Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

21

27.11.2007, 17:57

Alıntı sahibi ""SemiNur""

Alıntı sahibi ""talhagenc""

Bediüzzaman Hazretleri jön Türklere destek vermiş, Namık Kemal'e Hürriyet Kahramanı demiş,
Saygılar...


Kardesim, bu söylediginin yerini aradim bulamadim.acaba biliyormusun nerde ve zahmet olmazsa eklermisin buraya?

Simdiden Sükran


Sual: Bazı nâs, senin gibi mânâ vermiyorlar. Hem de bazı Jön Türklerin a'mâl ve etvârı pis tefsir ediliyor. Zira bazı Ramazan'ı yer, rakı içer, namazı terk eder. Böyle, Allah'ın emrinde hıyanet eden, nasıl millete sadakat edecektir?
Cevap: Evet, neam, hakkınız var. Fakat hamiyet ayrı, iş ayrıdır. Bence bir kalb ve vicdan fezâil-i ıslâmiye ile mütezeyyin olmazsa, ondan hakikî hamiyet ve sadakat ve adalet beklenilmez. Fakat iş ve san'at başka olduğu için, fâsık bir adam güzel çobanlık edebilir. Ayyaş bir adam, ayyaş olmadığı vakitte iyi saat yapabilir. ışte, şimdi salâhat ve mehareti, tâbir-i âharla fazileti ve hamiyeti, nur-u kalb ve nur-u fikri cem edenler vezaife kifayet etmezler. Öyleyse, ya maharettir veya salâhattir. San'atta maharet ise müreccahtır. Hem de o sarhoş namazsızlar Jön Türk değiller, belki şeyn Türktürler. Yani fena ve çirkin Türktürler. Genç Türklerin râfızîleridirler. Herşeyin bir râfızîsi var. Hürriyetin râfızîsi de süfehâdır.

Münazarat http://www.risaleara.com/oku.asp?id=4766&a=j%F6n


Sual: Neden meşrutî hükûmete ve dinsiz olmayan Jön Türklere mümkün olduğu kadar hüsn-ü zan ediyorsun?
Cevap: Mümkün olduğu derecede su-i zan ettiğiniz için, ben hüsn-ü zan ederim. Eğer öyleyse zaten iyi; yoksa, tâ öyle olsunlar, yol gösteriyorum.

Münazarat http://www.risaleara.com/oku.asp?id=4845&a=j%F6n

Sual: Eskiden beri işitiyoruz ki: "Bazı Jön Türkler masondurlar, dine zarar ediyorlar."
Cevap: ıstibdat, kendini ibka etmek için şu telkinatı vermiştir. Bazı lâübâlilik dahi şu vehme kuvvet veriyor. Fakat emin olunuz ki, onların masonluğa girmeyen kısmının maksatları dine zarar değildir. Belki, milletin selâmetini temin etmektir. Fakat bazıları, dine lâyık olmayan bârid taassuba müfritâne ilişiyorlar. Demek, hürriyete ve meşrutiyete hizmetleri sebkat eden veyahut kabul eyleyenleri Jön Türk tesmiye ediyorsunuz. ışte onların bir kısmı, ıslâmiyet fedâileridir. Bir kısmı da, selâmet-i millet fedâileridir. Onların ukde-i hayatiyelerini teşkil eden, mason olmayan ekseri, ıttihad ve Terakkidir. Ve sizin şu aşâiriniz kadar ulema ve meşâyih, Jön Türkler meyanında mevcuttur. Vakıa onlarda birtakım edepsiz, çok sefih masonlar dahi bulunur; lâkin yüzde ondur. Yüzde doksanı sizin gibi mu'tekid müslimlerdir.


Münazarat http://www.risaleara.com/oku.asp?a=j%F6n&id=4790


şu kısımlar Üstad'ın siyasi anlayışına harika bir numunedir. Siyassetin nasıl olması gerektiğiğine harika ders veriyor.

Muhabbetle
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

22

27.11.2007, 18:05

Alıntı sahibi ""Ceka""



Sual: Neden meşrutî hükûmete ve dinsiz olmayan Jön Türklere mümkün olduğu kadar hüsn-ü zan ediyorsun?
Cevap: Mümkün olduğu derecede su-i zan ettiğiniz için, ben hüsn-ü zan ederim. Eğer öyleyse zaten iyi; yoksa, tâ öyle olsunlar, yol gösteriyorum.

Münazarat http://www.risaleara.com/oku.asp?id=4845&a=j%F6n

Sual: Eskiden beri işitiyoruz ki: "Bazı Jön Türkler masondurlar, dine zarar ediyorlar."
Cevap: ıstibdat, kendini ibka etmek için şu telkinatı vermiştir. Bazı lâübâlilik dahi şu vehme kuvvet veriyor. Fakat emin olunuz ki, onların masonluğa girmeyen kısmının maksatları dine zarar değildir. Belki, milletin selâmetini temin etmektir. Fakat bazıları, dine lâyık olmayan bârid taassuba müfritâne ilişiyorlar. Demek, hürriyete ve meşrutiyete hizmetleri sebkat eden veyahut kabul eyleyenleri Jön Türk tesmiye ediyorsunuz. ışte onların bir kısmı, ıslâmiyet fedâileridir. Bir kısmı da, selâmet-i millet fedâileridir. Onların ukde-i hayatiyelerini teşkil eden, mason olmayan ekseri, ıttihad ve Terakkidir. Ve sizin şu aşâiriniz kadar ulema ve meşâyih, Jön Türkler meyanında mevcuttur. Vakıa onlarda birtakım edepsiz, çok sefih masonlar dahi bulunur; lâkin yüzde ondur. Yüzde doksanı sizin gibi mu'tekid müslimlerdir.


Münazarat http://www.risaleara.com/oku.asp?a=j%F6n&id=4790



ışte bu kısım hatırımda kaldığından o şekilde bir beyanda bulunmuşum. Elhamdülillah hata sandığım şey hatam değilmiş. Yalnız yanlış bir şekilde ifade etmişim. Yine de özür dilerim...

23

27.11.2007, 18:28

Münazaratta ve Tarihçe-i Hayatta geçen alıntı yapılan sözlerin kronolojik sıralaması ve ikisi arasında olan olaylar da önemli.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

24

27.11.2007, 22:15

Alıntı sahibi ""Abdulkadir Said""

Münazaratta ve Tarihçe-i Hayatta geçen alıntı yapılan sözlerin kronolojik sıralaması ve ikisi arasında olan olaylar da önemli.
:tamam:

25

27.11.2007, 23:03

Ya ARO , gayet önemli yerler, bende bi bakmaya caliscam siraya koyarak, ama hic ugrasmadigim yerler, farkettimde :utandım: yoksa hazirda bi bildiginiz varsa söylesenize keceliler :roll:
Ayrica Tarihcei Hayatin alintilari ve Münazarat alintilari arasinda zaman farki cok az, birbirine bagli zaten, demi?

benim arastirmam, kendi sözlerimle anlatmim dedim, surda buldum:

II. Meşrutiyet Devri

Said Nursi’nin hapiste olduğu o günlerde ıstanbul kaynıyor, meşrutiyet ve hürriyet tartışmaları yapılıyordu. Serbest bırakılmasından kısa bir süre sonra 23 Temmuz 1908’de II. Meşrutiyet ilan edildi. Meşrutiyetin üçüncü gününde, Sultanahmet’te düzenlenen mitingde halka hitaben hürriyeti anlatan bir nutuk okudu. Daha sonra ıttihatçıların ileri gelenleriyle birlikte Selanik’e giderek, Selanik Meydanı’nda tekrarladığı ve metnini birçok gazetenin yayınladığı “Hürriyete Hitap”17 adlı nutkunda, meşrutiyet ve hürriyet kavramlarının ıslâmiyet’e aykırı olmadığını anlatıyordu.

Bediüzzaman Said Nursi, ıstanbul’da çok hareketli bir siyasi hayat yaşıyor, cemiyetlere üye oluyor, gazetelerde makaleler yazıyor, konferanslara ve toplantılara katılıyor, kendisine yakın bulduğu toplumsal gruplara nasihat ediyordu. Yine bir gün şehzadebaşı’ndaki Ferah Tiyatrosu’nda, Ahrar Partisi’nin ileri gelenlerinden Mizan gazetesi başyazarı Murad Bey’in bir konferansı sırasında ıttihatçılar kargaşalık çıkarmış ve Murad Bey’i vurmaya teşebbüs edecek kadar ileri gitmişlerdi. Kargaşanın kötü sonuçlar doğuracağını anlayan Said Nursi, oturduğu iskemlenin üstüne çıkarak, fikre saygı gösterilmesi gerektiğini anlatıp, salondaki heyecanı yatıştırmış ve büyük bir kavgayı önlemişti.18

O dönem ıstanbul’u, bir çok siyasi ve sosyal olaylarla kaynıyordu. Hamalların, ıttihatçılara ve Meşrutiyete karşı bir ekonomik engelleme hareketi olarak başlattıkları boykot da bu olaylardan biriydi. Böyle hareketli bir ortamda, ıstanbul’da yaşayan ve hamallık yapan Kürtlerin kandırılarak anarşik olayların içine çekilmesinden endişe eden Said Nursi, hamalların yoğun olarak bulunduğu yerleri, özellikle kahvehanelerini gezerek onlara Meşrutiyeti anlatıyor ve boykotu, o sıralarda Bosna Hersek’i ilhak eden Avusturya’nın mallarına karşı yapmalarını tavsiye ediyordu.19 Bu görüşmeler sonucunda hamallar ikna olarak boykotlarını yalnızca Avusturya mallarına karşı uyguluyorlardı. Böylelikle Bediüzzaman, hem çıkması muhtemel bir anarşiyi önlemiş, hem de Avusturya mallarına karşı boykot başlatarak Osmanlı Devleti’nin Milletlerarası politikada Avusturya’ya karşı mesafe kazanmasına öncülük etmişti.

O sıralarda Meşrutiyetten ve ıttihatçılardan rahatsız olan sadece hamallar değildi. Medrese çevresinde yer alan ulema ve talebeler de meşrutiyetin, anayasanın, hürriyet uygulamalarının ıslâmiyet’e aykırı olduğuna inandıkları için içten içe rahatsızdı. Bu rahatsızlığın farkında olan Said Nursi, o devirde yayınlanan bütün gazetelerde makaleler yazarak, ıslâmiyet ve meşrutiyet arasındaki uygunluğu, dört hak mezhebin klasik kaynaklarına dayanan delillerle ispat ediyor, medrese mensuplarının toplandıkları yerlere giderek etkili hitap ve nutukları ile onları ikna etmeye çalışıyordu.20

Bu arada Meşrutiyetin ilanından dolayı Doğu’da meydana gelen gerilimin de farkındaydı. Hemen harekete geçerek aşiret reislerine Bediüzzaman imzasıyla telgraflar çekti.21 Hükümet adına çekilen bu telgraflarda, yine meşrutiyetin ve anayasal sistemin ıslâmiyet’e aykırı olmadığını anlatıyordu. Doğu illerindeki nüfuzlu şahıslara ulaşan bu telgraflar, oradaki gerilimi hayli yatıştırmıştı.

Askerler de yeni yönetimin kendilerine yönelik uygulamalarından rahatsız olunca, kışla dışındaki heyecanlı havanın da tesiriyle üst ve amirlerine, özellikle de Harbiyeli subaylara karşı tepkilerini belirtmeye başlamışlar, meşrutiyetin ve ıttihatçıların aleyhine yapılan toplantı ve mitinglerde boy gösterir olmuşlardı. Bu durumun askeriyedeki itaat ve disiplini bozarak telafisi mümkün olmayan tahribata sebebiyet vermekte olduğunu gören Bediüzzaman, ıstanbul’un muhtelif yerlerindeki avcı taburlarını dolaşarak onlara nasihatlerde bulunuyordu. Askerlere meşveret ve anayasanın ıslami esaslara tam uyduğunu, ıslamiyetin de üstlere itaati emrettiğini ve siyasete karışmamaları gerektiğini anlatıyordu.

13 Nisan 1909 (Rumi 31 Mart 1325) tarihine gelindiğinde ayaklanma başlamış ve başkent ıstanbul’un kargaşası had safhaya ulaşmıştı. Bu karışıklığın üçüncü gününde Said Nursi, gazetelerde, ayaklanan askerlere hitaben bir yazı yayınlamış ve dördüncü gününde de Harbiye Nezaretine gidip isyan eden askerlere hitap ederek onları üstlerine itaat etmeye ve isyana son vermeye davet etmişti. 11 gün süren isyanı Selanik’ten gelen Mahmut şevket Paşa komutasındaki Hareket Ordusu bastırdı ve sıkıyönetim ilan etti. ısyanın elebaşıları o zamanın sıkıyönetim mahkemesi olan Divan-ı Harb-i Örfi’de yargılanarak bir çoğu idam edildi. Yatıştırıcı bir rol oynamasına rağmen Bediüzzaman da olaya karıştığı iddia edilerek tutuklandı ve Divan-ı Harb-i Örfi’de, idam talebiyle yargılandı. Duruşma sırasında ikna edici bir üslupla yaptığı müdafaa sonunda beraat etti. Tesirli müdafaasıyla kendisi ile birlikte bir çok kişinin de beraat etmesini sağladı. Bu müdafaa daha sonra “ıki Mekteb-i Musibetin şehadetnamesi veya Divan-ı Harb-i Örfi” adıyla neşredildi.

Serbest bırakıldıktan sonra ıstanbul’dan ayrılan Said Nursi, deniz yoluyla ınebolu üzerinden Trabzon’a oradan da Batum, Tiflis güzergahını izleyerek 1910 yılı baharında Van’a ulaştı. Birkaç ay Horhor Medresesinin yeniden düzenlenmesi işiyle meşgul olduktan sonra; Hakkari, Bitlis, Muş, Diyarbakır ve Urfa yörelerini dolaşarak, bölgedeki aşiretleri ziyaret etti. Onların meşrutiyet, hürriyet ve anayasa hakkında sordukları sorulara cevaplar vererek ikna edici açıklamalarda bulundu. Meşrutiyet ve meşveretin ıslami temellerini onlara anlatarak meşrutiyetin nimetlerinden faydalanmaları için gayret göstermelerini istedi. Daha sonra bu seyahatler esnasında yaptığı görüşmelerin ve açıklamaların özetini Münazarat adı altında yayınladı


http://www.risaleinurenstitusu.org/index…iyografi&Page=2

26

28.11.2007, 01:49

birinci Said, 2. Said'i kabul eder mi? sorusuna da çok güzel izahlar aslında..devamını bekleriz. teşekkürler..

27

30.11.2007, 23:39

selamunaleyküm..
Nurculuk hakkında fazla bir bilgim yoktu internette arama yaptırdım.aşağıda tartıştığınız metinlere ulaştım fakat bana yeterli gelmedi.daha önce deccal ve mehdi hakkında nur risaleleri hakkında bir kitap okumuştum .orada said nursi nin mehdi olduğu söylenmiyordu ama okuyunca okuyanın o sonuca ulaşması amaçlanıyordu.şimdi siz nur talebelerine sorularım var aklı selim bir müslüman olarak!

1-said nursi bir eserinde ebced hesab kullanarak nur risalelerinin kuranın mücizesi olduğunu kendisinin adının ve risalelerin sayısının yayınlanış ve bitiş tarihinin kuranda ebced hesabıyla varolduğunu iddaa ediyor.ebced hesabı kullanarak kuranı kerim i delil olarak sunmak doğrumudur?yoksa şimdilerde ortaya çıkan Çelakıl gibilerinin yaptığı gibi sayılarla oynayarak istediğimiz sonuca ulaşmamızmı amaçlanıyor.?bir başkası risaleler için daha başka hesaplar bulursa onlarda doğru kabul edilirmi.?

2-said nursi risalelerde genelde rüyalardan bahsediyor,veya şakirtlerinin rüyalarından..bir insan rüya gördüğünde o kendisini bağlar ama rüyalarını başkasına anlatınca vebali üstüne almış oluyor.sizlerce rüyaya ve ilhama göre kuran ilmi yapılabilirmi?kaynak olarak gösteriliebilirmi?

3-yine risalelerde yağmurun depremin hayvanların risalelere delillik yaparcasına hareket ettiği ima ediliyor.Isparta ya risaleler sayesiinde yağmurun yağdığını iddaa ediyor.ıspartanın yeşillendiğini söylüyor.kuşların hareketlerini risalenin delili diye anlatıyor.peki ey nur şakirtleri risaleler yazıldığı için ısparta ya yağmur yağıp onun nurundan dolayı yeşilleniyorsa..risalelerin ana kaynağı Kuranı kerim in indiği arap çölleri yağmur ormanı olması gerekmiyor mu?allahü teala nın nimeti yağmuru risalelerin nurunun ddelili olarak sunmak doğrumudur?

4-Sözlerde güzel ifadeler kullanılmış olabilir.ama büütün olarak bakarsak risale-i nur kulliyatı sadece sözlerden ibaret değil.ve güzel sözler var diye bazı şeyleri gözardı etmememiz lazım.yorumcuların dediği gibi altını çıkar bakır kalsın gibi ifadeler doğrumudur?

5-Risaleler ile ilgili eleştri maalesef sizin dediğiniz gibi sadece laik kesimden gelmiyor birçok dini kesimde nurculuğa karşı maalesef neden karşılar?hiç düşündünüzmü?mevleviliğe karşı olanı pek görmedim meslea nedene nurculuk böyle yasaklanmış?

6-sizce bir insan 3 ayda bütün ilimleri okuyup öğrenebilirmi?bu ilimler dediğiniz nedir?kuarnı tefsir ilmi mi ?bazı yorumcuların dediği gibi tüm ilimler buna dahil mi?

7-bu ve benzeri birçokk sorum olacak cevap vermenizi rica ediyorum.forumlarda karşı görüşlerede yerveriniz.bunlar naçizane merak etiğim sorulardır.cevap vermesenizde versenizde allahın selameti üzerinize olsun.

28

01.12.2007, 00:09

ıslam'da ruhbanlık yok ki, Risale-i Nur'da olsun..
Risalei Nur tüm o güzel özelliklerini Kur'an'ı ve ıslam'ı açıkladığı için kazanmıştır.
Risale-i Nur okuyan hiç kimsenin, Kur'an'a hizmetten başka gayesi yoktur.
Risale-i Nur, dava değil, dava içinde bürhandır.
tüm diğer Müceddidlerin de bazı özel hususiyetleri vardır.
Bediüzzaman r.a. da Kur'anın bir talebesidir.
Allah, ilmi isteyene verir, malı istediğine verir..
Bediüzzaman r.a. da Allah'tan canu gönülden ilim istemiştir, Allah da vermiştir.
Allah'ın verdiğini de kimse kıskanamaz.
kimsenin kimseyi reddettiği filan da yoktur dediğiniz gibi, herkes bir yolda hizmet etmektedir.
Her yiğidin, yoğurt yiyişi başkadır.
Ancak bu tarz sorular sorulunca, kalpler birbirine katılaşır.
tüm Müslümanların en büyük davası, ımanla kabre girmek olmalıdır..


29

01.12.2007, 13:28

Alıntı sahibi ""bk1903""


1-said nursi bir eserinde ebced hesab kullanarak nur risalelerinin kuranın mücizesi olduğunu kendisinin adının ve risalelerin sayısının yayınlanış ve bitiş tarihinin kuranda ebced hesabıyla varolduğunu iddaa ediyor.ebced hesabı kullanarak kuranı kerim i delil olarak sunmak doğrumudur?yoksa şimdilerde ortaya çıkan Çelakıl gibilerinin yaptığı gibi sayılarla oynayarak istediğimiz sonuca ulaşmamızmı amaçlanıyor.?bir başkası risaleler için daha başka hesaplar bulursa onlarda doğru kabul edilirmi.?


Değerli kardeşim, Üstad Risale-i Nur'da hiç bir hükmü ve-veya hiç bir iman ve ıslami meseleyi Ebced hesabı ile delillendirmemiştir. Bilakis o zamanlar Nura gelen hucumlarda Nurcuları teşvik ve Risale-i Nur ile Kur'an hakikatlerine hizmetine Allah'ın rızasını müjdeler ve makbuliyetini Nurculara gösteriri çalışmalardır. Sadece iç işleridir ve sadece Nur Mesleğinde giden Nurculara münhasırdır. Ne bir zorlama ne bir bağlayıcılığı vardır. Elbette bir iş yerinde çalışmaktan yorgun düşen işçilere teşvik eder primler vermek normaldir.

Mesela, Üstad Risale-i Nur'un hizmetinin makbuliyetine işaret eden bir ayet için "murad-ı ilahi budur" dememiştir. O ayetin manasını kaldırır bir halde "bu ayet Nurculara işaret ediyor" dememiştir. Nesi zarardır? Yanlış olduğunu nasıl ıspat edilir? Kaldıki Said Nursinin ömr-ü hayatı Kur'an ile geçmiştir. Kur'anı tefsir ederken tek bir hatası gösterilememişken, ve böyle bilgili bir alimin kullandığı ebcedin Kur'an muhalif olduğunu Kur'anı hiç anlamamışların söylemesi ile nasıl çürütülmüş olur? Nasıl destek verilir? Elbette Ebced hesabı Kur'an'da yoktur, diye iddia etmekten başka hiç bir delili olmayan bu adamlar, Ebcedin Kur'an'da yasak olduğunu gösteremiyorlar. Elbette biz onların sözü karşısında kendi Üstad'ımızın tarafındayız.
Buyursunlar Ebcedin caiz olmadığını gösterir bir delili bırakınız, Kur'an'da bir işaret göstersinler. Üstad'ımız mealen demiş "Risale-i nur Kur'anın malıdır. Ordaki hakikatler Kur'an'dan damlamıştır. Hakiatler Kur'anın, -varsa- hatalar bana aittir. Yanlış bir şey varsa beddularınızı takıp bana gönderin"
Göndeririz, hodri meydan yeterki bize hakiki delil göstersinler.

Alıntı sahibi ""bk1903""


2-said nursi risalelerde genelde rüyalardan bahsediyor,veya şakirtlerinin rüyalarından..bir insan rüya gördüğünde o kendisini bağlar ama rüyalarını başkasına anlatınca vebali üstüne almış oluyor.sizlerce rüyaya ve ilhama göre kuran ilmi yapılabilirmi?kaynak olarak gösteriliebilirmi?


Değerli kardeşim Risale-i Nur genelde Rüyalardan bahsetmez. Elbette talebelerini yoğun istibdat vaktinde diri tutmak için müjdeleri rüyaları koymuştur.

Bak kardeşim kime sorsan bir musibet zamanında , zor bir anında gördüğü rüyalardan şevki artar. Fıtrat gereği olan bu durum ne zaman yanlış oldu?

Hem Üstad asla Rüyalar ile amel etmemiş ve ettirmemiştir. Yanlız manası ve tevili çıkan bir rüyayı anlatmakta ne zarar var? Gidip bir Rüya ile Kur'an ayetini asla yorumlamamıştır. Bu bir iftiradır

Alıntı sahibi ""bk1903""


3-yine risalelerde yağmurun depremin hayvanların risalelere delillik yaparcasına hareket ettiği ima ediliyor.Isparta ya risaleler sayesiinde yağmurun yağdığını iddaa ediyor.ıspartanın yeşillendiğini söylüyor.kuşların hareketlerini risalenin delili diye anlatıyor.peki ey nur şakirtleri risaleler yazıldığı için ısparta ya yağmur yağıp onun nurundan dolayı yeşilleniyorsa..risalelerin ana kaynağı Kuranı kerim in indiği arap çölleri yağmur ormanı olması gerekmiyor mu?allahü teala nın nimeti yağmuru risalelerin nurunun ddelili olarak sunmak doğrumudur?



Değerli kardeşim,Kur'an ile Risale-i Nur kıyaslanmaz. Hem yağmur rahmetten gelir sorgulanmaz. Hindistanın batıl dine sahip yerlerinde yağan bereketli muson yağmurları o batıl dini hak yapmaz.

Ancak, o muson yağmurları olan yerde yağmur gadab-ı ilahi sonucu kesilse ve o beldede Allah'ın makbul buyurduğu bir hizmet yapılsa ve Allah rahmetini iade etse elbette "yağmur o makbul hizmetin hürmetine iade edildi" denir. Yağmur "sadece o yüzden yağdı" denmiyor ki hata olsun.

Senin bahsettiğin yerde, çöllerde Aedetullah bir hüküm vermiş ve kurak çöl iklimi vermiş. Elbette rahmetinden Peygamberimiz zamanında o çöller mucizevi olaylara sahne olmuş. Olmamış diyen mi var? Kur'an ile Risaleleri kıyaslayan mı var?

Evet yağmur rahmetten gelir. Rahmet ise o yerde makbul bir duaya, aciz bir ihtiyaca , Kur'an adına yapılan bir hizmete fiile bakar. Bunu inkar etmek nasıl Kur'ani bir yol olur?

Alıntı sahibi ""bk1903""


4-Sözlerde güzel ifadeler kullanılmış olabilir.ama büütün olarak bakarsak risale-i nur kulliyatı sadece sözlerden ibaret değil.vbe güzel sözler var diye bazı şeyleri gözardı etmememiz lazım.yorumcuların dediği gibi altını çıkar bakır kalsın gibi ifadeler doğrumudur?


Değerli kardeşim, bir sözün güzel olması sadece edebi yönü ile bakılmaz. Manadaki hakikatler önemlidir. Sözler güzeldir ve manası haktır ve daha şimdiye kadar bir hatası bulunamamış.

Risale-i Nur'u eleştiren iki cenah var?

Birincisi, Risale-i Nur'u çürütmeyi meslek edinmiş ve bu amaçla "her yol mübah" diyerek insanların onu okumamasından da istifade ederek, bazı metinleri ve meseleleri Risale-i Nur'da varmış gibi göstererek veya bazı metinlerin önünü arkasını keserek yanlış manalandırıp iftira atmak tarzında gidiyorlar. Çivi çak izi kalsın taktiğinde gidiyorlar.
Mesela, malum cenahtan biri güya "Hz. Ali'ye vahiy indiği Risale-i nur'da yazıyor" iddiası ile ortaya çıktı. Bahsi geçen metinin önü arkasını kesti. Okuyanlar hayrete ve dehşete düştü, öfkeye kapıldı. Hucuma uğradık. Ancak, Risale-i Nur'daki gerçek metini gösterdiğimiz vakit ilzam oldular. Ancak, hala o yazı çürütüldüğü halde sitede duruyor. Yeni müşteriler arıyor. şükür azalsa da hala kimi kez gündeme getiren var? Peki, oradaki zat neden Risalede Hz. Aliye vahiy indiği iddiası çürütüldüğü halde özür dilemiyor.

ıkincisi ise bu tür cenahın idialarına inanıp araştırmadan eleştiriyor. ılginçtir ki hepsi senin yaptığın gibi iddiaları , itham edilen kaynaktan okuyacaklarına , yine yorumunu dahi itham edenlerin kaynaklarından okuyor.
Bu işte iki şık var: ıftiralı idiayı okuyan kişi büyük ihtimalle Risale-i Nur okumaz. Hali ile Nurcular dilediği kadar uğrasın aklına yer eder. Daha Risale-i nura yanaşmaz..
Eğer okumak istese zaten kaynaklar büyük ihtimalle yanlış verildiği için bulamaz. "Her halde ben bulamadım " diye pes eder.
Geçen gün böyle bir iftirada güya Nurcular Risale-i nur okumayana düşmanmış idia eden biri kaynak olarak şöyle demiş "Kastamonu Lahikası 49. Mektub" Oysa böyle bir mektub yok. Sen bilmediğin için araştırsan bulamıyacaksın.
ışte Risale-i Nur'da zerre kadar bir hata olsa böyle sinsi planlarla çürütme yerinde tüm medya ayaklanacak ve Risale-i Nur'un üstüne yürüyeceklerdir. Madem yürümüyorlar, bunu yerinde çürütülebilecek iftiralı iddialar ile yetiniyorlar, demek Risale-i Nur'da Kur'an'a muhalif şeyler bulamıyorlar.

Alıntı sahibi ""bk1903""


5-Risaleler ile ilgili eleştri maalesef sizin dediğiniz gibi sadece laik kesimden gelmiyor birçok dini kesimde nurculuğa karşı maalesef neden karşılar?hiç düşündünüzmü?mevleviliğe karşı olanı pek görmedim meslea nedene nurculuk böyle yasaklanmış?


Bir şeyin yasak olması onun hakikat olduğunu mu gösterir. Yoksa onun içindeki hakikatlerden korkulduğunun mu? Bir şey yanlış olsa hemen bahçeye salınır ve hakikatperestler yanlışını bulur. Madem kural budur, demek Risale-i Nur hakikattı ki yasak etmek istediler. Ama edemediler.

Ayrıca, dindar bazı kesimlerin Risale-i Nura muarız olması onların cehaletidir. O düşmanlık Risale-i nuru okusalar haklı görülebilir. Senin gibi Risale-i nuru okumadan sadece Risale-i Nur düşmanlarından duydukları ile yetinenlerin düşmanlıkarının beş para değeri olur mu? Risale-i Nurun hakikat olmadığını gösteriri mi?

Bir zaman bir zata "şu Haşir Risalesini oku, ordaki yanlışları bul da şunları rezil edelim" dendi. O da okuyor ve diyor "değil yanlış bulmak, beni adeta Haşirin caddelerinde dolaştırdı" Sonra o zat istifa ediyor. Nurcu oluyor.

ışte Risale-i Nurlar neden mahkum edilemedi biliyor musun? Çünkü, mahkum etmek için okumak lazımdı. Zira, okumadan somut bir delil konulamazdı. Ancak okuyan imana geliyordu. Bir delil bulamıyorlardı. Sonra Üstad'ın müjdesinin tevili çıktı. "Korkmayın Risaleler yasak olmaz" Çünkü biliyordu ki içinde ne bir suç unsuru ne Kur'ana muhalif hiç bir şey yoktu. Biliyordu ki Risale-i nuru mahkum etmeleri için okumları lazımdı. ışte bu bulunmaz fırsattı. Okuyan imana geldi. ışte hakikat budur.

Alıntı sahibi ""bk1903""


6-sizce bir insan 3 ayda bütün ilimleri okuyup öğrenebilirmi?bu ilimler dediğiniz nedir?kuarnı tefsir ilmi mi ?bazı yorumcuların dediği gibi tüm ilimler buna dahil mi?.


Değerli kardeşim, Kuran'da Bakara Suresinde şöyle bir ayet var. "senin öğrettiklerinden başka bir ilmimiz yoktur"

Hem Nemrut demiş "bu servetim kendi ilmim ve aklım ile oldu" şirkli bir kibire girmiş.

ışte esas eleştirmen gereken ilimlerinin kendi cebinden çıktığını söyleyen ve ilimlerini kendi aklına bağlayan kibirli adamlardır. ışte SAid Nursi her işinde Kur'ani metodları göstermiş ve önce kendi uymuştur. Her halde sahip olduğu ilmi kendi aklından çıktı demiyecek "Allah tarafından verildi" diyecek. Doğru olan bu söz maalesef yanlışmış gibi gösteriliyor ve sanki bu söz ile Said Nursinin kendini Peygamber ilan ettiği iddia ediliyor.

Oysa Allah arıyada ilham veriyor , elbette Kur'an hizmeti yapan birine de ilham edecek ve kalbine doğduracak. Elbette madem Allah bize bilmediklerimizi öğretiyor. Dilerse 15 sene tahsil ettirir, dilerse 3 ay. Sonuçta sen 15 sene tahsil edince öğrendiklerini sana öğreten yine Allah'tır, üç ay da tahsil etsen yine Allah'tır. Bunu bu tarzda akıldan uzak görmek her şeye muktedir Allah'a kusur isnad etmektir.

Hem Üstad'ın üç ayda lazım olan ilimleri tahsil ettiği hakikat ve belgelidir. Zaten Bediüzzaman(zamanın harikası) ismi bir zata kolay verilmez. Verilse bile o ismi kabul edenler önce bakar "bu ismi hakediyor mu?" Yani, o ismin kabulü alimlerin ve halkın kabulüne bağlıdır.. Madem alimler o zaman kabul etmiş ve halk bağrına basmış demek Said Nursi Bediüzzamandır.
Hem Allahın ilmi okyanuslar mürekkeb olsa bitmez. Elbete SAid Nursi o ilimlerin hepsin vakıf olamaz. Denizdeki damlasını öğrenemez. Elbette ordaki ilimden kasıt Kur'an'ı bu çağın gereğine göre tefsir edecek ilimdir. Yoksa Said Nursi herşeyi biliyor değildir. Elbette bizlerden çok şey biliyordu.

Muhabbetle
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

31

01.12.2007, 15:24

Ceka ağabey Allah senden razı olsun :alkış:

32

01.12.2007, 22:13

Sevgili kardeşim;
Merak edip sorduğum sorulara cevap verdiğin için allah senden razı olsun.herkes doğru bildiği yolda devam etsin.ama hakikat sadece bir tanedir.hangisinin hakikat olduğunu allahü teala bilir ve en son karar onundur.tün müslüman kardeşlerimin üzerinden allahın rahmeti ve bereketi eksik olmasın.her soruya bir cevap vermek kendi yorumunuza göre cevabı şekillendirmek doğru olduğunu ispat etmez.dediğim giib allah ü teala herkesin yolunu açık etsin.tüm okuyan ve sorularımdan dolayı alınan nurcu arkadaşlar varsa onlardan istiraham ederek herkese hayırlı ve iman dolu bir hayat diliyorum.

33

01.12.2007, 22:31

Allah yolunu açık etsin..

34

02.12.2007, 16:40

Alıntı sahibi ""bk1903""

Sevgili kardeşim;
Merak edip sorduğum sorulara cevap verdiğin için allah senden razı olsun.herkes doğru bildiği yolda devam etsin.ama hakikat sadece bir tanedir.hangisinin hakikat olduğunu allahü teala bilir ve en son karar onundur.tün müslüman kardeşlerimin üzerinden allahın rahmeti ve bereketi eksik olmasın.her soruya bir cevap vermek kendi yorumunuza göre cevabı şekillendirmek doğru olduğunu ispat etmez.dediğim giib allah ü teala herkesin yolunu açık etsin.tüm okuyan ve sorularımdan dolayı alınan nurcu arkadaşlar varsa onlardan istiraham ederek herkese hayırlı ve iman dolu bir hayat diliyorum.


Allah Kur'an'da hak ve sabrı tavsiye etmemizi isterken; aramızda ihtilafa sebep olan meselelerdeki hakikati bize kendi bildireceğini buyurmuş.

Elbette bu bildirme sadece Ahirette değildir. Elbett bu dünyada da bildiriyor. Ancak burda "akletmez misiniz?" ayetleri devreye giriyor.


Bak bizi Kurani olmamakla suçluyorlar. Ama her sözümüz de Kur'an var.

Ayrıca hakikatin ne olduğunu Allah'a havale etmek demek hak üzere olmamak demek değildir.

Hak ise "Bir fasık size haber getirdiğinde doğruluğunu araştırınız" ayeti ile işlemektir. Yoksa , onu araştırmadan kabul etmek zulümdür.

Sen de bu düstur içinde ol.

Gördüğün gibi, yine Kur'ani hareket etik. Ama Nurcuları Kur'an yolundan sapmakla itham edenlerin Kur'an'a ne kadar yakın olduğunu Allah bilir.

Elhamdülillah , bu Rabimizin fazlı ve inayeti.

Selametle
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir