Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.
Alıntı sahibi ""Abdulkadir Said""
şefaat ile salavatın birlikte zikrediliği bahis var mı?
Alıntı sahibi ""rejume""
Elhasıl: Hazine-i rahmetin en kıymettar pırlantası ve kapıcısı zât-ı Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâm olduğu gibi, en birinci anahtarı dahi
’dir. Ve en kolay bir anahtarı da salâvattır.
Alıntı sahibi ""[url=http://www.nur.web.tr/icsayfa.php?action=book&tree=1&book_name=Sualar&area_name=ONBıRıNCı%20şUA&id=1699&book=4&lang=1&PHPSESSID=24c389f252a18f1e4b524e7bfdcd1704"
şUALAR / 11.şUA / YEDıNCı MESELE / Denizli Hapsinde bir Cuma gününün meyvesidir. / 6.parağraf [/url]"]Hem madem bütün zîhayat mahlûkların, elleri yetişmediği ve iktidarları dairesinde olmayan bütün hâcâtlarını, bütün fıtrî matlaplarını bir nevi dua bulunan istidad-ı fıtrî ve ihtiyac-ı zarurî dilleriyle istedikleri vakitte, gayet rahîm ve işitici ve şefkatli bir dest-i gaybî tarafından verildiğinden ve ihtiyarî olan daavât-ı insaniyenin, hususan havasların ve nebîlerin dualarının on adetten altı yedisi hilâf-ı âdet makbul olmasından kat'î anlaşılıyor ki, her dertlinin âhını, her muhtacın duasını işiten ve dinleyen bir Semî ve Mücîb perde arkasında var, bakar ki, en küçük bir zîhayatın en küçük bir ihtiyacını görür ve en gizli bir âhını işitir, şefkat eder, fiilen cevap verir, memnun eder. Elbette ve herhalde hiçbir şüphe ihtimali kalmaz ki, mahlûkların en ehemmiyetlisi olan nev-i insanın en ehemmiyetli ve umumî ve umum kâinatı ve umum esmâ ve sıfât-ı ılâhiyeyi alâkadar eden beka-i uhreviyeye ait dualarını içine alan ve nev-i insanın güneşleri ve yıldızları ve kumandanları olan bütün peygamberleri arkasına alıp onlara duasına âmin, âmin dedirten ve ümmetinden hergün her ferd-i mütedeyyin, hiç olmazsa kaç defa ona salâvat getirmekle onun duasına âmin, âmin diyen ve belki bütün mahlûkat o duasına iştirak ederek "Evet ya Rabbenâ! ıstediğini ver; biz de onun istediğini istiyoruz" diyorlar. Bütün bu reddedilmez şerait altında beka-i uhrevî ve saadet-i ebediye için Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmın, haşrin hadsiz esbâb-ı mûcibesinden yalnız tek duası, Cennetin vücuduna ve baharın icadı kadar kudretine kolay olan âhiretin icadına kâfi bir sebeptir diye, Mücîb ve Semî ve Rahîm isimleri bizim sualimize cevap veriyorlar.
Alıntı sahibi ""[url=http://www.risaleinurenstitusu.com/index.asp?Section=Kulliyat&Book=Sualar&Page=557"
şUALAR / ONBEşıNCı şUA / Elhüccetüz-Zehranın ıkinci Makamı[/url]"]Üçüncü kelime , ’dür ki, hem umumi Mirac-ı Ekber-i Muhammedide (a.s.m.), hem her müminin hususi miracı olan namaz teşehhüdünde, hergün hiç olmazsa on defa, yüz milyonlar ehl-i iman, o kudsi kelimeyi, Peygamberin (a.s.m.) tebaiyetiyle dergah-ı ılahiye takdim edip kâinatta ilan ederler. Miraca dair Otuz Birinci Söz, Miracın bütün hakikatlerini, bir muhatap ittihaz ettiği muannid, mülhid, münkirlere karşı dahi gayet kati ve kuvvetli bir surette ispat ettiğine binaen, tafsilatını ve hüccetlerini ona havale ederek, gayet muhtasar bir işaretle bu üçüncü kelime-i Miraciyenin geniş manasını gösteren ziruh, zişuur taifelerinin acib alemine bakıp, ilm-i ezelinin cilveleriyle Halıkımızın vahdet ve mevcudiyeti içinde kemal-i rahmaniyetini ve rahimiyetini ve azamet-i kudret ve şümul-ü iradetini bilmeye çalışacağız:
