani, bir beşer kelâmı farz et, bak. Acaba o meziyetleri, o ziynetleri görecek misin?"

-----------------
Üstad burada şeytanın, sözde tarafsız bir şekilde, insana Kur'an'ın hak kitap mı, -haşa- beşer kelamımı olduğunu muhakeme ettirdiğini anlatıyor.
-----------------

Hakikaten ben de ona aldandım, beşer kelâmı farz edip öyle baktım. Gördüm ki, nasıl Bayezid’in elektrik düğmesi çevrilip söndürülünce ortalık karanlığa düşer; öyle de, o farz ile, Kur’ân’ın parlak ışıkları gizlenmeye başladı.
O vakit anladım ki, benimle konuşan şeytandır; beni vartaya yuvarlandırıyor. Kur’ân’dan istimdad (meded istedim) ettim. Birden, bir nur kalbime geldi, müdafaaya kati bir kuvvet verdi. O vakit, şöylece şeytana karşı münazara başladı.
Dedim: Ey şeytan! Bîtarafâne muhakeme, iki taraf ortasında bir vaziyettir. Halbuki hem senin, hem insandaki senin şakirtlerin, dediğiniz bîtarafâne muhakeme ise, taraf-ı muhalifi iltizamdır. Bîtaraflık değildir, muvakkaten bir dinsizliktir. (Parantez içinde yazılanlar benimdir, haşa siz anlamıyorsunuz, ondan şerh ediyorum demiyorum, yalnız ilginç hususlara dikkat çekmek için araya giriyorum, hakkınızı helal edin. Üstad burada, yukarıda misali verilen bir şekilde, Kur'an'ın hakkaniyeti üzerine yapılan bir bakış ve muhakemenin, tarafsızlık adına değil, dinsizlik adına yapıldığını söylüyor. Böyle bir muhakemenin, dinsizce (muvakken bir dinsizliktir denmiş) bir muhakeme olduğunu söylüyor..) Çünkü Kur’ân’a kelâm-ı beşer diye bakmak ve öyle muhakeme etmek, şıkk-ı muhalifi esas tutmaktır. Bâtılı iltizamdır,(kabul etmek / lazım görmek) bîtarafâne değildir. Belki bâtıla tarafgirliktir.


(Üstad yukarıda görüldüğü üzere, şeytanın büyük bir vartasını haber vermiş. şimdi devam edelim.)


şeytan dedi ki: "Öyleyse ne Allah’ın kelâmı, ne de beşerin kelâmı deme. Ortada farz et, bak."
Ben dedim: O da olamaz. Çünkü, münazaan fîh (kendisinde, hakkında tartışılan) bir mal bulunsa, eğer iki müddeî (iddia sahibi) birbirine yakınsa ve kurbiyet-i mekân (mekan yakınlığı) varsa, o vakit, o mal ikisinden başka birinin elinde veya ikisinin elleri yetişecek bir surette bir yere bırakılacak. Hangisi ispat etse, o alır. Eğer o iki müddeî birbirinden gayet uzak, biri maşrıkta, biri mağripte ise, o vakit, kaideten, sahibü’l yed (mal sahibi) kim ise onun elinde bırakılacaktır. Çünkü ortada bırakmak kabil değildir.

ışte, Kur’ân kıymettar bir maldır. Beşer kelâmı Cenâb-ı Hakkın kelâmından ne kadar uzaksa, iki taraf o kadar, belki hadsiz birbirinden uzaktır. ışte, serâdan Süreyya’ya kadar birbirinden uzak o iki taraf ortasında bırakmak mümkün değildir. Hem ortası yoktur. Çünkü, vücut ve adem gibi ve nâkızeyn gibi iki zıttırlar; ortası olamaz. Öyleyse, Kur’ân için sahibü’l yed, taraf-ı ılâhîdir. Öyleyse, Onun elinde kabul edilip, öylece delâil-i ispata bakılacak. (Yani ortada bırakalım, beşeri mi, ılahi mi tartışılsın şeklinde olmayacak, olamaz. ) Eğer öteki taraf, Onun kelâmullah olduğuna dair bütün bürhanları birer birer çürütse, elini ona uzatabilir; yoksa uzatamaz.
Heyhat! Binler berâhin-i katiyenin mıhlarıyla Arş-ı Âzama çakılan bu muazzam pırlantayı, hangi el bütün o mıhları söküp, o direkleri kesip, onu düşürebilir?
ışte, ey şeytan, senin rağmına, ehl-i hak ve insaf bu suretteki hakikatli muhakeme ile muhakeme ederler. Hattâ, en küçük bir delilde dahi Kur’ân’a karşı imanlarını ziyadeleştirirler. Senin ve şakirtlerinin gösterdiği yol ise:
Bir kere beşer kelâmı farz edilse, yani Arşa bağlanan o muazzam pırlanta yere atılsa, bütün mıhların kuvvetinde ve çok bürhanların metanetinde birtek bürhan lâzım ki onu yerden kaldırıp Arş-ı Mânevîye çaksın-tâ küfrün zulümatından kurtulup imanın envârına erişsin. Halbuki buna muvaffak olmak pek güçtür. Onun için, senin desisenle, şu zamanda, bîtarafâne muhakeme sureti altında çokları imanlarını kaybediyorlar.

