Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

81

30.04.2007, 01:42

Anlattıklarınız çok güzel de, Risale-i Nur hakkında ama Risale-i Nur ölçülerine göre olmayan şekilde konuşuyorsunuz. Biz Nurcular ehl-i tahkikizdir. Satırlarla ilgileniriz, somut ve yazılı olmayan kaynaklara pek itibar göstermeyiz. Bizi böyle kabul ediniz. Allah Resulu (a.s.m) ve Kuran'dan başka da mürşid-i hakiki bilmeyiz. (Bilginiz olsun diye söyledim cevap vermenize gerek yok. Siz yazmaya devam edin. Foruma renk oluyo)

82

30.04.2007, 02:09

Bu son yazdığınızı anlayamadım. Nasıl yazılı olmayan kaynaklara rağbet göstermeyiz ? Birisi onu yazdı diye kesin mi oluyor yani ? Elbette bir olay yaşanacak, anlatılacak ve yazılacak.

Yıllar boyunca hadisler sözlü olarak aktarılmadı mı ?

buradaki kasdınızın Risale-i Nurlar olduğunu varsayıyorum.


Ölçüt söyleyenin ve yazanın doğruluğu olmalı yoksa yazılı veya sözlü olması değil.
hayalinin hevesinde hayal gibi oldum

83

30.04.2007, 02:13

laedri kardeşim. Burda neredeyse kimse kimseyi tanımıyor. Yazılanlar önemli konularda olunca, sabit bir kaynağın olması gerekiyor. Bu olmayınca ben kaale almıyorum. Çünkü işin içine yorumlar ve kişisel düşünceler girebiliyor. Bilmem anlatabildim mi? :roll:

84

30.04.2007, 02:16

Biz zamirini kullanıp bir de geniş zamana yaydığın için yanlış anladım herhalde.

Kasdın forumlarda söylenenlerse eyvallah.
hayalinin hevesinde hayal gibi oldum

85

30.04.2007, 02:18

Evet burada kurduğumuz iletişim için. Mehdi (r.a.) hakkında çok kesin konuşan bir kardeş var. Ama kaynak olmazsa yazılanların bir anlamı kaldıyor. Haksız mıyım?

86

30.04.2007, 02:24

elbette haklısın.

Kaynak bile olsa doğruluğuna bakılmalı. Yoksa ne kaynaklar var ..
hayalinin hevesinde hayal gibi oldum

87

30.04.2007, 02:27

Anlaşabilmek ne güzel bişey :roll:

Hasan_Sinan

Moderatör

  • "Hasan_Sinan" bir erkek

Mesajlar: 2,136

Konum: Almanya

Meslek: Uzman Pazarlamaci

Hobiler: Okumak Okumak Okumak

  • Özel mesaj gönder

88

30.04.2007, 15:43

EHL-ı TAHKÎK (Hakîkatları delilleriyle bilen âlimler; tahkik ehli) olmak bir yaziyi kaale almamak demek degildir. O yaziyi incelemek eger kaynak yoksa arastirmak ve ondan sonra degerlendirmektir. Yalnis bilmiyorsam tabiki.
Kur’an’a hücum edilecek; î’câzı, onun çelik bir zırhı olacak.Ve şu î’câzın bir nevini şu zamanda

izhârına, haddimin fevkinde olarak, benim gibi bir adam namzet olacak.Ve namzet olduğumu anladım.

89

30.04.2007, 16:24

Doğru biliyorsun Hasan abi. Ama ben daha önce kaç kez söyledim kaynak belirtelim diye. Söylediklerime duygusal yaklaşıldığından hep yanlış anlaşıldı. Ben de artık önemli meselelerdeki kaynak verilmemiş yazıları dikkate almıyorum. Bunun da ehl-i tahkiklikle çeliştiğini sanmıyorum. Çünkü ehl-i tahkik insanlar kaynaksız söylentilerle uğraşmazlar bildiğim kadarıyla. Ama ben yine de buraya hep deliller koyarak, kaynaksız söylentilerin karşılığında tahkiklerle cevap verdim. Ama artık buna vakit ayıramayacağım. Sorun var mı abi?

90

01.05.2007, 00:15

Alıntı sahibi ""nurciv""

sagolasin ablacigim, Allah razi olsun :wink:

Üstadin annesinin tarikati kadri babasinin ise naksibendiymis. Anne ve babasi tarikatliymis kendisinin de varmis ama bu cemaat tarafindan kesinlikle aciklanmiyormus. Dedim ama kendisi "zaman tarikat degil cemaat zamani" diyor, yalanlaniyor sürekli dedi egerki ortaya ciksa tarikat meslegine girecek nurcular da. böylece risalei nur davasi kalmayacak... gelen misafir medreseye gittiginde oradan bir abla agzindan kacirmis var diye...
hersey bundan ibaret. bu konu hakkinda bayagi bir sohbet ettik. ama yine bir neticeye varilmadi cünkü duydugunu söyledi 8)


nurciv kardesim bu forumu güzelce takip et insallah yeterli derecede faydalanacaksin :)
Ümitvar olunuz..

hy120

Profesyonel

  • "hy120" bir erkek

Mesajlar: 654

Konum: usak

Meslek: esnaf

  • Özel mesaj gönder

91

01.05.2007, 12:05

zaman tarikat zamanı değil diyen birinin seyhini aramak sizce ne kadar makul fikir. şuna bakın, kaç sayfa yazı yazılmış. bence artık konusulmaması gereken bvir konu!

  • "Tarikat-ul-Ashikin" adlı kullanıcı yasaklandı

Mesajlar: 32

Konum: Talebe

Meslek: Dervis

Hobiler: Tasavvuf

  • Özel mesaj gönder

92

02.05.2007, 02:14

Zaman Tarikat Zamani Degil Sözünü Hala anlamayanlar var..

Hayy Allah'iiim... Subhanallah , Euzu Billah ...


Buyrun Mubarrek Menzil'deki Gavs (ks) hazretlerinin Halifesi Seyyid Muhammed Saki Hasimi El Huseyni hz yazmis oldugu Arifler Yolunun Edebleri adli Eserden bir kac Mevzuu :



Mürşide gitmekten maksat, Allah rızasına ulaşmak, kötülükten kaçmak, hasta kalbe ilaç, garip gönle gerçek bir dost aramak, kısaca manevi bir hicret yapmaktır.

Resûlullah (s.a.v) Efendimiz:

"Fitneler etrafı sardığı bir zamanda ibadete yönelen kimse, sanki bana hicret etmiş gibidir."12 buyuruyor.

Bir mürşide giden kimse, fitneden kaçıp hak yolundaki cemaate koşmakta, isyandan kaçıp takvaya sarılmaktadır. Bu, Allah ve Resûlü için yapılmış bir hicret çeşididir. Bu hicretin sonu Allah rızasıdır.

Kâmil mürşid yeryüzünde en şerefli, en kıymetli, en gerekli ve en zor işi üstlenmiştir. O aynı zamanda en büyük bir emaneti taşımaktadır. Çünkü kâmil mürşid Hz Peygamber'in (s.a.v) varisi olarak takva imamlığını ve insanları terbiye işini yürütmektedir.

Mürşide gitmenin en önemli hedefi, bu iman ve irfan kervanına katılıp imanımızı muhafaza etmektir.

Büyük veli ımam Kuşeyri (k.s), mürşidin gerekliliği hakkında şöyle diyor:

"Hakkı arayan kimse, bulunduğu yerde kendisini irşat edecek bir kimse bulamadığı zaman, irşatla görevli zamanının mürşidine gitmeli, onun bulunduğu yere hicret etmeli; yanında kalmalı, terbiye olup kendisine izin verilene kadar kapsından ayrılmamalıdır."13

Takva yolunda imam olan bir arifi sevmek ve desteklemek imanın bir parçasıdır. şu hadis-i şerifteki müjdeye bakınız:

"Kim Allah yolundaki bir imamı desteklemek ve yüceltmek için yanına giderse, o kimse Allah'ın himayesinde olur; bu uğurda göreceği her sıkıntının sevabını Allah verir." 14

Allah için Çıkılan Yolun Sonu Cennettir

Bir Allah dostunu ziyaret etmenin ilk faydası, Allah için sevginin ve ziyaretin sevabına ulaşmaktır. Allah için sevilen bir Müslüman kardeşi ziyaret etmenin hediyesi ilahi muhabbet ve Cennettir. Resûlullah (s.a.v) Efendimiz bu konuda şu müjdeleri vermiştir

"Size Cennet ehli olanlarınızı haber vereyim mi? Bir şehrin (memleketin) öbür ucunda bulunan din kardeşini Allah rızası için ziyaret eden kimse Cennetliktir." 15

"Allahu Teala buyurur ki: Benim için birbirini sevenleri, birbirini arayıp soranları birbirini ziyaret edenleri, birbirine ikramda bulunanları, bir araya gelip meclis kuranları muhakkak ben de severim." 16

"Kim bir hastayı ziyaret ederse veya Allah için sevdiği bir kardeşini ziyarete giderse, görevli bir melek yoluna çıkıp: Güzel bir iş ettin, bu yürüyüşün hoş oldu, Cennette kendine bir ev hazırladın, sana müjde olsun! diye seslenir."17

Allah için sevginin ve ziyaretin bundan başka bir hediyesi olmasa bile, bu kadarı insana yetmez mi? Allah'ın bir kulunu sevmesinden, ondan razı olup cennet ve cemalini seyretme nimetini vermesinden daha güzel ne vardır?

Hele bu ziyaret edilen kimse, hâlkın irşadı ile görevli bir Allah dostu olursa, ziyaretin fazilet ve bereketi daha fazla olur.

Allah dostu deyince, hemen keşif ve keramet aranmamalıdır. Kâmil mürşidin en büyüt alameti Kur'an ve sünnet ahlakı üzere yaşamasıdır. Havada uçmak, suda yürümek, ateşi yutmak, bir anda dünyanın öbür ucuna gidip gelmek gibi şeyler, veli olmak için şart ve lazım değildir. Allah'ın izniyle bunlar mümkün şeylerdir, fakat bu tür şeyler velide bulunmadığı zaman, o bir noksanlık değildir. Velide ilahi aşk ve edep lazımdır. Buna kısaca istikamet denir.

Bir kimse bu yolun büyüklerinin elinden tutup irşat halkalarına girince, Sadat-ı Kiram'ın himmet ve tasarrufları altına girmiş olur. Bu himmet ve bereket onun kalbinde ilahi muhabbet meydana getirir.

Bunun bir sonucu olarak o kimsede günahlardan şiddetle kaçınma duygusu ve ibadetleri tatlılıkla yapma arzusu oluşur. Bu büyüklerin meclisine katılan insanın ruhu sevinir, kalbi rahatlar, gönlü huzurla dolar. ınsan Rabbül alemine kulluk yapmanın sevincini yaşar. ışte bu, Yüce Sadatların elinden tutmanın bereketiyle Allahu Teala'nın kuluna ikram ettiği bir hâldir. Hz. Peygamber (s.a.v) Efendimize varis olan bu Allah dostlarının eli, Resûlullah (s.a.v) Efendimizin elini temsil etmektedir. Onlara tutunan kimse hiç kopmayan nurlu bir halkaya tutunmuş olmaktadır.

Nakşibendi büyükleri, insanın terbiyesi için üç şeyin elde edilmesini gerekli görmüşlerdir. Bu üç temel esas muhabbet, ihlas ve teslimiyettir.



Nefsin bir çok mana ve sıfatları vardır. Nefs, insanın zatı anlamına gelir. Ayrıca, ruh, hayat, can gibi manaları da vardır. Ayrıca, Emir âleminden olup yeri iki kaşın arası olan ve diğer latifelerle birlikte üzerinde zikir çekilen manevî sıfata da nefs denmiştir. ınsanın rûhu olan manevî cevhere "Nefs-i Nâtıka" da denir.

ınsandaki bu nefs, varlık olarak bir tane olmakla birlikte sıfatları itibariyle bir çok ismi vardır. Nefsin bu sıfatları ve isimleri şunlardır:

1-Nefs-i Emmâre: Devamlı kötü işleri emreden nefis demektir. Bu nefsin sıfatı, hep kötü işleri istemektir. Kötü işleri güzel görür, kalbi devamlı o tarafa çeker. Ahiret derdi, ölüm düşüncesi, hesap korkusu, azap kaygısı yoktur. Sadece keyfini, şehvetini, rahatını düşünür. Buna ulaşmak için helal haram diye bir sınır tanımaz; her yolu kullanmak ister. Kur'an-ı Hakim'de:

"Hiç şüphesiz nefis devamlı kötülüğü emreder. Rabbimin acıyıp korudukları müstesna"54 Ayeti, bu sıfattaki nefsi tanıtmaktadır.

Kafirlerin, münafıkların ve devamlı günaha dalan kimselerin nefsi bu sıfattadır. Bunun tedavisi, samimi tövbe ve terbiyedir.

2-Nefs-i Levvâme: Kendini kınayan, kötüleyen, azarlayan nefis demektir. Tövbe ve terbiye ile bir derece uyanan nefis, bu merhalede kendi işlediği kötülükleri önce zevk alıp yapsa da peşinden pişman olur, kendisini kınar, yapmamak için karar verir. Ancak günah önüne gelince, duramaz, yine içine düşer. Sonra pişman olur. ıyilik ile kötülükler arasında bucalar durur. Eğer nefs, ilahi rahmet ve manevî bir feyiz ile desteklenirse, bu halden kurtulur. Kur'an-ı Hakim'de:

"Kıyamet gününe ve devamlı kendini kınayan nefse yemin ederim ki.."55 ayeti, bu sıfattaki nefse işaret etmektedir.

3-Nefs-i Mülhime: ılham, feyiz ve keşfe ulaşan ve hayırda kalbe yoldaş olan nefis demektir. Nefis tövbe ile günahların ağırlığından ve şehvet bağından kurtulup itaate yönelirse, ilham ve feyiz almaya kabiliyet kazanır. Artık, haramdan kaçar, hayırlara koşar. ıbadet ve zikirden lezzet alır. Kalbinde ilahi aşk ateşi parlayama başlar. Bu nur ile iyi ve kötüyü seçer. Ancak şeytan kalbine girmeye yol arar. Peşini bırakmaz. Günah ile kandıramazsa, ibadetleri içinde kandırmaya çalışır. Kendini beğendirir, insanları küçük ve değersiz gösterir. ıçine azaptan emniyet hissi verir, Haktan koparmaya uğraşır. Bu mertebedeki hak yolcusuna kamil bir mürşid nezaret ve yardım ederse, tehlikelerden kurtulur. Yoksa, gizli yollarla tehlikeli hâllere düşme ihtimali mevcuttur.

4-Nefs-i Mutmainne: Huzur bulmuş, sakin olmuş, rahatlamış, ızdırabı dinmiş, şek ve şüphesi gitmiş nefis demektir. Bu mertebe, Yüce Allah'a dostluk yani velâyet mertebesidir. Bu merhalede nefs, kalple birlikte bütün ilahi emirlere sevgi ile uyar. şek ve şüphesi kalmaz. Izdıraplardan kurtulur. Manevî tecellilere ulaşır; feyizlenir, tatlanır, artık her işte Yüce Allah'ın rızasını hedefe alır. O'na teslim olur. ıtaati süreklidir. Kur'an-ı Hakim'de:

"Ey mutmain olmuş (Allah ile huzur ve sükûna ulaşmış) nefs! Sen O'ndan râzı, O da senden râzı olarak Rabbine dön. Gir salih kullarımın arasına; gir cennetime."56 Ayetiyle anlatılan nefis, Allahu Teala'nın aşkı ve zikri ile mutmain olmuş nefistir. Yine bu ayette aşağıdaki üç makama işaret edilmektedir.

5-Nefs-i Râdiye: Allah'tan razı olan, O'ndan gayri her şeyi gözünden silip atan ve sadece Rabbine nazar eden nefis demektir. Bu sıfata ulaşan nefis, kendi iradesini Yüce Allah'ın iradesine teslim eder. O'nun için sever, O'nun için kızar; O'nun için yaşar. Acı tatlı her şeyde ilahi rızayı arar, edebi korur. Herkese rahmet olur, kimseye sıkıntı vermez. Bütün insanlara şefkat gözüyle bakar.

6-Nefs-i Merdıyye: Yüce Allah'ın kendisinden razı olduğu nefistir. Bu nefis sahibi öyle terbiye olmuştur ki, ne yapsa Allah rızasına uygun olur. Günahları unutur; ilahi aşk denizinde yüzer; her şeyi ile âleme rahmet olur. Ona keşif ve keramet olarak ne verilse, o Allah rızasında başka bir şeye iltifat etmez. Bu makam büyük velilerin, ariflerin, kâmil insanların makamıdır.

7-Nefs-i Kâmile: Kâmil, olgun, tertemiz, sâfi nefis demektir. Bu makamdaki nefis sahipleri, Allahu Teala'nın en seçkin, en has kullarıdır. Onlar, ilahi aşkı ve edebi en üst düzeyde temsil eden kutup insanlardır. Onlar, Allah'ın yeryüzündeki delili ve gerçek peygamber varisidirler. Halkı irşad ile görevlidirler. Bütün güzel ahlakları bünyelerinde toplamışlardır. Gavs, kutup diye anılan zatlar bu makamdadır.

Onlar Yüce Hakkı sever; halk da onları sever. Onlar Allah'tan korkar; halk da onlardan korkar. Onlar Yüce Allah'a hizmet eder; bütün alem de onlara hizmet eder. Onlar, Yüce Allah'tan razıdır; kâfir ve gafiller hâriç, cümle âlem de onlardan razıdır.

ışte tasavvuf terbiyesinin hedefi, bu kamil insanla buluşup kamil insan olmaktır. Bu yola giren ve kamil insanı kendisine rehber eden herkes, derece derece nefsini terbiye edip Yüce Allah'a yakın olur. Ebedi saadeti bulur. Bunun için ne yapılsa, ne kadar emek verilse azdır.

(Bu Makamlari asmamis birini bulmadan bu makamlari asmak imkansizdir.
Bir Vefaat etmis Mubarregi de Seyh olarak kabul edilemez, tarikat adabina aykiridir)

Her mümin ziyaret için gittiği mürşid-i kâmili, Allah ve Rasulunün bir emaneti olarak görmelidir. Ona karşı yapacağı hürmetin, aslında Allah ve Resûlüne yapılan bir hürmet çeşidi olduğuna inanmalıdır.

Herkes kalbindeki Allah ve Peygamber sevgisini, kendisindeki edeb ve hürmet anlayışını, velilere karşı tavrıyla ölçebilir. Çünkü veli yeryüzünde Allahu Teala'nın şahidi ve hâlifesidir. Hz. Resûlullah (s.a.v) Efendimizin varisidir. Bir insan kendi zamanında yaşayan kâmil mürşidlere ve Rabbani alimlere ne derece hürmet ve edep gösterebiliyorsa, onun Hz. Peygambere karşı yapabileceği hürmet de ancak o kadardır. Bu bir ölçüdür.

Kâmil mürşide gitmenin asıl hedefi, kâmil insan olmaktır. Kâmil olmak zordur. Onun için ilk işimiz kâmil ve salih insanlarla beraber bulunmaktır. Allahu Teala ayetinde:

"Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve sadık kullarımla beraber olun!"57 emrini vermiştir. Demek ki Allah'tan korkmanın en güzel yolu Allahu Teala'nın sadık ve salih dostları ile beraber olmaktır.58 Zahirdeki bu sevgi ve beraberlik sonuçta insanı:

"Kişi sevdiği ile beraberdir." 59 hadisinin müjdesine ulaştırır.

