Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.
Kadınlar yaratışılarıının iktizasıyla hassas ve zayıf bir yapıya sahiplerdir.Erkekler ise kadının aksine güçlü ve dayanıklı yaratılmışlardır.
Fakat maattessüf biçare mübarek taife-i nisâiye, zalim erkeklerinin şerlerinden ve tahakkümlerinden kurtulmak için, başka bir tarzda, zaafiyetten ve aczden gelen başka bir nevide riyâkârlığa giriyorlar.
Yirmi Dördüncü Lem´a | 202
Mutalaaya Sahide ablam gelsin..
Bu mesaj 1 defa düzenlendi, son düzenlemeyi yapan "Şahide" (03.12.2009, 18:36)
Kocası ezmesin diye kızlarını patronların insafına terk eden anneler aklıma geldi bu vecizeyi okuyunca. Ayrıca çocuklarını bırakıp kariyer peşine düşen kadınlar geldi, evlerince her ihtiyaçları olan bu kadınların tek derdi ekonomik hürriyet. ( gerçekten kocası hasta veya kendisi dul olup da zaruretten dolayı meşru dairede çalışan kadınlara sözüm yok. Onlara Allah kolaylık versin. Ama kızlarını çalışmaya zorlayan anneler için hiç hayırlı dua etmiyorum bunu da söyleyim. )Fakat maattessüf biçare mübarek taife-i nisâiye, zalim erkeklerinin şerlerinden ve tahakkümlerinden kurtulmak için, başka bir tarzda, zaafiyetten ve aczden gelen başka bir nevide riyâkârlığa giriyorlar.
Yirmi Dördüncü Lem´a | 202
Bakalım buraya ekleyecek neler olabilir..?
“Muhali talep etmek, kendine fenalık etmektir.” (Münâzarât, S:51)
Kişinin niyeti ne kadar hâlis olursa olsun, eğer taleb ettiği şey gerçekleşmesi imkânsız bir şey ise;
Âdetullah’a aykırı, Hikmetullah’a mugâyir ise ondan müsbet netice alması mümkün mü?
Üstadımız’ın vermiş olduğu misâl ne kadar mükemmeldir o konuda! Cümleye dikkat!
“Zerrâtı günahkârlardan mürekkep bir hükûmet tamamıyla mâsum olamaz.” (Münâzarât s:51) Bu ne kadar mükemmel bir ifadedir! Günahkâr insanların teşkil ettiği bir hükûmetin her işinin harika olmasını, her icraatının mükemmel olmasını bekleyebilir miyiz? Böyle bir hükûmet muhaldir. Ancak biz her işinin veya her uzvunun mükemmel olmasını beklediğimiz hayâlî bir hükümet peşinde koşarken, hayrı şerrine gâlip olan bir hükümeti de yıkmaya çalışmakla, o hükûmet eliyle yapılması mümkün olan hayırlı hizmetleri de engellemiş olmaz mıyız? Ve böyle bir hükûmeti yıkmak onun eliyle gelecek hayırlara engel olmak değil midir?
Mezkûr cümleye misâl olabilecek başka bir hâdiseyi Üstadımız şuâlar’da nazarlarımıza sunuyor:
“Eski Harb-i Umumîden biraz evvel, ben Van'da iken, bazı dindar ve müttakî zatlar yanıma geldiler. Dediler ki: "Bazı kumandanlarda dinsizlik oluyor. Gel, bize iştirak et. Biz bu reislere isyan edeceğiz."
Ben de dedim: "O fenalıklar ve o dinsizlikler, o gibi kumandanlara mahsustur. Ordu onunla mes'ul olmaz. Bu Osmanlı ordusunda belki yüz bin evliya var. Ben bu orduya karşı kılıç çekmem ve size iştirak etmem."
O zatlar benden ayrıldılar, kılıç çektiler; neticesiz Bitlis hâdisesi vücuda geldi. Az zaman sonra, Harb-i Umumî patladı. O ordu, din namına iştirak etti, cihada girdi, o ordudan yüz bin şehidler evliya mertebesine çıkıp beni o dâvamda tasdik edip kanlarıyla velâyet fermanlarını imzaladılar.” (şualar, S:315) Burada bahsedilen “dindar ve müttakî zatlar”ın niyetlerinin kötülük olduğunu düşünebilir miyiz? Aslâ!.. Gayet iyi niyetle ortaya çıkmalarına rağmen hareketlerinin neticesini düşünememekle, iyilik zannıyla kötülük yapmakta olduklarını idrâk bile edememişler. Tarihimiz iyi niyetle ortaya çıkıp, hiç düşünmedikleri ve istemedikleri neticelerle karşılaşan “dinde hassas, muhâkeme-i akliyede noksan” iyi niyetlilerle doludur maâlesef!