----------------------------

şeytan döndü ve dedi: "Kur’ân beşer kelâmına benziyor; onların muhaveresi tarzındadır. Demek beşer kelâmıdır. Eğer Allah’ın kelâmı olsa, Ona yakışacak, her cihetçe harikulâde bir tarzı olacaktı. Onun san’atı nasıl beşer san’atına benzemiyor; kelâmı da benzememeli."
Cevaben dedim: Nasıl ki Peygamberimiz (a.s.m.), mu’cizâtından ve hasâisinden başka, ef’al ve ahval ve etvârında beşeriyette kalıp, beşer gibi âdet-i ılâhiyeye ve evâmir-i tekviniyesine münkad ve mutî olmuş. O da soğuk çeker, elem çeker, ve hâkezâ... Herbir ahval ve etvârında harikulâde bir vaziyet verilmemiş-tâ ki ümmetine ef’âliyle imam olsun, etvârıyla rehber olsun, umum harekâtıyla ders versin. Eğer her etvârında harikulâde olsaydı, bizzat her cihetçe imam olamazdı, herkese mürşid-i mutlak olamazdı, bütün ahvâliyle rahmeten li’l-âlemîn olamazdı.
Aynen öyle de, Kur’ân-ı Hakîm, ehl-i şuura imamdır, cin ve inse mürşiddir, ehl-i kemâle rehberdir, ehl-i hakikate muallimdir. Öyleyse, beşerin muhaverâtı ve üslûbu tarzında olmak, zarurî ve katidir. Çünkü, cin ve ins münâcâtını ondan alıyor, duasını ondan öğreniyor, mesâilini onun lisanıyla zikrediyor, edeb-i muaşereti ondan taallüm ediyor, ve hâkezâ, herkes onu merci yapıyor. Öyleyse, eğer Hazret-i Mûsâ Aleyhisselâmın Tûr-i Sina’da işittiği kelâmullah tarzında olsaydı, beşer bunu dinlemekte ve işitmekte tahammül edemezdi ve merci edemezdi. Hazret-i Mûsâ Aleyhisselâm gibi bir ulül’azm, ancak birkaç kelâmı işitmeye tahammül etmiştir. Mûsâ Aleyhisselâm demiş: 1 "Senin kelâmın böyle midir?’ Allah buyurdu: ’Ben bütün lisanların kuvvetine mâlikim." Süyûtî, ed-Dürrü’l-Mensûr, 3:536.

------------------------

Sair önemli kısımları tayyederek, bir vecize ile bitiriyroum, çünkü biliyorum, uzun olunca okunmuyor, okunsa da dikkat edilmiyor, belki şu Kur'an'i hakikatlerin sergilendiği şu Risale-i Nur eczahanesinde, derdinize derman bir vitrin vardır, henüz önünden geçmemişsinizdir diye böyle bir yola başvuruyorum. Artık bilmeyenler, adresi bilir de, ilaçları kendisi yüklenir diye.


"Aynen öyle de, Kur’ân’ı kelâm-ı beşer farz etmek, lâzım gelir ki, âlem-i ıslâmın semâsında bilmüşahede pek parlak ve daima envâr-ı hakaiki neşreden bir yıldız-ı hakikat, belki bir şems-i kemâlât telâkki edilen Kitab-ı Mübinin mahiyeti-hâşâ, sümme hâşâ-bir yıldız böceği hükmünde tasannucu bir beşerin hurafatlı bir düzmesi olsun. Ve en yakınında olanlar ve dikkatle ona bakanlar farkında bulunmasın. Ve onu daima âli ve memba-ı hakaik bir yıldız bilsin. Bu ise yüz derece muhal olmakla beraber, sen ey şeytan, yüz derece şeytanetinde ileri gitsen, buna imkân verdiremezsin, bozulmamış hiçbir aklı kandıramazsın. Yalnız, pek uzaktan baktırmakla aldatıyorsun; yıldızı, yıldız böceği gibi küçük gösteriyorsun."
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

2

01.11.2007, 00:03

:!:
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

3

01.11.2007, 00:12

bir çok mevzuda asıl kafa karıştıran, işte bu "bitarafane muhakemedir". Tarafsız ne demek? Biz daha yaratılırken taraftık, yeri ve göğü Yaradandan taraf..

4

01.11.2007, 00:24

Evet, adil bakmak için taraf tutma diyerek, desise ile, öbür tarafı tutturmaya çalışıyor şeytan. Adalet perdesi altında dalalet.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

5

01.11.2007, 00:33

Alıntı sahibi ""Abdulkadir Said""

Adalet perdesi altında dalalet.

sübhanallah..en son sözü demişsiniz..

Alikemal61

Stajyer

  • "Alikemal61" bir erkek

Mesajlar: 89

Konum: ıstanbul

Meslek: Serbest Girişimci

Hobiler: Bilgisayar...vs

  • Özel mesaj gönder

6

02.11.2007, 00:09

Gerçektende iman etmek nekadar da zor.ıman ettik demekle iş bitmiyor.

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir