Konuyu Risale-i Nur çerçevesinde değerlendirilmesine dikkat ederek götürmeye çalışalım.
Öncelikle burada Risale-i nurlara muhatabiyet cihetimizn anlaşılması gerekiyor.
Biliyoruz ki geleneksel tarzlarda ıslama hizmet metodları içeresinde şahsa dayalı hizmet muteber ve halen de devam etmektedir.Bizler bu yolla hizmet eden ehl-i iman kardeşlerimizi makul ve olumlu bulmakla birlikte(çünkü onların metodları böyle) Risale-i Nur metodu bu son ahirzaman asrında muhataplarına sahabe metodu ve yolu olan ve de verese-i nübüvvet cihetine bağlı velayet-i kübra yolunu muhataplarına açan bir tarz ve metodla orijinal bir hizmet metodu ortaya koymuştur.
Bu yolda şahıslar dahi hatta yüz dahi derecesinde ve istidadında da olsa hizmet olarak karşı cereyan-ı dalalete karşı mağlup ve mevzi durumda kalmak zorunda kalmaktadır.
Öyleyse öyle bir yol ve cadde-i kübra olmalıdır ki herkes orada kendisine bir yer bulabilmeli ve bu caddede devam edebilmelidir.ışte bunun içindir ki Üstad ıhlas Risalesinde şu kaydı koymaktadır.
" Cadde-i kübrâ-yı Kur'âniye olan şu mesleğimizden..." Yani Üstad mesleğimizin cadde-i Kübra-yı Kur'aniye olduğunu ve bu caddede bütün muhatapların yer bulacağını ve ayrıca inhisarcılığın olmadığını Risale-i Nurların mevzi ve dar bir cadde olmadığını böylece ifade etmiş oluyor diye düşünüyorum.
Üstad kastamonu Lahikasında ise Risale-i Nur dairesinin müteaddid daireler şeklinde olduğunu beyan ediyor."Risale-i Nur, bir daire değil; mutedahil daireler gibi tabakatı var. Erkânlar ve sahipler ve haslar ve nâşirler ve talebeler ve taraftarlar gibi tabakatları var. "(Kas.Lah.)" Böylece Risale-i Nur mesleği olan cadde-i kübra-yı Kur'aniye mesleği mutedahil dairelerle herkesi içine almaya namzet bir meslek olmuş oluyor.
ışte böyle bir mesleğin elbetteki sahabelerin mesleğinin özelliklerini taşıması gerekiyor ve isar hasleti olan "["Kendileri ihtiyaç halinde olsalar bile onları kendi nefislerine tercih ederler." Haşir Sûresi, 59:9" sırıından bu mesleğe de hisseler düştüğünü Üstad hazretleri izah etmektedir.Ve şöyle devam etmektedir:
"Sahabelerin senâ-i Kur'âniyeye mazhar olan îsâr hasletini kendine rehber etmek, yani, hediye ve sadakanın kabulünde başkasını kendine tercih etmek ve hizmet-i diniyenin mukabilinde gelen menfaat-i maddiyeyi istemeden ve kalben talep etmeden, sırf bir ihsan-ı ılâhî bilerek, nâstan minnet almayarak ve hizmet-i diniyenin mukabilinde de almamaktır. Çünkü, hizmet-i diniyenin mukabilinde dünyada birşey istenilmemeli ki, ihlâs kaçmasın. Çendan hakları var ki, ümmet onların maişetlerini temin etsin. Hem zekâta da müstehaktırlar. Fakat bu istenilmez, belki verilir. Verildiği vakit de "Hizmetimin ücretidir" denilmez. Mümkün olduğu kadar kanaatkârâne, başka ehil ve daha müstehak olanların nefsini kendi nefsine tercih etmekKendileri ihtiyaç halinde olsalar bile onları kendi nefislerine tercih ederler." Haşir Sûresi, 59:9"sırrına mazhariyetle, bu müthiş tehlikeden kurtulup ihlâsı kazanabilir.(ıslah Risalesi-Haşiye)
Ayrıca bu hizmetin en önemli husisiyetlerinden birisinin de "Kevsr-i Kur'aniye" olan "şahs-ı meneviye" nin oluşturulmasıdır.Bunu da Üstad yine ıhlas Risalesinin haşiyesinde şöyleifade etmektedir."Evet, bahtiyar odur ki, kevser-i Kur'ânîden süzülen tatlı, büyük bir havuzu kazanmak için, bir buz parçası nev'indeki şahsiyetini ve enâniyetini o havuz içine atıp eritendir."(ıhlas Risalesi-Haşiye)
ışte böyle bir hizmet anlayışında şahıs değil şahs-ı manevi öncelikli ve bu şahs-ı maneviyeyi nakzedecek ve kıracak olan ve hem yapana hem de yapılana büyük zararları ve hataları olan "tevccüh-ü nas" dan kaçmak elzem ve ürkmek gerekir.