Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

12.12.2007, 15:17

Eski said ve Eserleri..okuyun

Arkadaşlar

risale-i nurda sadece imani meseleler yok. üstadın ilk dönemde cumhuriyet kurulana dek her zaman kürtlerin arasında olması nedeniyle ve kendisi kürt olduğu için devamlı hamiyet-i milliye ve islamiye ile kürtlere bir ilerleme kapsıını açmak için teşvik etmiş bunun için istanbula abdulhamite gitmiş milletim için geldim diyerek beni öldürün sürgüne yollayın ama ben sizin verdiğiniz rüşvet ve hakk-ı sukutu alamam. şehid olsam bir milletin kalbinde yatacağım der...münazarat, iki mekteb-i musibetin şehadetnamesi divan-ı harb-i örfi ve üstadın eski said döneminde gazetelerde çeşitli yerlerde çıkan tüm yazıları üstadın milli hamiyeti yansıtır.

nurcuların çoğunluğu yani bir iki cemaat hariç diğerleri üstadı türkleştirmek ve kürtlüğünü unutturmak ve ayrıca korkudan dolayı risaledeki Kürt, kürdistan, gibi kelimeleri ve devlete ve siyasete sert gelen ifadeleri risaleden çıkardılar ve bir kaç sene öncesine kadar yani süleyman demirel kürt meselesini kabul edene kadar dediğim cemaatler eski said dönemindeki eserleri basmadılar ve yeni said dönemindeki eserlerde de dediğim kelimeleri çoğunlukla değiştirdiler. hatta bazı yerlerde eklemeler de yaptılar. şeyh said meselesinde dedikleri ve risayele ekledikleri gibi üstad bu askere kılıç çekilmez falan dememiştir...


ıKı mektebi musibetin şehadetnamesi

Zehra Yayıncılık:

ıstanbul'da yirmibine yakın Kürdler, hammal ve gafil ve safdil olduklarından müstebidlerin onları iğfal ile Kürd kavmini lekedar etmelerinden korktum. Kürdlerin umûm yerlerini ve kahvelerini gezdim. Geçen sene anlayacakları bir tarikle meşrutiyeti onlara telkin ettim.

Tahrifatlı nusha:ıstanbul'da yirmi bine yakın hemşehrilerimi, hamal ve gafil ve safdil olduklarından, bazı particiler onları iğfal ile vilâyât-ı şarkiyeyi lekedar etmelerinden korktum. Ve hamalların umum yerlerini ve kahvelerini gezdim. Geçen sene anlayacakları suretle meşrutiyeti onlara telkin ettim.


Münazarat:
Ey Kürdler! Acaba şimdi bir miting yapsam; sizin iki bin sene evvelki ecdadınızı ve iki asır sonradaki evlâdlarınızı şu gürültühane olan asr-ı hâzır meclisine dâvet etsem. ..

tahrifEy Türkler ve Kürdler! Acaba şimdi bir miting yapsam; sizin bin sene evvelki ecdadınızı ve iki asır sonradaki evlâdlarınızı şu gürültühane olan asr-ı hâzır meclisine dâvet etsem. ….

ve daha niceleri....


bu ve benzeri sebeplerden dolayı nurcuların çoğu üstadın eski said eserlerine yanaşmazlar ve kimsenin de bu eserlerden haberi yoktur...sadece iman meselelerini okuturlar ve siyasi ve sosyal meseleleri cemaatlerin ileri görüşüne bırakırlar...onlar da ne derse... işte bu gibi meselerlerden dolayı ben de çok şahit oldum ki eski said eserlerini yani yukarıda bahsettiğim kitapları vs..kabul etmezler..devletin siyaseten kürt meselesini kabul etmesinden önce tamamen reddederlerdi. şimdi biraz eksildi çünkü artık devlet de bazı şeyleri kabul etti. ancak cemaatlerde kürtleri türkleştirme politikası sürüyor..

bu bir iddia değil..bu cemaatlerin çoğunda kürtçe konuşulmaz hele önceleri tamamen yasak olup para cezası kesilirdi. şimdi bile o cemaatlerdeki kürtler dahil olmak üzere kürtçe konuşana veya kürt meselesinden bahsedene kürtçü ve pkk ci gözüyle bakarlar. bunu eğer bir kürt nurcu bile yapabiliyorsa kürtlerin ne kadar asimile edildiğini siz düşünün..

oysa üstad kürtlere ne tavsiyelerde bulunuyor veya yeni dönemde bile üstad milliyetçiliği ve meşhur ayeti nasıl yorumluyor..üstadı bilen abiler zaaflarına kurban oluyor ve üstadı gizliyorlar devletçi ve türk milliyetçisi yapıyorlar..bilmeyen talebeler de soramıyorlar...abiler bilir diyorar...

fazla zamanım yok ama şunu söyleyerek bitiriyorum...
1-Üstadın sadece imani meseleri açıklayan eserlerini okumayın.lahikalar ve eski said eserlerini de okuyun.
2-okurken zehra yayıncılık külliyatıyla karşılaştırın..

sonra da sorgulayın...

bunlar iddia değil,,mehmet kutlular abinin ve diğer talebelerin kabul ettiği amma hala devam ettirdiği yanlışardır...kayıtlarda vardır....

2

12.12.2007, 15:44

Re: Eski said ve Eserleri..okuyun

Alıntı sahibi ""osmanoca""



.......
........
bunlar iddia değil,,mehmet kutlular abinin ve diğer talebelerin kabul ettiği amma hala devam ettirdiği yanlışardır...kayıtlarda vardır....


ıddia değilse, ispat isteriz. Kutlular ağabeyin ve diğer ağabeylerin birebir ses kayıtlarını buraya ulaştırmazsanız hakkımızı helal etmiyoruz.

Bilâl Tunç

Orta Düzey

Mesajlar: 360

Konum:

Meslek:

Hobiler: 1- tashih, 2- Osmanlıca, 3- arıcılık

  • Özel mesaj gönder

3

12.12.2007, 17:59

Eski Said ve Eserleri

Risâlelerde Üstâd'ın kendisinin veyâ talebelerinin ilcâât-ı zamân gereği ba'zı tasarruflarda bulundukları doğrudur. Elimde D.H.Ö.'nin 1909 ve 1910 baskılarının fotokopileri, 1954-57'lerde teksir edilen nüshanın aslı bulunuyor(Âsâr-ı Bedîiyye'de kapak fotoğrafı görülen nüsha). Üzerinde muhterem müellifin kendi el yazısı ile tashihleri var. Zehrâ Yayınları bu nüshayı dikkate almış mı? Almadı ise bir gerçeği gizlemiş olmuyor mu? Bir sayfasının yeni yazıya çevrilmişini ekte gönderiyorum. Sizin elinizdeki nüshada bulunmayan farklılıklar Üstâd Hazretlerinin bizzat kendi el yazısı ile yaptığı değişikliklerdir.
Üstâd'ın hangi ırktan olduğu hiç önemli değil. Peygamber Efendimiz'in Arab'lığının mühim olmadığı gibi. Biz Âl-i Beyt'ten olduğuna inanıyoruz.

Mü'minler ancak kardeştir.. Orta yolu ihtiyâr etmek lâzım, sevgili Kardeşim.
Allâh'a emânet olun.


ıFÂDE-ı NÂşıR AHMED RÂMıZ

323 senesi zarfında idi ki; Kürdistân’ın yalçın, sarp, âhenîn mâverâ-yi şevâhik-ı cibâlinde tulû’ etmiş “Saîd-i Kürdî” isminde nevâdir-i hilkatten ma’dûd bir ateşpâre-i zekânın ıstanbul âfâkında rü’yet eylediği haberi etrâfa aksetmiş.. ve fıtraten mütecessis olan ba’zı kimseler o hârika-i fıtratı peyâpey gördükçe, hilkatin hazâin-i lâtefnâsındaki sehâveti bir türlü hazmedemeyenleri, şu Kürd kıyâfetinde, o şâl ve şâlvar altında öyle bir kânûn-i dehânın ihtifâ edebileceğini bir türlü anlayamayarak, âtıl ve müzevvir olan ekseriyet-i hasîse, zelil olan hissiyât-ı umûmiyesini bir kelime-i tezyîfin ma’nâ-yı intikàmında telhîs etmişlerdi: Mecnûn!…

Saîd-i Nûrsî, filvâki’ ifrât-ı zekâ i’tibâriyle hudûd-i cünûnda idi. Fakat öyle bir cünûn ki; onun rûh-i kemâl ve aklına, en ulvî ve fedâî şâir-i bedbahtî olan bir üstâd-ı muhterem (A.Cevdet), şu mısra’larında tercümân-ı zîşânı olmuştur:

Cünûn, başımda yanar âteş-i maâlîdir,
Cünûn, başımda benim bir zekâ-yi âlîdir,
Benim cünûnuma rehber ziyâ-yi ulviyyet,
Benim cünûnumu bekler azîm bir niyyet!

Evet, Saîd-i Nûrsî, ıstanbul’a; şûrezâr Vilâyât-ı şarkıye’nin, maârifsizlikle öldürülmek istenilmiş kâinât idrâkinde yapamadığı kâşânelere bedel, Yıldız siyâsetlerini zelzelelere vermek azmiyle gelmişti.

Daha ıstanbul’a gelmeden Van’dan, Bitlis’ten, Mardin’den defaatle nefyolundu. ıstanbul’a gelmesiyle berâber Sultan Abdülhamîd tarafından da sûret-i mahsûsada tarassud altına aldırıldı. Birkaç kerre tevkif edildi. Nihâyet bir gün geldi ki, Saîd-i Nûrsî’yi de Üsküdâr’a Toptaşı’na yolladılar. Çünki, hapishânede îkaz edilecek kimseler bulunmak muhtemeldi. Timarhâneden(*) ikide birde çıkarılıyor; maâş, rütbe tebşîr edilir..Hz. Saîd; “Ben Vilâyât-ı şarkıye’de medrese, mekteb açtırmak üzere geldim. Başka bir dileğim yoktur. Bunu isterim, başka bir şey istemem.” derdi. Ta’bîr-i âherle, Bedîüzzamân iki şey istiyordu: Kürdistân’ın her tarafında mektebler, medreseler açtırmak istiyor, başka bir şey almamak istiyordu…

(*): H.1328 / M.1910 nüshasında, “Bîmârhâne”. (B.T.)

kânûn (‘kef’ ile): Ocak. Bir şey’in tutuşup yandığı yer.
kânûn-i dehâ: Dehâ ocağı. Dehâ kaynağı.

4

12.12.2007, 20:49

Tahrifler ve mantık ve el yazması kaynak

öncelikle
Vakit gazetesinde "abilerin diliyle bediüzzaman" bir röpörtaj bir çok nurcu ile yapıldı ve birkaç günlük seri idi. “Adem Balta” bu röpörtajı yapmıştır. Mehmet Kutlular abinin beyanını aynen yorum katmadan şöyledir. …”Kürdistan ve Kürt gibi göze çarpan kelimeleri, Zübeyir Abiler kaldırdı. O dönemde ınönü iktidarını yaşıyorduk. Nurcuların Molla Mustafa Barzani ile ilişkileri olduğu haberleri basında yayılmıştı. Kürdistan kelimesi yerine şark, Kürt'ü de başka bir tabir ile gösterdiler. 1979-1981 yılları arasında oldu bu olaylar ..Kürt ve Kürdistan kelimelerinin çıkarılmasına neden oldu. Ama bu yanlıştı.”

zehra yayıncılığın kaynak kitapları bizzat üstadın talebelerinde olan ceylan abi ve diğer bir abinin el yazması nüshalarıdır. ayrıca zehra yayıncılık külliyatında aslı olarak farklı ve diğer yayınevlerinde farklı geçen yerlerin hepsi alta haşiye düşülerek nüsha farkı olarak belirtilmiştir. bu şekilde sadece bir yayın evi değil bir kaç yayınevinin risalelerindeki farklılıkları da görebilirsiniz. özellikle asar-ı bediiye eseri olan içtimai dersler kitabına bakın. orda eski said eserleri vardır. ve belirtilen risalelerin diğer yayınlarda farklı geçen tüm satırları altta belirtilmiştir..

kaynak üstadın talebelerinin elyazmasıdır yani...değiştirlen bazı yerlerin şüphe kabul etmesini bir tarafa bırakın bazı tahriflerde mantık hataları bile ortaya çıkmıştır...


örnek1:

Tarihçe-i hayat

orjinali:
Sonra, ben cemiyetin iman selameti yolunda ahiretimi de feda ettim. Gözümde ne cennet sevdası var, ne cehennem korkusu. Cemiyetin, yalnız yirmi milyon türk cemiyetinin değil, yüzlerce milyon bütün islam cemiyetinin imanı namına bir said değil, bin said feda olsun. ....

(diğer neşriyatlarda)
Sonra, ben cemiyetin îman selâmeti yolunda âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne cennet sevdası var, ne cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmi beş milyon türk cemiyetinin imanı namına bir said değil, bin said feda olsun.

yukarıda üstad tüm müslümanların imanı için hayatını feda etmeyi gözel almakta oysa yapılan tahrif tamamen mantığa terstir. çünkü üstad sadece 20 milyon o zamanın türkiye nüfusuyla asla vazifedar ve sınırlı görmemiştir. bu meseleyi yine türk ve türkiyeye hasretme zaafıyla yapılan bir tahrifattır..


örnek2:

ıKı mektebi musibetin şehadetnamesi

Asıl nusha:

ıstanbul'da yirmibine yakın Kürdler, hammal ve gafil ve safdil olduklarından müstebidlerin onları iğfal ile Kürd kavmini lekedar etmelerinden korktum. Kürdlerin umûm yerlerini ve kahvelerini gezdim. Geçen sene anlayacakları bir tarikle meşrutiyeti onlara telkin ettim.

Diğer yayınlar:
ıstanbul'da yirmi bine yakın hemşehrilerimi, hamal ve gafil ve safdil olduklarından, bazı particiler onları iğfal ile vilâyât-ı şarkiyeyi lekedar etmelerinden korktum. Ve hamalların umum yerlerini ve kahvelerini gezdim. Geçen sene anlayacakları suretle meşrutiyeti onlara telkin ettim.


ilk kısımda yirmibin kürt demişken malesef, bu bile çok görülmüş ve hemşehri yapılmış. bu risalede üstad devamlı kürtlere hitap ederken ve kürtlere olan telkinatlarını anlatırken ortada hemşehri diye bir şey düşünülemez. bitlisliler olarak anlamamız gerekir ki mantık dışıdır. hem hemşehri diyor hem de hammalların tüm kahvehanelerini gezdim diyor..

ayrıca devamına üstad kürt kavmini lekder etmelerinden bahsederken bu da vilayat-ı şarkiye olmuş. lekedarlık ilk tahrife göre hemşehrilerine olması gerekir. yani bir yeri hemşehrri yapıp diğer tarafı doğu illeri yapmak da mantık hatasıdır. yani doğu vilayetlerini lekedar etmek gibi mantıksız bir şey çıkar. oysa üstad açıkça yirbin kürd hammal var diyor ve bunların aldanması ile kürtlerin adına bir leke vurmalarından endişe etmektedir...

bu da tamamen mantık dışı tahriftir...

zaten yapılanllarda amantık hatası var ve bunlar gibi bir çok yer var..burdan çıkarmamız gereken şu: mantık hatası var ve bunu üstad demez.

belirtiiğim orjinal nüshayı okuyun ve diğerleriy olan farkları görün...üstadın bazı imazaların düzelttiği doğrudur. ve kürdi imzasıyla atılanlar diğer yayınlarda da pek çoktur. dolayısıyla bazı yerlerde üstad imza düzeltmiştir. dolayısıya bu bahaneyle tüm risaleleri üstad değiştirdi diyemeyiz zaten..zaten imza gibi şeylerde mantık hatası falan olamaz . üstadın tashihleri farklıdır..

yukarıda sizin verdiğiniz parçadaki kelimeler, zehra yayıncılıkta nursi değil de kürdi olarak, vilayat-ı şarkiye yerine kürdistan geçmektedir. burda verdiğiniz metinde hem kürdistan var hem de vilayat-ı şarkiye var. hem kürdi var hem nursi var. yani ikisi de mevcut. yani bir tutarsızlık var ordada. ya tamamı değişirdi veya hiçbiri. zehra yayıncılıkta hepsi kürdi ve kürdistan olarak geçmektedir ki bu da üstadın talebesinin orjinal el yazısı ile aynıdır. yine dediğin yerde problem var.

dediğim gibi işin daha da kötüsü bir yerde kürt geçerken türk yapmak veya türk kelimesi de eklemek veya farklı şeyler yapmak tamamen mantık hatası ve bir kelime yerine bir kelime koyma değil tam olarak milli bir zaaf ile tahriftir...asıl dikkat çekilmesi gereken belki burasıdır.

bu yapılanların çoğunda mantık hatası var...hele bir de bu risalelerin tamamını okuduğunuz zaman öncesinde ve sonrasında gelen cümlelerler beraber değerlendirince hepsinin mantık hatası daha kolay çıkar.

yani okuyalım daha sonra farkını görüp mantığa vuralım...üstadı tanımak için gayret gösterelim...

allaha emanet...

5

12.12.2007, 22:00

Vakit Gazetesi'nden bahis alınan ilgili röportajın hangi tarihte yayınlandığını yazabilir misiniz? Orijinal metni bizzat gazeteden okumak istiyorum da...

Bilâl Tunç

Orta Düzey

Mesajlar: 360

Konum:

Meslek:

Hobiler: 1- tashih, 2- Osmanlıca, 3- arıcılık

  • Özel mesaj gönder

6

12.12.2007, 23:46

Müdakkik Kardeşim,

Burada sâdece D.H.Ö. hakkında konuşuyorum. 1909 ve 1910 baskılarına i'tirâzım yok. Zâten sûretleri elimde. "Âsâr-ı Bedîiyye" ve "ıçtimâî Reçeteler"e de baktım. Hattâ, "Kahriyyât"ın 1908 Mısır baskısı orijinal nüshası da elimde var. Zehrâ nüshasına da inşâallah ulaşırsam bakarım. Ağabeylerin yazıları olduğuna emînim. Belki Üstâd'ın tashihinden de geçmiş olabilir. 1954-57'lerde Os. teksir edilen elimdeki nüshada bizzat Üstâd'ın kendi elyazısı ile değişiklikler yaptığı görülüyor. Demek ki, sahih diyebileceğimiz birden fazla nüsha olma ihtimâli kuvvetli. Diğerlerini kabûl edip bu nüshayı kabûl etmemek hakperestlik olabilir mi?
Üstâd'ın bilgisi hâricinde yapılan tasarruflar varsa, Kutlular Ağabey'in de "yanlış yaptık "gibi bir i'tirâfı varsa söylenecek bir şey yok. Hatâdan dönmek, tashih cihetine gitmek gerek.
D.H.Ö.'den önceki parçayla berâber bir küçük kısmı dahâ gönderiyorum. Kırmızı yazılar Üstâd'ın elyazısı olan yerlerdir. Hâlâ kabul etmiyorsanız ve iknâ olacaksanız; belge takası da yapabiliriz. Siz elinizdeki orijinal belgelerin fotokopilerini gönderin ben de bendekileri göndereyim.
Hoşça kalın.


ıFÂDE-ı NÂşıR AHMED RÂMıZ(*)

323 senesi zarfında idi ki; Kürdistân’ın yalçın, sarp, âhenîn mâverâ-yi şevâhik-ı cibâlinde tulû’ etmiş “Saîd-i Kürdî” isminde nevâdir-i hilkatten ma’dûd bir ateşpâre-i zekânın ıstanbul âfâkında rü’yet eylediği haberi etrâfa aksetmiş.. ve fıtraten mütecessis olan ba’zı kimseler o hârika-i fıtratı peyâpey gördükçe, hilkatin hazâin-i lâtefnâsındaki sehâveti bir türlü hazmedemeyenleri, şu Kürd kıyâfetinde, o şâl ve şâlvar altında öyle bir kânûn(**)-i dehânın ihtifâ edebileceğini bir türlü anlayamayarak, âtıl ve müzevvir olan ekseriyet-i hasîse, zelil olan hissiyât-ı umûmiyesini bir kelime-i tezyîfin ma’nâ-yı intikàmında telhîs etmişlerdi: Mecnûn!…

Saîd-i Nûrsî, filvâki’ ifrât-ı zekâ i’tibâriyle hudûd-i cünûnda idi. Fakat öyle bir cünûn ki; onun rûh-i kemâl ve aklına, en ulvî ve fedâî şâir-i bedbahtî olan bir üstâd-ı muhterem (A.Cevdet), şu mısra’larında tercümân-ı zîşânı olmuştur:

Cünûn, başımda yanar âteş-i maâlîdir,
Cünûn, başımda benim bir zekâ-yi âlîdir,
Benim cünûnuma rehber ziyâ-yi ulviyyet,
Benim cünûnumu bekler azîm bir niyyet!

Evet, Saîd-i Nûrsî, ıstanbul’a; şûrezâr Vilâyât-ı şarkıye’nin, maârifsizlikle öldürülmek istenilmiş kâinât idrâkinde yapamadığı kâşânelere bedel, Yıldız siyâsetlerini zelzelelere vermek azmiyle gelmişti.

Daha ıstanbul’a gelmeden Van’dan, Bitlis’ten, Mardin’den defaatle nefyolundu. ıstanbul’a gelmesiyle berâber Sultan Abdülhamîd tarafından da sûret-i mahsûsada tarassud altına aldırıldı. Birkaç kerre tevkif edildi. Nihâyet bir gün geldi ki, Saîd-i Nûrsî’yi de Üsküdâr’a Toptaşı’na yolladılar. Çünki, hapishânede îkaz edilecek kimseler bulunmak muhtemeldi. Timarhâneden(***) ikide birde çıkarılıyor; maâş, rütbe tebşîr edilir..Hz. Saîd; “Ben Vilâyât-ı şarkıye’de medrese, mekteb açtırmak üzere geldim. Başka bir dileğim yoktur. Bunu isterim, başka bir şey istemem.” derdi. Ta’bîr-i âherle, Bedîüzzamân iki şey istiyordu: Kürdistân’ın her tarafında mektebler, medreseler açtırmak istiyor, başka bir şey almamak istiyordu…

(*): Üstâd Hazretlerinin kendi elyazısı olan ibâreler, kırmızı eğik yazı ile gösterilmiştir. (B.Tunç)
(**): Koyu turuncu kelimeler kat’îdir. (B.T.)
(***): H.1328 / M.1910 nüshasında, “Bîmârhâne”. (B.T.)

kânûn (‘kef’ ile): Ocak. Bir şey’in tutuşup yandığı yer.
kânûn-i dehâ: Dehâ ocağı. Dehâ kaynağı.




ÜÇÜNCÜ CıNÂYET(!): ıstanbul’da yirmibine yakın Kürdler; hammal, ve gàfil ve safdil olduklarından, müstebidlerin onları iğfâl ile hemşehrilerimi lekedâr etmelerinden korktum. O hammalların umûm yerlerini ve kahvelerini gezdim. Geçen sene, anlayacakları bir tarîk ile meşrûtiyeti onlara telkin ettim. şu meâlde:

7

13.12.2007, 02:52

Zübeyir Gündüzalp buna tek başına mı karar vermiş?

8

13.12.2007, 09:07

Günümüz milli problemleri, hatalar ve üstad

Güzel kardeşlerim...

Zehra yayıncılığın çıkardığı içtimai dersler kitabının arkasında bibliyoğrafya ve kaynak kitaplar vardır. ayrıca üstadın kitapa alınan o dönem gazete ve makaleleerinin de hepsinin osmanlıca orjinal gazete örnekleri de vardır...

o dönemde zübeyir abi en yetkili abilerden ve elbette kimseye sormadan tek başına yapmamış olması muhtemeldir. bazı abiler beraber bu değişikliğe gitmişlerdir. zaten bazı abilerin de o dönemde bu tahrifat meselelerine itirazdan dolayı cemaatten dışlandığı bilinmektedir. yani bu olurken de beraberinde şimdi olduğu gibi problemler çıkmış..tabi tüm detayları aslında abilerin izah etmesi gerekir..

ayrıca ortada türkiyenin en önemli ve tehlikeli meselesi haline gelmiş bir kürt sorunu yaşanırken abilerin bu konuda ölmeden önce bazı şeyler yapmaları gerekir bence...üstadın sözlerini bakışlarını makalelerini ve kürt sorunuyla ilgili herşeyi masaya koymaları gerekir..onlar vefat ettikten sonra artık sözlü ve canlı şahitler de kalmaz..birileri bazı şeyler itiraf ettiği için bir şeyler söyleyebiliyoruz...peki ya söylenmeyenler ve hala gizli kalanlar? tüm bunların bir an önce açıklanması ve kürt sorununa üstadın ve dolayısıyla islami bakışın etkileri olmalı..

birileri bir gazete için röpörtaj yaptıkça mı bir şeylerin beyan edilmesi gerekir. o kadar risale semposyumu yapılıyor. bence ilk fırsatta kürt meselesi konusunda bir sempozyum ile tüm belgeler ve fikirler ve şahitler devreye girmeli ve kalıcı bir kaynak olmalıdır.

yoksa talebeler bildiklerini ve yanlışları söylemeyerek sustukça ilerde daha kötü sonuçlara neden olacaktır..üstadın bir talebesi, sohbette zehra vakfının şehit edilen başkanı hakkında "bizi dinlemedi,sonu bu olacaktı zaten,o şehit değildir,vs..."aklın bile almadığı ifadeler hiçbir zaman üstadın anlayışı değildir...hayatını hizmete adamış ve sonunda derin güçlerce şehit edilmiş öyle bir zat için üstadın bir talebesi böyle sözler söylüyorsa doğru olmayan ve hissi ve nefsani olan bir şeyler vardır demektir...

üstadın dediği gibi "ben dedim diye hemen sözlerimi alıp koynunuza koymayın. kuran terazisine vurun ,eğer altın çıkarsa kabul edin, bakır çıkarsa bedduayı da arkasına ilâve edip iade edin" . biz de bir abi bir şeyler diyor diye hemen kabullenmeyelim..bu mesele ince bir mesledir ve herkesin zaafları ve korkuları ve bunlardan kaynaklanan hataları olabilir...
kimse hatasız değildir..üzerine gitmek hakikati araştırmak gerekir..

malesefe nur camiası talebelerin siyasi ve sosyal ufkunun yitirilmesine neden olmakta ve sorgulama tamamen devreden çıkmıştır..

şu an kürt meselesiyle ilgili daha çok sözlerin söylendiğine de aldanmayın..kaç sene öncesine kadar eski said eserleri basılmıyordu ve içtimai dersler kitabı risaleden bile sayılmıyor ve reddediliyordu.ama illa ki seneler kaybedeceğiz ve devlet olaya el koyduktan ve belki dünya çözdükten sonra biz nurcular üstadın gerçek fikirlerini ve yazıları çıkaracağız. ama o zamana kadar dün bugün ve yarın dine ve üstada yanlışlarımızdan dolayı düşman olan ve farklı yerlerde çözüm arayanların günahı kimin boynunda olacak. o kadar ölen kürt türk insanının hesabını kim verecek. acaba doğru isalamiyeti ve üstadı anlatmamaktan dolayı sorumlu değil miyiz..

üstad hayatı pahasına ilk gününden son nefesine kadar aklına ölümü getirmeden çalıştı ve ölümle burun buruna idi her an. peki biz nur talebeleri, hangi zaaflarımızdan ve korkularımızdan dolayı bu risaleleri ve üstadı ne hale getiriyoruz...

dersanelerde kürt meselesini açarsanız size ilk bakış pkk li gibi olur ve önemli olan islamdır. bu meselelere girmeyelim. üstad siyaset yapmamış felan filan...

üstad kürtlere o kadar telkinat yaparken ve türkleri milliyetçilik meselesinde dikkatli olmaya çağırırken ve bize sorunların çözümü için pek çok şey sıralarken nurcular kürtleri malesef anlamadı ve kimliklerinin unutulması meselenin çözümü gibi düşünüldü. işte sonuç ortada. cinayetler..ve kardeş kavgası...üstadın bir asır önce çizdiği proje ve halkların kardeşliğini sağlayacak fikirleri olmayınca ve nurcular pasif ve hatta hatalı davranınca başkaları çözümü bulmak için canla başla çalışıyor...

acaba her hafta ve her dersten sonra bir sosyal ve siyasal mektup veya üstadın eski said dönemi eserleri okunsaydı da insanlara bu meseeyi anlama ve çözmeye çalışma mantığı ve vurgusu yapılsaydı bugün bazı cemaatler türkçü fikirlerin yuvası veya kürtlüğün inkarını ve bastırılmasını islam sanma şekline dönüşür müydü?

hata çok...ama düşünmek ve halletmek lazım..

allahım bizi zulme meylettirecek şeylerden koru...[/b]

9

13.12.2007, 09:20

Değerli kardeşim hassasiyetini anlıyor ve bu konuda seninle hem fikiriz. Ancak Risale-i Nur siyaseti talim eder, siyasete dahil olmaz. Senin istediğin şey Risale-i Nur'un siyaset içine itilmesine sebep olur.

Elbette Risale-i Nur Kürt sorununu çözülmesi için ne lazım göstermişse ve hangi metod ve prensipleri vermişse ve ne tavsiye etmişse onun peşindeyiz.

ışte Milliyetçiliğin ne kadar muzır olduğunu gösterir Risaleler, işte Uhuvvet Risalesi daha niceleri. Ama Risale-i Nur'un hiç bir yerinde senin istediğin gibi bir metod yoktur. Siyasi ve ıçtimai Reçetelerde de yoktur.

Hem Nurcuların eski Said'in eserlerini yok saydığını iddia etmişsin. Asla ve kesinlikle evhamdır.

Bakınız ben Zehra Vakfından çok kardeş tanıyorum. Onların sohbetlerine gidiyorum. Bir kısım talebe malesef tek okuduğu kitab ıçtimai Derslerdir.
Neyse sonra devam edelim.

Muhabbetle
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

Bilâl Tunç

Orta Düzey

Mesajlar: 360

Konum:

Meslek:

Hobiler: 1- tashih, 2- Osmanlıca, 3- arıcılık

  • Özel mesaj gönder

10

13.12.2007, 10:51

Günümüz Millî Problemleri

Kıymetli Kardeşim,
Bahsettiğiniz mes'elelerin hepsine değilse de bir kısmına katılıyorum.
Nur Câmiası geniş bir kitle. Türkçülük tarafı ağır basanlar olduğu gibi Kürtçülük yanı öne çıkanlar da vardır. Türk, Kürd olmak ayrı Türkçülük, Kürdçülük ayrı mes'eleler. Birbirine karıştırmamak gerek. Ama büyük ekseriyette hamiyet-i dîniyye esastır. Her türlü eksik ve hatâlarımıza rağmen Allâh'a binler şükürler ki, bu câmia var. Ya olmasaydı hâlimiz nice olurdu?. Tabîî ki, hatâları izâle yolları aranmalı. Aranıyor da inşâallah. şu an karşılıklı fikir alışverişinde bulunmamız bunun küçük bir tezâhürü. Karşımızda dinsizlik cereyanları, Süfyânizm gibi devâsâ canavarlar varken, işi ırk temeline indirirsek onların işini kolaylaştırmış oluruz sâdece. Herşeyden evvel ıttihâda, uhuvvete ihtiyâcımız var.
1950'li yıllarda teksir edilmiş olan, Üstâd Hazretlerinin kontrolundan geçmiş, içinde imzâsı, birkaç yerde elyazısı ve bu eseri 500 nüsha çoğaltan A. Nazif ve arkadaşlarına kendi elyazısı ile duâsının buluduğu Arabî El Hutbetü'ş-şâmiyye tecümesinin 92. sayfasından hepimizin bildiği bir kısmı naklediyorum:
"Hürriyet'in başında Sutan Reşâd'ın Rumeli'ye seyâhati münâsebetiyle Vilâyât-ı şarkıyye nâmına ben de refâkat ettim. şimendüferimizde iki, mektepli, mütefennin arkadaşla bir mübâhase oldu. Benden suâl ettiler ki; hamiyyet-i dîniyye mi, yoksa hamiyyet-i milliyye mi dahâ kuvvetli, dahâ lâzım?..
O zaman dedim: Biz müslümanlar; indimizde, yanımızda din ve milliyet bizzât müttehiddir... ... ... Öyle ise; hukuk-u umûmiyye içinde hamiyyet-i dîniyye esâs olmalı. Hamiyyet-i milliye ona hâdim ve kuvvet ve kal'ası olmalı.... ... ... Size derim ki: Hamiyyet-i dîniyye ve ıslâmiyyet miliyeti ve Türk ve Arab içinde tamâmıyle mezc olmuş ve kabil-i tefrik olamaz bir hâle gelmiş.. Hamiyyet-i ıslâmiyye; en kuvvetli, metin, Arş'dan gelmiş bir zencîr-i nûrânîdir.. Kırılmaz, kopmaz bir Urvetülvüska'dır, tahrip olmaz, mağlup olmaz bir kudsî kal'adır. ..
" ve devâmı gibi bahisler inşâallah bizlerin pekçok yaralarımızı tedâvî eder.

11

13.12.2007, 11:37

ıslam siyaseti ve Kürt meselesi

ıslam mistik bir din değildir. hayatın her alanında hakim kuralları olan tek dindir. aynı şekilde üstad gibi hayatı siyasetin içinde geçmiş birinin bize karşılaştığı sosyal ve siyasal sorunlarda taleberlin nasıl hareket etmesi ile ilgili mesajları vardır. imandan islamdan içtimai hayattan ve siyasi olaylara kadar bir islam duruşu var üstadın. bu mücadelesi en büyük siyasetidir. ama politik anlamdaki siyaseti kastetmiyorum zaten. devletlerin partilerin veya dışardan aramıza sokulan problemlerin (ki en büyüğü rejim ve kürt meselesi olmuştur) karşımızda durduğu bir zamanda üstad nasıl bir yol izlemiş ise biz de aynı olaylara aynı şekilde çare bulup karşı koymalıyız. bu anlamda üstadın islam siyesetini göseren derslerini kastediyorum...

kardeşimin dediği gibi üstad siyasetten men ediyor ama peki neden yıllarca partilerin ve islam dışı kişilerin peşinden cemaat menfaati için gidildi ve gidiliyor..üstad asla islam karşıtı birinden destek almamış ve bunu islam kardeşliğini en çok zedeleyecek şey olarak gördüğü için kimsenin teklifini kabul etmemiş ve tavizsiz hizmetiyle uğraşmıştır...

solcudan sağcıdan dindarından dinsizine kadar kimsenin üstada bir şey diyememesinin ardında o netlik ve değişmez hayatı vardır..

ikinci nokta ise eski said dönemi eserlerinin reddedilme meselesidir..bunu öylesine söylemedim..süleyman demirelin kürt sorununu kaç yıl öncesinde kabul etmesine kadar münazarat eseri kimse tarafından basılmamıştı. sadece osmanlıca asarı bediiyede vardı ve onu da kimse bilmiyordu ve hala talebelerin çok okumuş ve meseleleri bilmiş olanları dışında kimse bu eserleri bilmiyor ve okumuyor ve okutulmuyor...okunması kişilerin kendi tercihine ve bilgisine kalmıştır..bu konuda cemaatlerin bir vurgusu yoktur..
özellikle okutulması gerekir çünkü şu problemlerin yaşandığı yıllarda insanlar , en azından bu meseleye duyarlı olanları ikna ve kardeşliği pekiştirme anlamında eski saidi iyi bilmesi gerekir ve insanların bu hatalardan dinden soğumasına engel olmalıdır...

bir problemden bahsetmek ihtiyaç duyulduğu içindir.ben de kürt meselesinden ve üstadın eski said eserlerinden bahsederim. ama nedeni problemin yaşanması ve kürt sorununu anlama problemi yaşanmasıdır..yani ben üstadı her yönüyle tanımaya çalışyorum diye diğer cemaat arkadaşlarımla veya farklı cemaatlardaki kürt doslarımla konuşunca sanki ben bölücülük yapıyorum gibi bakarlar ve kendileri kürt oldukları halde kürtçe konuşmazlar...bu psikolojik ve islami olmayan bir problemdir...bir insan kendi dilini konuşmamaya çalışıyorsa bu cemaatin verdiği fikirdendir..bunu da biliyoruz..mutlaka açık harflerle kürtçe konuşmayın denilmesi gerekmez ama eylemler ve tutumlar talebeyi zaten öyle yönlendiriyor..bu yasakçı anlayış önceleri daha da keskindir. devletin yapmadıkları yapılıyordu...

hülasa...kürt meselesi var olduğuna göre siz üstadın ve islamın milletleri inkar etmediğini aksine her milletin kendi kimliğiyle olması gerektiğini ve hiç bir milletin başka milletleri kültürel ve milli özelliklerinden uzaklaştırmaya çalışmaması gerektiğini vurgularsanız farklı ve doğru bir yöntem izlemiş olursunuz .

fakat islam kardeşliği yeter, milliyet önemli değil, bunlar siyasi şeylerdir diyerek bugün kanlar akıtan problemi görmezden gelir ve gelinmesini isterseniz hem islami olmaz hem de insanların din dışı çzöümler aramasında ve farklı yolların taraf bulmasına neden olursunuz..

bu iki yöntemi iyi tahlil etmek lazım..çünkü şu an yapılan islam kardeşliği adı ile kürtlerin kürtlüklerini ortaya çıkarmamaları ve bir hak gibi dile getirmemelerini istemektir...eğer dediğim olmasaydı bugün kürt olan ve kürtlerden çok türklere iman noktasında faydası olan üsadın ana dili dediği kürtçe külliyatın çoktan olması gerekirdir... hak adına buna evet denilmelidir..dünya dillerine iftiharla çevrildiğini söyleriz ama kimse neden üstadın ana dilinde yazılmamış ve bu kadar problemler kürt meselesinde çıkmışken neden duyarlılık gösterilmemiş demez ki...abilerin sorun büyümeden ilk önce yapmaları gereken buydu ama nurcular yapamadı ve hala yara kanamaktadır...

bunların olması gerekirdi..ama olmamış..farketmek ve duyarlı olmak lazım....ne kadar üstadı okursak ve okutursak o kadar geniş düşünürüz..bazı şeylerden korkarsak ve gizli tutarsak menfi sonuçlar çıkar ve çıkmıştır..bu devletlerin hakim olma siyasetidir. cemaatlerde olmamaldır...

hamiyet-i milliye, herkes gibi her kürdün de bu meselelerin çözümü için uğraşması ve çözüm aramasıdır. susması ve kürtlüğünü giderek yitmesi değildir.bu hamiyet-i milliyeyi hele hele risalede arıyor ve bunu vurgulyorsanız bunu adına menfi milleytçilik denilmez denilmemelidir..

selamlar...

12

13.12.2007, 12:10

Burada, ızmir'de, Üstad Bediüzzaman'ın hayatta olan talebelerinden, Vanlı, Kürt asıllı, Selahaddin Akyıl ağabey var. Kendisi, Üstad'ın yakın hizmetine girmek istediği halde, o buna izin vermemiş. "Hemşehrisini kayırıyor" diye fitne kazanını kaynatacaklarından.

şimdi sen gelip burada, bunları konuşarak, Kürt milliyetçiliğini reklam için risaleleri kullanırsan, başkalarının ekmeğine yağ sürer, bu davaya zarar verirsin.

Kimse doğarken ne milletini, ne cinsiyetini seçebiliyor, biz Nurcular olarak bunun bilincindeyiz.

Asimile olayına gelirsek, zaten kendi millet bilincini taşıyan, bundan etkilenmez. Biz de asimile ve Kürtlere benliğini unutturma ve sorunu böyle çözülmesi taraftarı değiliz. Kenan Evren denen şahıs bile, Kürtçeye izin verilmeli diye laf söyledi geçenlere.

Baskıyla, asimileye zorlamayla sorun çözülmez. Bunu onlar da farketti. Sonra başka mihraklara oyuncak oluyor Kürtler.

Böyle hassas bir konuyu, risaleler üzerinden gündeme getirmen, kurcalaman, Kürt meselesine yarar getirmeyecektir. Onların ekmeğine yağ süreceksin, Said Nursi Kürtçülük, bölücülük yapıyordu diye yarım asırdan fazladır iftira atanların eline koz vereceksin.

Durum hassas, hala kavrayamadıysan ve böyle bir yol da tuttuysan, kusura bakma ama izin veremeyiz. Kartalın dürbün gibi gözüyle avını aradığı gibi, fitne için mahal arayanlara buradan ekmek çıkmamalı, kartel medyasını sen de biliyorsun.

13

13.12.2007, 17:41

Re: Eski Said ve Eserleri

Alıntı sahibi ""Bilâl Tunç""

Risâlelerde Üstâd'ın kendisinin veyâ talebelerinin ilcâât-ı zamân gereği ba'zı tasarruflarda bulundukları doğrudur. Elimde D.H.Ö.'nin 1909 ve 1910 baskılarının fotokopileri, 1954-57'lerde teksir edilen nüshanın aslı bulunuyor(Âsâr-ı Bedîiyye'de kapak fotoğrafı görülen nüsha). Üzerinde muhterem müellifin kendi el yazısı ile tashihleri var. Zehrâ Yayınları bu nüshayı dikkate almış mı? Almadı ise bir gerçeği gizlemiş olmuyor mu? Bir sayfasının yeni yazıya çevrilmişini ekte gönderiyorum. Sizin elinizdeki nüshada bulunmayan farklılıklar Üstâd Hazretlerinin bizzat kendi el yazısı ile yaptığı değişikliklerdir.
Üstâd'ın hangi ırktan olduğu hiç önemli değil. Peygamber Efendimiz'in Arab'lığının mühim olmadığı gibi. Biz Âl-i Beyt'ten olduğuna inanıyoruz.

Mü'minler ancak kardeştir.. Orta yolu ihtiyâr etmek lâzım, sevgili Kardeşim.
Allâh'a emânet olun.



Buna ek olarak diyorum ki, atıfta bulunulan yıllar, daha Osmanlı ımparatorluğunun ayakta olduğu yıllardır. O yıllarda, Kürtler yaşadığı için, o bölge, Kürdistan olarak anılırdı, sorun olarak görülmezdi. ıstanbul'a da Konstantinapol dendiği gibi. Bunu ecdad kendisi kullanmış, sorun olarak görmemiş.

Ama şimdi durum, şartlar aynı değil. Aynı sözleri kullanırsan, bölücü yaftasını saniyesinde yersin. Çok olaylar, çok fitneler geçti. Bunları göz önünde bulundurmak zorundasın.

14

15.12.2007, 13:28

Osmanhocam Risaleler'de bahsi geçen ve övülen milliyetçilik müsbet milliyetçiliktir. Ancak, bazı kardeşler müsbet milliyetçiliğin tanımını yanlış yapıyor.

Risalelerde geçen müsbet milliyetçilik, milletini sevmek ve milletine ait kemalatları ıslam'ın belki insanlığın kemali için istimal etmek ve yardımına koşmaktır. Biz sizi tanışıp kaynaşasınız diye farklı milletlerde yarattık " ayetinde geçen tanışma" emrinin Üstad tarafından yapılmış tefsirinin anlamı- benim anladığım kadarı ile- şudur ki;

Mesela; dinsiz bir Kürd'ü takvalı bir Türk'e tercih etmemek. Velev ki o Kürd kardeşimiz ola. Hem muzır bir Türk'ün zalimliğini diğer Türklere düşmanlığa sebep yapmamak.
Milletimize ait kemalat ile menfi bir iftihara girmemek. Zira, o kemalatı milletimize takan -bir hikmete binaen- Allah'tır bilmek. Elbete milletimizi kusursuz bilmemek ve sair miiletleri kusurları ile yargılamamak.

Hem unutulmamalı ki, kusursuz ne bir insan ne bir millet vardır. Her hakkın her bir hükmü hak olmak lazım olmadığı gibi, her batılın her bir hükmü batıl olmak lazım gelmez. Bu düstur ile baktığımızda, milletimize Allah tarafından komşu yapılan milletlerin kemalatı ile kendi milletimizin kusurlarını tamire çalışmak ve kendi milletimizin kemalatı ile komşu milletin kusurlarını tamire çalışmak. Zira ayet icabı Adetullah gösteriyor ki, komşu milletin eksik olan kemalatı, diğer komşu millete verilmiş ve "tanışma" emri ile bu kemalatların biribirine mecz olması istenmiş. Elbette bunun manası asimile olmak değildir. Üstad'ın Münazaratta dediği gibi (mealen) Kürtülük kemalatını Türklük havuzunda doldurmak ve küngan atıp o havuzdan istifade etmek. ışte iki milletin bu havuzudan bütün Alem-i islam ve belki nev-i beşer istifade edecektir. ıki milletin kemalatından oluşan havuzdan beslenecek ıslam gölü dünyaya barış ve huzur ve istikrar getirecek. Fikr-i hürriyet inkişaf edecek ve insandan şeytanlar ne kadar uğraşsa o gölü daha kirletemiyecek. Zira, suyunu sürekli yenileyen iki pınarın havuzu gölü temizleyecektir.
Söylediklerime delil mi istersin. Bak Osmanlıda ne zaman Türk akıl, Kürd silah olmuş. Bu farklı iki kemalat bir havuzda doldurulmuş. Atılan künganla değil Osmanlının, değil ıslam'ın; insaniyetin huzuruna ve inkşafına vesile olmuş.

Ayrıca; dinimizde nerede ise varis olacak şekilde önemsenmiş komşuluk münasebetleri gerek evimizin komşusu, gerek milletimizin komşusu, gerek devletimizin komşusu açısından aynıdır. Cüzzden külle kadar geniş bir yelpaze çizer.

Demek, bizler Kürd sorununun çözümünü biliyoruz ve saklamıyor her yerde anlatıyoruz. Ancak; Dünyaya ve kainata, asırlara bakan, muhit olan meseleleri nefiy ve inkar edenlere ne yapılır. Onları ikna etmek için siyasete girilmez. Hem mesleğimiz kabul etmez, hem akıl kabul etmez.

Muhabbetle
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

15

15.12.2007, 14:15

Hakikat ve Korku ve Taraftarlık..

bu yazıyı iyi okuyalım...ama hak adına düşünelim..


Üstad zalimlerin müslümanları ve nurcuları davalarından uzaklaştırmak için en çok kullandıkları yolların başında korku duygusunu bir çok risalede dile getirir. bu korku ile hakikatler ketmedilmez...öyle olsaydı..üstad hayatı boyunca geri çekilmeyen ve hayatının sürgünde geçmesine neden olan bir yola girmezdi ve bu konuda korku damarına değinmezdi..

üstad da kürtçülük iftirasına maruz kaldı. ama biz kendimize gelecek iftiralardan dolayı hakikatı söylemeyi bırakır ve sadece menfaat noktasında hareket edersek o zaman pek çok hata çıkar...

işte vakit gazetesinde yazılmış diye bahsettiğim ve daha dün gazeten tekrar bana gelen o yazıdan bazı bölümler aktarayım...hatlarımızı görün...ama hak adına evet doğru deyin...

mehmet kutlular abiye sorulan bir soru:

- Demirel'in, şahsınızda Nurcuları kullandığı eleştirilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

- Demirel'in bizi kullandığı doğru değil. Bizi nerede kullandı? Oylarımızı alarak mı kullandı? AK Parti de benden oy isteyebilir. Ben bir grup isem, her parti benim oyumu almak için birtakım tavizler vermek durumundadır. Türkiye'nin şartları bu. Biz zaten demokrat misyonun DP, AP ve DYP ile geldiğine inanıyoruz. Çünkü bunun alternatifi yok. Demirel'e oyumuzu verdik, ama istediğimizi yapmadı diye parti değiştirecek bir kitle değiliz. Kendimizi değil milletimizi düşünüyoruz. Demirel, Bediüzzaman ve talebelerinin samimi bir dostudur. Bugüne kadar hiçbir zaman Demirel'in ağzından Bediüzzaman ve Nur talebelerinin aleyhinde bir tek kelime çıkmamıştır. Oy verdik diye teşvik gibi maddî veya manevî herhangi bir menfaat sağlamadık. Kaldı ki, inandığı istikamette oy kullanmak, kullanılmak olarak değerlendirilemez.


bazı demirel bilgileri:

-Başörtüsü takmak isteyen arabistana gider..
-Kur’an’daki 6666 ayetten 230’u dünyayı ve insani münasebetleri düzenliyor.Bunlar bugün aynen uygulanamaz.

ve dana bir sürü din düşmanlığı ama iki yüzlü olarak..

üstadın kastamonu lahikasında dediği gibi :

Birincisi: Bu asrın acib bir hassasıdır. (Hâşiye) Bu asırdaki ehl-i ıslâm'ın fevkalâde safderunluğu ve dehşetli canileri de âlîcenâbâne afvetmesi; ve bir tek haseneyi, binler seyyiatı işleyen ve binler mânevî ve maddî hukuk-u ibadı mahveden adamdan bir tek haseneyi görse, ona bir nevi tarafdar çıkmasıdır. Bu suretle ekall-i kalîl olan ehl-i dalâlet ve tuğyan; safdil tarafdar ile ekseriyet teşkil ederek, ekseriyetin hatâsına terettüb eden musibet-i âmmenin devamına ve idamesine belki teşeddüdüne kader-i ılâhiyyeye fetva verirler; biz buna müstehakız derler.


röpörtajda bir başka kısım:

- 28 şubat sürecinde Demirel "sivil yollara" başvururken, Ecevit, Demirel'in aksine Nurculara sahip çıktı.- Ecevit, Nurculara değil, Fethullah Hoca'ya sahip çıktı. Ecevit, dindarlara hiçbir zaman sıcak davranmadı. Orada Fethullah Hoca'nın desteğini alarak birinci parti olduğu için sahip çıktı. Ecevit'in ıslâmiyet'e karşı kanaati değişmedi.

- Hocaefendi yanlış mı yaptı?
-Bana göre Hocaefendi, Ecevit'i destekleyerek yanlış yaptı. Karaoğlan, Marksizmin bayraktarlığını yaptı. Marksistti. Dönüş yaptığını da sanmıyorum. Genel manada dindar grupları değil, sadece Fethullah Hoca'yı savundu. Bazıları her seçimde parti değiştirdi. Biz hiç değiştirmedik. Bana göre parti değiştirmeye gerek yoktu. Bu yaptıkları hareketin yerini Risaleler'de ve Üstad'ın hayatında bulamazlar.

ecevit için bunları rahatlıkla söylerken demirel için malesef taraftarlık ile iyiler grubuna konulmaktadır..işte siyasetin yaptırdığı şey...


bir başka soru:

- Müsadenizle tekrar bölünmelere gelmek istiyorum. Darbelerin ayrılıkta nasıl etkisi oldu?

- 12 Mart'ı eleştirdik. Ama 12 Eylül'de, bazı ağabeyler yanlış bir yola girdiler. Mehmet Kırkıncı, "Komünistlere karşı kader bizi Kemalistlerle beraber olmaya mecbur etti' diyor. Hayatını anlattığı kitabında, ihtilali müjdeli bir haber olarak aldığını söylüyor. Bu fikri Kırkıncı Hoca geliştirdi.

devam ederek:

ıhtilal sonrası ağabeyler, Kırkıncı Hoca'nın "ihtilal oldu, aleyhte olursak kötü olur" düşüncesinin etkisinde kaldılar. Buna inandılar. "Hapse girme endişesi" ve "cemaati koruma düşüncesi"yle ihtilalcilerin eleştirilmemesi gerektiğini söylediler. Kırkıncı Hoca'nın bu yönde mektubu var. Bunlar, 12 Eylül darbesini Çanakkale, Niğbolu ve Malazgirt zaferlerinden daha büyük bir zafer olarak sundular. Bu, Üstad'ın anlayış ve inancına ters bir tutumdu. Biz ihtilali savunamayız.


başka bir soru:

- Kürt sorununu sormak istiyorum. Bu soruna nasıl bakıyorsunuz?

- Hiçbir Kürt vatandaşımızın hak noktasında benden daha az hakkı yok. Kendi aralarında dillerini istedikleri gibi konuşuyorlar. Biz devlet okullarında Kürtçe eğitime karşıyız. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir şey yok. Özel okullar açılmasına itirazım yok. Ama devlet okulunda Kürtçe eğitim olmaz. Türkiye Cumhuriyeti'nin kanunu var. Bu kanuna göre devletin resmi dili Türkçe'dir. 12 Eylül'e kadar Kürtçe konuşma sorunu yoktu. 12 Eylülcüler, PKK meselesinden dolayı biraz sıkı tuttular. Bu da yanlıştı. Efendim, "Kürtçe eğitim verilsin." Hayır efendim böyle bir şey olmaz. Türkiye'de yirmi beş ırk var.


işte çarpık bir düşünce daha..üstad bizzat zehra üniversitesinde birlik ve kardeşlik sağlanması için arapça türkçe kürtçe olmasından bahsederken ve kürdistandaki okullarda atanan hocaların halkın dilini bilmediğini ve böyle eğitim olmayacağını, hocaların kürtçe bilmesi gerektiğini münazaratta belirtir:

Zülcenaheyn Kürtlerin mutemedleri olan ekrad ulemasından veya istınas etmek (tanışıklık sağlamak) için lisan-ı mahalliye âşina olanları müderris olarak intihab etmeli.


evet ve daha nice şeyler...

biz kurana göre düşünecekken üstadın keyfi küfrü ve cebri dediği kanunlara göre düşünülecekse bu işin neresi islamidir üstadın mantığını uygundur ki....

islam herkese aynı hakkı verir...eğer kanunlara göre bir şeyler talep edilecek veya inkar edilecekse tüm devletlerde uyugulanan kanunlara göre yapılan zulümler haklı ve yerindedir denilmelidir..kimse kalkıp hak istiyorum demesin...islami hakları da istemeyin çünkü kanunlar müslümanlara ve kürtlere hayat hakkı tanımıyor...

selamlar....düşünmez miyiz...

16

15.12.2007, 15:12

Kırkıncı Hocayı çok seviyorsunuz galiba :dişler:

Ayrıca Kürt meselesine öyle takılmışsınız ki, Risale-i Nur'u ondan ibaret sanıyorsunuz. Muhakemat taki sözün değerlendiriliş ölçüsünü göz önünde bulundurmaksızın Kutlular ağabeyin sözlerini ele alıyorsunuz. Ve de Mehmet Kutlular hiç bir zaman, cemaat nezdinde, Kırkıncı Hoca gibi dokunulmaz bir konumda bulunmamıştır..

Kendi nefsinizi koymazsanız düşünme meselesine, düşünmüş olmazsınız :!:

17

15.12.2007, 19:00

uğraşacak başka işi olmayan insanlar, gelip gidip Yeni Asya'ya çatıyor galiba..
dört yol ağzında bir yerde durup, gelip geçene bunları deyin de faydası olsun bari..
:)

Bilâl Tunç

Orta Düzey

Mesajlar: 360

Konum:

Meslek:

Hobiler: 1- tashih, 2- Osmanlıca, 3- arıcılık

  • Özel mesaj gönder

18

15.12.2007, 20:11

Demirel'in şeâir-i Dîniyye aleyhinde ve Müslümanları rencîde eden sözlerine katılmak mümkün değil. Ama insaf edin, bir insanı; kemmiyeten ve keyfiyyeten artıları ve eksilerini karşılaştırarak değerlendirmek gerekmez mi? Hem Demirel söyledi diye siz hiç başını açan veyâ Arabistan'a gideni gördünüz mü? Ama allâme bilinen birileri; "Başörtüsü fürûattır." dediği için başını açan binlercedir.. ışte Siyâsî ıslâmcılarınız iş başında. Başörtülülerin, yaşzedelerin, ımam-hatiplilerin,Kur'ân Kurslarının, .. mağdûriyeti niçin bitmiyor? Hiç soruyor musunuz?
Mehmet Kutlular Âğabey'in; "Biz devlet okullarında Kürtçe eğitime karşıyız." fikrine de şahsım i'tibârı ile katılmıyorum. Diğer düşünceleri ile hemfikirim.
Ama aziz Kardeşim, sizin niyetiniz üzüm yemek mi, yoksa bağcı dövmek mi, anlayabilmiş değilim? Sanki Hz.Ali muhabbeti değil de Hz. Ömer husûmeti yapıyor gibisiniz. He topluluğun, her şahsın birçok kusurları vardır şüphesiz. Bunları kurcalamakla nereye varabiliriz? Birbirimizle cedelleşmek yerine kendi meşrep ve mesleğimizin muhabbetiyle yetinsek dahâ iyi değil mi? Siz bütün kusurlardan ârî, pîr ü pâk mısınız? Dâhil olduğunuz topluluğun hiç mi kusurları yok? Önce kapınızın önünü temizleseniz, sonra başkaları ile uğraşsanız? Biz husmet değil muhabbet istiyoruz.
Selâmlar..

19

15.12.2007, 20:34

Re: Hakikat ve Korku ve Taraftarlık..

Alıntı sahibi ""osmanoca""

bu yazıyı iyi okuyalım...ama hak adına düşünelim..

Tamam Hocam hak adına düşünelim. Peki hak adına düşünmek ne demektir bilir misiniz? Hak adına düşünceye davat ettiğiniz kişiler hak adına düşünürken hangi metodu kullanıyor biliyor musunuz? Peki siz bu yazıdıklarınızı yazarken veya ropörtajları eleştirirken hak adına düşündünüz mü?

Hakkı Allah bildirir ve kelime itibari ile hak,doğru demektir. Yani, siz birini hak adına düşünmeye davet ettiğiniz vakit "doğru" düşünmesini istiyorsunuz demektir. Doğru'da Allah tarafanından bilidirlen ve emredilen ve-veya tavsiye edilen metodlar üzeredir. Yani, hakka, yani; doğruya davet ettiğiniz vakit, Kur'an tarafından bildirilen bir çizgi üzere olmaya davet ediyorsunuz, demektir. ışte; Risale-i Nur, bu ve sair asırların en mükemmel tefsiri olması hasebi ile verdiği metodlar haktır. O zaman biz Risale-i nur metodlarını istimal ettiğimiz vakit, hak yani doğru çizgi üzere oluruz.

Peki Risale-i Nur'un çizdiği çizgilere yada -kullanımı yakışıklı olsun- metodlara siz riayet ettiniz mi?

Peki, meslekdaş bir cemmaate , farklı meşrebten diye eza vermek Risale-i Nur'un hak prensibi midir, doğru yol mudur? Bizi bu derece insafsızca eleştirmek hak mıdır, Kur'ani midir? Daha nice Kur'ani ve Risale-i Nur'da şiddetle dikkatlere sunulmuş metodları bu derece çiğnemeniz rağmına sizin sözünüzü ne diye tutalım? Ayrıca Risale-i Nur metodudur ki, biz istikbalin evlatlarıyız. Bir idiayı tasvir edip, bu yanlıştır,demek zihnimizi doyurmaz. Delil isteriz. Hani söylediklerinide ki deliler? Delil diye verdiğiniz niye delil olsun? Bunu dahi izah etmek Risale-i Nur metodudur. Ama sizde yok.

Peki, Hocam bakalım siz hak üzere mi düşünmüşsünüz? Yazılarınızı cümle cümle inceliyelim.

Alıntı sahibi ""osmanoca""


Üstad zalimlerin müslümanları ve nurcuları davalarından uzaklaştırmak için en çok kullandıkları yolların başında korku duygusunu bir çok risalede dile getirir. bu korku ile hakikatler ketmedilmez...öyle olsaydı..üstad hayatı boyunca geri çekilmeyen ve hayatının sürgünde geçmesine neden olan bir yola girmezdi ve bu konuda korku damarına değinmezdi..üstad da kürtçülük iftirasına maruz kaldı. ama biz kendimize gelecek iftiralardan dolayı hakikatı söylemeyi bırakır ve sadece menfaat noktasında hareket edersek o zaman pek çok hata çıkar...


şimdi bu sözleri elbette, laf olsun, diye ulu orta söylemediniz. Elbette meşrebimizi korkaklıkla ve taviz ile suçluyorsunuz.

Biz de deriz ki: 12 Eylülün en dehşetli fırtınasında, cemaatimize vaad edilen saltanat, para ve hakeza dünya metaının yanında arzularını yerine getirmemiz mukabilinde cemaatimize ilişilmiyeceği sözü rağmına; darbelerini destek vermememiz neticesinde maruz kaldığımız tarassudlara, baskılaraz, zulümere rağmen hakikati söylemekten ve hak üzere olmaktan yılmayan ve vazgeçmeyen cemaatimiz mi korkak oldu? 71 Muhtırası zamanlarında başlatılan Nurcu avı rağmına Risale-i Nur metodlarından bir sapmamıza mı şahit oldunuz , bizi insafsızca dişlercesine korkaklıkla suçluyorsunuz.

Başa gelen hükümetleri destekleme karşılığında pek çok dünyevi nimetler kavuşmak mümkünken; asla çizgisinden ayrılmayan bizler mi korkak olduk? Velev ki çizgimiz yanlış olsun.
Hayret doğrusu destek verdiğimiz demokratlar kaç kez iktidara geldi, malum... Acaba, onlardan maddi bir çıkar sağlamak istese idik vermezler miydi? Acaba taviz verse idik cemaatimizin önüne serilen onca halıya kanıp kapitalizme boyun eğse idik tirajımız bir milyon olmaz mıydı? Maddi zorluklarımız olur muydu?Zehra Vakfı maddi durumu en kötü cemaattir. Kendinizle kıyaslayın.

Peki siz meşrebimizi korkaklıkla ve taviz vermekle suçlayarak iftira atmadınız mı? Peki bu hangi hak metodda dahildir(?)

Alıntı sahibi ""osmanoca""


işte vakit gazetesinde yazılmış diye bahsettiğim ve daha dün gazeten tekrar bana gelen o yazıdan bazı bölümler aktarayım...hatlarımızı görün...ama hak adına evet doğru deyin...

mehmet kutlular abiye sorulan bir soru:

- Demirel'in, şahsınızda Nurcuları kullandığı eleştirilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

- Demirel'in bizi kullandığı doğru değil. Bizi nerede kullandı? Oylarımızı alarak mı kullandı? AK Parti de benden oy isteyebilir. Ben bir grup isem, her parti benim oyumu almak için birtakım tavizler vermek durumundadır. Türkiye'nin şartları bu. Biz zaten demokrat misyonun DP, AP ve DYP ile geldiğine inanıyoruz. Çünkü bunun alternatifi yok. Demirel'e oyumuzu verdik, ama istediğimizi yapmadı diye parti değiştirecek bir kitle değiliz. Kendimizi değil milletimizi düşünüyoruz. Demirel, Bediüzzaman ve talebelerinin samimi bir dostudur. Bugüne kadar hiçbir zaman Demirel'in ağzından Bediüzzaman ve Nur talebelerinin aleyhinde bir tek kelime çıkmamıştır. Oy verdik diye teşvik gibi maddî veya manevî herhangi bir menfaat sağlamadık. Kaldı ki, inandığı istikamette oy kullanmak, kullanılmak olarak değerlendirilemez.


Hocam dedikya idiayı tarif ve tasfir zihnimizi doyurmuyor.
Kutlular Abi bir söz etti ise benimdir, tüm cemaat bireylerinin imzası vardır. Zira, o meşveretsiz söz söylemez. Madem meşveret var ve madem o meşveret üyelerini Yeni Asya cemaatinin bireyleri seçti vekaletimiz var. O sözü biz ettik ve biz kabul ettik.

şimdi bize bu sözdeki hataları Risale-i nur metodlarına uygun olarak yani doğu çizgide yani sizin çağrınız üzere hakka uygun ıspat etmeniz gereklidir. Aksi halde tarafımızdan "ne dediği meçhul ve sözü cevaba layık olmayanlar " hapsine atılacaksınız.

Alıntı sahibi ""osmanoca""


bazı demirel bilgileri:

-Başörtüsü takmak isteyen arabistana gider..
-Kur’an’daki 6666 ayetten 230’u dünyayı ve insani münasebetleri düzenliyor.Bunlar bugün aynen uygulanamaz.

ve dana bir sürü din düşmanlığı ama iki yüzlü olarak..


Peki hocam Risale-i Nur ve özellikle bu başlıkta yağtığınız çağrıda ki Eski Said'in presiplerine uygun olarak düşündüğümüzde siyasetin sanat işi olduğunu ve diyanetin mürecceh olduğunu ,ancak kişinin sanatına bakılması gerektiğini söylediğini görmez miyiz?

şimdi; Demirelin yaptığı hataları bizim oyumuzla bağdaştırıp bize eziyet etmeniz, oğul babanın günahının yüklenemez metoduna muhalefet olmaz mı? Bu zulüm olmaz mı? Hem de Münazarat'ta Üstad münafık ve kafir denilen, ahlaksız denilen Jön Türklere dahi hüsn ü zan etmiş. Bir metod vermiş. Okumaz mısın? ıçtimai Reçetelerde yok mu(?)

Ayrıca
-Başörtüsü takmak isteyen arabistana gider..
sözü Vakit gibi gazeler tarafından çarpıtılmıştır. Ben o gün onun sözünü canlı dinledim.

Demirel bir kıyaslama yapıyor ve diyor ki, AKP bu metodla baş örtüsünü çözemez. Böyle yaparlarsa yasağı savunanlar der
-türbanlılar Arabistana gitsinler..

Yani, Demirel o sırada kendi düşüncesini değil, vakıayı anlatıyordu. Malesef Akit gibi tarafgir gazeteler bunu sanki DEmirel "
-Başörtüsü takmak isteyen arabistana gitsin.. dedi diye yansıttı.
Hakikat budur. Ben dinledim. Kimseden duymadım. Kendim söylüyorum.
Ayrıca;Sizin AKP'ye oy vermiş olduğunuzu düşünüyorum.Sorular geliyor aklıma;

AKP'li yönetici dedi "Baş örtüsü yüzde bir buçuğun meselesidir"
AKP'li yönetici dedi "Paranın dini imanı yoktur"
AKP'li yönetici dedi "ıslami faiz meselesini aşalım"
AKP'li yönetici dedi "Ayasofya müzedir, ibadet edilmez
AKP'li yönetici dedi "Filan Kuran Kursunun yıkın"
AKP'li yönetici dedi "imam hatiplere söz vermedik
AKP'li yönetici dedi Baş ötrüsü ile bu toplantıya katılan şu kıza soruşturma açın"
AKP zinayı yasak etmekten korktu. Bilboardlarda çıplak kadınlara izin verdi. Sokaklarda içki içmeyi serbest bıraktı. Ve daha niceleri. Benzer şeyleri Özal ve Anap'ı yaptı.

Ama AKP dindar, Özal dindar cumhurbaşkanı

Sıkı durun, münafık dinsiz demirel ve DYP'si

ımam hatipleri açtı. Okulda namaz kılınmasına izin veren genelge yayımladı. Ayasofya'yı kısmen ibadete açtı ve Kur'an okuttu. 1991'de baş örtüsü yasağını kaldırdı. Dindarlar onun zamanında hep rahat nefes aldı.

Ama siz çıkıp tarafgir siyasal islamcı Erbakancı gazetlere inanıp onun Kur'an'ın yasak etmesine rağmen münafıklıkla suçlayın.

Peygamberimize vahiyle münafıklar bildirildiği halde ilan etmiş mi? Size vahiy mi geldi ki Demireli münafık ilan ediyorsunuz? Bu nasıl hak üzere olmak? Bizi hakka davet edenin önce kendi hak üzere olması lazım gelmez mi? Velevki Demirel münafık ola!


Alıntı sahibi ""osmanoca""


üstadın kastamonu lahikasında dediği gibi :

Birincisi: Bu asrın acib bir hassasıdır. (Hâşiye) Bu asırdaki ehl-i ıslâm'ın fevkalâde safderunluğu ve dehşetli canileri de âlîcenâbâne afvetmesi; ve bir tek haseneyi, binler seyyiatı işleyen ve binler mânevî ve maddî hukuk-u ibadı mahveden adamdan bir tek haseneyi görse, ona bir nevi tarafdar çıkmasıdır. Bu suretle ekall-i kalîl olan ehl-i dalâlet ve tuğyan; safdil tarafdar ile ekseriyet teşkil ederek, ekseriyetin hatâsına terettüb eden musibet-i âmmenin devamına ve idamesine belki teşeddüdüne kader-i ılâhiyyeye fetva verirler; biz buna müstehakız derler.


