S.A,
bir kardesin, yada dostun, yada dusmanin her ne ise, Risale lerin tahrif edilmediği ne malum seklinde ki sözü çok ruhuma dokundu. Bu bahis kapanmasına rağmen, affınıza sığınarak düşüncelerimi paylaşmak istedim. Eğer nefsimin ve enaniyetimin payı versa ne olur ıslahım için dua edin.
(Evet bu mes'ele üzerinde bir çok tahşidat yapılmış olmakla berber maalesef hala bu sevdadan vazgeçilmiyor. Hatta üstad, gerekli gördüğünüz yerleri tayyedebilirsiniz vs.. iltifatlar da bulunduğu bazı abilerin bir kaç kelime değiştirerek yaptıkları sadeleştirme çalışmasına "bu kelimeleri düzeltmeye, bunlara ilişmeye benim dahi yetkim yoktur" şeklinde cevaplar verdiği, risalelerin arkasına lügat konulmasına karşı çıktığı, necip fazılın sadeleştirmesinin .......... Her ne ise bunları zaten biliyorsunuz. Bilmeyenler de öğrenebilirler.)
Yalnizca ölçü olarak Kur'an ı alalım, hadislerin uyduruktur vs. gibi Sahabe-yi kiram efendilerimize yalancılık, sahtekarlık, düzenbazlık atfeden fitnecilerin sözünü hatırladım birden. Yalana tenezzül etmeyen, başı kaynar sulara sokulup sokulup çıkarıldığı halde YALANA tenezzül etmeyen, doğruluk abidesi, sıdk asrının sıddıklarına yalan ithaf edeneleri hatırladım.
Sonra Üstad hazretlerinin hayatını, abilerin hayatını, ikram-ı ilahi olarak verilen ekmeğe "caiz midir üstadım" düyen Mübarek Süleyman abiyi, Binbir benzeri hatırları olan doğruluk abidesi fenafil-üstad olan Zübeyir abiyi, Ihlasta en ileri giden Hulusi ve Bayram abileri hatırladım.
Daha sonra üstadın hayatında devamlı surette yaptığı tashihatlar, ve bu tashihatların aynen şimdi de devam etmesini hatırladım. Yıllar önce Isparta da öğle ile ikindi arasında, latin harflerle basımı yapılacak risalelerin, her basımdan önce örnek tab'ların, Üstadın bizzat tashihinden geçmiş eseler ile Bayram abi ile tashih edilip, düzeltildikten sonra basıma verildiğini hatırladım.
Hayatını nurlara adamış, ölüme meydan okumuş, "bir dünya hayatı için yalana tenezzül etmeyiz" diyen, Üstadlarına olan vefadan nurların bir noktasını bile aynen muhafazasıne devam eden ağabeyleri anlıyormuyuz layıkınca bilemiyorum. Risaleler 1990 lı yıllarda sadeleştiriliriken, Bayram abinin hasta olduğunu, 3-4 gün hiç uyuyamadığını anlayamıyor olmalıyız ki bu abilere Risaleleri tahrif etmediklerinin ne delili var diyebiliyoruz.
ısteyen olursa Isparta da bizzat üstadın el yazsıyla tashihinden geçen eskimez yazı risaleler olduğu gibi, yine bizzat üstadın tashihinden geçen latin harflerle basılmış ilk risalelerde mevcuttur. ısteyen gidip bakabilir.
( Gördüğüm şu ki; Bu gibi lafları ortaya atanlarda genellikle Risale-i Nurları okumayan, okumak istemeyen, bir şekilde Üstadı da pek sevmeyen kimslerdir. Birazcık dikkat edersek bu anlaşılıyor.)
Risaleler anlaşılmıyor vs.. diye düşünen kardeşelere,
piyasada o kadar çok kitab var ki Risalelerden ilham alınarak yazılan, yada risaleleri anlamak için yazılan. Artık kafi değil mi sizce. Zübeyir abinin belirttiği gibi bizim hizmetimiz ferdan ferda bir hizmettir. Üstadın söyelediğine göre de mealen "kardeşim sen hayatın boyunca iki kişinin nurlara talebe olmasına vesile ol o kafidir." Bir insanın risaleleri anlamasını istiyorsak zannediyorum ki önce Risaleleri bizim lisan-ı halimizden duyması lazım. Biz anlatabilirsek, sonra da o kardeşin oturup, biraz kasıp okumaya çalışması lazım anlaması için. Cennet o kadar ucuz mu ki biz bu yüksek hakikatleri hemen anlayıverelim.. Yada Kur'ani ımani kelimeler, Allahın kelamı o kadar etkisiz mi ki biz onları öğrenmek yerine kendi bulduğumuz mesnetsiz uyduruk kelimeleri kullanalım. (Risalelerin her kelimesi imani dir, kur'ani dir. )
Biz ne anladıkta heyetler oluşturup, kendimizi üstadın makamına alıp, risale-i nur da ne anladığımızı uyduruk bir dille yazıyoruz, üstüne de Üstadın adını koyuyoruz. Madem böyle bir saplantımız var, ve herşeyin doğrusunu Üstaddan ve üstadın fenafilüstad dediği Zübeyirden, Fenafinnur dediği Sungur dan, ıhlasta en önde dediği Bayramdan, Hulusi den, Takvada en ileri dediği, makamını bilse bu dünyada kalmak istemez dediği Tahiri den, daha iyi biliyoruz, o zaman kendi adımıza kitaplar yazalım. Neden Risalelere bulaşıyoruz. Madem iman ilmini, ve bu ilmin metodunu daha iyi biliyoruz kendi metodumuzu ortaya koyalim.
ılla Risale diyorsak ve istifademizi paylaşmak istiyorsak, mesela diyelim ki "Tabiat Risalesi Üzerine Denemeler" Müellifi Ahmet Mehmet.
Hey gidi hey, ben kimim de bunları yazıyorum ona da şaştım.
"Bazen arzu fikir suretini giyer. şahs-ı muhteris arzu-yu nefsaniyesini fikir zanneder."