Dünyada Allah dostlarını seven, hayatının sonuna kadar peşlerinden giden kimse -inşaallah- ahirette de onlarla beraber olur. Efendimiz'in (s.a.v şu müjdesini duyup da sevinmemek elde değil:

"Bir kimse sevdiği bir topluluğun amelini yapmamış olsa bile kıyamet günü onlarla birlikte mahşer yerine getirilir ve beraberce hesaba çekilir." 60

Velilerden Ebu Bekir Tilmisani (k.s) demiştir ki:

"Allah'la sohbet ediniz. Eğer buna güç yetiremezseniz, Allah'la sohbet eden ariflerle beraber bulununuz ki, onların bereketi sizi Allah'la beraber olmaya ulaştırsın."61

Mürşid-i kâmile gitmenin ve ziyaret etmenin en önemli faydası, onun nazarlar altına girmek, kendisiyle aynı meclisi paylaşmak, feyiz ve edebinden nasiplenmek, üzerindeki ilahi nur, heybet ve huşuya bakıp Allahu Teala'yı hatırlamak ve zikretmektir.

Rabbü'lalemin, velileri nurunu yansıtan birer ayna yapmıştır. Güneş nasıl dış dünyamızı aydınlatan, ısıtan, meyveleri tatlandıran ve olgunlaştıran bir sebep yapılmışsa, veliler de gönül dünyamız için manevi nur, feyiz, şuur, tat ve hayat sebebi yapılmıştır.

Resûlullah (s.a.v) Efendimize: "Ey Allah'ın Resûlü! Allah'ın velileri kimlerdir? diye sorulduğunda şu cevabı verdiler:

"Allah'ın velileri görüldüklerinde yüce Allah'ı hatırlatan kimselerdir."62

Arifler demişlerdir ki: Bir kimsenin veli olduğunun en büyük alameti, yüzünü görenlerin, meclisine ve sohbetine girenlerin Yüce Allah'ı zikretmesi, kalbinin dünyadan soğuması, ahirete yönelip ibadete ısınmasıdır.63

Kâmil mürşidler, kalbi fani sevgi ve sevgililerden çözüp, ebedi sevgiliye Yüce Mevla'ya bağlarlar. Yeter ki mürid, kalbini onların önüne bırakıp teslim etsin.

Büyük veli Hakim et-Tirmizi (k.s), irşadla görevli bir veliyi görmenin kazancını şöyle ifade ediyor:

"Kâmil insanın yüzünde parlayan Allah'ın nuru, Hakkı arayan kimseye Allah'ın yüceliğini hatırlatır. Böyle bir nuru görmek insanı kötü ve çirkin işlerden alıkoyar."64

ımam Sühreverdi (k.s), velilerdeki nazarın kalbe nasıl ilaç olduğunu şöyle anlatmıştır:

"Salih ve sadık kimselerle her buluşmada müridin edep ve takvası artar. Ehlullahın sözleri gibi, nurlu nazarları da fayda verir. "Nazarı sana fayda vermeyenin, sözü de fayda sağlamaz." denmiştir. Yani, bir kâmil mürşid müridlerine diliyle anlattığından daha çok, hâli, edebi ve heybetiyle konuşur. Sadık bir mürid, mürşidinin sükutuna, konuşmasına, halkın içindeki hâline, yalnızlıktaki edebine yani bütün hâl ve hareketlerine bakarak istifade eder. ışte bu, kâmil bir insanı görmenin kazancıdır.

Hiç şüphesiz, ilimde yüksek seviyeye ulaşmış, fazilet ve takva sahibi Allah dostlarının nazarlar kalp hastalıklar için en faydalı ilaçtır. Bir kâmil mürşid, sadık bir müride nazar ettiğinde müridin kalbi yumuşar, içine nur akar ve Allahu Teala'nın özel ikramlarını almaya kabiliyet kazanır.

Allahu Teala bazı sevdiği kullarına öyle bir nurani nazar gücü vermiştir ki o, sadık bir müridine yöneldiği ve nazar ettiği zaman ona pek çok manevî hâller kazandırır.65

Gavs-ı Sânî Hz.leri, kamil mürşidlerin nazarının etkisini şu misalle anlatmıştır:

"Sâdât-ı Kiram'ın nazarı kaplumbağa nazarı gibidir. Kaplumbağa yumurtasını yapar, biraz geri çekilir, yumurtaya bir müddet nazar eder. Sonra onu kuma veya toprağa gömüp gider. Onun bu bakışı yumurtayı olgunlaştırmaya yeter ve belli bir müddet sonra yavru meydana gelir. Sâdât-ı Kiram'ın nazarı da kalbi olgunlaştırır. Allah dostlarının nazar ilahî bir nurdur. Bu nur kalbin ilacı olur. Allahu Teala kudsî bir hadiste dostlarına verdiği bu nur hakkında şöyle buyurmuştur:

"Ben kulumu sevdim mi onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı olurum. O benimle görür, benimle işitir, benimle tutar, benimle yürür. Benden herhangi birşey isterse onu verir, bana sığınırsa muhakkak onu himâye ederim."66 ışte, Sâdât-ı Kiram bu yüce devlete ermiştir. Allahu Teala onlara bu yetkiyi vermiştir



kaynaklar :


1 Buhari, ıman, 41; Ebu Davud, Talak, 11; Tirmizi, Cihad, 16; Nesai, Teharet, 59; ıbnu Mace, Zühd, 26.
2 ıbnu Hacer, Fethu'l-Bârî, I, 16-17.
3 Tabarani, el-Kebir, No: 5942; Beyhaki, şuabu'l-ıman, V, 343; Ebu Nuaym, Hilye, III, 255; Suyuti, es-Sağîr, No: 9296.
4 Tirmizi, Zühd, 14; ıbnu Mace, Zühd, 3.
5 Buhari, ıman, 37; Müslim, ıman, 1; Ebu Davud, Sünnet, 16; Tirmizi, ıman, 4; ıbnu Mace, Mukaddime, 9.
6 Ra'd 13/27-28.
7 Âl-i ımran 3/31.
8 Sülemi , Tabakatu's-Sufiyye, 52.
9 Hucviri , Kefşu'l-Mahcub, 401.
10 Kuşeyri, Risale, II, 561; Sühreverdi, Gerçek Tasavvuf, 365.
11 Seyyid Abdulhakim Hüseyni ve Nakşibendi Tarikatı , 41-42.
12 Müslim, Fiten, 130; Tirmizi, Fiten, 31
13 Kuşeyri, Risale, II, 742.
14 Hakim, Müstedrek, II, 90. Zehebi de hadis için: Sahihtir demiştir. ıbnu Hibban, Sahih No: 372 Ahmed, Müsned, V, 241.
15 Taberani, el-Kebir, XIX, No: 307; Suyuti el-Camiu's-Sağîr, I, 440
16 Ahmed, Müsned, V, 239; Hakim, Müstedrek, IV, 169-170.
17 Tirmizi , Birr, 64; ıbnu Mace, Cenaiz, 2.
18 Buhari, ıman, 8; Müslim, ıman, 69-70; Nesai, ıman, 19; ıbnu Mace; Sünne, 9.
19 Furkan, 70-71
20 Ali el-Muttaki, Kenzu'l-Ummal, No: 42098; Suyuti, es-Sağır, No: 1401; Kurtubi, ez-Tezkire, 8.
21 Ahmed, K. Zühd, No: 827; Ebu Nuaym, Hilye, VI, 97; Abdullah b. Ahmed, Zevaidü'-Zühd, 153; Suyutî, es-Sağır, No: 2375
22 Kehf 18/28.
23 Taberi, Camiu'l-Beyan, ılgili ayetin tefsiri; ıbnu Kesir, Tefsiru'l-Kur'ani'l-Azim, V, 153; Suyuti, ed-Dürrü'l-Mensur, V, 381; Ebu Nuaym, Marifetu's-Sahabe, III, No: 4634.
24 Suyuti, ed-Dürrü'l-Mensur, V, 382.
25 Tirmizi, Deavat, 82; Ahmed, Müsned, III, 150.
26 Müslim, Zikir, 40; Tirmizi, Deavat, 6; Nesi, Kudat, 36.
27 Ahmed, Müsned, III, 142; Ebu Ya'la, Müsned, VII, 167; Tabarani, el-Evsat, I, 85
28 Müslim, Salatü'l-Müsafirin, 261; Tirmizi, Fedailü'l-Kur'an, 11.
29 Bkz. Nisa, 22-23; Buhari, şehedât, 7; Müslim, Rada, 1.
30 Buhari, Tevhid, 15; Müslim, Zikir, 39; Ebu Davud, Vitir, 14; Tirmizi, Fedailü'-l Kur'an, 10
31 Taberi, Camiu'l-Beyan, ılgili ayetin tefsiri; ıbnu Kesir, Tefsiru'l-Kur'ani'l-Azim, V, 153; Suyuti, ed-Dürrü'l-Mensur, V, 381; Ebu Nuaym, Marifetu's-Sahabe, III, No: 4634.
32 Tevbe, 119.
33 Maide, 35.
34 Müslim, ıman, 234; Tirmizi, Fiten, 35. ıbnu Hibban, Sahih, No: 6849 Beğavi, şerhu's-Sünne, No: 4283 Ahmed, Müsned, III, 268
35 Ahmed, Müsned, I, 112; Ebu Nuaym, Hilye, I, 8-9; Tabarani, el-Evsat, No:4113.
36 Nesai, Cihad, 43. Bu konuda bkz: Buhari, Cihad, 76.
37 Bkz: Mektubat, 260 ve 317. mektuplar.
38 Mektubat, 269-270
39 Kuşadalı ıbrahim Halveti, 86, 89, 206-210
40 Ebu Nuaym, Hilyetü'l-Evliya, II, 96-100; Hakim, Müstedrek, III, 403-404.
41 ıbrahim Fasih, Mecd-i Talid, 105-106.
42 Bakara 2/152.
43 Buhari, Tevhid, 15; Müslim, Zikir, 21; Tirmizi, Deavat, 131; ıbnu Mace, Edeb, 58.
44 Al-i ımran 3/161.
45 Razî, Mefatihu'l-ğayb, IX, 110.
46 Nur 24/37.
47 Âlusî, Rûhu'l-Meanî, Cild: IX, Cüz: XVIII, 378.
48 Ahmed, Müsned, I, 172; Ebu Ya'la, Müsned, II, 82; ıbnu Hıbban, Sahih, No: 809.
49 Ra'd 13/28.
50 Araf 7/55
51 Buhari, Ahkam, 21; Ebu Davud, Savm, 78; Sünnet, 17; ıbnu Mace, Sıyam, 65; Darimi, Rikak, 66; Ahmed, Müsned; III, 156, 285.
52 Sâffât 37/99.
53 Nûr 24/37
54 Yusuf 12/53.
55 Kıyame 75/1-2.
56 Fecr 89/27.
57 Tevbe, 119.
58 Alusî, Ruhu'l-Meânî, Cilt:VI, Cüz: XI, 56.
59 Buhari, Edeb, 96; Müslim, Birr, 50; Ebu Davud, Edeb,.113.
60 Ali el-Muttaki, Kenzu'l-Ummal, IX, 21; Hatib, Tarih, V, 196.
61 Sühreverdi, Gerçek Tasavvuf, 554.
62 ıbnu Mubarek, Kitabu'z-Zühd, No: 217-218; ıbnu Ebi'd- Dünya, Kitabu'l- Evliya , 48; ıbnu Mace, Zühd, No: 4119; Ebu Nuaym, Hilye, I, 6
63 ımam Rabbani, Mektubat, II, 405. Mektub.
64 Hakim Tirmizi, Nevadiru'l-Usûl, I, 303; Münavi, Feyzü'l-Kadir, III, 467.
65 Sühreverdi, Gerçek Tasavvuf, 151-152
66 Buhârî, Rikak, 38; ıbnu Mâce, Fiten, 16; ıbnu Ebi-d Dünya, Kitabu'l- Evliya, No:1; Beğavî, şerhu's-Sünne, I, 142.
67 Tirmizi, Tefsiru sure, 16, (No:3127); Tabarani, el-Kebir, No: 7496.
68 ıbnu Abdi'l-Berr, Camiu Beyanil-ılim, I, 106.
69 Ebu Yala, Müsned, No: 2437; Suyuti, el Camiu's Sağır, No: 3995.
70 Buhari, Zebiha, 31; Müslim, Birr, 146; Ebu Davud, Edeb, 16.
71 Buhari, ıman, 4, 5; Ebu Davud, Cihad, 2, Nesai, ıman, 8, 9, 11; Darimi, Rikak, 4, 8.
72 Tirmizi, Fezailu'l-Cihad, 2; Beyhaki , şuabu'l- ıman, No: 11123.
73 Beyhaki, ez-Zühdü'l-Kebir, No: 373 Hatib, Tarih-i Bağdat, III, 523-24.
74 Beyhaki, Kitabü'z-Zühd, No: 343; Zehebi, Mizanul-itidal, III, 625 (no. 7857; Gazali, ıhya III, 10.
75 Kuşeyri, Risale, II, 579; şarani, el-Envaru'l-Kudsiyye, II, 92.
76 Kuşeyri, Risale, II, 579.
77 şarani, el-Envaru'l-Kudsiyye, II, 90.
78 Müslim, Zekat, 65; Tirmizi, Tefsiru Sure (2); 37.
79 Müslim, ıman, 147, Tirmizi, Birr, 60. Hâkim, Müstedrek, I, 26
80 şarani, el-Envaru'l-Kudsiyye, II, 71--72.
81 Beyhaki, Sünen-i Kebir , VII, 101; Beğavi, şerhu's-Sünne, XII, 292.
82 Nevevi , et-Tibyan fi Adabi Hameleti'l-Kur'an, 117; Ayni, Umdetü'l-Kari, XV, 376.
83 Ahmed, Müsned, V, 323; Hakim, Müstedrek, I, 122; Aynı konuda biraz değişik lafızlarla diğer bir hadis için bkz: Ebu Davud,Edeb, 58; Tirmizi, Birr, 15.
84 ıbrahim Fasih, Halidiyye Risalesi, 18-22.
85 Sühreverdi, Gerçek Tasavvuf, 531.
86 Hakim, Müstedrek, I, 120-122; Kadı Iyaz, eş- şifa, II, 42.
87 Hucurat, 2, 5.
88 Buhari, itisam, 2; Müslim, Hacc, 411; Tirmizi, ılim, 17; Nesai, Hacc, 1; ıbnu Mace, Mukaddime, 1.
89 Buhari , Talak, 11; Müslim, ıman, 201.
90 Müslim, ıman, 211; Ebu Yala, Müsned, No: 4128; Heysemi, Mecmau'z-Zevaid, I, 33.
91 şarani, Letaifü'l-Minen, I, 218.
92 ımam Rabbani , Mektubat, 142. Mektup.
93 Ebu Yala , Müsned, VI, No:3369; Heysemi, Mecmau'z-Zevaid, I, 34; el-Makâsıdu'l-A'lâ , I, No:28.
94 Kuşeyri, Risale, II, 675, 679; şarani , Tabakatu'l-Kübra, II, 7; el-Envaru'l-Kudsiyye, II, 20.
95 şeyh Safi, Raşahat, 88. (Sadeleştiren:N. Fazıl)
96 ıbrahim Fasih, Halidiyye Risalesi, 22.
97 Seyyid Abdulhakim el-Hüseyni'nin Hayatı , 29.
98 Buhari, ıman, 19; Müslim, ıman, 236-237.
99 Sühreverdi, Gerçek Tasavvuf, 529.
100 Mevlana Safi, Raşahat, 373-374.
101 Deylemi , Müsnedü'l-Firdevs, I, 372. (No:1205); Münavi, Feyzü'l-Kadir, I, 366. (Had. No:655.)
102 Münavi , Feyzü'l-Kadir, V, l9l (Had. No: 6923).
103 Ebu Davud, Etı'me, 4
104 Buhari, Nikah, l20; Müslim, ımare, l82-l83; Tirmizi, ıstizan, l9.
105 Müslim, Umre, 56; Buhari, Umre, l6; Darimi, ısti'zan, 3.
106 Buhari , Umre, 15; Müslim, Umre, 180.
107 Müslim, ımare, 56. (Aynı manada farklı rivayetler)
108 Buhari , Cihad, 198; Müslim, Tevbe, 53.
109 Abdulhakim Arvasi, Rabıta-i şerife, 23-24; Halidiyye Risalesi, 58-60.
110 Gazali, ıhya, IV, 711.
111 Buhari, Edebü'l-Müfred, No: 623; Ebu Davud, Vitr, 29
112 Gazali, ıhya, IV, 711.
113 şeyh Safi, Raşahat, 110.
114 Yunus 10/62-64.
115 Bkz: Gazali, Minhacü'l-Abidin, 419-424. (Beyrut 1998)
116 Buhari, Rikak, 38; ıbnu Mace, Fiten, 16; Beğavi, şerhu's-Sünne, I, 142; Beyhaki, K. Zühd, No: 696-700; Tabarani, el-Kebir, No: 7880.
117 Bkz: Razi, Mefatihu'l-Gayb, XXI, 90-91.
118 Muhammed 47/7.
119 Buhari, ıman, 4,5; Müslim, ıman, 64, 65; Ebu Davud, Cihad, 2; Ahmed, Müsned, II, 400.
120 Ebu Ya'la, Müsned, No: 3302; Bezzar, Müsned, No: 1949 ıbnu Hacer, el-Metalib, No: 897. Heysemi, Mecmau'z-Zevaid, VIII, 191.
121 Sülemî, Adâbu's-Sûfiyye, 276. (Dokuz risale içinde)
122 Ahmed Sıddıkî, şah-ı Nakşibend, 107. (Semerkand, 2001)
123 Said b. Mansur, Sünen, No: 2406; ıbnu'n-Nahhas, Meşariul-Eşvak, I, 314
124 Ebu Davud, Edeb, 57; Tirmizi , Birr, 16; Ahmed, Müsned, II, 301; Hakim, Müstedrek, IV, 248.
125 Hakim, Müstedrek, II, 91.
126 Tabarani, el-Kebir, 13646; ıbnu Ebi'd-Dünya Kazau'l-Hace, No:36.
127 Ebu Davud, Edeb, 60; Tirmizi, Hudud, 3; Birr, 19.
128 Beyhaki, şuabu'l-ıman, No: 3960; Tabarani, el-Evsat, No: 7322; Münziri, et-Terğıb, II, 272.
129 Ebu Davud, Edeb, 60; Tirmizi, Hudud, 3; Birr, 19.
130 ıbnu'n-Nahhas, Meşariul-Eşvak, I, 315; ıbnu Mubarek, Kitabu'l-Cihad, II, 180.
131 Safi, Raşahat, 264.
132 Abdurrahman-ı Tahî, ışaretler, 188.
133 Safi, Raşahat, 263-264 (Sadeleştiren: N. Fazıl Kısakürek).
134 Kahdehlevi, Hayatu's-Sahabe, II, 305.
135 Ebu Davud, Cihad, 24; Nesai, Cihad, 46.
136 Buhari, Cihad, 70.
137 ıbnu Sad, Tabakat, III, 167-168; Kandehlevi, Hayatu's-Sahabe, II, 379-380 (Beyrut, 1999. I. Baskı)
138 Hakim, Müstedrek, II, 91.
139 ımam Rabbani, Mektubat, 29. Mektup.
140 Muhammed, 7.
141 Darimi, Mukaddime, 14; Kandehlevi, Hayatu's-Sahabe, III, 335. (Beyrut, 1999)
142 Al-i ımran, 159.
143 ıbnu Hişam, es-Siretü, III, 193-194. (Kahire, 1996), Kandehlevi, Hayatu's-Sahebe, II, 281.
144 Enbiya, 81-82.
145 şa'rânî, el-Envaru'l-Kudsiyye, I, 191-192.
146 Açıklamalar için bkz: Beğavi, Mealimü't-Tenzil, V, 338; ıbnu Kesir, Tefsir, V, 359 (Riyad, 1997); Razi, Tefsir-I Kebir, XXI, 185; ıbnu Adil, el-Lübab fi Ulumi'l-Kitab, XIII, 564. (Beyrut, 1998)
147 Ahmed, Müsned, III, 438; ıbnu Mubarek, Zühd No:1429; Tabarani, el-Kebir, XX, 186.
148 Beyhaki, Zühdü'l-Kebir, No: 867.
149 Kuşeyri, Risale, 317. (Beyrut, 1998)
150 ımam Rabbâni, Mektubât, I, 207. Mektup.
151 ımam Rabbâni, a.g.e, I, 97. Mektup.
152 ımam Rabbâni, a.g.e, I, 30. Mektup.
153 ımam Rabbâni, ıa.g.e, I, 36. Mektup.
154 Mevlânâ Sâfî, Reşâhat, 287.











(bunlarada : önüne gelen bir eser yaziyor bunlar nekadar dogru diyenlerede EL INSAF demekten baska bi söz gerekmiyor - allah onlara hidayet etsin)

93

02.05.2007, 02:23

Allah razı olsun. Güzel anlatmışsınız. Yolunuz mübarek olsun. Size ben o sözden ne kast edildiğini Risale-i Nur'dan alıntılarla anlattım. Ne diyeyim. Sizin yolunuz da Hak yolu sonuçta. Sizi kırmamak adına daha bir şey söylemiyorum. Ama Hadis-i şerif ve Ayet-i Kerime'leri mürşidsiz düşünememenizi de şeyhinize olan aşkınıza bağlıyorum. Aşk, Mevla'ya ulaştırsa da hakikati görmezden gelip, teslimiyetle ulaştırır. Risale-i Nur'un mesleği ise teslimiyeti değil, tahkikatı esas alır. Ayrıca bu her satırını okuduğum yazınızda söylediğiniz hakikatleri ve kazançları, Risale-i Nur şeyhe muhtaç etmeden veriyor, aklı, kalbi, ruhu ve bütün duygularımızı tatmin ederek yapıyor bunu. Sizde şeyh-mürit var manevi makamlar var, biz de ise sadece kardeşlik ve talebelik var. Mesleğimiz bu yüzden burada ayrılıyor.

Ve Bediüzzaman Hazretleri şeyhlerden medrese dersi almışsa da, şEYH EDıNMEMışTıR!!! Mürşid-i Hakiki olarak tevhid-i kıble edinmiş, ve Kur'an-ı Hakim'den başka mürşid-i hakiki edinmemiştir. Biz de onun yolundan gidiyoruz biiznillah...

Allah hepimizden alem-i ıslam olarak razı olsun...

  • "Tarikat-ul-Ashikin" adlı kullanıcı yasaklandı

Mesajlar: 32

Konum: Talebe

Meslek: Dervis

Hobiler: Tasavvuf

  • Özel mesaj gönder

94

02.05.2007, 13:24

Gelmis gecmis bütün Ehl-i Sunnet Dairesindeki Ulema Alim Allah Dostu vs. Seyhin önemini burda aktardigimiz Imam Kuseyri (ks) hazrelterinin dedigi gibi :

"Hakkı arayan kimse, bulunduğu yerde kendisini irşat edecek bir kimse bulamadığı zaman, irşatla görevli zamanının mürşidine gitmeli, onun bulunduğu yere hicret etmeli; yanında kalmalı, terbiye olup kendisine izin verilene kadar kapsından ayrılmamalıdır."13


söylemistir...


neysee..




95

02.05.2007, 14:23

el cevap

Bismillah

Soruyu soran insallah ne sordugunu biliyordur zira Seyhlik makami tasavvufi bir terimdir.

ve islami ilimlerde kisilerin bulundugu manevi hal ilmi seviye degisik istilahlarla ifade edilir
Âlim
veli
abid
salik
muttaki
zahid
seyh
mürid
sofi
dervis
ile ahir

ise bu mahiyette bakilinca aranan seyin ne oldugu ve nerede arandigina bakmakta fayda olsa gerek...

hem seyri suluk yati Tarikatte(yol)da giderken kullanilan ilimler
tasavvuf ilmi
hakikat ilmi
seriat ilmidir
ve bu ilimleri talim ettiren hazretin kim oldugu ve manevi makaminin önemi kadar
ders alan yol gidenin kabiliyeti yetenegide önemldir
malumdur
Tark-i nakside suluk yillar sürer
lakin Imam rabbani r.a hz.leri 80 güne kati meratib edip naksi bendi tarikatinin günesi olmustur onlari gecmistir
kimi bunu bir anda yapar denilir.

velev ki illa üstadimiza bir seyh araniyor o zaman TARIHCE-I HAYAT adli eserin ilk sayfalarinda üstadimiza ders veren seyhlerin ve onu irsad vazifesi ile vazifelendirmek istesen hazretlerin isimleri ve yasadiklari yerler ve manevi makamlari yazilidir.

insallah bu soruya cevap olmustur...

96

02.05.2007, 14:33

el mecburiyyet

bismillah

Üstadimiz hz.lerinin zaman tarikat zamani degil imani kurtarma zamanidir dedigi zaman
1-zaman dilimine dikkatle bakin; camilerin kapatilip tekkelerin imha edilip seyhlerin alimlerin Allah diyenlerin asildigi imanin erkanina taarruz edildigi zaman dilimidir ve zamanla kayidli bir sözdür zaman tarikat zamani degil!!!
tarih ilerler ve üstadimiz
2-bu söz mahkemede söylenmistir orasi muhakeme makamidir tarikatleri tahlil yeri degildir diye ifadedir.!!!
3-Tarikatler iptal edildi denmiyor, su zaman diliminde imanin erkanini muhafaza cephesinde bulunmanin zaruretinden bahsedilir!!!
gibi sözün sarfedildigi zaman ve yer ve muhatablar dikkate alinirsa ve o konu ile ilgili Tüm Külliayatta arastirma yapilirsa daha saglikli netice ve anlayisa ulasilir insallah
BEN SIMDIYE KADAR BIDÀTLER MANI OLUYOR ZAMAN TARIKAT ZAMANI DEGIL DEMISTIM SIMDI 12 HAK TARIK RISALE I NURU KENDI DAIRESI BILIP GIRMESI...26. sözün sonundaki zeyiller ve hatveler bunu isbata kafidir zira 26 adet sözler o zeylin ve hatmenin aciklanmasidir .
VE
TELVIHATTI TISSA
SUNU ISBAT EDERKI HASA ÜSTADIMIZ NE TARIKATLERE KARSIDIR NEDE O MUBAREK MENBAIN KAPANMASINI ARZU EDER BUNDAN ALLAHA SIGINIR SIGINIRIZ
29 mektup 9. kisim mektubat adli eser
TARIKATLERIN EHEMMIYETINI ACIKLAR insallah...

97

02.05.2007, 14:42

el cevap

bismillah

Seyh lik islami ilimlerde manevi bir makamin ilmin sevyesinin derecesinin ifade edildigi bir istilahtir bu malumdur.
Seyh ten ders alanlar seyhlik makaminin icinde bulundugu manevi meslek lerden tarikat olarak ifade edilen o yollarda tasavvuf ilmi ile talim veren derece alan hz.lerin makamidir. ve bu makamlarda yollarda ders veren hazretlerin manevi makamlari kadar, ders alanin kabiliyyetide cok önemldir ve hepsinden önemlisi nasib takdir edilen nimetteir.
Tarik-i nakside yillar süren seyri suluk Imam Rabbani hz.lerince 80 günde kat edilir .
Üstadimiz Tarihce i hayatta yazili olan hz.lerden ders ve talim almistir
Hatta Abdulkadir Geylani r.a manevi olarak .Imam Ali r.a tan ( bizim idrak edemedigimiz bir yol ve makamda ders almistir) ve ders aldigi zatlar (bilinenler ve yazilanlar) Tarihce i hayatta ilk saifelerde gecer.

hem üstadimiz hz.eri ne seyh oldugunu ifade eder
nede manevi bir rütbesini ifade eder.
Müsiriyyet makaminin nurlarini dagitan nefer oldugunu ifade eder.
Makamini kendisi degilde ifade edenler etme selahiyyetinde olanlar ifade etmisler ...

98

02.05.2007, 14:43

Zaman tarikat zamani degil hakikat zamanidir!!!
Soruyu soran ne sordugunu bilmese önce anlamini sorarak baslardi konuya...Mesele aydinliga kavustu... Allah razi olsun.

Vesselam
Ben beni biraktigim zaman, sen beni birakma Yarab! Yunus Emre

hy120

Profesyonel

  • "hy120" bir erkek

Mesajlar: 654

Konum: usak

Meslek: esnaf

  • Özel mesaj gönder

99

02.05.2007, 16:13

Alıntı sahibi ""nurciv""

Zaman tarikat zamani degil hakikat zamanidir!!!
Soruyu soran ne sordugunu bilmese önce anlamini sorarak baslardi konuya...Mesele aydinliga kavustu... Allah razi olsun.

Vesselam

:tamam: :tamam: :tamam:

100

11.05.2007, 17:58

Alıntı sahibi ""talhagenc""

Anlattıklarınız çok güzel de, Risale-i Nur hakkında ama Risale-i Nur ölçülerine göre olmayan şekilde konuşuyorsunuz. Biz Nurcular ehl-i tahkikizdir. Satırlarla ilgileniriz, somut ve yazılı olmayan kaynaklara pek itibar göstermeyiz. Bizi böyle kabul ediniz. Allah Resulu (a.s.m) ve Kuran'dan başka da mürşid-i hakiki bilmeyiz. (Bilginiz olsun diye söyledim cevap vermenize gerek yok. Siz yazmaya devam edin. Foruma renk oluyo)


s.a

bu durum bi kere kendi davasına aykırı olduğu gibi şeriat ve hakikat ilmine de aykırıdır..said nursi h.zlerinin kendisi bikere soyut alemlerin deryasısıdır..risaleyi nur ise tıpkı diğer allah dostlarınn yazdığı kitaplar gibi maneviyat ilminin sadece denizde damla misali üstü kapalı açıklanmış kısmıdır..bu söylediğinizin ne üstat h.zleri ile nede şeriatla hiç bi alaksı yoktur..söylediğiniz bumanada ise bu itikat bozukluğudur!!!
ancak şu söylenebilir..imam-ı rabbani h.zlerinin buyurduğu gibi müslüman mutmain nefse gelene kadar ehli keşif ise keşfine değil şeriatın zahirine tabi olacak..söylenen bu manada ise doğrudur..

ayrıca bütün allah dostlarını sevmek ve onlara inanmak itikatın gereğidir...bunu iyi anlamak lazım..said nursi h.zlerinin söylediğide doğrudur bişr-i hafi h.zlerinin söylediği de!!!biz şahsen onların sözlerine,zahiri ve batini hallerine zan beslemekten allaha sığınırız..ve biliyorumki bu dahi itikatla alakalı bi meseledir...

ayrıca üstat h.zlerinin zaman tarikat zamanı değildir sohbetini iyi anlamak lazım...bu kesinlikle bir mürşide bağlanmayınız manasında değildir..ama kimileri bu manada anladıkları gibi başka insanlarada böyle anlatıp nasıl bi vebale girdiklerinin farkında değiller!!!eskilerden tarikata özellikle nakşi yoluna her insan giremiyordu...gerekli şartlara sahip olan bi insan çeşitli imtihanları geçtikten sonra alınıyordu..ve bi çogu manevi makamlara sahip oluyordu yani evliyalık makımına adım atıyordu..şimdi ise ahir zaman..iman kurtarma zamanı olmuş..bin ehli tarikten belki bi tanesi tarikat yapıyor yani nefis terbiyesi yapıyor,kabiliyetli oluyor...insanların bi çogu allah muhafaza imanını kurtaramıyor...sohbet öz olarak bu manadadır...ve allaha yemin olsunki said nursi h.zleri o sohbetinde tarikatı emrediyor ama anlayana!!!!fazla açmıcam..üst tarafta arkadaş çok iyi açıklamış bazı noktalrı..aklı selim ile okuyan ordan bazı şeyleri anlar...

BıN Kışı BıR KışıYı ADAM EDEMEZ KAL ıLE;BıR Kışı BıN KışıYı ADAM EDER HAL ıLE!!!

kitaptan sadece zahir ilim öğrenilir,nefis terbiye edilmez...allahı bilme ilmi ise mürşidi kamilden öğrenilir ancak yaşayan bi kamil mürşidden...
bütün allah dostları bu şekilde ermiştir murada...hatta üveysi olanlar dahi!!!

Bu konuyu değerlendir