RıSALE-ı NUR’UN HAKıMıYET DEVRESı
“Üstad, Nurların yazılmasına, teksirine çok ehemmiyet verirdi.
"Risale-i Nur, bu asrı ve gelecek asırları tenvir edecek olan bir mucize-i Kur'âniyedir." deyip, Nur'a ait hizmeti, zamanın en büyük meselesi olarak kabul eder, bu ehemmiyetle davranırdı.” (Tarihçe-i Hayatı sh: 463)
“Lillahilhamd Risalet-in Nur,
bu asrı belki gelen istikbali tenvir edebilir bir mu'cize-i Kur'aniye olduğunu çok tecrübeler ve vakıalar ile körlere de göstermiş.” (Kastamonu Lahikası sh: 6)
“Nihayet öyle eserler vücuda geliyor ki; bu asır ve gelecek asırların bütün insanlarının imanî, ıslâmî, fikrî, ruhî, kalbî, aklî ihtiyaçlarına tam cevab verecek ve kâfi gelecek Kur'anî hakikatlar ihsan ediliyor.” (Tarihçe-i Hayatı sh: 161)
“Evet dinin, şeriatın ve Kur'an'ın yüzden ziyade tılsımlarını, muammalarını hall ve keşfeden ve en muannid dinsizleri susturup ilzam eden ve Mi'rac ve haşr-i cismanî gibi sırf akıldan çok uzak zannedilen Kur'an hakikatlarını en mütemerrid ve en muannid feylesoflara ve zındıklara karşı güneş gibi isbat eden ve onların bir kısmını imana getiren Risale-i Nur eczaları, elbette Küre-i Arz ve küre-i havaiyeyi kendi ile alâkadar eder ve
bu asrı ve istikbali kendi ile meşgul edecek bir hakikat-ı Kur'aniyedir ve ehl-i iman elinde bir elmas kılınçtır.” (Emirdağ Lahikası-l sh: 47)
“Bu zamanın ve
gelecek asırların Müslümanları ve bizler, Kur'an-ı Azîmüşşan'ın tefsiri olan öyle bir rehbere muhtacız ki; tahkikî iman dersleriyle, iman mertebelerinde terakki ve teâli ettirsin.” (Sözler sh: 766)
“şimdi bir nida-yı nuranî ile hitab ederek: Artık ihtilaf yok, ittihad var. Cansızlar ve camidler devri geçmek üzeredir. Canlılar ve cazibler asrı geliyor. Susunuz, dinleyiniz! şimdi Nur devridir ve Nur hâkimdir. Zulmette boğulan şu asrı ve gelecek asırları, Kur'andan aldığım nurumla reyyan edeceğim diyor.” (Konferans sh: 8
“Bediüzzamanın azami ihlas, azami sadakat ve azami fedakarlık manasını ihtiva eden, gösteren ve işaret eden mesleğini nazara vermek lazım gelmektedir.
Tâ ki, hizmet-i Nuriyede bulunacak Kur’an şakirdleri kıyamete kadar bu düstular muvacahesinde hareket etsinler.” (Hizmet Rehberi baş kısmı)
“Benim ehemmiyetsiz şahsımın kusurlarıyla beni çürütmek ve ihanetlerle nazar-ı âmmeden düşürmek; Risale-i Nur'a zarar vermez, belki bir cihette kuvvet verir. Çünki benim bir fâni dilime bedel Risale-i Nur'un yüzbin nüshalarının bâki dilleri susmaz, konuşur. Ve hâlis talebeleri, binler kuvvetli lisanlar ile o kudsî ve
küllî vazife-i Nuriyeyi şimdiye kadar olduğu gibi, inşâallah kıyamete kadar devam ettirecekler.” (şualar sh: 377)
“Risale-i Nur şahs-ı mânevîsi itibariyle bütün hakaikde "üstad-ı küll" hükmüne getirmiş ve topyekûn ıslâmiyet hakikatlarının bir aks-i nurunu ve tecellisini Risale-i Nur şahs-ı mânevîsinde dercederek, ehl-i hakikat ve kemali hayretle baktırmış ve böylece, Risalet-i Ahmediye ve hakikat-ı Muhammediyenin câmi bir âyinesi olan Risale-i Nur ile Said Nursî, bir Said olarak çürümüş, erimiş; fakat mânen bütün âlem-i ıslâm olarak tevellüd etmiş, beka bulmuştur.
Ve tâ kıyamete kadar Risale-i Nur bâki kalacak ve daima tekemmül edecektir.” (Tarihçe-i Hayatı sh: 16
“...ehl-i imana hücum eden ehl-i dalalet, -bu asır cemaat zamanı olduğu cihetiyle- cem'iyet ve komitecilik mayesiyle bir şahs-ı manevî ve bir ruh-u habis olmuş, Müslüman âlemindeki vicdan-ı umumî ve kalb-i küllîyi (Müslümanların kalbindeki manevî hisleri) bozuyor. Ve avamın taklidî olan itikadlarını himaye eden ıslâmî perde-i ulviyeyi (utanma gibi dinî hayatın temelini) yırtıyor ve hayat-ı imaniyeyi yaşatan, an'ane ile gelen hissiyat-ı mütevâriseyi (ıslâm cemiyetinde yaşanan faziletleri) yandırıyor. Herbir müslüman tek başıyla bu dehşetli yangından kurtulmaya me'yusane çabalarken, Risale-i Nur Hızır gibi imdada yetişti.
Kâinatı ihata eden son ordusunu (*) gösterip ve ondan mukavemetsûz maddî, manevî imdad getirmek hizmetinde hârika bir emirber nefer olarak Âyet-ül Kübra Risalesi'ni ımam-ı Ali (R.A.) keşfen görmüş, ehemmiyetle göstermiş.” (Kastamonu Lahikası sh: 55)
Yani mezkür beyanlar, gelecek zat dahi Bediüzzaman Hazretlerine bağlı kalacağından Bediüzzamanın ve Risale-i Nurun manevî riyaseti dairesinde, temsilen icra ettiği müceddidiyet cereyanından başkası aranmaz diye ifade ediyor.
“Evet bu zaman hem iman ve din için, hem hayat-ı içtimaiye ve şeriat için, hem hukuk-u âmme ve siyaset-i ıslâmiye için, gayet ehemmiyetli birer müceddid ister. Fakat en ehemmiyetlisi, hakaik-i imaniyeyi muhafaza noktasında tecdid vazifesi, en mukaddes ve en büyüğüdür. şeriat ve hayat-ı içtimaiye ve siyasiye daireleri ona nisbeten ikinci, üçüncü, dördüncü derecede kalıyor.
Rivayat-ı hadîsiyede, tecdid-i din hakkında ziyade ehemmiyet ise, imanî hakaikteki tecdid itibariyledir.” (Kastamonu Lahikası sh: 189)
ışte bu beyanatta açıkça görüldüğü üzere:
1- “iman ve din için;
2- hayat-ı içtimaiye ve şeriat için;
3- hukuk-u âmme ve siyaset-i ıslâmiye
için, gayet ehemmiyetli
birer müceddid ister.”
diyerek üç vazife sahasını belirlemiştir.
Yani birincisi iman hizmeti ki yukarıda açık ifadelerle bildirildiği üzere
kıyamete kadar devam edecek olan Nurun haslar dairesi olup bu daire o vazifeyi yapıyor.
ıkincisi ise, ictimaî hayatta bid’aların izalesiyle şeairin ihyası vazifesine bakacak olan ictimaiyyun heyeti ve mümessili gerekiyor.
Üçüncüsü dahi, hukukî ve siyasî sahada teşri’ ve tanzim yapacak olan hukukıyyun ve siyasiyyun heyeti ve mümessili lâzımdır. Bu son iki vazifenin tahakkuku, ittihad-ı ıslâmın varlığına bağlıdır.
Bu üç vazifenin her biri müstakil birer mehdi olmayıp üçü birden mehdiyet cereyanını teşkil eder. Çünkü zaman cemaat ve şahs-ı manevî zamanıdır. Evet, Hz. Üstad diyor ki:
“Her asırda dine ve imana tam hizmet eden müceddidler geldikleri gibi, bu acib ve komitecilik ve şahs-ı manevî-i dalaletin tecavüzü zamanında bir şahs-ı manevî müceddid olmak lâzım gelir. Eski zamana benzemez. şahıs ne kadar da hârika olsa, şahs-ı manevîye karşı mağlub olmak kabildir. Risale-i Nur'un o cihette bir nevi müceddid olması kaviyyen muhtemel olduğundan o sıfatlar, hâşâ benim haddim değil; belki mükerrer yazdığım gibi, benim hayatım Risale-i Nur'a bir nevi çekirdek olabilir. Kur'anın feyziyle Cenab-ı Hakk'ın ihsanıyla o çekirdekten Risale-i Nur'un meyvedar, kıymetdar bir ağaç hükmüne icad-ı ılahî ile geçmesidir.” (Emirdağ Lahikası-ll sh: 152)
Netice:
Risale-i Nur ve iman hizmeti kıyamete kadar devam edecektir.
http://www.ittihad.com.tr/uc%20mehdi%20iddiasi.htm