بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ
اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللَّهِ وَ بَرَكَاتُهُ
Aziz, sıddık kardeşlerim!
Yine tekrar hem
bayramınızı, hem Feyzi'lerin ve Nazif ve Halil İbrahim gibi etraftaki
kardeşlerimin bayramlarını tebrik ediyoruz. Cenab-ı Hak Risale-i Nur'un
tab' ve intişarıyla bizlere manevî bir bayram daha ihsan eylesin, âmîn.
Saniyen: Meyve
ve Hüccetullah-il Bâliga'nın tab'ına dair ne lâzım ise yaparsınız.
Yanımdaki Meyve ile Hüccetullah-il Bâliga Risalesi'ni Aziz'e göndermek
istiyorum. Fakat adresini bilmiyorum. Kardeşimiz Tahirî eğer buraya
uğrasa münasibdir. Tâ ki yanımdaki nüshayı beraber alsın, fakat Meyve
Risalesi'ni burada yazdırmışım, belki iyi okunmaz. Sizin yazılarınızdan
birisi beraber gitsin münasib olur. Onuncu ve Onbirinci Hüccetleri ilâve
ettim. Husrev'in mektubunda yalnız bir kaç kelimeyi çizdim.
Sâlisen: Hafız Ali'nin gitmesindeki
acısını iki pehlivan Feyzi'lerin Risale-i Nur'un hizmetine girmeleri o
acıyı izale ediyor. Ahmed Feyzi'nin Hafız Ali hakkındaki mersiyesi Hasan
Feyzi'nin parlak mektubuna denk olarak ikisini birkaç ehemmiyetli
parçalarla beraber bir cilt içinde dercetmişler.
Ahmed Feyzi ve Halil İbrahim'in mektublarını okudum. Bu iki metin ve kıymettar ve tam sâdık kardeşlerim mektublarında
benim şahsıma ziyade ehemmiyet veriyorlar. Bu ehemmiyet, Risale-i Nur'un küllî kıymetine ve serbestiyetine belki ilişir
ve o ehemmiyetli kardeşlerimin de benim âdi şahsiyetimi bazı
hâdiselerle bilmekle ve verdikleri makama hiçbir cihetle lâyık
olmadığımı anlamalarıyla inkisar-ı hayale uğramamak ve Risale-i Nur'daki
iştiyaklarına fütur gelmemek için
şahsıma ait olan fevkalâde hüsn-ü zanlarını Risale-i Nur'a çevirseler daha iyidir. Ben de Halil İbrahim'in parlak sadakatından tezahür eden mektubunu ta'dil edip
bana karşı hitabını Risale-i Nur'a çevireceğim, sonra size gönderip Lâhika'ya yazılsın.
Ve çok dikkatli ve
Risale-i Nur'un avukatı kardeşimiz Ahmed Feyzi'nin Mehdi hâdisesini Risale-i Nur dairesi içinde çokça medar-ı bahsetmesi
ehli dünyanın evhamını tahrike sebeb olabilir. Çünki
Mehdi mânasında, bir siyaset dahi bulunuyor diye eskiden beri fikirlerde yerleşmiş. Risale-i Nur bu mes'eleyi halletmiştir.
Ahirzamandaki büyük Mehdi'den evvel çok
mehdiler gelmiş geçmiş diye Risale-i Nur isbat etmiş. Rivayetlerin
muhtelif olması bu noktadan ileri geliyor. Bu zaman şahıs zamanı
olmadığından, o ehemmiyetli unvanlar şahıslara verilmez. Hem Risale-i
Nur'a da siyaset mânası da taşıyan o unvanı vermemek münasibdir.
Müceddidiyet kâfidir.
Gerçi
hakikat
noktasında ahirzamandaki gelecek büyük Mehdi siyaseti tam dindar
İsevîlere bırakıp yalnız İslâmiyet hakikatlarını isbata, izhara, icraya
çalışır. Ve bu nokta-i nazardan Risale-i Nur o zât-ı
mübarekin veyahut onun cemaat-ı nuraniyesinin şahs-ı maneviyesinin çok
vazifelerinden en ehemmiyetli vazifesi olan hakaik-ı imaniyenin isbat ve
neşrini tam yapıyor.
Fakat bu evhamlı ve bahaneleri arayan ve herşeyi siyaset noktasında
düşünen adamlara karşı bu Mehdi unvanını Risale-i Nur'a vermek, Risale-i
Nur'un ihlâs sırrına ve dünyaya tenezzül etmemesine muvafık olmaz.
Evet Risale-i Nur'daki sırr-ı ihlâs, yüzde doksan ihtimaliyle de olsa o makama tâlib olmamaklığımı iktiza ediyor.
Çünki küçük bir memuriyet veyahut zabit olmak gibi bir makamı düşünen,
harekâtını o makama tevcih ediyor. Onu maksad yapıp ona çalışıyor,
ihlâsını kaybeder. Uhrevî amellerini ona basamak yapsa, bütün bütün
yanlış olur.
İşte böyle kudsî ve
parlak bir makamı ve memuriyeti dünyada dahi kendine düşünmek ve gaye-i
hayal yapmak, bütün harekâtını hattâ uhrevî amellerini o makama
yakıştırmak suretini verdiğinden hakikati ihlâsı bozar.
Eğer öyle bir makam verilse de ihsan-ı İlâhî olur. İnsanın kesb ve ameli ona vesile olamaz ve ekseriyetle bilinmez. Bilinmese daha iyidir.
Ve bilhassa efkâr-ı
âmmede siyasetçilik ve hâkimiyet mânası bu Mehdi unvanında bulunduğu ve
geçmiş bazı mehdi-misal halifeler o gibi hâdiselerin bir mâsadakı ve
medarı olmuşlar.
Elbette bu zamanda siyasete her şeyi feda eden insanlar nazarına karşı
Risale-i Nur mesleğindeki ihlâs, böyle şeyleri aramaz. Yalnız bu kadar
var ki: Şakirdleri tam itimad ve kat'î yakînlerini takviye için
harikulade bir surette hem Risale-i
Nur'un şahs-ı manevîsini, hem bazı şakirdlerini, hattâ tercümanını pek
büyük makamlarda bulunduklarını itikad edebilirler.
Çünki eskiden beri üstadlarına karşı ziyade hüsnü zan kabul edilmiş, hattâ Kur'andan ve hadisten sonra en mühim hüccet-i imaniye, Risale-i Nur'dur diyebilirler.
Umum kardeşlerime birer birer selâm ve dua, dualarını rica ediyoruz...
.....
....
.....
üstadımız burada Gerçi
hakikat
noktasında ahirzamandaki gelecek büyük Mehdi siyaseti tam dindar
İsevîlere bırakıp yalnız İslâmiyet hakikatlarını isbata, izhara, icraya
çalışır.
şimdi...üstadımız burada Gerçi
hakikat
noktasında ahirzamandaki gelecek büyük Mehdi siyaseti tam dindar
İsevîlere bırakıp yalnız İslâmiyet hakikatlarını isbata, izhara, icraya
çalışır.
şimdi...
ama biz siyasi fereci böyle
tam indar isevilere bırakmıyoruz ve...
tam dindar isevilerden değil başımızdakilerden siyasi bir ferec bekliyoruz ve onları bu vazifede biliyoruz...?
üstadımız
siyasi vazife tam dindar isevilere bırakıldı dediği halde bizlerin
kendi başımızdaki dindar veya dindar bildiğimiz kişilerden ferec
beklemek üstadın bu cümlesi ve kanaati noktasında ne kadar doğruluk arz
eder? bunu mütalaa edebilirmiyiz.
acaba bu siyasi fereci üstadımızın işaret ettiği şekilde bırakmayıp ona
kendimiz çabalamak bizi asıl vazifeden alıkoyuyor olabilir mi?