Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

  • Konuyu başlatan "Bazul_Eşheb"

Mesajlar: 100

Konum: Almanya

Meslek: talebe

Hobiler: okumak

  • Özel mesaj gönder

1

17.06.2004, 22:54

Ne Zamani şimdi?

Bediuzzaman bir Tarikat şeyhi değil ve kendisi şu sözleri söylemiş “ Zaman tarşkat zamanı değil, belki îmani kurtarma zamanıdır. Tarıkatsız Cennete gidenler çoktur; îmansız Cennete giden yoktur”.

Bu sözün söylendiği zamanki dünya şartları son derece önemlidir. Bu söz 20. yüzyılın ilk yarısında söylenmiştir. Bilindiği gibi, 19. yüzyıl ve 20. yüzyılın ilk yarısı pozitivist ve materyalist düşüncenin egemen olduğu yıllardır. Pozitivizm ve materyalizm bu yüzyılın insanlarına, insanlığın ulaştığı son nokta olarak takdim edilmiş, din ve metafizik düşünce adeta öcü olarak gösterilmiştir. Doğu Avrupa ülkelerinde komünizm Bati Avrupa ülkelerinde materyalizm, insanlığı ateizme sürüklemiş ve insanoğlu Allah'ın evinden kaçmıştır.

Bizim ülkemiz de 19. yüzyıldan itibaren bu rüzgarların etkisi altında kalarak ateizmin eşiğine kadar gelmiştir. Din, devlet eliyle toplum hayatının dışına itilmiş, dine ve dindarlara adeta ölümünü bekleyen vebalı hasta gözüyle bakılmıştır. ınananların böylesine horlandığı bir ortamda elbette yapılacak tek şey ınsanların imanlarını kurtarmaktır. Tekke ve tarikatların bile kapatılıp hizmetten men'edildiği bir ortamda insanlara götürülebilecek en önemli din hizmeti, imandır. Böyle zamanda en kutsal dava, imanı kurtarma davasıdır. Aslında o devrin eli kalem tutan ,sufî müelliflerinin yaptığı da o istikamettedir. Nitekim ısmail Fennî Ertuğrul gibi sûfî bir müellif Maddiyyûn Mezhebinin ızmihlali, Hakikat Nurları ve Küçük Kitapta Büyük Mevzular adlı eserleriyle; Filibeli Ahmed Hilmi, Maddiyyûn Meslekinin Dalaleti adlı eseriyle buna çalışmıştır.

Tasavvuf, ıslamî hayatın zirve noktasıdır. ımanın ihsan kıvamında yaşanmasıdır. ımanın tehlikede olduğu bir dönemde böyle bir sözü, özellikle genç ve entellektüeller için son derece makul görmek gerekir. O günün öncelikli konusu iman idi. Ama bugün bütün dünyada yeniden dine ve ıslam'a dönüşün hızlandığı bir dönemde tasavvuf ve tarikatların önemini görmezden gelip karşi çıkmak yanlış olur. Bu görüşün sahipleri tasavvufa karşı değillerdi. Yaşadıkları dönemin öncelikli konusunun tasavvuf olmadığı inancındaydılar. Onlar bugün yaşasaydı, gelişen şartlar çerçevesinde tasavvuf öncelikli hizmetlere ağırlık vereceğini sanıyorum. Nitekim bugün geniş bir kitleyi yönlendiren saygın bir hocaefendinin yazılarında tasavvuf öncelikli konulara ağırlık verdiği görülmekte, çevresindeki gençlere de tasavvuf öncelikli tavsiyelerde bulunduğu duyulmaktadır. Bu bakımdan bu sözü söylendiği devir için doğru ve geçerli görmekle birlikte, bugün için geçerli olmadığını düşünüyorum.

1960 ile 1998 yılı arasında ıslamiyet ülkemizde okadar güzel gelişmiştirki, ayrı ayrı cemaatlerın ve tarikatlerin yaygınlaştığını görüyoruz. Nice ıslami televizion kanalları, dergileri ve Gazetelerinin yasaya uygun bir şekilde yayın yaptıklarını görüyoruz, işte böyle bşr zamanda cıkıp da şimdi tarikat zamanı
değil iman kurtarma zamanı demek yanlşı olur sanırım öyleki ülkemizde Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı yapmış bir şahsiyetin tarikata mensup olduğu herkezce malumdur.

Birde yukarıda Bediuzzamanın söylediği bu sözün diğer bir boyutu şu sanırım, bilindiği gibi Bediuzzaman’ı mahkemelere hapislere sokan “tarikatçilik” tir. şimdi soruyorum size şayet bizi böyle bir duruma getirseler, yani mahkemeden mahkemeye koşturtsalar, kim bilir bizler ne diyeceğiz, acaba Hz. Bilal-i Habeşi gibi olabilirmiyiz? Yoksa dinimizi haşa inkarmı ederiz? Allah-u Teala bizi kazanamayacağımız imtihanlara tabi tutmasın.

Bu konu ile ilgili Fethullah Hocaefendiye bir soru sorulmuş bu soru üzere Hocaefendi Fasildan Fasila adlı eserin 1. cildinde iki şikli cevabı veriyor.

ıkinçi şikki aynen şöyle: "Bu söz belirli bir devreye aittir ve bizim düşüncelerimizi aşan bir derinlik ifade eder. Bu hususta şu mulhaza gözetilmiş olabilir:
O dönemde tarikatlar yakın takibe alınmıştı. Zaten nurlardan (Risale-i Nur lardan) dolayı tarassut edilen (gözetlenen) bir insan, bir de tarikatçilik vehmiyle (Yersiz korkuyla) mi durumunu ağırlaştırsaydı? Kaptanın gemisindeki tayfayı koruması gibi Bediüzzaman da cemaatini koruma ve kollama durumundaydı. Yoksa, Efendimizin tavsiye etmiş olduğu züht ve takvayı esas alan tarikatlara Bediüzzaman gibi engin ve ledünnî birisinin karşı olması asla düşünülemez."

Bediuzzaman’ın şu sözlerine bir açıklık getirelim. Mektubat’ın 5. Mektubunda şöyle geçiyor.

--„...Ekmeksiz insan yaşayamaz, fakat meyvesiz yaşayabilir. Tasavvuf meyvedir, hakaik-i ıslamiye gidadir...“

Bedîuzzaman tarikatı meyve, tarîkat erbabının ise tarikatı maksada götüren yol olarak görmesi birbiriyle çelişkili değildir. Sadece bakiş açılarının farklılığından kaynaklanan yorumlardır. Bilindiği gibi tasavvufun iki boyutu vardır. Bunlardan biri tahalluk; yani eğitim ve terbiye, diğeri tahakkuk; yani ma'rifet ve bilgidir. Tarik erbabi tasavvufun eğitim boyutuna bakarak onu mutlak hakikata götüren bir araç olarak görmektedir. Bedîuzzaman ise Tasavvufun tahakkuk tarafina; marifet ve bilgi tarafına bakarak onu meyve olarak değerlendirmektedir. Çünkü tasavvufun gayesi insanı gerçeğe erdirmek ve marifet meyvasına ulaştırmaktır.

Kısaca şöyle diyebiliriz Tasavvuf insanı gıdalı bir şekilde marifet meyvasına ulaştıran bir vasıtadır.

Hürmetlerimle......
Aşksız derviş olmaz, olsa da o kimse derviş sayılmaz. Derviş'in sermayesi Aşk'tır, ilmi Aşk'tır, görgüsü Aşk'tır. Arzu ve istekleri de Aşk'tır. Derviş'in canı Aşk'tır, cananı Aşk'tır, bizzat kendisi Aşik'tır.. Ves-selam!...

2

18.06.2004, 00:22

RESPECK HELEL SANA ;SUNU IYI BIL BEDIUZAMAN BÖYLE DIYENLERIN ARKASINDADIR HERZAMAN :D
derman arardim derdime derdim bana derman imis. burhan arardim aslima aslim bana burhan imis.

3

18.06.2004, 18:25

Değerli kardeşim.

Üstad Hazretlerinin mücadele verdiği zamanlardaki materyalist düşünce akımı halen devam ediyor.

Evet değişen çok şey var gibi gözüksede, ıslami yayınlar, televizyonlar, hizmetin geniş saflara yayıldığını, medarı iftiharla kabul etsekde. Bunun yanında küfür, zındıka,maddiyyun yayınlar kuruluşlar dahada bir güçlü olarak devam ediyor.

Evet günümüz çağdaş toplumunda sakallı, cüppeli,tarikat erbabı zatlara (Haşa böyle görünüşlü kardeşlerime bir lafım yok.Takdir ediyorumda.Neticede Sünneti yaşıyorlar.) ne gözle bakıldığı malum.

Bir arkadaşımı dersaneye davet ettim Risale-i Nurları tanısın diye bu kişi evet inançlı kişi, Kuran okumasını bilen namazlarını kılan bir kişi. aldığım cevap çok düşündürücü idi."Ben korkarım öyle şeylerden" Neden korkarsın dediğimde öyle sakal, makal,cüppe,sarık ha birde şiş yapıyorlar. Karınlarına şiş sokuyorlar dedi.Epey bir güldüm. Yok kardeşim dedim. Bizde öyle şey olmaz onlar eskide kaldı. O şiş sokanlarda şimdilerde yoklar zaten. Biz sadece aynı bu şekilde seninle oturduğumuz gibi otururuz. Kitaplarımız var onları okuruz. Çayımızı içeriz. Sohbet ederiz. Sakin bir şekilde anlayacağımızı anlarız. Dersimizi alırız.Sonra çıkar gideriz. Ha tamam o zaman dedi. Öyle yere gelirim.

ışte böyle insanlar halen var. Toplumda böyle düşünceler halen yaygın hemde çok yaygın.

Herkes tarikatçı olmak istemiyor. Çünkü kötü lanse edilmiş. Bunu yapanlarda elbette yayın kuruluşları, gazeteler Tv, vs.vs.

ınternet kafeler tıklım tıklım gençlerle hatta çocuklarla dolu , hepsi bulicinlerini çekmiş, güneş gözlüklerini takmış, saçlar jöleli, Tişörtleri Metallica, şeytan Cin Resimleri, iskelet resimleri, Kuru kafalarla dolu. Hepside bilgisayarların başında Canter, bilmem ne oyunları ile birbirlerini öldürüp duruyorlar.Okullardan kaçıp gelmişler.

Sen bu gençleri al hadi tarikata gidiyoruz. de. Sana güler üstüne üstlük küfürde eder. Çünkü yeni nesil öyle yetişiyor.

şu örneğimin devamları halen var ama yazmak istemiyorum. Muhakkak toplumda sende sizde yaşıyorsunuz, görüyorsunuz. Ve gençleri bu şekilde maddiyyunun içinde görmüyormusunuz?

Materyalist düşünce sence bittimi? Yeni mi başlıyor?

4

18.06.2004, 18:46

...hep hikaye, önce insanlık sonra dindarlık. Adam insan olmamış dindar olmuş ne ehemmiyeti var. Allah bizleri hem insan hem dindar etsin. Amin.

Sultan

Stajyer

Mesajlar: 99

Konum: Kütahya

Meslek: Dağcı

Hobiler: Kızak, yüzme, orman gezileri

  • Özel mesaj gönder

5

24.06.2004, 21:34

Bazul_Eşheb Kardesim öncelikle böyle bir aciklaminiz icin tesekkür ederiz. Yazinizi okurken bekledigim tepkiyi hasanileri19 kardes yapiverdi. Aslinda ikiniz de her iki acidan da dogru tespitlerde bulunmussunuz. Ancak:

1. Bugun TÜRK kelimesinden korkan bir cok Alman var. Bu türklerin geri kalmisligi degil. Aksine Türk kelimesinden uzak kalmisliklarindan. Ayni sekilde bir zamanlari Faslilarin avrupda kendilerine neden maracok dedittirtiklerine hep sasardim. Cünkü bilincaltimda o kelimenin bir hakeret kelimesi oldugunu sanirdim. Bu Faslilarin sorunu degil sadece benim cahilligim imis. Ayni sekil de tarikat kelimesinden korkanlar icin de gercerlidir. Türkiye Ehli tarik oldugu halde sis kullanan kimseyi tanimiyorum :D

2. Biriniz bu sözün bir önceki yüzyila hitap ettigini söylerken digeriniz devam ettigi kanisinda. Sahsi olarak tasavvufun Peygamber efendimizin hayatindaki güzel ahlakinin yasam bicimi olarak kabul edilmesi ile Mezhepler gibi bir sonraki asirlarda sekillendigini düsünüyorum. Eger efendimizden farkli bisi olsa idi bidat olurdu!! Tasavvuf imanin bir parcasidir. Imansiz bir kisi tasavvuf ehli olamiyacagi gibi. Tasavvuf ehlinin de imansiz olmasi düsünülemez.

3. Olarak Risale-i Nur okuyacak kadar islam'a ilgisi olan kisi zaten Kuran-i Kerim'i de okuyacaktir. Tasavvuf yani tarikatin özü de Kurandir. Ciltlerce ve kendi diline yabancilasmis bir kitabi okumak yerine Kurani Kerimi okumak ya da Kuran okutan bir bir hocadan ders almak insanlara daha makul gelecektir. Bir Kuran talebesi hocasindan o dersleri alirken ilmihal bilgilerini alirken günümüz sartlari ve acisi ile Allah Rasulünün sünnetini yasamaya baslar. Unutmayin imanin Koruyucu kaleleri farzlar, vacipler sünnetler ve müstahplardir. Bunlar yoksa imanda yoktur. Bugun cevremde Nur talebesi oldugu halde bu koruyucu kalelerini en güzel sekilde tamir edememis yüzlerce Nur talebesi olduguni söyleyen insan taniyorum.

Evet zamanimiz TARIKATCILIK devri degil ve ben Bediuzzamanin yukardaki sözü ile de bunu anliyorum.

Meyvalar dalinda iken güzeldir
Sevgi Çiçekleri

  • Konuyu başlatan "Bazul_Eşheb"

Mesajlar: 100

Konum: Almanya

Meslek: talebe

Hobiler: okumak

  • Özel mesaj gönder

6

26.06.2004, 14:29

Sultan kardes tepkiler tabiki olacak gayet normaldir bu zaten 1400 küsür seneden beri böyledir....

Sahib-i seri’at aleyhi ve alihi ekmel-üt-tahiyyet efendimiz'in tek derdi iman ve tevhid idi yani bu yeni bir problem degil...

Tarikat konusu Risale ve Bediuzzaman hz. isinginda anlatilmisti bu forumda... sadece bir satiri alayim o konunun icinden Bedizzaman hz. mektubatinda söyle buyuruyor:

Tarikatte hissesi olmayan ve kalbi harekete gelmeyen, bir muhakkik âlim zat da olsa, şimdiki zındıkların desiselerine karşı kendini tam muhafaza etmesi müşkülleşmiştir.

http://www.muhabbetfedaileri.com/viewtopic.php?t=980

Tasavvuf konusu çok genişdir iki üç yazı ile anlatılmaz tabiki iki üç yazı ile red edilemez...,

Kur'an-ı Kerim'in tebliğcisi, kamil insanın en yüce örneği Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.) şu iki görevi yerine getiriyordu: Müslüman toplumun devlet reisliği, dini liderlik. Dini liderlik de iki kısımda mütalaa edilebilir: Dinin fıkıh kısmıyla ilgili liderlik, dinin mistik kısmıyla ilgili liderlik. Islam dünyasında ortaya mistik-deruni hayata, ruhani fikir ve hareketlere tasavvuf adı verilmektedir..

Mistisizmin özellikleri hakkında Bursa Uludağ ılahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Kara “TASAVVUF VE TARıKATLAR” adlı eserinde genişce bilgi bulabilirsiniz.. Bu değerli eser “Dergah Yayınları” tarafından yayınlanmıştır. Karadeniz Teknik Üniversitesi Rize ılahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Zafer Erginli’nin hazırladığı “Tasavvuf Tarihi ve Felsefesi” başlığı altında ders notlarında mistizim konusu vardır ve ıslamdan önce mistizimin nasıl ve kımler tarafından benimsendiği geniş bir şekilde izah edilmiştir.

Ders Notlarından bir parca,

“Mistisizm dinler arasında akıp giden büyük bir ruh nehridir.” Çünkü insanın yaratılışında mistik ihtiyaçlar bulunmaktadır. Yeryüzünde dinsiz bir topluluk olmadığı gibi, mistik tarafı, ruhani hayatı bulunmayan bir din de yoktur. Zaten köken itibariyle Latince olan mistisizm kelimesinin kökünde gizli olmak, dilsiz olmak, konuşmamak, dudakları ve gözleri kapamak manaları vardır. Mistik düşüncenin temelinde ilahi bilgi ve gizli tutulması gereken sırlar vardır. Bu nedenle bu bilgiyi nesilden nesile aktaran tarikatlar ortaya çıkmıştır.
Mistik düşünce tarihi gelişimi itibariyle derin psikolojik tahlillerle içiçe olduğu gibi doğrudan veya dolaylı olarak bir çok dinî meselelerin de içinde olmuştur. Ferdi tecrübelerden, kendi kendini hipnotize, telepati ve telekinezi (maddeye tasarruf), sihir ve büyüden vecd ve istiğraka kadar geniş ve derin bir saha ile ilgili bilgiler mistisizmle iç içedir.
Mistisizmin amacı hakikatı bulmak, Allah’a ulaşmak, kurtuluşua ermektir. Bu amaca ulaşmak için her toplum kendi mistikdüşüncesi doğrultusunda pransipler ortaya koymuş, zamanla bunlar ekol haline gelmiştir.
Her kültürün bir mistik boyutu olduğu hesaba katıldığında tasavvuf ıslâm mistisizmi veya ıslâm’ın mistik boyutu olarak adlandırılabilir. Tasavvufun konusu ise genel anlamda Allah, varlık ve insandır. Cenab-ı Hakk’ı sıfat, şuun ve fiilleriyle tanımaktır (marifet-i ilahiyye). ınsanın ruh ve nefs itibariyle yapısı, ruhun tasfiyesi, nefsin tezkiyesi ve ahlakın yüceltilmesi de tasavvufun konusudur.


Prof. Dr. Mustafa Kara’dan biz birkaç örnek:

1. Mistisizmde belli oranda gizlilik vardır. Mistik hareketler tam değilse bile belli bir oranda gizlilikdir.
Her konu herkese söylenmez. Belli şeyler belli makamlara gelmiş olanlara söylenir.

2. Maddeye karşı tavır vardır. Bunun için bir adı da zühd'dür, perhiz'dir. Dünya, eşyaya karşı tavır almadır. Manayı, içi, batını aramaktır. Çünkü madde sürekli değildir, insanı tatmin etmez.

3. Mistisizm yaşanan bir haldir. Teoriden çok pratiktir. Bütün boyutlarıyla bu hali anlayabilmek için yaşamak tadmak gerekir. Dıştan tarifle anlatılması mümkün değildir. Bu yaşanan halin herkese anlatılmaması konuya tabii bir gizlilik getirmiştir.

Mistsizm sadece islam dininde değil diğer semavi dinlerde bile mevcud idi..
Mistik düşünceler açısından dünya düşünce tarihinde bakıldığında bir çok ülkede bunun örneklerini bulmak mümkündür. Bunların başında bugün bile ilim adamı ve araştırıcıları hayretlere düşüren Uzakdoğu mistisizmi gelmektedir. Brahmanizm, Budizm, vedalar ve nirvana anlayışı çok derin mistik tahlil ve metodları ihtiva etmektedir.

Mısır'da Hermes'in çileye dayanan metodu, ıskenderiye'de yeni eflatunculuk, Yunan düşüncesinde Pisagor, nihayet Musevi ve ısevilerin dini düşünceleri içinde gelişen mistik temayül ve tarikatlerin hepsi konu ile ilgilidir. Diğerleri bir tarafa sadece Hıristiyan mistisizmi, manastır ve tarikatlar tarihi tasavvuf tarihi kadar zengin ve muhtevalıdır..

Dinler ve sistemlerin ortak özelliklerinden bir tanesinin mistsizm olması, bütün mistik cereyanların aynı olmasını gerektirmez. Mistisizm her dinin temel felsefesi doğrultusunda gelişme göstermiş, dolayısıyla mistik akımlar arasında farklar meydana gelmiştir.

Mesela René Guénon (öl 1951) ıslam tasavvufu ile Batı mistisizmi arasında farkları araştırmış ve özetlemiştir... bu özeti yukarıda ismini verdiğim eserde okuyabilirsiniz...

Tarih boyunca bütün mistik hareketler, özellikle ilk ortaya çıkışlarında cemiyetten tepki görmüştür. Batı mistisizminde Leuba'nın tenkitleri meşhurdur. Bu tepkilere mistiklerin verdikleri cevap şu cümle ile özetlenebilir: Mistik olmayan mistik olanı anlayamaz. Bunun ıslamdaki ifadesi şöyledir: "Men lem yezuk lem ya'rif " (tadmayan bilmez)..

Hz. Pezgamberimiz (s.a.v.) yukarıda yazdığım gibi üç türlü liderlik şahsında toplamış ve irtihaline kadar tek başına icra etmiştir. Ondan sonra ise gerek ıslam aleminin genişlemesinden dolayı çoğalan problemler ve gerekse insanların yetersizlikleri sebebiyle bu üç vazife tek kişi yerine üç şahıs (veya zümre) arasında taksim edilmek zorunda kalıncaktı. Hz. Peygamber'in devlet liderliği müslüman devlet başkanına, dini liderliği zahir ulemaya ve ruhi liderliği de daha sonra sufiye ismini alacak olan şahıslara tevdi edilmiştir.(bak. Abdulhakim Arvasi 'Rabıta-i şerif ' haz. Necip Fazıl Kısakürek, ıstanbul 1994, 5 Baskı, s.142)

Yine, Cebrail (a.s.)'ın ümmeti bilgilendirmek için zaman zaman insan şeklinde gelerek Hz. Peygamber (s.a.v.)'e çeşitli sorular sorduğunu biliyoruz. "Cibril hadisi" diye meşhur olan hadisteki üç soru ıslami ilimlerin doğuşu ile doğrudan alakalıdır. Hz. Pezgamber Efendimiz (s.a.v.)'in, Cebrail (a.s.)'ın "iman nedir?" sorusuna verdiği cevap kelam ve akaid ilimlerinin, " islam nedir?" sorusuna cevabı fıkhın ve "ihsan nedir?" sorusuna cevabı ise tasavvufun konusunu oluşturmuştur. (bak. Buhari- ıman 37, Müslim-ıman 5-7, Ebu Davud-Sünne 16, Tirmizi- ıman 4, ıbn Mace-Mukaddime 9)

Bukadar derin olan ve bu kadar köklü bir konuyu basit görmeyin...

Durgun bir suya, düz bir sopayı daldıracak olsak, o sopa eğri gibi görülür. Oysa, aslında o sopa dümdüzdür. Ne var ki, bizim görüşümüzde bozukluk vardır. Bunun gibi,nice şeyler vardir’ki, bizim görüşümüze göre eğri veya yanlıştır ama aslında doğrudur ve yanlış olan yine bizim görüşümüz ve bakışımızdır.


Vesselâmü Alâ Menittebeal Hüdâ.
Aşksız derviş olmaz, olsa da o kimse derviş sayılmaz. Derviş'in sermayesi Aşk'tır, ilmi Aşk'tır, görgüsü Aşk'tır. Arzu ve istekleri de Aşk'tır. Derviş'in canı Aşk'tır, cananı Aşk'tır, bizzat kendisi Aşik'tır.. Ves-selam!...

7

28.06.2004, 09:28

Değerli kardeşlerim;

Bu tarikat konusu başka başlık altında çok tartışıldı.

bakıyoruz yine de tartışılmaya devam ediliyor.
tartışma devam etsin
bunda bir mahsur yok.
fakat bazen yanlış bilgiler ciddi yanlışlıklara yol açıyor.

bu noktada bir kaç söz etmek gerekirse:

Üstad Bediüzzaman asla ki tarikate karşı değildir.
bu konuda ne bir söz, ne de bir ima söz konusudur.
Hatta tarikati de savunmuştur.
29 Mektub içinde yer alan "Telvihat Risalesi" bunun en açık delilidir.

Fakat Üstad Ehl-i Tarik değildir.
Bu devride tarikat berzahlarına girmeden Veraset-i Nübüvvet yolu ile doğrudan hakikate yol açmıştır.
Bu hakikatin adı Risale-i Nurdur.
Risale-i Nur hakikat mesleğidir.
Velayet-i Kübradır.
Beşinci Mektub bu konuyu izah eder, isteyen bakabilir.

