Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

barish

Orta Düzey

  • Konuyu başlatan "barish"

Mesajlar: 387

Konum: USA

Meslek: PHD ogrencisi

Hobiler: Risale, Pirlanta, Matematik

  • Özel mesaj gönder

1

14.01.2005, 16:47

23. Sozun 2. Makaminin 5. noktasi

Selam kardesler
Sanirim o nokta degildi. Sizlere sunu sormak istiyorum. Ustad, burda diyorki kisi Rabbine iki sekilde ubudiyeti vardir. Gaibane ve hazirane.

Bunu biz biraz daha avamca soylersek "genele bakan, ozele bakan" turu bir yaklasim sahibi olabiliriz. Afaki ve enfusi tefekkur o zaman daha iyi anlasiliyor.

simdi benim sorum su.

Ustad bu iki vechi anlatirken :

"Once sunu yapar...

Sonra sunu...

Sonra...."

turu bir yaklasim sergiliyor. Bazi yerlerde o baglantiyi azcok gorebilmekle beraber o kadar net olmuyor benim icin. Tam kavramak olmuyor.

Mesela ikinci vecihte: Iman-Tefekkur- Muhabbet- Sukr ve Hamd-Acz- Fakr diye giden bir siralamayi az cok farkedebiliyorum. Lakin bunlar buharli aynadan gorur gibi benim icin.

yardimlarinizi bekliyorum....

hurmetler
Barish

not: cumleler anlasiliyor, mesele baglantilar da sanirim....
"Arkadas, gel bana bu Nur'larin elmaslarini kesfetmeye yardimci ol ve ben de sana "Allah razi olsun" diyeyim."

barish

Orta Düzey

  • Konuyu başlatan "barish"

Mesajlar: 387

Konum: USA

Meslek: PHD ogrencisi

Hobiler: Risale, Pirlanta, Matematik

  • Özel mesaj gönder

2

20.01.2005, 19:48

kendi kendime cevap yaziyorum. niye mi? Cunku bu baslik yoksa unutulacak ve bana cevap gelmiycek.....

Birisi su soruma cevap verirse cok makbule gececek......
"Arkadas, gel bana bu Nur'larin elmaslarini kesfetmeye yardimci ol ve ben de sana "Allah razi olsun" diyeyim."

3

22.01.2005, 21:16

Soruyu dogru anladimsa, sunu paylasmak istiyorum: Gaibane ibadet eserledir, alem-i şehadete bakar; Hazırane ibadet müessirle ilgili olarak alem-i gayba müteveccihtir. Genel ve özel yahut afaki ve enfusi manasından daha çok bu cihetten bir ayrım yapılmış kanaatindeyim. Basamaklara gelince; A)Gaibane ıbadet ---> 1. ıman ve nezaret/izleyicilik }Zâta, kişinin kendisine bakar. 2.Dellalcılık/ilancılık }Gayra, kişinin çevresine bakar. 3.Eserde Esmayı görmek ve esere değer vermek (akıl ve kalb ile sülûk) 4.Masnuatı tefekkür (marifetullah) 5.Muhabbetullah--->O'nun huzuruna ve iltifatına iştiyak---> Hazırane ibadet. GEÇış (Bu noktada eserden müessire geçilir.) Hazırane ibadet---> 1.Tahabbüb hakikatina kulun kendini sevdirmek manasında ubudiyetle, 2. ıkramlara şükürle, 3.Cemal, celâl ve kemal tecellilerine tesbih ve tekbirle (Subhanallah ve Allah-u Ekber) 4.Gına tezahürüne fakr ile iltica demek olan duayla, 5.Teşhir hakikatine (her cemal ve kemal sahibinin kendi cemal ve kemalini göstermek istemesi) tahsin, takdir, istihsandan gelen tazimle, 6.Tevhid hakikatına (Rububiyeti tam bilmek ve ondan tebarüz eden Uluhiyet hakikatına karşı) küllîyetle (izan, şehadet, tevhid, ubudiyet gibi) mukabele edilir. Gaibane ibadetteki basamaklar arası ilişki net görülebilmektedir. Çünkü eser cinsinden olmayan ve görülmeyen bir sanatkara ulaşırken ilk etapta eserleri izlenmeli ve bağlantılı olarak 'sanatkarı olmalı' demek lazımdır. Bu izleyicilik de hayrete dönüşür ve insan bunu çevresindekilere duyurmak ister. Dellallık yapar. Sonra eserlerden o sanatkarın ünvanları çıkartılır. Resimden ressam oluşu, heykellerinden heykeltraş oluşu gibi. Bu ünvaların çokluğu ile o kamil zatın eserleri de kıymetlenir. (23. Sözdeki 'antika eser' bahsi) Kalp bu noktada eserleri takdir eder. (Mümin mevcudatın hakiki kıymetlerini teslim eder sırrı). Bu değerli oluş ve sanatkarın kemali insanı daha çok düşünmeye itecektir. Marifet sahasında ünvanların arkasına bir geçiş vardır. (isim sıfat şuun sıralaması) Marifetten gelen sanatkarın kemali hakkındaki bilgiden bir hayranlık ve kemalin bizzat sevilir oluşundan bir muhabbet tevellüd edecektir. Bu şiddetli sevgi onunla görüşmek arzusunu insanın içine atar. Artık görüşme basamağına, hazırane muhatabiyet noktasına gelinir. Eserlerin arkasındaki cilveler yahut hakikatlerle hemhal olunur. (Yani güneşin aynadaki değişik akisleriyle değil, onun zatını görmeden şualarıyla ilgilenmek, ziyanın yedi rengini tanımak gibi bir vaziyette bulunuyoruz) O'na olan hayranlık ve muhabbetimiz O'nun kendisini sevdirmek istemesi hakikati olan tahabbüble bizi karşı karşıya getirir. (Burada Rahman, Rahim, Hannan, Mennan vd. bir çok ismin cilvelerine marifet hasıl olmuştur. 32. Sözde esmaya dair olan bahiste bu tahabbüb ve tahannün hakikatları geçmektedir. yahut 11. Sözde ibadetin manasına dair olan bahse bakılabilir.) O'nun bizi kendine sevdirmek istemesine kaba ve avami tabiriyle 'sen de beni sev, seninle anlamlıyım' diğer bir tabirle "herkes efendisinin şerefiyle iftihar eder ve O'na intisap sırrıyla hakiki insan olunuşu , bize muamele-i rahimanesine ve Rububiyet-i cemilanesine mukabele" manalarını cami ibadetle cevap verilir, itaat edilir. Kendini bize sevdirmesini gördükten sonra bize olan ikramları zahir olur. ıkram hakikatına karşı 'SANA'dır hamd ve şükür' deriz. Kemaline hayran olduğumuz ve o kemalin muhabbetiyle buraya kadar geldiğimiz o Zat'ın ikramlarla cemaline de şahit olmuşuzdur. Bu noktada kemalin celal ve cemalin içtimaı olduğu sırrı bizi celale götürür. Celal, cemal ve kemalin eser değil esma ve sıfat noktasında tezahürüne dönen nazar ve akıl yetersizliğinden tekbire ve rastgeldiği acaibe tesbihle mukabele eder. (bknz. 9. söz) Hem celal tecellileri (zihayatın çokça hilkati gibi) hem de ikram edilenlerin kıymeti ile O Zat'ın insana nazar edip muhabbetini göstermesi ve insanın cismen hakareti arasındaki zıtlık bizi Onun gınasına taşır. Zaaf ve fakr bizi O'ndan isteyebilme imkanı verilmiş olmasının nimetiyle istemeye götürür. Sonra sıfatların da gerisine, şuunat noktasına gelinir. Onun münezzeh şuunatına ve o şuunatın eşyadaki tezahürüne (yani tebdil, tecdit gibi küllî evamir-i tekviniyeye) marifet hasıl olur. Bundan Onun faaliyet-i müstevliye (bknz. 7. şua ve 24.mektup) ile sanatını teşhir hakikatı hayır-şer(zahiridir yahut mumin dışında herkesin tanımladığı kötülük probleminin kötüsü olan şer) her şeyi beğenmek ve takdir etmeyi gerektirir. Bundan MaşaAllah'lar Barekallah'lar ve bunlarla (yani eserlerdeki eşsizlik ve mükemmelikle) kainatı çalkalandıran hallakıyetinden tecelli eden hakikata Allah-u Ekber'lerle mukabele edilir. Burada her fiil tüm fiillerle bağlı oluşu kişide sabit olur ki artık hakiki tevhid safhası gelir. Bu tevhid hakikatına mukabele ise Üstad izan, şehadet gibi tabirlerle anlattığı bir nevi istiğrakla olur. Yani her şeyde doğrudan Allah'ı hakkalyakin yahut o derecede bir aynelyakin/ilmelyakin ile görmek. Temsil hakikatle karışık gitti. Tanzimi zor oluyor. Kusura bakmayın.

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir