Tarikatte hissesi olmayan ve kalbi harekete gelmeyen, bir muhakkik âlim zat da olsa, şimdiki zındıkların desiselerine karşı kendini tam muhafaza etmesi müşkülleşmiştir.
29.Mektub'un 9.Kısımı olan yer
http://www.yeniasya.org.tr/index.asp?Sec…ktubat&Page=428
şöyle başlıyor;
"şu kısım, turuk-u velâyet hakkında olup Dokuz Telvihtir."
yani "şu kısım, velayet tarikatları hakkında olup dokuz izahtır."
bu 9 kısımı tamamen okursak iyi olur,
yukarıda alıntısını yaptığım yer Üçüncü Telvih kısmındadır,
Üçüncü Telvih'in başından alarak başlayalım dersimizi almaya;
yıldızlılar orjinal metin,kesik çizgililerde benim yazdıklarım da mevcut,
**********************************************************
Velâyet bir hüccet-i risalettir; tarikat bir bürhan-ı şeriattır. Çünkü risaletin tebliğ ettiği hakaik-i imaniyeyi, velâyet bir nevi şuhud-u kalbî ve zevk-i ruhanî ile aynelyakin derecesinde görür, tasdik eder. Onun tasdiki, risaletin hakkaniyetine katî bir hüccettir. şeriat ders verdiği ahkâmın hakaikini, tarikat zevkiyle, keşfiyle ve ondan istifadesiyle ve istifazasıyla o ahkâm-ı şeriatın hak olduğuna ve haktan geldiğine bir bürhan-ı bâhirdir. Evet, nasıl ki velâyet ve tarikat, risalet ve şeriatın hücceti ve delilidir; öyle de, ıslâmiyetin bir sırr-ı kemâli ve medar-ı envârı ve insaniyetin, ıslâmiyet sırrıyla bir maden-i terakkiyâtı ve bir menba-ı tefeyyüzâtıdır.
*****************************************************
-----
Çünkü risaletin tebliğ ettiği iman hakikatlerini, velayet bir nevi kalben görme,keşif ve ruhani zevk ile aynelyakin derecesinde görür, tasdik eder.
-------------------------------------
Bir açıklama hatırladığım kadarıyla,
ilmelyakin,aynelyakin,hakkelyakin şöyleydi,
bir yerden çıkan bir duman görürsünüz,dersiniz ki orada bir ateş yanıyor,
bu ilmelyakin,
yakına gidip ateşin yandığını görürsünüz bu da aynelyakin dir
iyice yaklaşıp ateşin yakmasını ve ateşi hissedersiniz, bu da hakkelyakin dir,
-----------------------------------
Onun tasdiki, risaletin hakkaniyetine katî bir hüccettir.şeriat ders verdiği hükümlerin hakaikini, tarikat zevkiyle, keşfiyle ve ondan istifadesiyle ve feyz almasıyla o şeriat hükümlerinin hak olduğuna ve haktan geldiğine bir ap açık bir delildir.
Evet, nasıl ki velâyet ve tarikat, peygamberlik ve şeriatın hücceti ve delilidir; öyle de, ıslâmiyetin bir mükemmellik sırrı ve nurlanma yeri (kaynağı,sebebi) ve insaniyetin, ıslâmiyet sırrıyla bir ilerleme kaynağı ve feyiz kaynağıdır.
***************************************
ışte bur sırr-ı azîmin bu derece ehemmiyetiyle beraber, bazı firak-ı dÂlle onun inkârı tarafına gitmişler. Kendileri mahrum kaldıkları o envardan başkalarının mahrumiyetine sebep olmuşlar. En ziyade medar-ı teessüf şudur ki:
****************************************
----------------------------
ışte bu büyük sırrın bu derece ehemmiyetiyle beraber, bazı firak-ı dâlle onu inkarı tarafına gitmişler.Kendileri mahrum kaldıkları o envardan başkalarının mahrumiyetine sebep olmuşlar.En ziyade teessüf sebebi şudur ki;
----------------------------
************************************
Ehl-i Sünnet ve Cemaatin bir kısım zâhirî uleması ve Ehl-i Sünnet ve Cemaate mensup bir kısım ehl-i siyaset gafil insanlar, ehl-i tarikatin içinde gördükleri bazı sû-i istimÂlâtı ve bir kısım hatîâtı bahane ederek, o hazine-i uzmâyı kapatmak, belki tahrip etmek ve bir nevi âb-ı hayatı dağıtan o kevser membaını kurutmak için çalışıyorlar. Halbuki eşyada kusursuz ve her ciheti hayırlı şeyler, meşrepler, meslekler az bulunur. AlâküllihÂl bazı kusurlar ve sû-i istimÂlât olacak. Çünkü ehil olmayanlar bir işe girseler, elbette sûiistimal ederler. Fakat Cenâb-ı Hak, âhirette muhasebe-i a’mÂl düsturuyla, adalet-i Rabbâniyesini, hasenat ve seyyiâtın muvazenesiyle gösteriyor. Yani, hasenat râcih ve ağır gelse mükâfatlandırır, kabul eder; seyyiat râcih gelse cezalandırır, reddeder. Hasenat ve seyyiâtın muvazenesi kemiyete bakmaz, keyfiyete bakar. Bazı olur, birtek hasene bin seyyiâta tereccuh eder, affettirir.
**************************************************
-----------------------------------------
Ehl-i Sünnet ve Cemaatin bir kısım görünen alimleri ve Ehl-i Sünnet ve Cemaate mensup bir kısım siyaset ehli (siyasete dalmış) gafil insanlar tarikat ehlinin içinde gördükleri bazı sû-i istimâlâtı ve bir kısım hataları bahane eder o en büyük hazineyi kapatmak,belki tahrip etmek ve bir nevi hayat suyu dağıtan o kevser membaını kurutmak için çalışıyorlar.
-*-*Allahû alem, burada üstad din adamı olup da evliyayı inkar eden,tarikati kötüleyen vs. gibi kişilerden dem vuruyor ki bunların bir çok örneğini görmüşsünüzdür.Biz tarikatı kötülemiyoruz,asla1!-*-*
Halbuki eşyada kusursuz ve her yönü hayırlı şeyler,meşrepler,meslekler az bulunur.ıster istemez bazı kusurlar ve kötüye kullanmalar,istismar olacak.Çünkü ehil olmayanlar bir işe girseler elbette sû-i istimal ederler.Fakat Cenab-ı Hak, ahırette amellerin değerlendirilmesi düsturuyla adalet-i Rabbaniyesini, hasenat (iyilikler) ve seyyiatın (işlenen kötülükler,günahlar) muvazenesi ( ölçülülük,dengeli olma ) ile gösteriyor.Yani, iyilikler üstün ve ağır gelse mükâfatlandırır, kabul eder;
kötülükler üstün gelse cezalandırır, reddeder.Hasenat ve seyyiatın muvazenesi ( dengesi ) kemiyete (nicelik ,sayı çokluğu) bakmaz, keyfiyete (durum,esas,iç yüz,bir şeyin nasıl olduğu,kalite) bakar.Bazı olur, bir tek hasene bir seyyiâta tereccuh (racih eder,üstünlük eder) eder, affettirir.
*-*Meselâ namazından çalan bir adamla düzgün kılan adam arasında fark olur,ikisi de 1000 rekat namaz kılsa sayıdan değil içinden,içindeki kaliteden dolayı düzgün kılan adam daha çok sevap alır şeklinde anladım ben.*-*
--------------------------------------------------
*********************************************
Madem adalet-i ılâhiye böyle hükmeder ve hakikat dahi bunu hak görür. Tarikat, yani Sünnet-i Seniyye dairesinde tarikatin hasenâtı seyyiâtına katiyen müreccah olduğuna delil, ehl-i tarikat, ehl-i dalÂletin hücumu zamanında imanlarını muhafaza etmesidir. Âdi bir samimî ehl-i tarikat, sûrî, zâhirî bir mütefenninden daha ziyade kendini muhafaza eder. O zevk-i tarikat vasıtasıyla ve o muhabbet-i evliya cihetiyle imanını kurtarır. Kebâirle fâsık olur, fakat kâfir olmaz, kolaylıkla zındıkaya sokulmaz. şedit bir muhabbet ve metin bir itikadla aktab kabul ettiği bir silsile-i meşâyihi, onun nazarında hiçbir kuvvet çürütemez. Çürütmediği için, onlardan itimadını kesemez. Onlardan itimadı kesilmezse, zındıkaya giremez. Tarikatte hissesi olmayan ve kalbi harekete gelmeyen, bir muhakkik Âlim zat da olsa, şimdiki zındıkların desiselerine karşı kendini tam muhafaza etmesi müşkülleşmiştir.
*****************************************************
------------------------------
Madem ılahi adalet böyle hükmeder ve hakikat dahi bunu hak görür.Tarikat, yani Sünnet-i Seniyye dairesinde tarikatin hasenatı seyyiatına katiyen üstün olduğuna delil, ehl-i tarikat, ehl-i dalaletin hücumu zamanında imanlarını muhafaza etmesidir.O tarikat zevki vasıtasıyla ve o evliya muhabbeti yönüyle imanı kurtarır. (*-*-*-Risale-i Nur da zevk verir ve Üstad'la muhabbet gibidir,keşke yaşasaydı da görebilseydik*-*-*-) .Büyük günahlarla günahkâr olur fakat kafir olmaz, kolaylıka zındıkaya sokulmaz.şiddetli bir muhabbet ve metin bir itikad ile kutublar kabul ettiği bir şeyhler silsileri, onun nazarında hiçbir kuvvet çürütemez.Çürütmediği için, onlardan itimadını kesemez.Onlardan itimadı kesilmezse, zındıkaya giremez.***Tarikatte hissesi olmayan ve kalbi harekete gelmeyen, bir muhakkik (hakikatı arayıp bulan,bir şeyi inceleyip vakıf olan) bir âlim zat da olsa, şimdiki zındıkların desiselerine karşı kendini TAM muhafaza etmesi müşkülleşmiştir.
-------------------------------
Buraya kadar anlıyoruz ki, evliya sohbetleri ve tarikat, insana bir zevk verir ki başka zevklere benzemez,insana keşif verir,
Allah'ın bildirdiklerini kalben tasdik eder bu güzellikleri görerek,der ki "bu gerçekleri ben gördüm (aynelyakin) ,bunun bir esası var,bu haktır,bunu tasdik ediyorum, eğer Allah'ın bildirdikleri hak olmasaydı böyle olmazdı "
Önceki attığım mesajların birinde ise bununla ilgili yazmıştım, eskiden dehriler (Allah yoktur diyenler) bu kadar çok değildi, diğer din mensupları vardı, adeta kendileri birer çekici meyve,bir güzellik hükmünde olan ımam Rabbanî,şah-ı Nakşibend,şah-ı Geylanî (k.s.) gibi zatlar ıslam'ın hak olduğunu kendileri yaşayıp,güzelliklerini dışarıya yansıtarak gösteriyorlardı,bu hakikatlere kavuşamayan diğer din mensupları ise bu güzelliklere sahip değildi, Allah'ın oğlu vardır diyen ya da taşa,ateşe tapanlardan böyle bir şey bekleyemezsiniz zaten.Diğer din mensublarına karşı bu büyük velilerin güzellikleri ıslam'ın hak din,Hz.Muhammed-i Arabi aleyhissâlâtü vesselâm ın hak peygamber olduğuna dair bir delil,vesika,bir bürhan,huccet di.Yine Peygamberimizin (a.s.m.) risaletini red edecek kadar kalbi katı insanlar olduğu gibi evliyanın bu güzelliklerini de inkâr eden olmuştur eski zamanda.Güzelliği ve hakkı arayan gayr-i müslimler bu mübarek insanları görüyor, bir arının güzel,canlı renkli bir meyveyi,bir çiceği görünce etkilendiği gibi etkileniyorlardı.Bir çok Yahudi ve Hrıstiyan Kadirîlerin ruhaniyetinden etkilenerek müslüman da olmuştur.
Tarikatte hissesi olmayan ve kalbi harekete gelmeyenden anlatılan benim anladığım şudur ki "Zikirden,feyzden,yani bahsettiğimiz bu tasdikten hissesi olmayan,kalbinde hareketlenmeler bulunmayan,sadece ilim sahibi kişiler (ilmelyakin) imanını muhafazada zor durumdadır.Kalbiyle hakkı tasdik etmediği,keşfetmediği için kafirlerin taarruzlarında sarsıntılar yaşayabilir."
Tarikatler,Risale-i Nur talebeleri hedefleri aynı, Allah'ın rızası, kalbin nurlanması,
*** ama bu devirde kâfirler (kafir olmayanlar da dahil) hiç düşünmeden rahatlıkla evliyayı,kerameti red edebilir.Bu kalbî hareket ve feyzi,keşfi ise yaşamayan bilemez,kafirlerin ise bunu yaşaması için zaten müslüman olması ve bu yolda gayret sarfetmesi lazım gelir.
Ama Allah yoktur diyen Peygamberimize türlü çamur atan kişilere Risale-i Nur adeta birer balyoz gibi darbeler indirerek bütün iddialarını darma duman etmektedir.Risale-i Nur'un bir yönü de insanları küfre çağıranlara müthiş bir cevap olmasıdır.Kur'an uydurma diyenleri (25.Söz) , Peygamberimiz (a.s.m.) şarlatan,sahte peygamber diyenleri (19.Mektub), Allah yok diyenleri (23.Lem'a) medar-ı itiraz bırakmadan susturması, iddialarını dağıtması kâle alınmayacak şeyler değildir.Zaten 6000 küsur sayfa Risale-i Nur'da bir çok şeye değinilmiştir.Zaten Risale-i Nur bir veli-i azim 'in sohbeti hükmündedir.Bunları okuyanın kalbi harekete gelir,bu kalbi hareketten hissesi olur.Zaten Üstad'ın talebelere vermiş olduğu evrad ve ezkarı vardır.
Hizb'ün-Nuriye adlı zikir kitabını bir açıp bakmanızı tavsiye ederim.Yasin,Mülk suresi gibi sureler, Cevşen'ül-Kebir, şah-ı Nakşıbend'in Evrad-ı Kudsiyesi gibi dualar,münacatlar vardır ki bunları en azından, 1 hafta sürede ihlas,gayret ve Allah'a yönelişle bitiren kişinin kalbinin çatlayacak derecede harekete gelmesi mümkündür.ısteyen sadece Cevşeni okusun,ne müthiş bir dua,bir Evrad-ı Kudsiye yi okusun ne müthiş bir münacat, Yasin,Mülk okusun, kalbi ve mezarı nurlansın, bu duaların ve surelerin sevabını Peygamberlere,Peygamberimize,alîne ve eshabına,evliyaullaha,salih kullara,mü'min ve müslüman erkek ve kadınlara,ana babasına hediye etsin.Hem kalbi hareketlensin,hem sevabından bir çok kişiyi hissedar etsin.Peygamberlerin,evliyanın ve mübarek insanların duasını alsın.
Risale-i Nur'u okuyarak tahkiki iman dersi alsın.Koca külliyatta Kur'an ve sünnete aykırı bir şey yoktur, aksine Risale-i Nur bunların tefsiridir,bunlara uygundur.
****************************
Bir ¸ey daha var ki: Daire-i takvâdan hariç, belki daire-i ıslâmiyetten hariç bir suret almış bazı meşreplerin ve tarikat namını haksız olarak kendine takanların seyyiâtıyla tarikat mahkûm olmaz. Tarikatin dinî ve uhrevî ve ruhanî çok mühim ve ulvî neticelerinden sarf-ı nazar, yalnız Âlem-i ıslâm içindeki kudsî bir rabıta olan uhuvvetin inkişafına ve inbisatına en birinci, tesirli ve hararetli vasıta tarikatler olduğu gibi, Âlem-i küfrün ve siyaset-i Hıristiyaniyenin, nur-u ıslâmiyeti söndürmek için müthiş hücumlarına karşı dahi, üç mühim ve sarsılmaz kale-i ıslâmiyeden bir kalesidir. Merkez-i hilâfet olan ıstanbul’u beş yüz elli sene bütün Âlem-i Hıristiyaniyenin karşısında muhafaza ettiren, ıstanbul’da beş yüz yerde fışkıran envâr-ı tevhid ve o merkez-i ıslâmiyedeki ehl-i imanın mühim bir nokta-i istinadı, o büyük camilerin arkalarındaki tekkelerde Allah Allah diyenlerin kuvvet-i imaniyeleri ve marifet-i ılâhiyeden gelen bir muhabbet-i ruhaniye ile cûş u huruşlarıdır.
ışte, ey akılsız hamiyetfuruşlar ve sahtekâr milliyetperverler! Tarikatin, hayat-ı içtimaiyenizde bu hasenesini çürütecek hangi seyyiatlardır, söyleyiniz.
*******************************
--------------------------------
Bir ¸ey daha var ki: Daire-i takvadan hariç,belki daire-i ıslâmiyetten hariç bir suret almış bazı meşreplerin ve tarikat namını haksız olarak kendine takanların (sahte şeyhler,örnek bkz;ıskender Evranasoğlu) seyyiatıyla tarikat mahkum olmaz.Tarikatın dini ve uhrevi ve ruhani çok mühim ve ulvi neticelerinden nazardan (görünmeden) uzak, yalnız ıslam alemi içindeki kudsi bir rabıta olan uhuvvetin inkişafına ve inbisatına (genişleme) en birinci, tesirli ve hararetli vasıta tarikatler olduğu gibi, küfür aleminin ve Hrıstiyan siyasetinin, ıslamiyetin nurunu söndürmek için müthiş hücumlarına karşı dahi, üç mühim ve sarsılmaz kale-i ıslamiye den bir kalesidir.
*-*-*-*Hrıstiyanlar ve Yahudiler de kafirdir*-*-*-* ıslam düşmanı nice ehl-i kitabın taarruzuna karşı tarikatler güzellikleriyle karşı koymuştur.ışte bu tarikat ehlinin güzellikleri ıslamın hak olduğuna bir delildir, biz de bir Yaratıcı'ya inanıyoruz diyen ve sırf çamur atan,bu güzelliklere sahip olamayan gayr-i müslimler bu güzellikler kendinde olmadığı için susmak zorundadır.ıftira ettiği gibi çirkinlikleri de barındırmaktadır ama bu güzelliklere sahip değildir.
Ama şimdiki Allah'ı inkar edenlerin niyeti daha önce anlatmaya çalıştığım gibi bu güzelliklerden istifade değil,yani niyet üzüm yemek değil bağcıyı dövmek.*-*-*-*
Merkez-i hilâfet olan ıstanbul’u beş yüz elli sene bütün âlem-i Hıristiyaniyenin karşısında muhafaza ettiren,ıstanbul’da beş yüz yerde fışkıran envâr-ı tevhid ve o merkez-i ıslâmiyedeki ehl-i imanın mühim bir nokta-i istinadı,o büyük camilerin arkalarındaki tekkelerde Allah Allah diyenlerin kuvvet-i imaniyeleri ve marifet-i ılâhiyeden gelen bir muhabbet-i ruhaniye ile cûş u huruşlarıdır.
ışte, ey akılsız hamiyetfuruşlar ve sahtekâr milliyetperverler! Tarikatin, hayat-ı içtimaiyenizde bu hasenesini çürütecek hangi seyyiatlardır, söyleyiniz.
Yukarıdaki Üçüncü Telvih'in son paragrafını okuduğunuz da da görüyorsunuz ki Nasaralıların hücumlarına karşı ıslamiyetin hak olduğunu tasdik edip güzelliklerine mazhar olan veliler karşı koymuştur.Tarikatın bu güzelliklerinin çürütülemez olduğunu Üstad belirtmiştir.
---------------------------------
Evet görüyoruz ki, tarikatın faydası büyüktür, ama şimdi düşman Nasaralılar ya da dessas Yahudilerden çok Allah'ı inkâr eden kişilerdir,bu kadar inkişaf etmiş bir ıslam'a mensup bir insan bundan sonra Nasaralı ya da Yahudi olmaz (bazı ahmak ve cahiller müstesna) ,olsa olsa Allah'ı inkâr eder, çünkü ıslamiyetteki güzellikler diğer dinlerde yok.
Tarikat ise kalbi keşif ve feyzdir,bu feyzi almak için bu yolda gayret sarf etmek gerekmektedir ki Allah'ı inkar edenler ne bu gayreti gösterir,ne müslüman olur.Kerameti,evliyayı ve bu feyzi,ruhaniyeti red eder.Madde bataklığına düşer.
Üstad ise "Başkalarının boğazına kadar battığı madde bataklığı topuğumu dahi geçememiştir" demiştir.
Risale-i Nur ve Üstad'ın verdiği evrad ve ezkar (Hizb'ün-Nuriye),
adeta ıslam'a hücum eden ve Allah'ı ve Rasulünü (a.s.m.) inkar edenlere karşı bir tarikat gibidir ama metodu ve yolu farklıdır,
Sonuçta her iki yolda da amaç Allah rızası,ama hizmet metodu farklıdır,evliyanın sohbeti feyz ve Marifetullah olabilir,çok güzeldir,buna çirkin denemez ama Allah'ı inkâr edenlerin niyeti güzellikleri bulmak değil kendilerini bağlayan iplerden kurtulmaktır.
Materyalizmin başaldığı yıllara bakarsanız filozofların ahlakı reddettiği,bunu insanların uydurduğunu söylediğini bir çoklarında görürsünüz,yani kendilerini sınırlayan şeyleri yıkmak amaçlarıdır.
şimdilik bu kadar yazıyorum, isterseniz müzakerelere devam ederiz,
Allah hakkı gördüğü zaman tabi olmayı cümlemize nasip eylesin..
(bunu nefsime de söylüyorum, size bir taş atmam yoktur),
Bir zeyldir;
Allahû alem,
en doğrusunu Allah bilir,
eğer şimdi küfr-ü mutlak denen Allah'ı inkâr gibi insanların imanını tehdit eden şey bulunmasaydı,sadece diğer din mensubları olsaydı, hizmet tarzı farklı olurdu,bu sefer ağırlık onların cephesinden gelecek taarruzlara karşı olurdu,
Zaten Üstad bu yüzden "Mevlana benim zamanımda gelse Risale-i Nur'u, ben onun zamanında gelsem Mesnevi'yi yazardım" demiş,ben bunu anlıyorum,
ıslam haktır, ayeti hatırlarsınız ;
Isra Suresi 81. Ayet Yine de ki: hak geldi; bâtıl yıkılıp gitti. Zaten bâtıl yıkılmaya mahkumdur.
Hrıstiyan,Yahudi ve diğer din mensublarının din taassubu ile maddecilik bataklığı aynı şeyler değildir,
dediğim gibi Allah'ın varlığını inkar olmasaydı, belki o zaman Üstad dahil hepimiz ehl-i tarik olurduk,
en doğrusunu Allah bilir,
biz O'nun öğrettiğinden başkasını bilmeyiz,O'nu bütün eksiklerden uzak biliriz,