Evet, bu alemde görüyoıuz ki: Bu ziruhlar, şuuren ve aklen olmasa da hissen, fıtraten hissediyorlar ki, herbiri, hadsiz bir acz ve zaaf içinde, hadsiz düşmanları ve incitenleri var. Ve hadsiz bir fakr ve ihtiyaç içinde, hadsiz hacatı ve matlubları var. ıktidarı ve sermayesi binden birine kafi gelmediğinden, bütün kuvvetiyle bağınr ve ağlar, manen, fıtraten yalvarır, kendine mahsus sesiyle, lisanıyla dualar, niyazlar, bir nevi namazlar, salavatlar ile bir Alim-i Kadir dergahına iltica ederken, birden göıüyoruz ki, o bağıranların her işini, her ihtiyacını bilen ve her derdini ve zarannı anlayıp yalvarmasını, fıtri duasını işiten Alim-i Mutlak bir Kadir-i Hakim, imdatlarına yetişir, bütün istediklerini yapar. Ağlamalannı gülmeye, bağırmalarını teşekkürlere çevirir. Bu hakimane, alimane, rahimane yardım, pek parlak bir tarzda ilim ve rahmetin cilveleriyle bir Mucib-i Muğis, bir Rahim-i Kerimi bildirip o zinzh aleminin bütün salavat ve ubudiyetlerini Ona takdim ve tahsis eder manasıyla, Mirac-ı Ekberde Muhammed Aleyhissalatü Vesselam ve mirac-ı asgar olan namazlarda onun ümmeti, der.
Alıntı sahibi ""[url=http://www.nur.web.tr/icsayfa.php?action=book&tree=1&book_name=Sualar&area_name=ıKıNCı%20şUA&id=1682&book=4&lang=1&PHPSESSID=ff34b6b26765f3af3b99952f16ab058c"
şUALAR / ıKıNCı şUA / Birinci Makam'ın Birinci Meyvesi[/url]"]Bu makam münasebetiyle hatıra gelen bir salâvatın bir nüktesini beyan ediyorum. şöyle ki:
Namaz tesbihatının âhirinde şâfiîlerde gayet müstamel ve meşhur bir salâvat olan
اَللّهُمَّ صَلِّ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وََعَلَى آلِ سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ بِعَدَدِ كُلِّ دَاءٍ وَدَوَاءٍ وَبَارِكْ وَسَلِّمْ عَلَيْهِ وَعَلَيْهِمْ كَثِيرًا كَثِيرًا
(Allahümme salli ala seyyidina muhammedin ve ala ali seyydina muhammed, Bi adedi külli da in ve deva in ve barik vesellim aleyhi ve aleyhim kesiran kesira)
nın ehemmiyeti yüzündendir ki, insanın hikmet-i hilkati ve sırr-ı câmiiyeti ise, her zaman, her dakika Hâlıkına iltica ve yalvarmak ve hamd ve şükür etmek olduğundan, insanı dergâh-ı ılâhiyeye kamçı vurup sevk eden en keskin ve en müessir sâik, hastalıklar olduğu gibi, insanı kemâl-i şevkle şükre sevk eden ve tam mânâsıyla minnettar edip hamd ettiren tatlı nimetler ise, başta şifalar ve devalar ve afiyetler olduğundan, bu salâvat-ı şerife gayet müşerref ve mânidar olmuştur. Ben bazan بِعَدَدِ كُلِّ دَاءٍ وَ دَوَاءٍ (Bi adedi küllida in ve deva in) dedikçe, küre-i arzı bir hastahane suretinde ve maddî ve mânevî bütün dertlerin ve ihtiyaçların dermanlarını ihsan eden şâfî-i Hakikînin pek âşikâr bir mevcudiyetini ve küllî bir şefkatini ve kudsî ve geniş bir rahîmiyetini hissediyorum.
Alıntı sahibi ""[url=http://www.nur.web.tr/icsayfa.php?action=book&tree=1&book_name=Mektubat&area_name=YıRMıÜÇÜNCÜ%20MEKTUB&id=970&book=3&lang=1"
MEKTUBAT / 23.MEKTUP / BıR SUAL[/url]"]Birinci Sualiniz: Mü'minin mü'mine en iyi duası nasıl olmalıdır?
Elcevap: Esbab-ı kabul dairesinde olmalı. Çünki bazı şerait dâhilinde dua makbul olur. şerait-i kabulün içtimaı nisbetinde makbuliyeti ziyadeleşir. Ezcümle: Dua edileceği vakit, istiğfar ile manevî temizlenmeli, sonra makbul bir dua olan salavat-ı şerifeyi şefaatçı gibi zikretmeli ve âhirde yine salavat getirmeli.
Çünki iki makbul duanın ortasında bir dua makbul olur. Hem بِظَهْرِ الْغَيْبِ yani "gıyaben ona dua etmek"; hem hadîste ve Kur'anda gelen me'sur dualarla dua etmek. Meselâ:
1 Allahım, Senden kendim ve onun için dünyada ve âhirette af ve âfiyet istiyorum. en-Nevevî, el-Ezkâr, 74; el-Hâkim, el-Müstedrek, 1:517.
2 "Ey Rabbimiz, bize dünyada da güzellik ver, âhirette de güzellik ver. Ve bizi Cehennem ateşinin azâbından koru." Bakara Sûresi, 2:201.
gibi câmi' dualarla dua etmek; hem hulûs ve huşu' ve huzur-u kalb ile dua etmek; hem namazın sonunda, bilhassa sabah namazından sonra; hem mevaki-i mübarekede, hususan mescidlerde; hem Cum'ada, hususan saat-ı icabede; hem şuhur-u Selâsede, hususan leyali-i meşhurede; hem Ramazanda, hususan Leyle-i Kadirde dua etmek kabule karin olması rahmet-i ılâhiyeden kaviyyen me'muldür. O makbul duanın ya aynen dünyada eseri görünür veyahut dua olunanın âhiretine ve hayat-ı ebediyesi cihetinde makbul olur. Demek aynı maksad yerine gelmezse, dua kabul olmadı denilmez; belki daha iyi bir surette kabul edilmiş denilir.
Alıntı sahibi ""[url=http://www.nur.web.tr/icsayfa.php?action=book&tree=1&book_name=Sözler&area_name=YıRMıDÖRDÜNCÜ%20SÖZ&id=1584&book=2&lang=1"
SÖZLER / 24.SÖZ / BEşıNCı DAL / ıKıNCı MEYVE[/url]"]Eğer desen: “şu küllî hadsiz ni’metlere karşı nasıl şu mahdud ve cüz'î şükrümle mukabele edebilirim?”
Elcevab: Küllî bir niyetle, hadsiz bir îtikad ile... Meselâ: Nasılki bir adam beş kuruş kıymetinde bir hediye ile, bir pâdişahın huzuruna girer ve görür ki, herbiri milyonlara değer hediyeler, makbûl adamlardan gelmiş, orada dizilmiş. Onun kalbine gelir: “Benim hediyem hiçtir, ne yapayım?” Birden der: “Ey seyyidim! Bütün şu kıymetdar hediyeleri kendi namıma sana takdim ediyorum. Çünki: Sen onlara lâyıksın. Eğer benim iktidarım olsaydı, bunların bir mislini sana hediye ederdim.” ışte hiç ihtiyâcı olmayan ve raiyetinin derece-i sadakat ve hürmetlerine alâmet olarak hediyelerini kabûl eden o pâdişah, O bîçarenin o büyük ve küllî niyetini ve arzusunu ve o güzel ve yüksek itikad liyakatını, en büyük bir hediye gibi kabûl eder. Aynen öyle de: Âciz bir abd, namazında “Ettahiyyâtü lillâh” der. Yâni: Bütün mahlûkatın hayatlarıyla sana takdim ettikleri hediye-i ubûdiyetlerini, ben kendi hesabıma, umumunu sana takdim ediyorum. Eğer elimden gelseydi, onlar kadar tahiyyeler sana takdim edecektim. Hem sen onlara, hem daha fazlasına lâyıksın. ışte şu niyet ve îtikad, pek geniş bir şükr-ü küllîdir. Nebâtatın tohumları ve çekirdekleri, onların niyetleridir.
Hem meselâ: Kavun, kalbinde nüveler sûretinde bin niyet eder ki, “Ya Hâlıkım! Senin Esmâ-i Hüsnânın nakışlarını yerin bir çok yerlerinde ilân etmek isterim.” Cenâb-ı Hak gelecek şeylerin nasıl geleceklerini bildiği için, onların niyetlerini bilfiil ibâdet gibi kabûl eder. Mü'minin niyeti, amelinden hayırlıdır. şu sırra işaret eder. Hem
سُبْحَانَكَ وَ بِحَمْدِكَ عَدَدَ خَلْقِكَ وَ رِضَآءَ نَفْسِكَ وَ زِنَةِ عَرْشِكَ وَ مِدَادِكَلِمَاتِكَ وَ نُسَبِّحُكَ بِجَمِيعِ تَسْبِحَاتِ اَنْبِيَآئِكَ وَ اَوْلِيَآئِكَ وَ مَلئِكَتِكَ
gibi hadsiz adetle tesbih etmenin hikmeti şu sırdan anlaşılır. Hem nasıl bir zâbit, bütün neferatının yekûn hizmetlerini kendi nâmına pâdişaha takdim eder. Öyle de: Mahlûkata zabitlik eden ve hayvanat ve nebatâta kumandanlık yapan ve mevcûdât-ı arziyyeye halifelik etmeye kabil olan ve kendi hususî âleminde kendini herkese vekil telakki eden insân, اِيَّاكَ نَعْبُدُ وَاِيَّاكَ نَسْتَعِينُ der. Bütün halkın ibâdetlerini ve istianelerini, kendi nâmına Mâbud-u Zülcelâl'e takdim eder. Hem
سُبْحَانَكَ بِجَمِيعِ تَسْبِحَاتِ جَمِيعِ مَخْلُوقَاتِكَ وَ بِاَلْسِنَةِ جَمِيعِ مَصْنُوعَاتِكَ der. Bütün mevcûdâtı kendi hesabına söylettirir. Hem
اَللَّهُمَّ صَلِّ عَلَى مُحَمَّدٍ بِعَدَدِ ذَرَّاتِ الْكَآئِنَاتِ وَ مُرَكَّبَاتِهَا der. Herşey nâmına bir salâvat getirir. Çünki herşey, Nur-u Ahmedî (A.S.M.) ile alâkadardır. ışte tesbihatta, salâvatlarda hadsiz adetlerin hikmetini anla.
Alıntı sahibi ""Alperdini""
Çünki herşey, Nur-u Ahmedî (A.S.M.) ile alâkadardır. ışte tesbihatta, salâvatlarda hadsiz adetlerin hikmetini anla.
Alıntı sahibi ""[url=http://www.nur.web.tr/icsayfa.php?action=book&tree=1&book_name=Sualar&area_name=ALTINCI%20şUA&id=1685&book=4&lang=1"
şUALAR / ALTINCI şUA / Üçüncü Cihet[/url]"]Üçüncü cihet: Bu kadar tekrar ile kat'î verilecek olan bir şeyin vermesini istemesinin sırr-ı hikmeti şudur:
ıstenilen şey, meselâ, Makam-ı Mahmud, bir uçtur. Pek büyük ve binler Makam-ı Mahmud gibi mühim hakikatleri ihtiva eden bir hakikat-ı âzamın bir dalıdır. Ve hilkat-i kâinatın en büyük neticesinin bir meyvesidir. Ve ucu ve dalı ve o meyveyi dua ile istemek ise, dolayısıyla o hakikat-i umumiye-i uzmânın tahakkukunu ve vücut bulmasını ve o şecere-i hilkatin en büyük dalı olan âlem-i bâkinin gelmesini ve tahakkukunu ve kâinatın en büyük neticesi olan haşir ve kıyametin tahakkukunu ve dâr-ı saadetin açılmasını istemektir. Ve o istemekle, dâr-i saadetin ve Cennetin en mühim bir sebeb-i vücudu olan ubudiyet-i beşeriyeye ve daavât-ı insaniyeye kendisi dahi iştirak etmektir. Ve bu kadar hadsiz derecede azîm bir maksat için, bu hadsiz dualar dahi azdır.
Hem Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâma Makam-ı Mahmud verilmesi, umum ümmete şefaat-i kübrasına işarettir. Hem o, bütün ümmetinin saadetiyle alâkadardır. Onun için hadsiz salâvat ve rahmet dualarını bütün ümmetten istemesi ayn-ı hikmettir.
Alıntı sahibi ""Abdulkadir Said""
Alıntı sahibi ""Alperdini""
Çünki herşey, Nur-u Ahmedî (A.S.M.) ile alâkadardır. ışte tesbihatta, salâvatlarda hadsiz adetlerin hikmetini anla.
Burada insanın halife olarak tehıyyatta diğer mahlukat adına da salavat getirdiğinden bahsediyor. Ama buradaki sırrı çözmekte zorlanıyorum.
Bu arada; ımam Suyuti'nin Cami' es-Sağir eserinden de salavatla ilgili faziletere bakmaya çalışacağım inş.