Hocam cehaletimi mahzur gör. Burada ne ima ediyorsunuz? Bu nüktenin konumuzla alakası ne? Burada verilen metodun Demirele oy vermemizle ne alakası var. Metodları karıştırdın herhal(!)

Alıntı sahibi ""osmanoca""


röpörtajda bir başka kısım:

- 28 şubat sürecinde Demirel "sivil yollara" başvururken, Ecevit, Demirel'in aksine Nurculara sahip çıktı.- Ecevit, Nurculara değil, Fethullah Hoca'ya sahip çıktı. Ecevit, dindarlara hiçbir zaman sıcak davranmadı. Orada Fethullah Hoca'nın desteğini alarak birinci parti olduğu için sahip çıktı. Ecevit'in ıslâmiyet'e karşı kanaati değişmedi.

- Hocaefendi yanlış mı yaptı?
-Bana göre Hocaefendi, Ecevit'i destekleyerek yanlış yaptı. Karaoğlan, Marksizmin bayraktarlığını yaptı. Marksistti. Dönüş yaptığını da sanmıyorum. Genel manada dindar grupları değil, sadece Fethullah Hoca'yı savundu. Bazıları her seçimde parti değiştirdi. Biz hiç değiştirmedik. Bana göre parti değiştirmeye gerek yoktu. Bu yaptıkları hareketin yerini Risaleler'de ve Üstad'ın hayatında bulamazlar.

ecevit için bunları rahatlıkla söylerken demirel için malesef taraftarlık ile iyiler grubuna konulmaktadır..işte siyasetin yaptırdığı şey...


Aslında hocam bu yazılara böyle yorum getirmeniz siyasetin yaptırdığı bir şey. Siyasi tarafgirliğe bulaşmışsınız ve bu kusurunuzu başkasına ket vurarak gideriyorsunuz!

Kutlular Abi gibi ömrü hizmetle geçmiş ve imanına dost ve düşmanın şehadet edeceği bir zata, sırf sizin hoşunuza gitmeyen bir partiye oy verdiği için, bu derece su i zan etmeyi hangi hak ve hakikata sığıştırıyorsunuz.
Kaldı ki yazıda bir yorum yok. Sedece gördükleri ile amel ediyor. Söylenene, kalbe değil, yapılana, fiile bakıyor. Tam Kur'ani bir metod. Aç Bakara suresi 204 ve 205'i oku.

ışte Kur'an dünya işlerinde söylenen söze değil, yapılan fiile bakmayı emrediyor. Kutlular Abi fiile bakıyor. Demirel imam hatip açmış, demirel Ayasofyayı ibadethane yapmış, demirel okulda namazı serbest bırakmış, demirel başörtüsü yasağını kaldırmış. Nurculara zarar vermemiş, dindarlara zarar vermemiş. Daha sözüne bakılmaz. Kuranı bu asra uygun görmediğini söylemişse de o Allah'a hesap verecek, ben fiile bakarım. Hiç değilse Sayın Erdoğan gibi "ben dindarım" dedikten sonra "paranın dini imanı olmaz, islami faiz meselesini aşalım," demiyor.
Hele hele Akit gibi tarafgir bir gazete veye, ERbakan gibilerin siyasi rekabet sırasında söylediği ve şöhret bulmuş, hakikat kabul edilmiş sözleri ile konuşmak Nurcuya hiç yakışmaz. Ecevit hem sözle hem fiille pek çok hatalar yapmış, zarar vermiş. Elbette ona hüsn ü zan caiz olmaz. Elbette demirele hüsnü zan caizdir ve mecburendir.

Risale-i Nur metodu değil midir; "siyasette kalbe bakılmaz, ele bakılır". Siz Risale-i Nur okumuyor musunuz? yoksa sizde -maalesef- gördüğüm bazı kardeşler gibi sadece ıçtimai Reçetleri mi okuyorsunuz?



Alıntı sahibi ""osmanoca""


bir başka soru:

- Müsadenizle tekrar bölünmelere gelmek istiyorum. Darbelerin ayrılıkta nasıl etkisi oldu?

- 12 Mart'ı eleştirdik. Ama 12 Eylül'de, bazı ağabeyler yanlış bir yola girdiler. Mehmet Kırkıncı, "Komünistlere karşı kader bizi Kemalistlerle beraber olmaya mecbur etti' diyor. Hayatını anlattığı kitabında, ihtilali müjdeli bir haber olarak aldığını söylüyor. Bu fikri Kırkıncı Hoca geliştirdi.

devam ederek:

ıhtilal sonrası ağabeyler, Kırkıncı Hoca'nın "ihtilal oldu, aleyhte olursak kötü olur" düşüncesinin etkisinde kaldılar. Buna inandılar. "Hapse girme endişesi" ve "cemaati koruma düşüncesi"yle ihtilalcilerin eleştirilmemesi gerektiğini söylediler. Kırkıncı Hoca'nın bu yönde mektubu var. Bunlar, 12 Eylül darbesini Çanakkale, Niğbolu ve Malazgirt zaferlerinden daha büyük bir zafer olarak sundular. Bu, Üstad'ın anlayış ve inancına ters bir tutumdu. Biz ihtilali savunamayız.


CEvap luzumsuz


Alıntı sahibi ""osmanoca""


başka bir soru:

- Kürt sorununu sormak istiyorum. Bu soruna nasıl bakıyorsunuz?

- Hiçbir Kürt vatandaşımızın hak noktasında benden daha az hakkı yok. Kendi aralarında dillerini istedikleri gibi konuşuyorlar. Biz devlet okullarında Kürtçe eğitime karşıyız. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir şey yok. Özel okullar açılmasına itirazım yok. Ama devlet okulunda Kürtçe eğitim olmaz. Türkiye Cumhuriyeti'nin kanunu var. Bu kanuna göre devletin resmi dili Türkçe'dir. 12 Eylül'e kadar Kürtçe konuşma sorunu yoktu. 12 Eylülcüler, PKK meselesinden dolayı biraz sıkı tuttular. Bu da yanlıştı. Efendim, "Kürtçe eğitim verilsin." Hayır efendim böyle bir şey olmaz. Türkiye'de yirmi beş ırk var.


işte çarpık bir düşünce daha..üstad bizzat zehra üniversitesinde birlik ve kardeşlik sağlanması için arapça türkçe kürtçe olmasından bahsederken ve kürdistandaki okullarda atanan hocaların halkın dilini bilmediğini ve böyle eğitim olmayacağını, hocaların kürtçe bilmesi gerektiğini münazaratta belirtir:

Zülcenaheyn Kürtlerin mutemedleri olan ekrad ulemasından veya istınas etmek (tanışıklık sağlamak) için lisan-ı mahalliye âşina olanları müderris olarak intihab etmeli.
evet ve daha nice şeyler...

biz kurana göre düşünecekken üstadın keyfi küfrü ve cebri dediği kanunlara göre düşünülecekse bu işin neresi islamidir üstadın mantığını uygundur ki....

islam herkese aynı hakkı verir...eğer kanunlara göre bir şeyler talep edilecek veya inkar edilecekse tüm devletlerde uyugulanan kanunlara göre yapılan zulümler haklı ve yerindedir denilmelidir..kimse kalkıp hak istiyorum demesin...islami hakları da istemeyin çünkü kanunlar müslümanlara ve kürtlere hayat hakkı tanımıyor...

selamlar....düşünmez miyiz..


şu yazdıklarınıza inşaallah daha sonra cevap yazacağım. Nasıl hak ve hakikate muhalif sözler ettiğinizi inşaallah ıspat edeceğim.

Muhabbetle
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

20

15.12.2007, 20:52

Alıntı sahibi ""Bilâl Tunç""

Demirel'in şeâir-i Dîniyye aleyhinde ve Müslümanları rencîde eden sözlerine katılmak mümkün değil. Ama insaf edin, bir insanı; kemmiyeten ve keyfiyyeten artıları ve eksilerini karşılaştırarak değerlendirmek gerekmez mi? Hem Demirel söyledi diye siz hiç başını açan veyâ Arabistan'a gideni gördünüz mü? Ama allâme bilinen birileri; "Başörtüsü fürûattır." dediği için başını açan binlercedir.. ışte Siyâsî ıslâmcılarınız iş başında. Başörtülülerin, yaşzedelerin, ımam-hatiplilerin,Kur'ân Kurslarının, .. mağdûriyeti niçin bitmiyor? Hiç soruyor musunuz?
Mehmet Kutlular Âğabey'in; "Biz devlet okullarında Kürtçe eğitime karşıyız." fikrine de şahsım i'tibârı ile katılmıyorum. Diğer düşünceleri ile hemfikirim.
Ama aziz Kardeşim, sizin niyetiniz üzüm yemek mi, yoksa bağcı dövmek mi, anlayabilmiş değilim? Sanki Hz.Ali muhabbeti değil de Hz. Ömer husûmeti yapıyor gibisiniz. He topluluğun, her şahsın birçok kusurları vardır şüphesiz. Bunları kurcalamakla nereye varabiliriz? Birbirimizle cedelleşmek yerine kendi meşrep ve mesleğimizin muhabbetiyle yetinsek dahâ iyi değil mi? Siz bütün kusurlardan ârî, pîr ü pâk mısınız? Dâhil olduğunuz topluluğun hiç mi kusurları yok? Önce kapınızın önünü temizleseniz, sonra başkaları ile uğraşsanız? Biz husmet değil muhabbet istiyoruz.
Selâmlar..


Bu yazıyı görmeden cevap yazmışım. Boşuna bu kadar yoruldum. Allah razı olsun.

Muhabbetle
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir