Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

13.11.2007, 16:18

Hakikat meselesi.

Selamün Aleyküm degerli kardeşlerim,

Nerdeyse 3 senedir risaleleri okuyorum ve . Belki kendimi Nurcu olarak biliyorum, ama kalbimin sorularina hala bir cevap bulamadim.

Benim uzun süredir kafami kurcalayan birsey var. Üstadimiz ra. Hakikate girmeye daha kisa bir yol var, o da Risalei Nur Meslegi. Tabi ki bize göre cok mantikli ve aklimiz hemen kabul edecek bir şekilde anlatiyor. Gercekten bukadar kolay olabilir mi? Yani, bu zamana kadar nice Evliyullah gelmiş gecmis, bunlar böyle bir yolu bulamadilar mi?

Bu zamanimizda hala Allah'in Veli kullari var, coğu da simdiki Tarikat şeyhleri/pirleri. Bu kadar Veli var, hic birisinden duymadim Kitaptan Mürşid olabileceğini. Daha doğrusu, Üstadin demesiyle bu konu bitmiyor. Cünkü bu mesele ittifak ister! Tarikat Yolunda ittifak var, ama Risale-i Nur Yolunda ittifak maalesef yok. Bu akil ile olmaz, cünkü nakl akildan üstündür hemde böyle Meselelerde üstün. Bazi Müslümanlar, bizi sapmiş biliyorlar biz kitaptan mürşid yaptiğimiz icin. Bana bir Evliyullah dese ki, Risale-i Nur Meslegi hakktir, ben kendimi bu yola harcamaya hazirim. Ama diyen maalesef yok...

Hem Tarikatlara neden bukadar hücüm var. Hemen hemen hepsi kücük görünüyor. "Efendim, o uzun yol filan, daha kisasida var". Böyle Sözler icinde hic ama hic ihlas göremiyorum. şimdi ihlasi olmayan nurcu, ihlasli bir ehl-i tarikden üstün olabilir mi? Yok ihlas olmazsa olamaz, hemde Hakikat hic olmaz!
Her Insan Nurcu olamaz, onun icin tarikatlarin Meslegi de islam alemine önemli, ve hizmetlerinden hala binlerce insan istifade ediyor. Herkez futbolu sevemez, bazilari basketbolu sever.

Bizim Medressemize gelen Ehli-Tarik bizim Nurcu Kardeşlerimizden darbe yedi, yani tarikat gerekmezmiş filan Konularla rahatsiz ettiler. Amacimiz sevdirmek mi, yoksa soğutmak mi? Böyle insanlar bizden kaçmaya başladilar. Aslinda Risalelerden istifade edebilirler.Nurcu Kardeşlerim (ben kendimide sayiyorum) onlarin yolunu kötülüyor. Böyle hizmet mi olur? Böyle Riza-i Ilahiyye kazanilir mi? Hic zannetmiyorum...
Tarikatta iman kurtariyor, bunu unutmamak gerek.

Beni aff edin

InşaAllah benim şübhelerimin gitmesine Vesile olursunuz.

Selam ve dua ile.

2

13.11.2007, 16:25

Uçağın icad edilmesi, otobüsle seyahat etmeyi yanlış yapmaz..

Tarikatleri hakiki Nur talebesi inkar etmez.

ılla mürşid gerekiyorsa, Hz. Veysel Karani'nin mürşidi kimdi, birisi söyleyebilir mi?

3

13.11.2007, 21:10

Risaleleri cidden tanımış olsaydın, eminim bu satırları yazmamış olurdun, yine de yazsaydın, o zaman niyetinde farklı şeyler arardım. Herkes tarikatte tutunamaz. Risale-i Nur daha geniş bir cadde. Üstelik Üstad Bediüzzaman bu kitaplardaki hakikatler hakkında şöyle misal vermiş, nasıl bir bahçeye girdiğin zaman, boyun yettiğin meyveleri koparırsın, yetmeyenler zaten daha uzun boylular içindir, yani herkesin hissesi vardır. Risaleleri tam anlamıyla okuyup da bitirebilmiş, bütün anlattıklarını anlayabilmiş kaç kişi var? Üstadın en yakın talebeleri ancak bu seviyededir, o kadar çok bilgi var ki. Hem vird meselesini dersen, Nurcuların da virdi, zikri vardır. Sen mürşide takılmışsın. Hem bu zamanda tarikattekiler de risaleleri okursa, meyvelerinden faydalanacaktır. Üstad da bizzat kendisi değişik ehl-i tarikten ve alimlerden icazetlidir, peki niye tarikat şeklinde devam ettirmedi, karar veremeyecek kadar muhakeme zayıflığı mı çekiyordu? Sen bunu diyerek en başta o hürmet ettiğin, 28 sene sürgün çekmiş, 22 kere zehirle suikaste uğramış, yine de hizmetten yılmamış insanı tekzip etmiş olursun. Üstad tarikat ve Nurculuk farklarını Telvihat-ı Tis'a da açıklamıştır. Madem 3 yıldır okuyorsun, üslubuna alışıksındır, zorluk çekmezsin, üç aşağı beş yukarı anlarsın meseleyi. Hem forumda "telvihat" diye aratırsan da denk gelirsin. Bu arada, nasıl ıslam ile günümüzdeki müslüman arasında kavram farkı var, sen de Nur talebeliği ile nur talebesi arasındaki farka dikkat et. Eleştirdiğin nur talebesi olduğunu söyleyenin şahsı olabilir, ama nurculuğu da böyle eleştirirsen, ben senin meseleyi başından yanlış anlamış olduğunu düşünürüm, ya da diğer ihtimaller aklıma gelir...
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

4

14.11.2007, 01:22

Slma,

şahsiyet değerlendirmelerinden uzak durmamız gerekmezmi? Heryerde ehli tarik kardeşler Risalei Nur derslerine katılıyor. Fakat bazı Nur hadimlerinin hareketleri gerçekten muvafık düşmüyor. Ancak bu Nur davasına halel getirmez.

Madem yanlışlar görüyoruz, onları RisaleiNur´un hakikatleriyle ve öğretisiyle düzeltmeye gitmemiz gerekir (malumunuz).

Madem öyle bir olay olmuş, acaba siz niye sükut ettiniz, merak ettim
, meseleyi bilmediğinizdenmi yoksa eminmi olamadınız? Keşke arkadaşlarınızla bir mütaala etseydiniz bu mevzuyu.

Nacizane...

5

14.11.2007, 01:30

Risale-i Nur'da telvihat-ı Tis'a tarikatı çok güzel açıklar, fakat tarikatçılarla çatışın da demez..

6

14.11.2007, 08:25

Alıntı sahibi ""talhagenc""

ılla mürşid gerekiyorsa, Hz. Veysel Karani'nin mürşidi kimdi, birisi söyleyebilir mi?


Selamün Aleyküm Kardeş,

tabiki Mürşid gerekiyor! Tek ben bunu demiyorum. Bunu Abdulkadir Geylani hz. ve Imam-i Gazzali gibi Zatlar bile dedi. Yani, onlara göre mürşidi bir müslüman için vacip. Ben bunlari demiyor. Üstaddan önce gelen Ehl-i Sünnet Alimleri bunu diyor.

7

14.11.2007, 09:03

Doğrudan doğruya Kur'an'dan alıp ilhamı
Asrın idrakine söyletmeliyiz ıslamı
Mehmet Akif
Bediüzzaman'ın r.a. mürşidi Kur'an-ı Mu'ciz'l-Beyandır..
DıKKAT; burada tarikat tartışılmıyor..Tarikat ehl-i olupta, Risale-i Nur okuyan birçok kişi vardır..Bundan zararları da yoktur..

8

14.11.2007, 10:43

sorduğun sorunun cevabı burda;

bunu baştan sona kadar okuyunuz..

5.noktası vardır..

Üçüncü Mesele olan Üçüncü Risale


şu mesele, umum ihvânımın ekseri lisan-ı hÂlle ve bir kısmının lisan-ı kalle ettikleri umumî bir sualin, has ve hususî ve mahremce bir cevabıdır.

Sual: Senin ziyaretine gelen herkese diyorsun ki: "Benim şahsımdan bir himmet beklemeyiniz ve şahsımı mübarek tanımayınız. Ben makam sahibi değilim. adi bir neferin, müşir makamının evâmirini tebliği gibi, ben de mânevî bir müşiriyet makamının evâmirini tebliğ ediyorum. Hem müflis bir adamın, gayet kıymettar ve zengin elmas ve mücevherat dükkânının dellÂlı olduğu gibi, ben dahi mukaddes ve Kur'ânî bir dükkânın dellâlıyım" diyorsun. Halbuki, aklımız ilme muhtaç olduğu gibi, kalbimiz dahi bir feyiz ister, ruhumuz bir nur ister, ve hâkezâ, çok cihetle çok şeyler istiyoruz. Seni hâcâtımıza yarayacak adam zannedip senin ziyaretine geliyoruz. Bize Âlimden ziyade bir sahib-i velâyet, sahib-i himmet ve sahib-i kemâlât lâzım. Eğer hakikat-i hâl dediğin gibiyse, ziyaretinize yanlış geldik, lisan-ı hâlleri diyor.

Elcevap: Beş Noktayı dinleyiniz, sonra düşününüz. Ziyaretiniz beyhude mi, yoksa faydalı mıdır, o vakit hükmediniz.

http://www.risaleara.com/oku.asp?id=1042

bu linkten devam ediniz..
ben aşağıya 5.noktasınıda ekliyeceğim..yalnız siz hepsini okuyunuz..
Bugün ne kadar risalei nur okudum acaba?

Okumamışsam karlımıyım acaba?

9

14.11.2007, 10:44

Beşinci Nokta

Beş cüz'î misalle göstereceğiz ki, Sözler talim-i hakaik ettikleri gibi, irşad vazifesini de görüyorlar.

Birinci misal: Ben kendim, on değil, yüz değil, binler defa müteaddit tecrübâtımla kanaatim gelmiş ki, Sözler ve Kur'ân'dan gelen nurlar, aklıma ders verdiği gibi, kalbime de ımân hâli telkin ediyor, ruhuma ımân zevki veriyor, ve hâkezâ... Hattâ, dünyevî işlerimde, keramet sahibi bir şeyhin bir müridi nasıl şeyhinden hâcâtına dair medet ve himmet bekliyor; ben de Kur'ân-ı Hakîmin kerametli esrarından o hâcâtımı beklerken, ümit etmediğim ve ummadığım bir tarzda bana çok defa hâsıl oluyor. Yalnız cüz'iyattan iki küçük misal:

Biri: On Altıncı Mektupta izahı ve tafsili geçen, Süleyman isminde bir misafirime, katran ağacı başında koca bir ekmek harika bir tarzda gösterilmiş. ıki gün, ikimiz o hediye-i gaybîden yedik.
ıkinci misal: Gayet küçük ve lâtîf, bugünlerde vaki olan meseleyi söyleyeceğim. şöyle ki:

Fecirden evvel hatırıma geldi ki, bir zâtın kalbine vesvese verecek bir tarzda tarafımdan sözler söylenilmişti. "Keşke," dedim, "onu görseydim, kalbindeki dağdağayı izale etseydim." Aynı dakikada, Nis'e gitmiş bir parça kitabım bana lâzımdı. "Keşke elime geçseydi" dedim.

Sabah namazından sonra oturdum, baktım, aynı zat, o kitap parçası elinde olduğu hâlde içeri girdi.

Ona dedim: "Senin elindeki nedir?"

Dedi: "Bilmiyorum. Kapının önünde, Nis'ten gelmiş diye birisi bana verdi; ben de size getirdim."

"Fesübhânallah," dedim. "Böyle bir vakitte bu adamın evinden çıkıp gelmesi ve şu Sözün Nis'ten gelmesi hiç tesadüfe benzemiyor. Ve böyle bir adama şöyle bir parça kitabı aynı dakikada eline verip bana gönderen, elbette Kur'ân-ı Hakîmin himmetidir" diyerek, "Elhamdülillâh," dedim. "Benim en küçük, ehemmiyetsiz, hafî arzu-yu kalbimi bilen birisi, elbette bana merhamet ediyor, beni himaye ediyor. Öyleyse dünyanın minnetini beş paraya almam."

ıkinci Misal: Biraderzadem Merhum Abdurrahman, sekiz seneden beri benden ayrılıp dünyanın gaflet ve evhamlarına bulaştığı hâlde, şahsıma karşı haddimden çok fazla hüsn-ü zannı varmış. Bende olmayan ve elimden gelmeyen himmeti istiyor ve medet bekliyordu. Kur'ân-ı Hakîmin himmeti imdadına yetişti, haşre dair olan Onuncu Sözü vefatından üç ay evvel eline yetiştirdi. O Söz, onu mânevî kirlerinden ve evham ve gafletten temizlemekle beraber, adeta mertebe-i velâyete çıkmış gibi, vefatından evvel yazdığı mektubunda üç zâhir keramet izhar etmiş. Yirmi Yedinci Mektubun fıkraları içinde derc edilmiş; müracaat olunsun.

Üçüncü Misal: Burdurlu Hasan Efendi isminde ehl-i kalb bir âhiret kardeşim ve talebem vardı. Bana karşı haddimden çok fazla hüsn-ü zan ederek, büyük bir velîden himmet beklemek gibi, biçare benden medet bekliyordu. Birden bire, hiç münasebet yokken, Otuz ıkinci Sözü Burdur köylerinde oturan birisine mütalâa etmek üzere verdim. Sonra Hasan Efendi hatırıma geldi, dedim: "şayet Burdur'a gidersen Hasan Efendiye ver, beş altı gün mütalâa etsin."

O adam gitmiş, doğrudan doğruya Hasan Efendiye vermiş. Hasan Efendinin eceli otuz kırk gün kalmıştı. Gayet susamış bir adamın âb-ı kevser gibi tatlı suya rast gelirken yapışması gibi, öyle de Otuz ıkinci Söze yapışmış. Mütemadiyen mütalâa yapa yapa ve tefeyyüz ede ede, hususan Üçüncü Mevkıfındaki muhabbetullah bahsinde tamamıyla derdine devâ bulmuş. Ve bir kutb-u âzamdan beklediği feyzi onda bulmuş. Sağlam olarak camie gitmiş, namaz kılmış, orada ruhunu Rahmân'a teslim eylemiş. (Rahmetullahi aleyh.)
Dördüncü Misal: Hulûsi Beyin Yirmi Yedinci Mektuptaki fıkralarının şehadetiyle, en mühim ve müessir tarikat olan Nakşî tarikatinden ziyade himmet ve medet, feyiz ve nuru, esrar-ı Kur'âniyenin tercümanı olan Nurlu Sözlerde bulmuştur.

Beşinci Misal: Kardeşim Abdülmecid, biraderzadem Abdurrahman'ın (rahmetullahi aleyh) vefatı üzerine ve daha sair elîm ahvâlât içinde bir perişaniyet hissetmişti. Hem, elimden gelmeyen mânevî himmet ve medet bekliyordu. Ben onunla muhabere etmiyordum. Birden bire, mühim birkaç Sözü ona gönderdim. O da mütalâa ettikten sonra yazıyor ki:

"Elhamdü lillâh, kurtuldum. Çıldıracaktım. Bu Sözlerin herbiri birer mürşid hükmüne geçti. Çendan bir mürşidden ayrıldım, fakat çok mürşidleri birden buldum, kurtuldum" diye yazıyordu. Ben baktım ki, hakikaten Abdülmecid güzel bir mesleğe girip o eski vaziyetlerinden kurtulmuş.

Daha bu beş misal gibi pek çok misaller var. Onlar gösteriyorlar ki, ulûm-u imaniye, hususan doğrudan doğruya ihtiyaca binaen ve yaralarına devâen Kur'ân-ı Hakîmin esrarından mânevî ilâçlar alınsa ve tecrübe edilse, elbette o ulûm-u imaniye ve o edviye-i ruhaniye, ihtiyacını hissedenlere ve ciddî ihlâs ile istimal edenlere yeter, kâfi gelir. Onları satan ve gösteren eczacı ve dellâl ne hâlde bulunursa bulunsun, âdi olsun, müflis olsun, zengin olsun, makam sahibi olsun, hizmetkâr olsun, çok fark yoktur.

Evet, güneş varken mumların ışığı altına girmeye ihtiyaç yok. Madem güneşi gösteriyorum; benden mum ışığı-bahusus bende bulunmazsa-istemek mânâsızdır, lüzumsuzdur. Belki onların bana dua ile, mânevî yardımla, hattâ himmetle muavenet etmeleri lâzımdır. Ve ben onlardan istimdat etmem ve medet istemem benim hakkımdır. Onlar, Nurlardan aldıkları feyze kanaat etmek, onların üstünde haktır.
Bugün ne kadar risalei nur okudum acaba?

Okumamışsam karlımıyım acaba?

10

14.11.2007, 15:17

Alıntı sahibi ""Abdulkadir Said""

Risaleleri cidden tanımış olsaydın, eminim bu satırları yazmamış olurdun, yine de yazsaydın, o zaman niyetinde farklı şeyler arardım.


Selamün Aleyküm abi,

ellimden risale düsmez. Cok feyiz bile aliyorum. Ama aklim ve kalbim bu mürsid konusuna ermiyor. Yani, bu zamana kadar nice Evliyalar gelip gecmis, hepside canli insan seklinde bir Mürside baglandilar. Biz Nurcu olarak bir kitaba baglaniyoruz. Biraz garib geliyor.
Bugünkü ehl-i Sünnet Mensuplarina sorsaniz bize sapik diyecekler. Cünkü, kitaptan mürsid olmadigini söylecekler.
Yalniz biz Nurcular olarak bunu tasdik ediyoruz, baskalari kabul etmiyor. Ehl-i Tarikin Yolunu simdiye kadar tasdik eden milyonlarca Allame gelip gecmis. Bizim yolumuz, bizim tarafimizdan tasdik ediliyor, baska kimseden degil. Hem irsada ledun ilmi'de gerek.

Alıntı


Herkes tarikatte tutunamaz. Risale-i Nur daha geniş bir cadde.


Bunu bizden baska söyleyen yok, abicim. Bu konuya aklen cevab verilmez, cünkü böyle Ifadelere nakl gerek!

Alıntı


Hem vird meselesini dersen, Nurcuların da virdi, zikri vardır. Sen mürşide takılmışsın.


Ben o virdleri biliyorum. Ve az da olsa okumaya calisiyorum.

Alıntı


Üstad da bizzat kendisi değişik ehl-i tarikten ve alimlerden icazetlidir, peki niye tarikat şeklinde devam ettirmedi,


Bu Mevzuu Mufassal Tarihcede anlatiliyor. Üstad hic bir Tarikattan icazetli degildi.

Alıntı


Üstad tarikat ve Nurculuk farklarını Telvihat-ı Tis'a da açıklamıştır. Madem 3 yıldır okuyorsun, üslubuna alışıksındır, zorluk çekmezsin, üç aşağı beş yukarı anlarsın meseleyi. Hem forumda "telvihat" diye aratırsan da denk gelirsin.


Bunu da okudum. Üc kere inceledim daha dogrusu. Ama bana cok basit geliyor. Yani, anlatti sekil muazzam, ona birsey demem.
Ehl-i Sünnet ittifak ile Hareket eder. Birisinin Görüsü yeterli degil. Imam-i Rabbani ra. diyor ki: "Tarikatsiz Hakikat olmaz". Bunu tasdik eden binbir Veli var.
Üstadin Hakikat üzerine yazdigini bugünkü Veliler kabul etmiyor. Yani, tarikatsiz hakikate gecilmez.
Ben Yanlis oldugunu demiyorum, ama ben kendim icin buna inanamiyorum.
Baska Cemaatden Tasdik eden olsa, kabul edecem...bir Veli tarafindan.

Benim amacim fitne degil, beni yanlis anlamayin. Ben ahiretimi kaybetmege korkuyorum. Derdime derman ariyorum. Ben Üstadimi cok severim, bunu bir ben bi Allah bilir.

Ama, süpheli konular olursa, güvenmem gayet zor.

11

14.11.2007, 15:18

Hulusi kardesim,

ben bir kac gün önce o yüklediklerini okudum. Yinede Tesekkür ederim.

Allaha emanet ol.

12

14.11.2007, 15:45

Alıntı sahibi ""[url=http://www.risaleinurenstitusu.org/index.asp?Section=Kulliyat&Book=Mektubat&Page=26"

Üstad Bediüzzaman 5.Mektub'da[/url]"]

[img:465:50]http://www.risaleinurenstitusu.org/tr/kulliyat/images/books/mekt/b141.gif[/img] (Onun adıyla. O her kusurdan münezzehtir. Hiçbir şey yoktur ki, Onu hamd ile tesbih etmesin.)

Silsile-i Nakşînin kahramanı ve bir güneşi olan ımam-ı Rabbânî (r.a.), Mektubat’ında demiş ki: "Hakaik-i imaniyeden bir meselenin inkişafını, binler ezvak ve mevâcid ve kerâmâta tercih ederim."
Hem demiş ki: "Bütün tariklerin nokta-i müntehâsı, hakaik-i imaniyenin vuzuh ve inkişafıdır."
Hem demiş ki: "Velâyet üç kısımdır. Biri velâyet-i suğrâ ki, meşhur velâyettir; biri velâyet-i vustâ, biri velâyet-i kübrâdır. Velâyet-i kübrâ ise, verâset-i nübüvvet yoluyla, tasavvuf berzahına girmeden, doğrudan doğruya hakikate yol açmaktır."
Hem demiş ki: "Tarik-i Nakşîde iki kanatla sülûk edilir. Yani, hakaik-i imaniyeye sağlam bir surette itikad etmek ve ferâiz-i diniyeyi imtisal etmekle olur. Bu iki cenahta kusur varsa o yolda gidilmez."
Öyleyse, tarik-i Nakşînin üç perdesi var:
Birisi ve en birincisi ve en büyüğü: Doğrudan doğruya hakaik-i imaniyeye hizmettir ki, ımam-ı Rabbânî de (r.a.) âhir zamanında ona sülûk etmiştir.
ıkincisi: Ferâiz-i diniyeye ve Sünnet-i Seniyyeye tarikat perdesi altında hizmettir.
Üçüncüsü : Tasavvuf yoluyla emrâz-ı kalbiyenin izalesine çalışmak, kalb ayağıyla sülûk etmektir. Birincisi farz, ikincisi vacip, bu üçüncüsü ise sünnet hükmündedir.

Madem hakikat böyledir. Ben tahmin ediyorum ki, eğer şeyh Abdülkadir Geylânî (r.a.) ve şah-ı Nakşibend (r.a.) ve ımam-ı Rabbânî (r.a.) gibi zatlar bu zamanda olsaydılar, bütün himmetlerini, hakaik-i imaniyenin ve akaid-i ıslâmiyenin takviyesine sarf edeceklerdi. Çünkü saadet-i ebediyenin medarı onlardır. Onlarda kusur edilse, şekavet-i ebediyeye sebebiyet verir. ımansız Cennete gidemez; fakat tasavvufsuz Cennete giden pek çoktur. Ekmeksiz insan yaşayamaz, fakat meyvesiz yaşayabilir. Tasavvuf meyvedir, hakaik-i ıslâmiye gıdadır. Eskiden kırk günden tut, tâ kırk seneye kadar bir seyr ü sülûk ile bazı hakaik-i imaniyeye ancak çıkılabilirdi. şimdi ise, Cenâb-ı Hakkın rahmetiyle, kırk dakikada o hakaike çıkılacak bir yol bulunsa, o yola karşı lâkayt kalmak elbette kâr-ı akıl değil. ışte, otuz üç adet Sözler, böyle Kur’ânî bir yolu açtığını, dikkatle okuyanlar hükmediyorlar.
Madem hakikat budur. Esrar-ı Kur’âniyeye ait yazılan Sözler, şu zamanın yaralarına en münasip bir ilâç, bir merhem ve zulümatın tehacümatına maruz heyet-i ıslâmiyeye en nâfi bir nur ve dalâlet vâdilerinde hayrete düşenler için en doğru bir rehber olduğu itikadındayım.
Bilirsiniz ki, eğer dalâlet cehaletten gelse, izalesi kolaydır. Fakat dalâlet fenden ve ilimden gelse, izalesi müşküldür. Eski zamanda ikinci kısım binde bir bulunuyordu. Bulunanlardan ancak binden biri irşadla yola gelebilirdi. Çünkü, öyleler kendilerini beğeniyorlar. Hem bilmiyorlar, hem kendilerini bilir zannediyorlar. Cenâb-ı Hak şu zamanda, i’câz-ı Kur’ân’ın mânevî lemeâtından olan malûm Sözleri, şu dalâlet zındıkasına bir tiryak hâsiyetini vermiş tasavvurundayım.

[img:142:41]http://www.risaleinurenstitusu.org/tr/kulliyat/images/books/mekt/b142.gif[/img] (Baki olan yalnız Allah’tır.)
Said Nursi




Eğer Üstad bu mektubu, Mektubat mecmuasına koyduysa, demek ki bir bildiği var demeli, itimad etmelisin.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

13

14.11.2007, 16:48

Alıntı sahibi ""Abdulhafiz""

Alıntı sahibi ""talhagenc""

ılla mürşid gerekiyorsa, Hz. Veysel Karani'nin mürşidi kimdi, birisi söyleyebilir mi?


Selamün Aleyküm Kardeş,

tabiki Mürşid gerekiyor! Tek ben bunu demiyorum. Bunu Abdulkadir Geylani hz. ve Imam-i Gazzali gibi Zatlar bile dedi. Yani, onlara göre mürşidi bir müslüman için vacip. Ben bunlari demiyor. Üstaddan önce gelen Ehl-i Sünnet Alimleri bunu diyor.


Aleyküm Selam,

Tabiki mürşid gerekiyor demişsin ama Veysel Karani Hazretleri'nin mürşidinin kim olduğunu söylememişsin kardeşim?

14

14.11.2007, 23:20

Alıntı sahibi ""talhagenc""


Aleyküm Selam,

Tabiki mürşid gerekiyor demişsin ama Veysel Karani Hazretleri'nin mürşidinin kim olduğunu söylememişsin kardeşim?


Kardes,

Böyle kisima üveysi denir. Bu yol Mürsidsiz olmaz. Feyiz yine baska evliyalardan aliniyor.

Bir mürşid-i kamil vefat ettikten sonra da istediği bir kimseyi irşad edebilir. Kendi ruhaniyetinden yardım isteyen birine yardımlarda bulunur ve onu manene terbiye eder. ışte bu şekilde cismen değil de manen terbiye olma haline tasavvufta "Üveysi" olarak irşed olma ha denir. bu hal ilk defa Veysel Karani Hazretlerine vaki olmuştur. Resülüllah Efendimizi bizzat görmemiş ancak, ruhaniyetinden istifade ederek irşad olmuştur.


Sual: Üveysilik nedir?
CEVAP
Peygamber efendimiz veya evliyanın ruhları ile terbiye edilene üveysi denir. Kitaplardaki bilgiler şöyle:
Evliyadan birine üveysi olmak için her gün tenha bir yerde iki rekat namaz kılıp, bir Fatiha okuyup, sevaplarını onun mübarek ruhuna göndermeli, bir müddet onun ruhunu düşünmeli. Birkaç gün sonra onun üveysisi olunur. (Dürr-ül-mearif)

Evliyadan birinin üveysisi olmak için tenha bir yerde iki rekat namaz kılıp, sevabını o velinin ruhuna gönderip ruhunu düşünerek beklemelidir. (Makamat-i Mazheriyye)

Üveysi olmak için itikadın düzgün olması ve dinimizin emirlerine uyulması gerekir. Ayrıca, çok sevmek de şarttır. Böyle bir kimse, istediği velinin üveysisi olabilir. Üveysi olan da, o veli tarafından terbiye edilerek yükselir.

ımam-ı Rabbani hazretleri gibi Resulullah efendimizin vârislerinden birine üveysi olan, aynı zamanda Resulullaha da üveysi olmuş olur.

15

14.11.2007, 23:28

şimdi siz burada daha açık ifadeyle, nur talebeleri kendilerine mutlaka -hayatta olan- bir mürşid bulmalı mı demek istiyorsunuz? ihtiyaç isteyen arar bulur zaten, ama.. :?: :roll:

"Bu hakikata binaen, bu şehre bir kutup, bir gavs-ı âzam gelse, "Seni on günde velayet derecesine çıkaracağım" dese, sen Risale-i Nur'u bırakıp onun yanına gitsen, Isparta kahramanlarına arkadaş olamazsın."

16

15.11.2007, 00:15

Alıntı sahibi ""ruhefza""

şimdi siz burada daha açık ifadeyle, nur talebeleri kendilerine mutlaka -hayatta olan- bir mürşid bulmalı mı demek istiyorsunuz? ihtiyaç isteyen arar bulur zaten, ama.. :?: :roll:

"Bu hakikata binaen, bu şehre bir kutup, bir gavs-ı âzam gelse, "Seni on günde velayet derecesine çıkaracağım" dese, sen Risale-i Nur'u bırakıp onun yanına gitsen, Isparta kahramanlarına arkadaş olamazsın."


Selamun Aleyküm,

ben onu demiyorum. Tarikatsiz Hakikate ulasilmaz diye imam-i rabbani ra. diyor. Bunu tasdik eden milyonlarca evliya gelip gecmis.
Üstadin görüsü: Tarikatsiz hakikate gecilebilir. Ama bunu Nurcu-Kardeslerimden Haric kimse tasdik etmiyor. Hem bir kitabi mürsid tutan (bize göre Risale) Sapik oldugunu diyenler var. Tariklerin meslegi'de müridin imanini kurtariyor. Mürsid müridin vefat aninda onun yardimina kosuyor ve seytanin vesveselerini gidermeye calisiyor. Böyle birsey acaba risale-i nur mesleginde var mi?

Simdi, bu meseleleri incelikten sonra nasil benim süphem olmaz ki? Üstadin Görüsleri Hakikat meselesinde pek farkli, hem kabul eden yok.

Beni aff edin güzel kardeslerim. Ben biraz inatciyim, bide kafam cok karisik daha dogrusu.
Duaniza Muhtacim. Allah bir yol gösterir insallah.

Selam ve dua ile

17

15.11.2007, 00:18

ve aleykümselam
Eğer ımam Rabbani, Üstad'dan sonra gelseydi ve bu asırda olsaydı, o zaman kafanın karışmasına hak verirdim.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

18

15.11.2007, 00:24

Alıntı sahibi ""[url=http://www.risaleara.com/oku.asp?id=3279"

Üstad Bediüzzaman Kastamonu Lahikasında[/url]"]Feyzi kardeşim,
Sen Isparta vilayetindeki kahramanlara benzemek istiyorsan, tam onlar gibi olmalısın. Hapishanede-Allah rahmet eylesin-mühim bir şeyh ve mürşid ve cazibedar bir Nakşî evliyasından bir zat, dört ay mütemadiyen Risale-i Nur'un elli altmış şakirtleri içinde celbkârâne sohbet ettiği halde, yalnız birtek şakirdi muvakkaten kendine çekebildi. Mütebakisi, o cazibedar şeyhe karşı müstağni kaldılar. Risale-i Nur'un yüksek, kıymettar hizmet-i imaniyesi onlara kâfi olarak kanaat veriyordu.
O şakirtlerin gayet keskin kalb ve basireti şöyle bir hakikati anlamış ki: Risale-i Nur'a hizmet ise, imanı kurtarıyor; tarikat ve şeyhlik ise, velayet mertebeleri kazandırıyor. Bir adamın imanını kurtarmak ise, on mümini velayet derecesine çıkarmaktan daha mühim ve daha sevaplıdır. Çünkü iman, saadet-i ebediyeyi kazandırdığı için bir mümine, küre-i arz kadar bir saltanat-ı bakiyeyi temin eder. Velayet ise, müminin Cennetini genişlettirir, parlattırır. Bir adamı sultan yapmak, on neferi paşa yapmaktan ne kadar yüksek ise, bir adamın imanını kurtarmak, on adamı velî yapmaktan daha sevaplı bir hizmettir.
ışte bu dakik sırrı, senin Ispartalı kardeşlerin bir kısmının akılları görmese de umumunun keskin kalbleri görmüş ki, benim gibi biçare günahkâr bir adamın arkadaşlığını evliyalara, belki de eğer bulunsaydı müctehidlere dahi tercih ettiler.
Bu hakikata binaen, bu şehre bir kutup, bir gavs-ı âzam gelse, "Seni on günde velayet derecesine çıkaracağım" dese, sen Risale-i Nur'u bırakıp onun yanına gitsen, Isparta kahramanlarına arkadaş olamazsın.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

20

15.11.2007, 00:35

Re: Hakikat meselesi.

Alıntı sahibi ""Abdulhafiz""


Nerdeyse 3 senedir risaleleri okuyorum ve . Belki kendimi Nurcu olarak biliyorum,


şu sözü dememiş olsan, bin tane soru sorsan cevaplarım. Merak da etmem neden soruyorsun diye. Ama bu kadar süre cemaatin içinde olup da bu soruya cevap bulamamışsan, yanlış giden birşey var demektir, o nedir, şu an bilemiyorum.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir