Evet, insan nihayetsiz şeylere muhtaç olduğu halde, sermâyesi hiç hükmünde. Hem nihayetsiz(SONSUZ) musîbetlere mâruz olduğu(UğRADIğI) halde, iktidarı(GÜCÜ KUVVETı) hiç hükmünde birşey. Adetâ sermâye ve iktidarının dairesi, eli nereye yetişirse o kadardır.
Fakat emelleri, arzuları ve elemleri(ACILARI) ve belâları ise; dairesi, gözü, hayali nereye yetişirse ve gidinceye kadar geniştir. Bu derece âciz ve zayıf, fakir ve muhtaç olan ruh-u beşere(ıNSANIN RUHUNA) ibâdet, tevekkül, tevhid, teslim ne kadar azîm bir kâr, bir saadet, bir nimet olduğunu, bütün bütün kör olmayan görür, derk eder(ANLAR). Mâlûmdur ki, zararsız yol, zararlı yola velev on ihtimâlden bir ihtimâl ile olsa tercih edilir.
Halbuki, meselemiz olan ubûdiyet(KULLUK) yolu, zararsız olmakla beraber, ondan dokuz ihtimâl ile bir saadet-i ebediye(DAıMı HUZURUN) hazînesi vardır. Fısk ve sefâhet(ıSYAN ETMEK,HARAM şEYLERDE ZEVK ALMANIN) yolu ise hattâ fâsıkın (ıSYANCININ,GÜNAHKARIN)itirafiyle dahi menfaatsiz olduğu halde, ondan dokuz ihtimâl ile şekâvet-i ebediye(EBEDı AZAP) helâketi bulunduğu, icmâ ve tevâtür (YALAN ıHTıMALI OLMAYAN BıR CEMAATıN BıRLEşEREK SÖYLEMELERı) derecesinde, hadsiz ehl-i ihtisâsın(BU ışDE SÖZ SAHıBı ALıMLERıN) ve müşâhedenin(GÖRDÜKLERıNı SÖYLıYEN MÜRşıDLERıN) şehâdetiyle sabittir ve ehl-i zevkin ve keşfin ihbarâtıyla (HABERLERıYLE)muhakkaktır.(GERÇEKTıR).