Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

41

30.05.2007, 16:20

Bismillahirrahmanirrahim

Simdi yukarda yazilanlarin nersi sana uymadi kardesim
Risale i nur talebelrinin ehl-i velayet olmasimi
akrebiyyet ile kisadan cabucak yol almalarimi
terakki etmelerimi
ehl-i kemal olmalarimi
zamanin zaruretine binaen o uzun yollari o kisa yoldan kat etmelerimi
neye itiraz ediyorsunu...

42

30.05.2007, 16:33

Bismillahirrahmanirrahim



Hazm etmek herkeste ayni olmuyor maalesef...
imami rabbani 40 yilda asilan yolu 80 gunde katetmis bu her naksi o yolu 80 gunde alir demek degildir
velayeti kübra akrebiyyet-i ilahiyye yolunda dahi olsan kabiliyet ve nasib vardir ve bir yere kadar calismak gayret bir yerden sonca secilmek alinmak cekilmek vardir...
ol sultanlardir ki biri Haci Hulusi r.a ihlas kahramani risale i nurun birinci talebesi olmustur bu herkes öyle olur, olacakmidir...amma kabiliyet nisbetinde nasib nisbetinde herkese kefesi kadar nasiblenir...

43

30.05.2007, 16:41

Sahabelerin velâyeti, velâyet-i kübrâ denilen, veraset-i nübüvvetten gelen, berzah tarikine uğramayarak, doğrudan doğruya zâhirden hakikate geçip akrebiyet-i ılâhiyenin inkişafına bakan bir velâyettir ki, o velâyet yolu, gayet kısa olduğu halde gayet yüksektir. Harikaları az, fakat meziyâtı çoktur. Keşif ve keramet onda az görünür.

Hem evliyanın kerametleri ise, ekserisi ihtiyarî değil. Ummadığı yerden, ikram-ı ılâhî olarak bir harika ondan zuhur eder. Bu keşif ve kerametlerin ekserisi de, seyr ü sülûk zamanında tarikat berzahından geçtikleri vakit, âdi beşeriyetten bir derece tecerrüd ettiklerinden, hilâf-ı âdet hâlâta mazhar olurlar.

Sahabeler ise, sohbet-i nübüvvetin in'ikâsıyla ve incizâbıyla ve iksiriyle, tarikatteki seyr ü sülûk daire-i azîminin tayyına mecbur değildirler. Bir kademde ve bir sohbette, zâhirden hakikate geçebilirler. Meselâ, nasıl ki dün geceki Leyle-i Kadre ulaşmak için iki yol var:

Biri, bir sene gezip dolaşıp tâ o geceye gelmektir. Bu kurbiyeti kazanmak için bir sene mesafeyi tayyetmek lâzım gelir. şu ise, ehl-i sülûkün mesleğidir ki, ehl-i tarikatin çoğu bununla gider.
http://www.risaleara.com/oku.asp?id=758&a=akrebiyet
Bugün ne kadar risalei nur okudum acaba?

Okumamışsam karlımıyım acaba?

44

30.05.2007, 16:43

ıkincisi, zamanla mukayyet olan cism-i maddî gılâfından sıyrılıp tecerrüdle ruhen yükselip, dün geceki Leyle-i Kadri öbür gün leyle-i îd ile beraber, bugünkü gibi hazır görmektir. Çünkü ruh zamanla mukayyet değil. Hissiyat-ı insaniye ruh derecesine çıktığı vakit, o hazır zaman genişlenir; başkalarına nisbeten mazi ve müstakbel olan vakitler, ona nisbeten hazır hükmündedir.

ışte bu temsile göre, dün geceki Leyle-i Kadre geçmek için, mertebe-i ruha çıkıp maziyi hazır derecesinde görmektir. şu sırr-ı gamızın esası, akrebiyet-i ılâhiyenin inkişafıdır. Meselâ, güneş bize yakındır; çünkü ziyası, harareti ve misali aynamızda ve elimizdedir. Fakat biz ondan uzağız. Eğer biz nuraniyet noktasında onun akrebiyetini hissetsek, aynamızdaki misalî olan timsaline münasebetimizi anlasak, o vasıtayla onu tanısak; ziyası, harareti, heyeti ne olduğunu bilsek, onun akrebiyeti bize inkişaf eder ve yakınımızda onu tanıyıp münasebettar oluruz. Eğer biz bu'diyetimiz nokta-i nazarından ona yakınlaşmak ve tanımak istesek, pek çok seyr-i fikrîye ve sülûk-u aklîye mecbur oluruz ki, kavânin-i fenniye ile fikren semâvâta çıkıp semâdaki güneşi tasavvur ederek, sonra mahiyetindeki ziya ve harareti ve ziyasındaki elvân-ı seb'ayı uzun uzadıya tetkikat-ı fenniye ile anladıktan sonra, birinci adamın kendi aynasında az bir tefekkürle elde ettiği kurbiyet-i mâneviyeyi ancak elde edebiliriz.

ışte şu temsil gibi, nübüvvet ve veraset-i nübüvvetteki velâyet, sırr-ı akrebiyetin inkişafına bakar.

Velâyet-i saire ise, ekseri kurbiyet esası üzerine gider, birçok merâtipte seyr ü sülûke mecbur olur

http://www.risaleara.com/oku.asp?id=759
Bugün ne kadar risalei nur okudum acaba?

Okumamışsam karlımıyım acaba?

45

30.05.2007, 16:45

Bismillahirrahmanirrahim


bak kardesim az biraz dedigimize bak lutfedip
aynen yazilani konusuyoruz
yol kisa
metin saglam
ve velayette var
inkisaf yani terakki yani kemalata vasil olmak icin ilerlemekte...

46

30.05.2007, 16:48

Bismillahirrahmanirrahim

su gelen soru sana cevap olur insallah
risale i nur dairesi halka halkadir
erkanlar
ehhasul havaslar
havaslar
haslar
talebeler
kardesler
dostlar gibi
bir cok daireye ve daire icinde bir cok meratibe müsaiddir

sen sana zahirden hakikate gectin ve her risale i nur okuyanida gecirdin sonra
bu yazdigim haller makamlar daireler ve hallerini nereye koyacan kim uyacak kimin hali olacak bunlar ...

47

30.05.2007, 21:06

Üstad Hazretleri sadece dost, kardeş ve talebe olarak nitelendirmiş. Diğerleri nerden çıktı abi?

48

30.05.2007, 22:05

Bismillahirrahmanirrahim

Risale i Nurdan... Risalelerde erkan zatlar haslar ile ahir... ve daha ilerisi ilmi ile hali ile zikredilir yazdigimiz ibarelerin karsiligi olan manalara bakilirsa insallah onlar dahi görülür...

49

30.05.2007, 22:17

Bismillahirrahmanirrahim

Hâfız Ali'nin mektubuyla Risale-i Nur'un ehemmiyetli rükünlerinden olan Halil ıbrahim'in sisteminde Ahmed Feyzi'nin mektubları, şahsıma aid haddimden yüz derece fazla hüsn-ü zanları bir tarafta kalsa -ondan kat'-ı nazar- o havalide Risale-i Nur'un şahs-ı manevîsine karşı, Halil ıbrahim'le Ahmed Feyzi'nin sarsılmaz, gayet kuvvetli irtibatlarını gösterdiğinden, bizi cidden mesrur eyledi.
(Kastamonu Lâhikasý 127)
Hüsrev'le Rüşdü, Risale-i Nur'da çok ehemmiyetli rükünlerdir.

Nur'un demirbaş kâtibi ve şakirdi Kâtib Osman'ın Risale-i Nur bahçesinden gönderdiği yaş üzüm teberrükünü ve Medreset-üz Zehra'nın çok ehemmiyetli bir şubesi ve bir merkezi olan Sava'nın gayet mübarek teberrüklerini kaideme muhalif olarak onların hatırı için kabul ettim. Ve kime yedirsem de, onların hayrı olarak yedireceğim.
(Emirdað Lâhikasý-2 57)

rükün :erkan
Üstadimizin r.a hin talebelerine yazdigi mektuplardaki hitaplarina bakilirsa dediklerimiz ve demek istediklerimiz insallah görülür...

50

30.05.2007, 22:18

Alıntı sahibi ""Risale-i Nur""


Nur Cemaati dost, kardeş, talebe dairelerinden müteşekkildir


Malûm olsun ki, bizi ziyaret eden ya hayat-ı dünyeviye cihetinde gelir; o kapı kapalıdır. Veya hayat-ı uhreviye cihetinde gelir; o cihette iki kapı var. Ya şahsımı mübarek ve makam sahibi zannedip gelir; o kapı dahi kapalıdır. Çünkü, ben kendimi beğenmiyorum, beni beğenenleri de beğenmiyorum. Cenab-ı Hakka çok şükür, beni kendime beğendirmemiş. ıkinci cihet, sırf Kur'ân-ı Hakîmin dellâlı olduğum cihetledir. Bu kapıdan girenleri, ale'r-re'si ve'l-ayn kabul ediyonım. Onlar da üç tarzda olur: ya dost olur, ya kardeş olur, ya talebe olur.

Dostun hassası ve şartı budur ki: Katiyen, Sözler'e ve envar-ı Kur'âniyeye dair olan hizmetimize ciddî taraftar olsun ve haksızlığa ve bid'alara ve dalâlete kalben taraftar olmasın, kendine de istifadeye çalışsın.

Kardeşin hassası ve şartı şudur ki: Hakîki olarak Sözler'in neşrine ciddî çalışmakla beraber, beş farz namazını edâ etmek, yedi kebâiri işlememektir.

Talebeliğin hassası ve şartı şudur ki: Sözler'i kendi malı ve telifi gibi hissedip sahip çıksın ve en mühim vazife-i hayatiyesini onun neşir ve hizmeti bilsin.

ışte şu üç tabaka, benim üç şahsiyetimle alakadardır. Dost, benim şahsî ve zatî şahsiyetimle münasebettar olur. Kardeş, abdiyetim ve ubûdiyet noktasındaki şahsiyetimle alakadar olur. Talebe ise, Kur'ân-ı Hakîmin dellâlı cihetinde ve hocalık vazifesindeki şahsiyetimle münasebettardır.
şu görüşmenin de üç meyvesi var:


Birincisi: Dellâllık îtibariyle mücevherât-ı Kur'âniyeyi benden veya Sözler'den ders almak; velev bir ders de olsa.

ıkincisi: ıbadet îtibariyle uhrevî kazancıma hissedar olur.

Üçüncüsü: Beraber dergâh-ı ılâhiyeye müteveccih olup rabt-ı kalb ederek, Kur'ân-ı Hakîmin hizmetinde el ele verip, tevfik ve hidayet istemek.

Eğer talebe ise, her sabah mütemadiyen ismiyle, bazan hayaliyle dahi yanımda hazır olur, hissedar olur.

Eğer kardeş ise, birkaç defa husûsi ismiyle ve sûretiyle dua ve kazancımda hazır olup, hissedar olur. Sonra umum ihvanlar içinde dahil olup, rahmet-i ıâhiyeye teslim ediyorum ki, dua vaktinde "ihvetî ve ihvanî" dediğim vakit, onlar, içinde bulunur. Ben bilmezsem, rahmet-i ılâhiye onları biliyor ve görüyor.

Eğer dost ise ve ferâizi kılar ve kebâiri terk ederse, umûmiyet-i ihvan îtibariyle duamda dahildir. Bu üç tabaka dahi, beni manevî dua ve kazançlarında dahil etmek şarttır.

Mektubat, s. 329.

Kaynak: http://www.risaleara.com/oku.asp?id=5472



Diğerleri nerede geçiyor sayın abim. Bana Risale-i Nur'un orjinal ifadesiyle, dediğiniz sınıflandırmanın geçtiği kısmı, aynen benim alıntıladığım gibi alıntılar mısınız?

NOT: Benim alıntıladığım kısımda gerek ve ölçüleri de var bu dairelerin. Sizin dediğiniz dairelerin ölçü ve şartlarını bildirmeniz gerekiyor. Risale-i Nur'dan delillendirerek elbette...

51

30.05.2007, 22:28

Bismillahirrahmanirrahim

Bu îman-ı tahkikînin vusûlüne vesile olan bir yolu, velâyet-i kâmile ile, keşf ve şuhud ile hakikata yetişmektir. Bu yol, ehass-ı havassa mahsusdur, îman-ı şuhudîdir.
(Sikke-i Tasdik-i Gaybî 29)

52

30.05.2007, 22:30

Abi Üstad Hazretleri'nin Risale-i Nur mesleği içerisinde olan sınıflandırmalarından bahsediyoruz. Sen genel sınıflandırmalarıyla karıştırıyorsun meseleyi. Üstte alıntıladığım kısmın neresine itiraz ediyorsun sen onu söyler misin abicim?

53

30.05.2007, 22:31

Bismillahirrahmanirrahim

Bu ikinci yol; Risalet-in Nur'un esası, mâyesi, temeli, ruhu, hakikatı olduğunu has talebeleri görüyorlar. Başkalar dahi insafla baksa, Risalet-in Nur
(Kastamonu Lâhikasý 18)

54

30.05.2007, 22:34

Bismillahirrahmanirrahim

en hâlis talebelerin dairesine Hâfız Ahmed girdi: "Benim de bu dairede hakkım var" dedi gibi hissettim. Onu o has daire içinde, her vakit manevî kazançlarıma hissedar olmak için bıraktım ve öyle de kalacak inşâallah. Ve anladım ki; ikiniz bidayeten, beraber Risale-i Nur'a hizmetiniz içindir. Barla'da bütün dostlara selâm.
(Kastamonu Lâhikasý 35)

55

30.05.2007, 22:34

Aziz abim,

Aşağıdaki sorularıma Risale-i Nur'dan cevap verir misiniz?

1- Has talebe olmak için ne gerekiyor
2- Erkan olmak için ne gerekiyor?
3- Ehassul Havas olmak için ne gerekiyor?
4- Havas olmak için ne gerekiyor?
5- Erkan olmak için ne gerekiyor?

56

30.05.2007, 22:44

Bismillahirrahmanirrahim


yazdigimiz haller ve yerleri ve ilimlerini görebilmek icin evvela itiraz ve tenkidi terkedip...
Risale i Nurda o ünvanlar ve hallerin ilimlerin gectigi yerleredikkat ederek bakmak gerekse gerek...
o Hallerle hallene bilmek icin cikacagin basamadin alt basamaginda olman üsttede bir basamak oldugunu kabullenmen ve bulundugun basamakta yapilmasi gerekenleri halleri ilimleri bilmen yasaman ve üstteki basamak sayet calisma ile cilkilacaksa sana düseni yapmak ve üstteki basamagin ilmini tahsil edip ameli icin gerekene calismaktir...
yani önce dost olursun
sonra kardes olursun
sonra talebe olursun
sonra haslar
sonra havaslar
sonra ehhasul havaslar
sonra erkanlar yani rükünler
bu yazilanlara itiraz kimseye birsey kazandirmaz,,, zira Risale i Nurda bu ibareler ilmi geregi ve yeri konumu geregi ehline acilan sandukcalardandir...
bizlere bu dairedeki hazretlerin nerelerde olduklarini tasdikimiz kabulllenmemiz nevinden gösterilen Risale i nurun gösterdikleridir...

bir denize dalan dalgin kendi buldugu elmastan yakuttan baskasi yok diyemez var oldugunu cikaranlar görmüs göstermis ve Risale i Nur cadde-i kübradir velayeti kübraya mazhardir bu ibarelerden ne anlamak gerek ve bu ibarelerin icinde neler olsa gerek...

57

30.05.2007, 22:50

Bismillahirrahmanirrahim


evvela hitab muhataba göredir...
her dogruda her yerde denmez heleki burda ...
yazdiklarimizi Risale i nurda ararsaniz niyetiniz nazariniz vede ihlasiniz sisbetinde inseallah bulursunuz...
Bu yazilanlar nasil bir meslek vede eserle muhatab oldugumuzun idraki icindir...

58

30.05.2007, 22:51

Abicim ben şahsen bu ünvanların teşvik amaçlı, motive etmek için verilmiş dua mahiyetindeki iltifatlar olduğuna inanıyorum. Risale-i Nur'da herşey akıl ve mantığa hitaben yazılmışken, böyle önemli bir meselenin mülhem bırakılmasına ihtimal vermiyorum.

Benim alıntıladığım kısımda Üstad Hazretleri olayı net bir şekilde ortaya koymuş ve izah etmiş. Diğer kısımlarda sizin alıntıladıklarınız hususi hallerdir. ıstisnaların kaideyi bozmaması hakikatince, umumiyet söz konusu olduğunda dikkate alınmaması gerektiğine inanıyorum...

Muhabbetle...

59

30.05.2007, 23:42

Bismillahirrahmanirrahim

Bu îman-ı tahkikînin vusûlüne vesile olan bir yolu, velâyet-i kâmile ile, keşf ve şuhud ile hakikata yetişmektir. Bu yol, ehass-ı havassa mahsusdur, îman-ı şuhudîdir.
(Sikke-i Tasdik-i Gaybî 29)

Bu ikinci yol;
Risalet-in Nur'un esası,
mâyesi,
temeli,
ruhu,
hakikatı olduğunu
has talebeleri görüyorlar. Başkalar dahi insafla baksa, Risalet-in Nur
(Kastamonu Lâhikas&yacute


okudugun eser Risale i Nurdur efendi hakim ismine mazhardir...

60

31.05.2007, 02:56

BıRıNCı MES'ELE: Birinci şua'da iki-üç âyetin işaratında,
Risalet-in Nur'un sadık talebeleri imanla kabre gireceklerine
ve ehl-i Cennet olacaklarına dair kudsî bir müjde ve kuvvetli bir beşaret bulunduğu gösterilmiştir.
Fakat bu pek büyük mes'eleye ve çok kıymetdar işarete tam kuvvet verecek bir delil ister diye beklerdim.
Çoktan beri muntazırdım. Lillahilhamd iki emare birden kalbime geldi:

Birinci Emare:
ıman-ı tahkikî ilmelyakînden hakkalyakîne yakınlaştıkça
daha selbedilmeyeceğine ehl-i keşf ve tahkik hükmetmişler
ve demişler ki: Sekerat vaktinde şeytan vesvesesiyle
ancak akla şübheler verip tereddüde düşürebilir.
Bu nevi iman-ı tahkikî ise yalnız akılda durmuyor.
Belki hem kalbe, hem ruha, hem sırra, hem öyle letaife sirayet ediyor, kökleşiyor ki, şeytanın eli o yerlere yetişemiyor;
öylelerin imanı zevalden mahfuz kalıyor.
Bu iman-ı tahkikînin vusulüne vesile olan bir yolu,
velayet-i kâmile ile keşf ve şuhud ile hakikata yetişmektir.
Bu yol ehass-ı havassa mahsustur, iman-ı şuhudîdir.
ıkinci Yol: ıman-ı bilgayb cihetinde
sırr-ı vahyin feyziyle bürhanî ve Kur'anî bir tarzda, akıl ve kalbin imtizacıyla hakkalyakîn derecesinde bir kuvvet ile,
zaruret ve bedahet derecesine gelen
bir ilmelyakîn ile hakaik-i imaniyeyi tasdik etmektir.
Bu ikinci yol; Risalet-in Nur'un esası, mâyesi, temeli,ruhu,hakikatı olduğunu has talebeleri görüyorlar. Başkalar dahi insafla baksa,Risalet-in Nur hakaik-i imaniyeye muhalif olan yolları gayr-ı mümkin ve muhal ve mümteni' derecesinde gösterdiğini görecekler.

...(kastamonu lahikasi 18-19)


Yazılan Sözler tasavvur değil tasdiktir; teslim değil, imandır; marifet değil, şehadettir, şuhuddur; taklid değil tahkiktir; iltizam değil, iz'andır; tasavvuf değil hakikattır; dava değil, dava içinde bürhandır. şu sırrın hikmeti budur ki:(barla lahikasi 19)
Eski zamanda, esasat-ı imaniye mahfuzdu, teslim kavî idi. Teferruatta, âriflerin marifetleri delilsiz de olsa, beyanatları makbul idi, kâfi idi. Fakat şu zamanda dalalet-i fenniye, elini esasata ve erkâna uzatmış olduğundan, her derde lâyık devayı ihsan eden Hakîm-i Rahîm olan Zât-ı Zülcelal, Kur'an-ı Kerim'in en parlak mazhar-ı i'cazından olan temsilâtından bir şu'lesini; acz u za'fıma, fakr u ihtiyacıma merhameten hizmet-i Kur'ana ait yazılarıma ihsan etti. Felillahilhamd sırr-ı temsil dûrbîniyle, en uzak hakikatlar gayet yakın gösterildi. Hem sırr-ı temsil cihet-ül vahdetiyle, en dağınık mes'eleler toplattırıldı. Hem sırr-ı temsil merdiveniyle, en yüksek hakaike kolaylıkla yetiştirildi. Hem sırr-ı temsil penceresiyle; hakaik-i
gaybiyeye, esasat-ı ıslâmiyeye şuhuda yakın bir yakîn-i imaniye hasıl oldu. Akıl ile beraber vehim ve hayal, hattâ nefs ve heva teslime mecbur olduğu gibi, şeytan dahi teslim-i silâha mecbur oldu.
(Barla Lâhikasý 20)

Bu konuyu değerlendir