Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez." (En'âm Sûresi, 6:164; ısrâ Sûresi, 17:15; Fâtır Sûresi, 35:18; Zümer Sûresi, 39:7.) ışte siyaset-i şahsiye, cemaatiye, milliyeye dair en âdil bir düstur-u Kur'ânî.
"Gerçekten insan çok zâlim, çok câhildir." (Ahzâb Sûresi, 33:72.) ışte mâhiyet-i insaniyede dehşetli kabiliyet-i zulüm. Sırrı şudur:
Beşerde, hayvanın aksine olarak, kuvâ ve müyul fıtraten tahdit edilmemiş. Meyl-i zulüm, hubb-u nefis dehşetli meydan alıyor.
Evet, ene ve enaniyetin eşkâl-i habîsesi olan hodgâmlık, hodbinlik, hodendişlik, gurur ve inat o meyle inzimam etse, öyle ekberü'l-kebâiri icad eder ki, daha beşer ona isim bulmamış. Cehennemin lüzumuna delil olduğu gibi, cezası da yalnız Cehennem olabilir.
Evvela: şahıs itibarıyla, bir şahıs çok evsafa câmidir. Onların içinde bir sıfat, adâveti celb etse, birinci âyetteki kanun-u ılâhî iktiza eder ki, adavet o sıfata inhisar etsin, mecma-i evsaf-ı masume olan şahsına yalnız acısın ve tecavüz etmesin.
Halbuki o zalûm-u cehûl, tabiat-ı zâlimaneyle, bir câni sıfat için, o evsaf-ı mâsumenin hakkına da tecavüz edip, mevsufa da husûmet, hattâ onda da iktifa etmiyor; akrabasına da, hattâ meslektaşına da zulmünü teşmil eder. Birşeyin müteaddit esbabı olduğundan; olabilir, o câni sıfat da kalbin fesadından değil, belki hariç bir sebebin neticesidir. O halde sıfat caniye değil, kâfire de olsa, o zat câni olamaz.
Cemaat itibarıyla görüyoruz ki, bir şahs-ı muhteris, bir intikamla veya muntakim bir muhalefetle, arzuyu tazammun eden bir fikirle demiş ki, "ıslâm parçalanacak veyahut hilâfet mahvolacak." Sırf o meş'um sözünü doğru göstermek, gururiyetini, enaniyetini, tatmin etmek için, ıslâmın perişaniyetini - el'iyazübillah - uhuvvet-i ıslâmiyenin boğulmasını arzu eder. Hasmın zulm-ü kâfirânesini, hayale gelemez cerbezeli tevillerle adalet suretinde göstermek ister.
Sünuhat | ıfade-i Marem | 39