"Zaman tarikat zamanı değildir" sözüne gelince;
Bu söz bir devre ait değildir. sayın Fetullah Hocaefendi bu konuda ciddi yorum hatası yapmıştır. Zira Üstad devirlere göre haraket etmez. Eğer o bir ehl-i tarik olsa idi bunu çıkar açıkça söylerdi.
bu söz zamana mutabık, hali anlatan serapa hakikat bir sözdür.

zira tarikat yolu Süleyman Efendi ile kapanmıştır.
Süleyman Tunahan Hz. son Nakşi şeyhidir.
ve arkasında bir vekil bırakmamıştır.
bu tarikat böylece son bulmuştur.

Günümüzde tarikati hüvesi hüvesine devam ettiren yoktur.
Varsa kimdir söylensin?
günümüzdeki tarikat zannedilen kollar sadece sureten tarikattir.
bir nostalji gibi...
üstelik tarikatin en önemli cüzü olan Ehliyetli şeyh de kalmamıştır.
zaman sürat devridir.
bu gün insanları tekyeye girdirip yıllarca eğitmeniz mümkün değildir.

Lütfen zamana , hale ve tarikatin kurallarına iyice bir bakalım ve ondan sonra konuşalım.

saygılar...

8

28.06.2004, 11:05

Ahmed Said kardeş
Hocaefendi ciddi yorum hatası yapmış diyorsunuz. Keza hocaefendi yorum hatası yapacak bir insan değil ve hocaefendinin yorum hatası tespitinde bulunmak için hocaefendiyi ve hocaefendinin sözlerini çok iyi anlamak gerekir. Ayrıca tespitte bulunmak içinde hocaefendi gibi bir ilim sahibi olmak gerekir. Dua ve selametle...

9

28.06.2004, 11:27

Hoca efendi hakkında daha bir çok söylenecek şey olabilir ama bunlar doğru ve hak olsun-olmasın cemaat arası çatışma,kavga,bölünmeden başka bir şey getirmeyecek gibi görünüyor,

ondan ben şahsım adına hoca efendi hakkında konuşmaktan geri durmayı uygun görüyorum,

inşa'Allah akıbetimiz hayırlı olur...

10

28.06.2004, 11:56

değerli malazgirt kardeşim;

fikirlerinize saygı duyuyorum.
bu konuda Abdülkadir Said kardeşimizin fikrine katılıyorum.
bazen fikri müzakere yapalım derken kavga çıkıyor.

ama bazı noktalarda "teşhis ve tespit" babında "medar-ı itiraz noktalarımızı" dile getirmek zorunda kalıyoruz.

işte bir misal:
Bazul-Eşhep kardeşimiz şöyle bir nakil yapmış:

Alıntı


Bu konu ile ilgili Fethullah Hocaefendiye bir soru sorulmuş bu soru üzere Hocaefendi Fasildan Fasila adlı eserin 1. cildinde iki şikli cevabı veriyor.

ıkinçi şikki aynen şöyle: "Bu söz belirli bir devreye aittir ve bizim düşüncelerimizi aşan bir derinlik ifade eder. Bu hususta şu mulahaza gözetilmiş olabilir:
O dönemde tarikatlar yakın takibe alınmıştı. Zaten nurlardan (Risale-i Nur lardan) dolayı tarassut edilen (gözetlenen) bir insan, bir de tarikatçilik vehmiyle (Yersiz korkuyla) mi durumunu ağırlaştırsaydı? Kaptanın gemisindeki tayfayı koruması gibi Bediüzzaman da cemaatini koruma ve kollama durumundaydı. Yoksa, Efendimizin tavsiye etmiş olduğu züht ve takvayı esas alan tarikatlara Bediüzzaman gibi engin ve ledünnî birisinin karşı olması asla düşünülemez."

Bu ifadelerde bizim kabul etmekte zorlandığımız husular var:
birincisi:
"Bu söz belirli bir devreye aittir" sözü çok eksik bir ifade.
bize göre bu söz kıyamete kadar geçerli.
ikincisi:
ikinci cümlede ise sanki Üstad ehl-i tarikmiş de bunu gizlemiş gibi bir mana çıkıyor. Bu da kabul edilemez bir mana.
üçüncüsü ise:
malum-u ilam nevinden bir söz ki sayın Hocamıza bu tür ifadelerin yakışmadığı kanaatindeyiz.
saygılar

11

28.06.2004, 15:07

Üstadımızın talebesi ızzettin Yusuf ağabeyden naklen...

Üstadımız 3 talebesini 3'üde Ramazan isimle. Ve bu 3 talebesini 3'üde profesör .Suriye, Irak ve ırana gönderiyor. Ve benden haber bekleyin diyor.
Talebelerin isimleri 1- Said Ramazan yani Iraklı allame Said Ramazan El-Buti
2- Ahmed Ramazan
3- Bu Ramazan ağabeyin ismi şu an hatırımda değil

Ahmed Ramazan Suriyeye gidior ve Üstadtan haber bekliyor ama Üstadımız vefat ediyor daha sonra bu ağabey şamda Muhyiddin Arabi Hz. türbesinde saatlerce ağlıyor ben şimdi ne yapacağım diye o anda türbeden Muhyiddin Arabi Hz. çıkıyor ve Ahmed Ramazan ağabeye diyor ki Bediüzzaman görevini yapmıştır ondan sonra gelecek zat ve onun vekili olan zatın yanına git diyor ve o zatın ismini Muhyiddin Arabi hz. Ahmed Ramazan Ağabeye söylüyor o zat Fethullah Gülen diyor git onu bul diyor... Dua ve selametle....
(Lütfen enaniyetimizi bir kenara bırakalım)

12

28.06.2004, 15:37

bir şey diyeceğim ama ayıb olacak,

  • Konuyu başlatan "Bazul_Eşheb"

Mesajlar: 100

Konum: Almanya

Meslek: talebe

Hobiler: okumak

  • Özel mesaj gönder

13

28.06.2004, 18:54

Tekrar Merhaba Kardesler

Alıntı sahibi ""Abdulkadir Said""

bir şey diyeceğim ama ayıb olacak,


bu sözleri size hic yakistiramadim.....



Alıntı sahibi ""ahmetsaid""



Fakat Üstad Ehl-i Tarik değildir.
Bu devride tarikat berzahlarına girmeden Veraset-i Nübüvvet yolu ile doğrudan hakikate yol açmıştır.
Bu hakikatin adı Risale-i Nurdur.
Risale-i Nur hakikat mesleğidir.
Velayet-i Kübradır.
Beşinci Mektub bu konuyu izah eder, isteyen bakabilir.

...


Valla Bediuzzamanin nekadar tarikat erbabi olduguna bende delil gösterdim Risale-i Nur dan sizin yazilariniz Risale-i Nurdan ise bizimkilerde ordan icinden cikin bakalim..

http://www.muhabbetfedaileri.com/viewtopic.php?t=980

Alıntı sahibi ""ahmetsaid""




"Zaman tarikat zamanı değildir" sözüne gelince;
Bu söz bir devre ait değildir. sayın Fetullah Hocaefendi bu konuda ciddi yorum hatası yapmıştır. Zira Üstad devirlere göre haraket etmez. Eğer o bir ehl-i tarik olsa idi bunu çıkar açıkça söylerdi.
bu söz zamana mutabık, hali anlatan serapa hakikat bir sözdür.

...


Siz neye dayanarak o mübarek alim insana yanildi diyorsunuz onu anlamis degilim.. Bu sözleri söylemeniz icin en az o mübarek kadar ilim sahibi olmaniz gerek...
Bediuzzaman iste bu yüzden kabrinin gizlenmesi icin vasiyet etmis.. yani haddinden fazla yüceltilmesinden korkmus.. Hz. Ali misali...

Alıntı sahibi ""ahmetsaid""



zira tarikat yolu Süleyman Efendi ile kapanmıştır.
Süleyman Tunahan Hz. son Nakşi şeyhidir.
ve arkasında bir vekil bırakmamıştır.
bu tarikat böylece son bulmuştur.

...


Burda süleymanci kardeslerin felsefesini otaya atipta tarikat kapanmistir demenizi anlam veremedim ya tarikat dan hic haberiniz yok yada kasitli yazilar bunlar... Siz Menzili, Ismail Aga 'yi, Iskender Pasa Naksilerini görmezliktenmi geliyorsunuz... Ya diger Islam memleketindeki tarikat erbablarini hicemi sayiyorsunuz...????

Alıntı sahibi ""ahmetsaid""



Günümüzde tarikati hüvesi hüvesine devam ettiren yoktur.
Varsa kimdir söylensin?
günümüzdeki tarikat zannedilen kollar sadece sureten tarikattir.
bir nostalji gibi...
üstelik tarikatin en önemli cüzü olan Ehliyetli şeyh de kalmamıştır.
zaman sürat devridir.
bu gün insanları tekyeye girdirip yıllarca eğitmeniz mümkün değildir.

Lütfen zamana , hale ve tarikatin kurallarına iyice bir bakalım ve ondan sonra konuşalım.

saygılar...


Bu yazilarin Risale-i Nur da aynen nerede yazdigini gösterin elinizi öpeyim ama yok böyle bir yazi yoksa ozaman siz nurcu degil Nurcunun N 'si bile degilsin sadece kendi kafasina göre yorum yapan bir zavallisin acirim haline ha bu yazimdan sonra beni diger arkadas gibi siteden kovabilirsiniz Muftahulkuulub gibi...

hürmetlerimle....
Aşksız derviş olmaz, olsa da o kimse derviş sayılmaz. Derviş'in sermayesi Aşk'tır, ilmi Aşk'tır, görgüsü Aşk'tır. Arzu ve istekleri de Aşk'tır. Derviş'in canı Aşk'tır, cananı Aşk'tır, bizzat kendisi Aşik'tır.. Ves-selam!...

14

28.06.2004, 23:43

ayıb olacak derken benden sövme veya küfür bekleme,
belki zannettiğinden hafif bir şeydir,belki sana göre ayıb dahi olmaz,
hatta belki gülersin bile,

15

29.06.2004, 00:02

5.Mektub'dandır;

Madem hakikat böyledir. Ben tahmin ediyorum ki, eğer şeyh Abdülkadir Geylânî (r.a.) ve şah-ı Nakşibend (r.a.) ve ımam-ı Rabbânî (r.a.) gibi zatlar bu zamanda olsaydılar, bütün himmetlerini, hakaik-i imaniyenin ve akaid-i ıslâmiyenin takviyesine sarf edeceklerdi.Çünkü saadet-i ebediyenin medarı onlardır. Onlarda kusur edilse, şekavet-i ebediyeye sebebiyet verir. ımansız Cennete gidemez; fakat tasavvufsuz Cennete giden pek çoktur. Ekmeksiz insan yaşayamaz, fakat meyvesiz yaşayabilir. Tasavvuf meyvedir, hakaik-i ıslâmiye gıdadır. Eskiden kırk günden tut, tâ kırk seneye kadar bir seyr ü sülûk ile bazı hakaik-i imaniyeye ancak çıkılabilirdi. şimdi ise, Cenâb-ı Hakkın rahmetiyle, kırk dakikada o hakaike çıkılacak bir yol bulunsa, o yola karşı lâkayt kalmak elbette kâr-ı akıl değil.ışte, otuz üç adet Sözler, böyle Kur’ânî bir yolu açtığını, dikkatle okuyanlar hükmediyorlar.
Madem hakikat budur. Esrar-ı Kur’âniyeye ait yazılan Sözler, şu zamanın yaralarına en münasip bir ilâç, bir merhem ve zulümatın tehacümatına maruz heyet-i ıslâmiyeye en nâfi bir nur ve dalâlet vâdilerinde hayrete düşenler için en doğru bir rehber olduğu itikadındayım.
Bilirsiniz ki, eğer dalâlet cehaletten gelse, izalesi kolaydır. Fakat dalâlet fenden ve ilimden gelse, izalesi müşküldür. Eski zamanda ikinci kısım binde bir bulunuyordu. Bulunanlardan ancak binden biri irşadla yola gelebilirdi. Çünkü, öyleler kendilerini beğeniyorlar. Hem bilmiyorlar, hem kendilerini bilir zannediyorlar. Cenâb-ı Hak şu zamanda, i’câz-ı Kur’ân’ın mânevî lemeâtından olan malûm Sözleri, şu dalâlet zındıkasına bir tiryak hâsiyetini vermiş tasavvurundayım.

16

29.06.2004, 10:01

Alıntı


Günümüzde tarikati hüvesi hüvesine devam ettiren yoktur.
Varsa kimdir söylensin?
günümüzdeki tarikat zannedilen kollar sadece sureten tarikattir.
bir nostalji gibi...
üstelik tarikatin en önemli cüzü olan Ehliyetli şeyh de kalmamıştır.
zaman sürat devridir.
bu gün insanları tekyeye girdirip yıllarca eğitmeniz mümkün değildir.

Lütfen zamana , hale ve tarikatin kurallarına iyice bir bakalım ve ondan sonra konuşalım.

sözümüz üzerine
Bazul_eşhep kardeşimiz böyle demiş:

Bu yazilarin Risale-i Nur da aynen nerede yazdigini gösterin elinizi öpeyim ama yok böyle bir yazi yoksa ozaman siz nurcu degil Nurcunun N 'si bile degilsin sadece kendi kafasina göre yorum yapan bir zavallisin acirim haline ha bu yazimdan sonra beni diger arkadas gibi siteden kovabilirsiniz Muftahulkuulub gibi...


Bizim bu foruma yazdığımız yazılar Risale-i Nurdan aldığımız derse binaen yazdığımız yazılardır.
Risale-i Nurdan yaptığımız nakilleri de genel olarak kalın ve kaynak göstererek yazmaya çalışıyoruz. Yukarıdaki bize ait olan söz de kendi yorum ve izahımızdır.
işte bu nedenle biz Saygıdeğer Bazul-eşhep kardeşe göre Nurcunun N'si bile değiliz.
Sağlık Olsun Bazul_eşhep kardeşim.
Evet yukardaki yorumlar bana aittir.
Evet, biz tabi ki zavallıyız. Allah'ın aciz kullarıyız.
Bu nedenle benim halime acıdığınız için de teşekkür ederim.
Mümin elbette ki mümin bir kardeşine merhamet gösterecek.
Fikirlerinize saygı duyuyorum.
şahsımla ilgili her türlü ithamınıza da saygı duyarım.
Ama lütfen kendinizi Miftahulkuluub adlı arkadaşla karıştırmayın.
bizim Davamıza, Üstadımıza ve Risale-i Nurlara karşı tahrik ve hakarete varan şeyler denmediği müddetçe biz kimseye bir şey demiyoruz.


diğer konuları da temas edeceğiz inşllah..

17

29.06.2004, 12:43

Alıntı sahibi ""Abdulkadir Said""

5.Mektub'dandır;

Onlarda kusur edilse, şekavet-i ebediyeye sebebiyet verir. ımansız Cennete gidemez; fakat tasavvufsuz Cennete giden pek çoktur. Ekmeksiz insan yaşayamaz, fakat meyvesiz yaşayabilir. Tasavvuf meyvedir, hakaik-i ıslâmiye gıdadır. Eskiden kırk günden tut, tâ kırk seneye kadar bir seyr ü sülûk ile bazı hakaik-i imaniyeye ancak çıkılabilirdi. şimdi ise, Cenâb-ı Hakkın rahmetiyle, kırk dakikada o hakaike çıkılacak bir yol bulunsa, o yola karşı lâkayt kalmak elbette kâr-ı akıl değil.ışte, otuz üç adet Sözler, böyle Kur’ânî bir yolu açtığını, dikkatle okuyanlar hükmediyorlar. .


merhaba

Benim Anlamadigim IMAM RABBANI Hz ;ABDULKADIR GEYLANI Hz;NAKSIBENDI Hz.lerinin devirlerinde acaba müminler imanla deyilde cenneti parsellmeklemi ugrasiyorlardi.sadece cennet meyveleri varmidi ,yoksa seytan onlarin zamaninda yarastilmamistimi daha ,veya nefs denilen sey bilinmiyormuyduki onlar sadece ve sadece cenneti paylasmklami ugrasiyorlardi ? ki su zaman iman kurtarma zamani imis yok herhalde o zaman iman yok mus insanlardada (müminlerde )ki imanla ugrasmiyorlar mis melaike imisler herhalde o zamanin milleti vay be ....
hanginiz 40 dakikada Abdulkadir Geylaninin makamina ciktiniz yaw..elinizi öpmeye gelelim,veyahut sah naksibendi nin,veya esref oglu ruminin,makamina, ki bu zatlara hakaret babinda konusuyorsunuz ....
derman arardim derdime derdim bana derman imis. burhan arardim aslima aslim bana burhan imis.

18

29.06.2004, 13:47

fikrim şudur;

40 dakikada kazanılan velilik değil,40 dakikada bir velinin belki uzun zamanda öğreneceği bir hakikat,
onların devirlerinde bu kadar çok Allah'ı inkar eden yoktu,böyle akımlar yoktu,
belki Yahudiler,Hrıstiyanlar ya da değişik şeylere tapanlar vardı,
veliler ise ıslam'ı en güzel şekilde yaşamaya çalışarak adeta kendileri birer güzel meyve hükmünde olarak asıl güzelliğin ve hakkın ıslam olduğunu anlatıyorlardı,

ama şimdiki Allah'ı inkar eden insanların niyeti meyve yemek değil bağcıyı dövmek,kendilerini kısıtlayan Allah'ın emirlerini ortadan kaldırmak,
Yahudiler ve Hrıstiyanların o günkü durumu ile bu günkü Allah'ın varlığını inkar edenlerin durumu aynı değil diye düşünüyorum,


Allah'ı inkar eden velilere de çamur atar, ama Peygamberimizin Risaletini reddeden ve Allah'a oğul isnad edenler velilerdeki o güzelliğe kendileri sahip olmadıkları için çamur atamazlar,atsa da tutmaz,izi de kalmaz,

19

29.06.2004, 14:14

Alıntı


Benim Anlamadigim IMAM RABBANI Hz ;ABDULKADIR GEYLANI Hz;NAKSIBENDI Hz.lerinin devirlerinde acaba müminler imanla deyilde cenneti parsellmeklemi ugrasiyorlardi.sadece cennet meyveleri varmidi ,yoksa seytan onlarin zamaninda yarastilmamistimi daha ,veya nefs denilen sey bilinmiyormuyduki onlar sadece ve sadece cenneti paylasmklami ugrasiyorlardi ? ki su zaman iman kurtarma zamani imis yok herhalde o zaman iman yok mus insanlardada (müminlerde )ki imanla ugrasmiyorlar mis melaike imisler herhalde o zamanin milleti vay be ....
hanginiz 40 dakikada Abdulkadir Geylaninin makamina ciktiniz yaw..elinizi öpmeye gelelim,veyahut sah naksibendi nin,veya esref oglu ruminin,makamina, ki bu zatlara hakaret babinda konusuyorsunuz ....


Değerli ekber kardeş;
bu yazdıklarınıza bakılırsa 5.mektubda geçen ilgili konunun tam anlaşılmadığı ortaya çıkıyor. Orada Üstad Hazretleri demiyor ki, eski zamanda insanlar iman hizmeti için uğraşmamış.
tam aksine "eskiden iman umumi ve kavi idi, insanlara evliyaların sözleri delil olarak yetiyordu, iman bu zamandaki kadar tehlikelere maruz değildi" manasında sözler diyor.

işte imanı kavi ve güçlü olan eski cemiyetlerde imanın en üst noktalarına çıkmak için tasavvuf yolu tercih edilmiş. ıman hakikatlerini ilmelyekin, aynelyakin ve hakkalyakin tadabilmek için 40 günden tut, ta 40 seneye kadar çilehanelerde, tekyelerde ibadetler yapılmış, zikirler söylenmiş.

ardından 1923 lü yıllara gelindiğinde ıslam alemi çok büyük musibetlere maruz kalmış. tekkeler, tekyeler kapanmış, zikirhanelere kilit vurulmuş,tarikat evleri mühürlenmiş, öyle ki Allah demek bile yasak hale getirilmiş. Ezandaki allah kelimesi yerine "uluma" kelimeleri konmuş.

öte yandan maddecilik, tabiatcılık, sosyalistlik, darwinizm, süfyanizm gibi fikri akımlar da islamın temeline, yani iman hakikatlerine hücum etmeye başlamış. bu hücum karşısında kimse dayanamış, bazı alimler yurdu terk etmiş, bazıları evine kapanmış, bazıları da bir daha konuşmamak üzere susmuş.
1923-1950 arasındaki küfrün kopkoyu karanlığında tek Üstad ortada kalmış. bir avuç talebesi ile tüm küfür akımlarına karşı koymuş. Kuranın elmas kılıncı olan Risale-i Nur ile bütün küfür akımlarının belini kırmış, bizinillah imanı galip getirmiş.
işte bu dehşetli devirde bütün tarikat evlerinin kapatıldığı bir zaman ve zeminde Üstad "Zaman iman kurtarma zamanı, tarikat zamanı değil" demiştir.
Bu söz hali anlatan bir sözdür.
bu noktada ımam-ı Rabbani ve diğer büyük evliyalardan söz ederek, "Eğer onlar da bu zamanda olsa benim yaptığımı yaparlardı" demiştir.
şimdi bu söze bazı kardeşlerimiz niye tepki gösteriyorlar anlamıyorum?
burada hiç bir evliyayı küçük düşürücü durum yok.

ekber kardeşim;
"hanginiz 40 dakikada Abdulkadir Geylaninin makamina ciktiniz yaw..elinizi öpmeye gelelim,veyahut sah naksibendi nin,veya esref oglu ruminin,makamina, ki bu zatlara hakaret babinda konusuyorsunuz ..."

diyorsunuz:
yani kim diyor ki Abdülkadir-i Geylani ve Nakşibendi Hz. makmına çıkarsınız diye. niçin işi tam anlamdan meseleyi farklı noktalara çekmeye çalışyorsunuz.
ne 5.Mektubda ne de hiç bir nur talebesinin dilinde böyle bir mana ifade eden bir söz yok.

"şimdi ise, Cenâb-ı Hakkın rahmetiyle, kırk dakikada o hakaike çıkılacak bir yol bulunsa, o yola karşı lâkayt kalmak elbette kâr-ı akıl değil.ışte, otuz üç adet Sözler, böyle Kur’ânî bir yolu açtığını, dikkatle okuyanlar hükmediyorlar. ."
söz bu.
bu söz ise umumi bir hakiat yoludan bahsediyor.
şu insanın makamına çıkarsınız manası hiç, ama hiç yok.

bu sözün ne kadar hak olduğunu 10.sözü, 29.sözü, 32.sözü, 30. sözü, 20.mektubu okuyanlar çok daha iyi anlar.

işte meydan;

son asırdaki tüm alimleri toplayın ve
ve günümüzdeki alimleri de ekleyin
bir 10.sözün, 26.sözün, 29.sözün, 25.sözün 30.sözün bir benzerini getirin...

ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz...

20

29.06.2004, 14:48

Değerli Bazul_eşhep kardeşle sohbete devam ediyoruz:
bana atfen yazdığınız son yazınızdaki bazı hususlara cevap tarzında bir kaç söz yazmak gerekirse:

tarikat konusunda ısrarlıyım. sizin bahsettiğiniz tarikatleri yakından tanıyorum. bize göre isim var.

Alıntı

"eğer şeyh Abdülkadir Geylânî (r.a.) ve şah-ı Nakşibend (r.a.) ve ımam-ı Rabbânî (r.a.) gibi zatlar bu zamanda olsaydılar, bütün himmetlerini, hakaik-i imaniyenin ve akaid-i ıslâmiyenin takviyesine sarf edeceklerdi."

beşinci mektubda geçen bu ifadeden ben şunu anlıyorum:

Kadiri tarikatinin kurucusu olan Abdülkadir-i geylani Hz. ve Nakşibendi tarikati kurucusu olan Nakşibendi Hz. ve nakşibendi tarikatinin en parlak güneşi olan ımam-ı Rabbani Hz. bu zamanda olsalardı Risale-i Nur hizmeti yapacaklardı.
demek ki Kadiri ve Nakşi tarikatinin hakikati Kuranın nurani bir tefsiri olan Risale-i Nurlarda içtima etmiş.

bir alim zatın nasıl tenkit edebileceğim konusuna gelince:
Değerli kardeşim. biz nur talebesiyiz. nurun prensiplerine aykırı bir söz kimden sudur ederse etsin, bir alimden dahi etse,saygı ve hürmetle birlikte "medar-ı itiraz noktasını" dile getiririz.
hakkın hatırı alidir, hiç bir haıtra feda edilmez.

saygılar..

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir