Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

  • Konuyu başlatan "insirah"

Mesajlar: 1,518

Konum: istanbul

Meslek: NURolog

  • Özel mesaj gönder

1

10.04.2007, 12:12

Senai Demirci/Risale-i Nur'un Dili .

Açıklama

Bu yazı, ıslam Yaşar'ın "Said Nursî Türkçesi" ve Ahmet Turan Alkan'ın ilgili yazıya getirdiği yazı üzerine kaleme alındı. Burada "Risale-i Nur Dili" başlığı altında şimdilik sadece ana hatlarıyla sunmaya çalıştığım konular üzerindeki mütalaaların bu iki yazıya cevap niteliği taşımadığını, bununla birlikte bu yazıların yazılmasını hazırlayan heyecanı paylaşmak ve çoğaltmak niyeti taşıdığını belirtmek isterim. Yaşça benden büyük ve edebiyat ve dile katkılarını takdir edegeldiğim iki edebiyatçının Risale-iNur'un dili üzerinde durması, doğrusu, beni memnun ve müteheyyic etmiştir.

Dilerim bu yazı, Risale-i Nur'u ve Risale-i Nur muhataplarını anla(t)mada hayli mürekkep harcamış ıslam Yaşar'ın aşinalığı ile kelimelerle muaşakasını hayranlıkla izlediğimiz, sözü tevzin ve tezyin etmekte bihemta "Altıncı şehir"li Ahmet Turan Alkan'ın nazar-ı dekaikini buluşturur. Bendeniz ise sadece perdeyi kaldırmaya ve pek tabii ki, Risale-i Nur müellifinin dil ustalığının hakkını vermekten hayli uzakta bir üslub-u perişan ve serazad bir takdim ile iki ustanın tezgâhına ola ki yumuşatırlar ve biçimlendirirler diye ham demir bulmaya çalışıyor.

Öncelikle belirtmek gerek ki, Risale-i Nur'da, okuyan herkesin gerek szorlandığı için gerekse hoşlandığı için sezdiği bir özel dil vardır. Bu zorlanma durumu değişik sonuçlar doğuruyor. Kimileri zorlandığı için okumayı terk ediyor ve zihinlerinde "Risale-i Nur'un dili ağırdır" gibi bir yargıyı ömür boyu taşımaya devam ediyorlar. ılginçtir ki, Risale-i Nur'un dili üzerindeki bu yargı, bu dili okumaya değil de, okumaktan vazgeçmek üzerine bina edilmiştir.Baştakı zorlanmasını bilahare aşıp hoşlanmaya kalbetmiş

biri olarak, kendi okuma maceramı bir laboratuvar verisi olarak kullanma hakkım var şu halde. Bu veriler ise, okumaktan vazgeçenler ya da okumamayı tercih edenlerle aynı kanaati paylaşmamı gerektiriyor:

"Risale-i Nur'un dili ağırdır."

ışte bu "ağır" kelimesi, bir farklılığın ifadesidir.. Risale-i Nur'un "ağır"lığı, özel bir "Risale-i Nur Dili"nin habercisidir. Bu "ağır"lık konusunda hemfikir olduğumuza göre, sorulması gereken diğer soruları birlikte soralım: Bu ağırlık çekilebilir mi? Çekilebilirse, çekmeye değer mi? Bu ağırlığın çekilebilir olduğunu sayısız Nur talebesi kendi hayatlarıyla gösteriyorlar. Peki, Nur talebesi olmak gibi bir ağırlığı üstlenmeyenlerin sorusunu nasıl cevaplamalı: Bu ağırlığı çekmeye değer mi? Aşağıda anahatlarıyla ve kaba bir tasnifle sunmaya çalışacağım "Risale-I Nur Dili"nin misyonu, bu sorunun cevabını hazırlamaya yöneliktir.

I. Risale-i Nur Dilinin Konuşlandırması


a. Risale-i Nur'un dili tarihsel değildir. Risale-i Nur, ağırlıklı kısmı 20.yüzyılın ilk yıllarında Osmanlıca'nın hâkim dil olduğu bir dönemde kaleme alınmıştır. ılk bakışta, Risale-i Nur'a hakim olan dilin de eserin telif dönemindeki hakim dilin bir yansıması olduğu düşünülebilir. Ancak, bu hükmün doğru olmadığı, aynı zamanda yazılmış başka eserlerin, üstelik gayridinî oldukları halde, Risale-i Nur'a kıyasla çok daha ağdalı bir dile sahip olması, Risale-i Nur'da kullanılan dilin tarihsel bir etkileşimden değil, kasdî bir niyetten kaynaklandığnı gösterir. Risale-i Nur'da Osmanlıca bir tabir ya da terkibin hemen ardından, o zamana göre fazlasıyla sadeleştirilmiş bir "tercümesi"nin kullanılması, müellifinin Osmanlıca'ya denk gelen dili, seçeneksizlikten değil, özel bir seçimle kullandığını gösteriyor. Said Nursi isteseydi, meselâ, "levh-i mahv isbat" yerine "yazar-bozar tahta", "irae eder" yerine "gösterir", "beyder" yerine "harman" kelimelerini kullanabilirdi. Aynıcümlenin içinde bu kelimeleri ardarda sıralayabilen biri olarak, "eski" dil ile "yeni" dili birarada kullanmak istemiştir, yeni dilden bihaber olduğu için "lisan-ı kadîm"e mecbur kalmış değildir.

b. Risale-i Nur'un dili coğrafî ya da millî bir izdüşüm değildir. Said Nursî'nin "Said Nursi Türkçesi" adının çağrıştırması muhtemel bir Türkçe kaygısı yoktur. Said Nursî'ye Osmanlıca'nın ihyası ya da Türkçe'nin uluslararası düşünce dili olması gibi bir kaygı güttüğünü söylemek yerine, Kur'ân kelimelerinin konuşma diline aktarılması, nebevî kavramların Türkçe konuşanlar başta olmak üzere her insanın zihnine oturması gibi bir misyonu yerine getirdiğini söylemek daha doğru olur. Gerçekten de, Risale-i Nur'un özel bir Arapça eğitimi almadıkları halde, okuyanlarının diline çoğu vahyî kavramı, Kur'ân kelimelerini yerleştirmiş olması, onun Türkçe'yi değil de, en azından Türkçe konuşanların hayatını iman diline yaklaştırarak ihya etme; Türkçe'yi yeniden düşünce dili yapmak değil de, Türkçe konuşanlar örneğinde her coğrafyanın dilinin Kur'an kelimeleri ve nebevî kavramlarla tezyin ve takviye edilebilirliğini gösterme misyonu yüklendiğini gösterir. şu halde, Risale-i Nur diğer dilleri konuşan milletler için, Kur'an kelimelerinin ve

nebevî terminolojinin konuşma diline aktarılması konusunda, bir prototip, bir çalışma örneği olarak değerlendirilmeli.


Yazının Devamı için...

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir