Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

21

27.03.2007, 18:02

:roll:

nasil yani
tarikat icin
Allahla kul arasinda ki 70 bin perdeyi kaldiramazsn
ama tarikatla bunun yarisni falan kaldirmak mümkün diyorlar
Ben beni biraktigim zaman, sen beni birakma Yarab! Yunus Emre

22

27.03.2007, 18:48

ımam-ı Rabbani Mektubatında demiş,eğer vesilesiz Allah'a ulaşma olsa bu devlettir. Eğer mümkün değilse tarikat şarttir.

ışte devlet kuşu Risale-i Nur'a konmuş :wink:

muhabbet kardeşime
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

23

28.03.2007, 11:16

Alıntı sahibi ""nurciv""

:roll:

nasil yani
tarikat icin
Allahla kul arasinda ki 70 bin perdeyi kaldiramazsn
ama tarikatla bunun yarisni falan kaldirmak mümkün diyorlar


Alıntı sahibi ""Risale-i Nur""

Demek bir mahkeme-i kübrâ, bir saadet-i uzmâ vardır.

Dokuzuncu Sûret:

şimdi gel, bu dairelerin ve cemaatlerin bâzı rüesâlarına ki, Haşiye her biri bizzat padişahla görüşecek hususi birer telefonu var. Hem, bâzıları onun huzûruna çıkmışlar. Ne diyorlar, bak: Bunlar ittifakla ihbar ediyorlar ki, o zât, mükâfat ve mücâzât için pek muhteşem ve dehşetli bir yer ihzâr etmiş. Gayet kavî vaad ve şiddetli tehdit ediyor. Hem, onun izzet ve celâleti hiçbir vecihle hulfü'l-vaade tenezzül edip, tezellülü kabul etmez. Halbuki, o muhbirler hem tevâtür derecesinde çok, hem icmâ kuvvetinde bir ittifakla haber veriyorlar ki, şu bâzı âsârı görünen saltanat-ı azîmenin medârı ve makarrı, buradan uzak bir başka memlekettedir ve şu meydan-ı imtihanda binâlar muvakkattırlar. Sonra dâimî saraylara tebdil edilecek; bu yerler değişecekler. Çünkü, eserleriyle azameti anlaşılan şu muhteşem, zevâlsiz saltanat böyle geçici, devamsız, bîkarar, ehemmiyetsiz, mütegayyir, bekâsız, nâkıs, tekemmülsüz umurlar üzerinde kurulmaz, durulmaz. Demek, ona lâyık, dâimî, müstekar, zevâlsiz, müstemir, mükemmel, muhteşem umurlar üzerinde duruyor.

Demek, bir diyâr-ı âher var; elbette o makarra gidilecektir.



--------------------------------------------------------------------------- -----



Haşiye: şu Sûretin ispat ettiği mânâlar Sekizinci Hakikatte görünecek. Meselâ, dairelerin reisleri şu temsilde enbiyâ ve evliyâya işarettir. Ve telefon ise, ma'kes-i vahiy ve mazhar-ı ilham olan kalbden uzanan bir nisbet-i Rabbâniyedir ki, kalb o telefonun başıdır ve kulağı hükmündedir.
Kaynak: http://www.risaleara.com/oku.asp?id=47


Alıntı sahibi ""Risale-i Nur""

Dördüncüsü: Çok âciz ve çok zayıf ve çok fakir ve çok ihtiyaçlı ve kendi malikini ve hâmisini ve müdebbirini ve hâfızını bulmaya pek çok muhtaç ve müştak olan zîşuur masnularına, vücudunu ve huzurunu ve himayetini fiilen ihsas ettiği gibi, bir nevi mükâleme-i Rabbâniye hükmünde sayılan bir kısım sadık ilhamlar perdesinde ve mahsus ve bir mahlûka bakan has ve bir vecihte, onun kabiliyetine göre, onun kalb telefonuyla, kavlen dahi kendi huzurunu ve vücudunu ihsas etmesi, şefkat-i ulûhiyetin ve rahmet-i rubûbiyetin zarurî ve vâcip bir muktezasıdır diye anladı.
Sonra ilhamın şehadetine baktı, gördü: Nasıl ki, güneşin faraza şuuru ve hayatı olsaydı ve o halde, ziyasındaki yedi rengi, yedi sıfatı olsaydı, o cihette, ışığında bulunan şuâları ve cilveleri ile bir tarz konuşması bulunacaktı. Ve bu vaziyette, misalinin ve aksinin şeffaf şeylerde bulunması; ve her ayna ve her parlak şeyler ve cam parçaları ve kabarcıklar ve katreler, hattâ şeffaf zerrelerle herbirinin kabiliyetine göre konuşması; ve onların hâcâtına cevap vermesi; ve bütün onlar güneşin vücuduna şehadet etmesi; ve hiçbir iş, bir işe mâni olmaması; ve bir konuşması, diğer konuşmaya müzahemet etmemesi bilmüşahede görüleceği gibi, aynen öyle de: ezel ve ebedin Zülcelâl Sultanı ve bütün mevcudatın Zülcemâl Hâlık-ı Zîşanı olan şems-i Sermedînin mükâlemesi dahi onun ilmi ve kudreti gibi, küllî ve muhit olarak herşeyin kabiliyetine göre tecellî etmesi; hiçbir suâl bir suâle, bir iş bir işe, bir hitap bir hitaba mâni olmaması ve karıştırmaması bildebahe anlaşılıyor. Ve bütün o cilveler, o konuşmalar, o ilhamlar birer birer ve beraber bil'ittifak o şems-i Ezelînin huzuruna ve vücub-u vücuduna ve vahdetine ve ehadiyetine delâlet ve şehadet ettiklerini aynelyakîne yakın bir ilmelyakînle bildi.

Kaynak: http://www.risaleara.com/oku.asp?id=2876


Yukarıdaki kısımlardan da okuyup anlayabileceğiniz üzere her mahluk, kendi kabiliyeti nisbetinde, kalbini manevi bir telefon yapıp Allah'a ulaşabilir. Hal böyleyken Allah ile kul arasında perde kalır mı?

YaMusaB

Stajyer

Mesajlar: 154

Konum: KaFKasYa

Meslek: TaleBe

  • Özel mesaj gönder

24

29.03.2007, 19:58

şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır sözünün doğruluğu nedir veya biz nasıl anlamalıyız bunu, abiler yardımcı olursa sevinirim

25

30.03.2007, 11:04

güzel biri soru
aciklanirsa faydalanmis olucaz insallah..
Ben beni biraktigim zaman, sen beni birakma Yarab! Yunus Emre

Mesajlar: 100

Konum: Almanya

Meslek: talebe

Hobiler: okumak

  • Özel mesaj gönder

26

02.04.2007, 16:14

Alıntı sahibi ""YaMusaB""

şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır sözünün doğruluğu nedir veya biz nasıl anlamalıyız bunu, abiler yardımcı olursa sevinirim


Bütün geleneksel eğitim felsefelerinde bir bilen ile eğitim görme anlayışı vardır. Bu sadece ıslam'a özgü değildir. Siz Platon'un Akademya'sına gider, onun talebesi olursunuz. Pisagor'un derslerine katılır, onun şakirdi olursunuz. Bir mürebbiyi, bir öğretmeni, birisinden bir şeyi öğrenmeyi reddetmek bilgide anarşi ve kaos yaratmaktır. şeyhin geleneksel dünyadaki anlamı size manevi konuları öğreten kişi demektir. Bir insan-ı kamil bulasın ki o kamil sana seni tanıta demişlerdir. Bakınız, insan-ı kamil size kendisini tanıtmıyor. Bu kamil size yine sizde olanı tanıtıyor. Geleneksel eğitim anlayışında bir kişinin kendisini tanıyabilmesi için dışarıdan birisinin ona kendini görsün diye ayna tutması gerekir. Buna cemal cemale karşı denir. ışte bu noktada demişlerdir ki bir öğretmeni kabullenmeyen kişi kendi hodbin nefsini öğretmen almış olur. Nefs de şeytandandır. Nefsin öğreteceği şeyler de dolayısı ile şeytani şeyler olacaktır. Bunun manası budur.
Aşksız derviş olmaz, olsa da o kimse derviş sayılmaz. Derviş'in sermayesi Aşk'tır, ilmi Aşk'tır, görgüsü Aşk'tır. Arzu ve istekleri de Aşk'tır. Derviş'in canı Aşk'tır, cananı Aşk'tır, bizzat kendisi Aşik'tır.. Ves-selam!...

27

02.04.2007, 16:33

Mükemmel.Allah razı olsun

Muhabbetle
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

Mesajlar: 100

Konum: Almanya

Meslek: talebe

Hobiler: okumak

  • Özel mesaj gönder

28

02.04.2007, 16:35

Re: Said Nursinin seyhi kim?

Alıntı sahibi ""nurciv""

Bediüzzamanin kendi seyhi var diyorlar.

bu dogrumu?

varsa kim hangi zat?




Otuz üç adet Sözlerin ve otuz üç adet Mektupların mecmuuna Risaletü'n-Nur namı verilmesinin sırrı şudur ki:
Bütün hayatımda Nur kelimesi her yerde bana rastgelmiştir. Ezcümle, karyem Nurs'tur, merhume validemin ismi Nuriye'dir, Nakşî üstadım Seyyid Nur Muhammed'dir, Kadirî üstadım Nureddin. Kur'ân üstadlarımdan Nuri, talebelerimden benimle en ziyade alâkadarı Nur isimli bulunanlardır. Kitaplarımı en ziyade izah ve tenvir eden, nur misâlidir.


http://www.risaleara.com/oku.asp?id=3177
Aşksız derviş olmaz, olsa da o kimse derviş sayılmaz. Derviş'in sermayesi Aşk'tır, ilmi Aşk'tır, görgüsü Aşk'tır. Arzu ve istekleri de Aşk'tır. Derviş'in canı Aşk'tır, cananı Aşk'tır, bizzat kendisi Aşik'tır.. Ves-selam!...

Mesajlar: 100

Konum: Almanya

Meslek: talebe

Hobiler: okumak

  • Özel mesaj gönder

29

02.04.2007, 16:37

Alıntı sahibi ""nurciv""

"Zaman tarikat degil cemaat zamanidir"

kardes ben yeniyim. Üstadin bu sözünü de ilk defa senden duyuyorum.


Vesselam


şimdi en mühim tekkeler ehli, ehl-i tarikattır. Bütün kuvvetleriyle Nur Risalelerini nurlandırmaları ve sahip çıkmaları lâzım ve elzemdir. Haşiye şimdiye kadar ben yalnız ımân hakikatini düşünüp "Tarikat zamanı değil, bid'alar mâni oluyor" dedim. Fakat şimdi, sünnet-i Peygamberî dairesinde, bütün on iki büyük tarikatın hulâsası olan ve tariklerin en büyük dairesi bulunan Risale-i Nur dairesi içine, her tarikat ehli kendi tarikatı dairesi gibi görüp girmek lâzım ve elzem olduğunu bu zaman gösterdi.
Hem ehl-i tarikatın en günahkârı dahi çabuk dinsizliğe giremiyor; kalbi mağlûp olamıyor. Onun için onlar tam sarsılmaz, hakikî Nurcu olabilirler. Yalnız mümkün olduğu kadar bid'atlara ve takvâyı kıran büyük günahlara girmemek gerektir.
Hâmisen: şimdi bu zamanda en büyük tehlike olan zındıka ve dinsizlik ve anarşilik ve maddiyunluğa karşı yalnız ve yalnız tek bir çare var. O da Kur'ân'ın hakikatlerine sarılmaktır.

http://www.risaleara.com/oku.asp?id=3719

Tarikatte hissesi olmayan ve kalbi harekete gelmeyen, bir muhakkik Âlim zat da olsa, şimdiki zındıkların desiselerine karşı kendini tam muhafaza etmesi müşkülleşmiştir.

.
.
.

ışte, ey akılsız hamiyetfuruşlar ve sahtekâr milliyetperverler! Tarikatin, hayat-ı içtimaiyenizde bu hasenesini çürütecek hangi seyyiatlardır, söyleyiniz.


http://www.risaleara.com/oku.asp?id=1134
Aşksız derviş olmaz, olsa da o kimse derviş sayılmaz. Derviş'in sermayesi Aşk'tır, ilmi Aşk'tır, görgüsü Aşk'tır. Arzu ve istekleri de Aşk'tır. Derviş'in canı Aşk'tır, cananı Aşk'tır, bizzat kendisi Aşik'tır.. Ves-selam!...

30

02.04.2007, 22:24

Re: Said Nursinin seyhi kim?

Alıntı sahibi ""Bazul_Eşheb""

Alıntı sahibi ""nurciv""

Bediüzzamanin kendi seyhi var diyorlar.

bu dogrumu?

varsa kim hangi zat?




Otuz üç adet Sözlerin ve otuz üç adet Mektupların mecmuuna Risaletü'n-Nur namı verilmesinin sırrı şudur ki:
Bütün hayatımda Nur kelimesi her yerde bana rastgelmiştir. Ezcümle, karyem Nurs'tur, merhume validemin ismi Nuriye'dir, Nakşî üstadım Seyyid Nur Muhammed'dir, Kadirî üstadım Nureddin. Kur'ân üstadlarımdan Nuri, talebelerimden benimle en ziyade alâkadarı Nur isimli bulunanlardır. Kitaplarımı en ziyade izah ve tenvir eden, nur misâlidir.


http://www.risaleara.com/oku.asp?id=3177


Üstad ile şeyh kavramları karıştırılmasın. Anlamları farklıdır bu 2 kelimenin...

Mesajlar: 100

Konum: Almanya

Meslek: talebe

Hobiler: okumak

  • Özel mesaj gönder

31

03.04.2007, 14:45

Re: Said Nursinin seyhi kim?

Alıntı sahibi ""talhagenc""



Üstad ile şeyh kavramları karıştırılmasın. Anlamları farklıdır bu 2 kelimenin...




Tarikat da mürid seyhine...Efendim.. Sultanim.. Üstadim.. Pirim Gavsim... Seyyiddim... diye hitap edebilir ve ediliyorda bunun altinda yok o baska manada dedi üstad baska seyh baska denilmesini sadece gülerim ..Siz söyleyin Naksi veya Kadiri üstadi ne yapar seyhi ne yapar.. ???
Aşksız derviş olmaz, olsa da o kimse derviş sayılmaz. Derviş'in sermayesi Aşk'tır, ilmi Aşk'tır, görgüsü Aşk'tır. Arzu ve istekleri de Aşk'tır. Derviş'in canı Aşk'tır, cananı Aşk'tır, bizzat kendisi Aşik'tır.. Ves-selam!...

32

03.04.2007, 22:18

bismillah

irsad meselesi irsad eden ustad kadar irsad olunan zatinda sahsin sahsi kabiliyetleri istidatlari nazari dikkate alinarak tahlil edilmelidir
normalde tasavvuf ilmiyle terbiye irsad olan bir sahsin yaklasik kirk yillik seyr-i suluku vardir bu mesafe sahsi naksibende tarikatindan imam-i rabbani hazretleri tarafindan seksen günde kat edilmistir yani mursidi kamil olmustur muridlikle mursidi kamil olmasi arasindaki zaman birimi seksen gündür ve o zat naksibendi tarikatinin manevi günesi olmustur


üstad hazretleri
kendisine verilen Bediüzzaman ünvanini büyük seyhlerden olan seyhlerden birinden almistir bu ünvani aldigi zaman cocukluk yaslaridir bir kitabin sayfalarini cevirerek bir kez bakmakla hifz ettigi delilleriyle sabittir
kendisine cocukluk yaslarinda icazet verilme selahiyetine sahip hazretler tarafindan defaten icazet verilmeye kalkilmistir kendisine kendi medreselerinede müderrislige kadar teklifler daha cocukluk yaslarinda yapilmistir üstad hazretleri cocuk oldugu icin kabul etmemistir sonra hasbelkader hadisatin seyri onu daimi bir tarassudad altiunda tutmalari muslumanlarla hatta kendi talebeleriyle konsumasi irtibati engellenmistir üstad hazretlerinin
risale-i nurlar ismi altinda yazilan 12 ehli hak tarikin bütün esas düsturlarini ihtiva eden ve islami ilimleri manevi gidalari ehlinin alabilecegi sekilde o ilmin kendine has ifade kaliplari ile istilahlarla yazmalari kendisinin makam itibariyle ilim itibariyle bizim idrakimizin tartamiyacagi yerlerde oldugunun güzel delilleridir bir hazret hakkinda yasamis oldugu asrin büyük seyheleri alimleri yüzlerce tasdikat ile onun irsada olan selahiyetine esi bulunmaz bir istidatla donatildigina Bediüzzaman ünvanina layik olduguna ahir zaman hadisatinin dehseti nispetinde islam safinda zamanin gerektirdigi bir islam mücahidi irsad merattiblerinde ictihad yapacak selahiyetlerlede donatilmis bir hazret oldugunu asrinin ilim ehli tasdik etmistir bu mkadar kafimidir...

33

04.04.2007, 08:26

Alıntı sahibi ""resha_resha""


üstad hazretleri
kendisine verilen Bediüzzaman ünvanini büyük seyhlerden olan seyhlerden birinden almistir


o zat kim acaba :?:
Ben beni biraktigim zaman, sen beni birakma Yarab! Yunus Emre

Mesajlar: 100

Konum: Almanya

Meslek: talebe

Hobiler: okumak

  • Özel mesaj gönder

34

04.04.2007, 15:23

Seyyid Muhammed Efendinin 4 ciltlik "Tasavvuf Tarikatlar ve Silsileleri" eserinden bir alıntı..

"Çeşitli yerlerde vaaz ediyor, Cami-i Kebir’in yanındaki küçük hücrede Ahmed Efendi (rh.a) ile birlikte talebe yetiştiriyorduk. Derslere devam eden şeyh Melek ismiyle maruf bir talebe kardeşimiz vardı.[1] Bu zat şeyh Said’in yeğeni olurmuş, ailesinden 37 kişi idam edilmiş, ailesinin diğer fertleri de sürgün edilmiş bu da on yedi yaşında iken Kayseri’ye sürgüne gelmiş. şeyh Melek alim bir kimse idi. Talebe iken babasından okumuş, amcalarının medresesi varmış, ocaktan yetişmiş, çok edep erkan sahibi bir kimse idi. Kırk yaşlarında var idi. Elinde kitapla gezer, kimi zaman yanımıza gelir, ders dinlerdi. Bana çokça hürmet gösterir “Sen beni hayata bağladın içimdeki kötülükleri temizledin derdi” Aramızda samimi bir dostluk peydâ olmuş idi. Bana gelerek “Molla Muhammed seninle Said-i Nursî’ye gidelim” diyerek rica ediyordu. O zamanlarda maddi manevî çok sıkıntıda idik. Fakat Peygamber (s.a.v) Efendimizin telkini bizleri bu seyahate çıkmaya mecbur etti. Birlikte bahar vakti yola çıktık. Otobüs ile Aksaray’a kadar geldik. O buraları bilirmiş, kürt köylerinde bulunduk. Ben Türkçe o da Kürtçe vaaz ediyorduk. O zamanlar gönlümüze cezbe galebe çaldığından kendimizden geçer, cemaat ile birlikte gözyaşlarına boğulur idik. Üzerimizde de daim bir baskı var idi. Neticede köylüler aralarında çuvallar dolusu yün toplayıp sattılar, bizlere yol harçlığı temin ettiler.

Bizler köylerde vaaz ede ede Isparta’ya geldik. Said-i Nursî (rh.a) hazretlerini bulduk. Bize de bir oda gösterdiler. Yanımıza da birkaç arkadaş verdiler. Onun yanında toplam 15-16 kişiydik. sakallı olan ve olmayan arkadaşlar var idi. ıçimizden bize göre yaşça kamil Hüsrev gibi beş altı kişi muharrir idi. Said-i Nursî (rh.a) hazretleri gelir –kitaplara bağlı kalmaksızın- irticalen ders işler muharrirler de sözlerini hemen kaleme alırlardı. Biz de yazılanları tashih eder, noktalar, harekeler ve işaretlerdik.

Said-i Nursî (rh.a) değişik bir mizaca sahip idi. Ondan da bir kap ilim aldık. Ona yakındık çünkü arkadaşım şeyh Melek’in amcaları ve ailesi idam edilmiş, Said-i Nursî (rh.a) ise devlet tarafını tutmuş, bunlar daha önceden tanışırlar imiş. Yanına vardığımız zaman şeyh Melek kardeşimiz, bizi Said-i Nursî (rh.a)’e “Benim kardeşimdir.” diyerek takdim etti. Said-i Nursî (rh.a) şeyh Melek’i çok severdi. Bazen Kürtçe ona laf atardı.

Isparta’da Said-i Nursî (rh.a)’in yanında 2 ay kaldık, sonra 5 ay da mahkeme için gittiği Afyon-Barla’da yanında bulunduk. Zira onu takip eden talebeleri vardı. Bizler de ardı sıra gittik. Bu zaman zarfında risalelerin tashihi kimi zaman yazımı ve mütalaası ile meşgul olduk. Bazen öyle bir hal vuku bulurdu ki mütalaa esnasında evliyalar gelir yanlışları düzeltirlerdi. Ben mi böyleydim, yoksa herkeste de bu haller vuku buluyor muydu bilmiyorum. Sanki bu yedi ayı evliyalar ile birlikte geçirdik.

Said-i Nursî (rh.a) evliyaların himmetlerine nail olmuş, kimi ehlullahın meclislerinde bulunmuş onlardan el hayrı almış bir zat idi. Tasavvufî yönü vardı. Velilerin hallerine, yüce mevlanın ilhamına mazhar olmuş bir hali vardı. Kendisi veliyullahtı. Yanında iken bazı kerametlerine şahit olduk. Bir gün Said-i Nursî “Oğlum kaldığınız yerden ayrılın bu gece orası baskına uğrayacaktır” diye haber verdi. Biz de evden çıktık o gece ikamet ettiğimiz ev jandarmalar tarafından basılmış, başka yerden birkaç talebeyi götürmüşler ise de bizleri bulamadılar.

Said-i Nursî (rh.a) hazretleri bazen sabah, bazen öğlen ama ekseri gece muayyen saatlerde ders işlerdi. Cemaat çok değildi, devletin baskısı vardı. ıki üç güne bir “gelsinler” diye müsaade edilirdi. O vakit yanına varırdık, diğer zamanlarda yanına gitmeye müsaade olmaz ise varamazdık. Zira gözetleyiciler vardı. Talebeler her zaman yanına varamazdı. Yanına vardığımızda ise eli kalem tutan muharrirler onun sözlerini kayda geçirir bizler de tashih ederdik. Said-i Nursî (rh.a) hazretleri garibâne bir halde yaşıyordu. Muşambadan bir serginin üzerinde yatıp kalkar incecik bir yorgan kullanırdı.

Bir gün ders okutuyordu “Ben ıstanbul’a gideceğim sizden ayrılacağım, sizi seviyorum” diye konuşuyordu. O an ağlamışım, cezbeye kapılıp kendimden geçmişim, Bana seslendi “Gel” dedi. Elimden tuttu. Elini öptürmezdi. Bana dua etti. Arapça dua ederdi. Duasını “Yâ Rab bu kardeşime Mevlevi kolundan el hayrı veriyorum sen kabul eyle” diyerek bitirdi. Bana “Senin mizacın tasavvuf, Neslin tasavvufçudur. Ben Rusya’dan esaret dönüşü ıstanbul Yenikapı Mevlevihânesi’nde kaldım oradan el aldım, bu el hayrını sana aktarıyorum, ileride lazım olacak bu kapıdan ilham alacaksın.” diye söyledi. Halbuki ben kendisine tasavvufî bir meşrebimin olduğunu söylememiştim fakat onun insanların hallerini ve gönüllerini gözetlediği bir hali vardı.

Said-i Nursî (rh.a) hazretleri Rusya esareti akabinde ıstanbul’a gelmiş Mevlevihane’de misafir kalmış, kendisi bekar idi, çeşitli zamanlarda tekkelerde kalmış. Bizlere el hayrı verirken Hüsrev ve şeyh Melek dahil yedi sekiz kişi vardı.

Said-i Nursî (rh.a) zamanın şeyhi idi. Mektubâtını, şualarını ve başka eserleri de vardır. O meşâyıhın lisanı ile konuşurdu. Kendisini, zamanın velisi olarak kabul ederdik. şimdi kendilerini nurcu niteleyen bazı kardeşlerimiz “Said-i Nursî şeyh değildir” diyorlar, halbuki onun dizinin dibine oturan kişi, Said-i Nursî (rh.a)’nin nasıl bir şeyh olduğunu, zamanın kutbu ve feridi olduğunu anlardı.

Bu olaydan kısa bir müddet sonra Said-i Nursî (rh.a) hazretlerini ıstanbul’a götürdüler. Biz de manevî bir işaret akabinde Kayseri’ye geri döndük.

Said-i Nursî (rh.a)’in yanında bulunduğumuz sıralarda bana içinde cifrî hesaplarının bulunduğu, gelecekle ilgili kimi çıkarımlarını anlattığı ve nice hadiselere değindiği altın yaldızlı bir kitabını hediye etmişti. Fakat Kayseri döndüğümüzde doğu kökenli bir arkadaşım benden okumak için bu kitabı aldı ve bir daha geri getirmedi.

1968 yılında Kayseri Çift Önü semtindeki hanemizde bulunuyorduk. Ailece şeyh Melek’i ziyarete gittik. At Pazarı semti civarında evi vardı. ıki evliydi yeni hanımından 3 küçük çocuğu bulunuyordu. Yaşlı idi hasta döşeğinde yatıyordu. Bize nasihatlerde ve dualarda bulundu. Bu onunla son görüşümüz oldu. Kendisi beyaz sivri sakallı, uzun yüzlü bir kişiydi. Beni çok severdi. Kendisi alimdi, sadık bir dosttu.

Said-i Nursî Hazretleri’nden geldikten sonra memleketin çeşitli yerlerinde imamlık ve vaizlik görevlerinde bulundum. 1952 senesinde askere gittim. Acemi birliğim Ankara’da idi. Bir gün Hacı Bayram Camii şerifinde bulunuyordum. Namaz akabinde müteveffâ bir asker için mevlid merasimi düzenlenecek imiş, ben de ALLAHrızası için bu merasimde mevlithanlık yaptım. Mevlid-i şerifi dinleyenler arasında bir general var imiş, merasimin akabinde yanıma gelerek bana sarıldı, alnımdan öperek gurur duyduğunu söyledi. Teşekkür etti. Bir isteğimin olup olmadığını sordu. Gönlümde ıstanbul’a gitmek, oradaki ulemânın yanında bir müddet daha bulunma arzusu var idi. ıstanbul’a gitmem hususunda yardımını istedim. Bir müddet sonra ıstanbul ulaştırma birliğinde puantör olarak görevlendirildim.""

[1] ısmi “Molla Mustafa” dır.

http://seyyidmuhammed.de.vu/
Aşksız derviş olmaz, olsa da o kimse derviş sayılmaz. Derviş'in sermayesi Aşk'tır, ilmi Aşk'tır, görgüsü Aşk'tır. Arzu ve istekleri de Aşk'tır. Derviş'in canı Aşk'tır, cananı Aşk'tır, bizzat kendisi Aşik'tır.. Ves-selam!...

Mesajlar: 100

Konum: Almanya

Meslek: talebe

Hobiler: okumak

  • Özel mesaj gönder

35

04.04.2007, 15:35

Bir Allah dostu daha Üstad Bediuzzaman icin neler söylüyor... acaba bu zatlar yalanmi sölyer yoksa bu zatlar Bediuzzamani yani onun ismini kendi reklamlari icin kullaniyorlarmi kullansalar ellerine ne gecer ???

""1953 yilinda askere giden Abdullah Baba (KS) Hazretleri 1956 da, askerlik vazifesini tamamlayarak memleketine döndükten sonra, bir yandan ailesinin nafakasini kazanmak ile ugrasirken, asil gayesi olan Allah'a kulluk görevini yerine getirmek için ibadetler yapiyor, ayni zamanda ilim kitaplari okuyordu, bunlar arasinda, Saidi Nursi Hz.lerinin risalei nur külliyatini büyük bir ihlas ve samimiyetle okumaya devam eder.

Aradan bir müddet geçer ve o zamanda Said-i Nursi Bediüzzaman Hazretleri rüyasinda ona risalesinin tamam oldugunu ve Kadir-i Tarikatindan bir Mürsid-i Kamile intisap etmesini söyler.

Rüyayi gördügü günün sabahi Sih Aga isminde bir zat evlerine gelerek;

Sen, bugün ne rüya gördün?, diye sorar. Daha sonra Sih Aga cebinden bir kagit çikarir;

“Abdullah Efendi, bu ders, Abdülkadir Geylani Hz.'lerinin dersidir”, buna iyi çalis, diye nasihat eder. """

http://www.abdullahbaba.com/abdullahbaba.asp
Aşksız derviş olmaz, olsa da o kimse derviş sayılmaz. Derviş'in sermayesi Aşk'tır, ilmi Aşk'tır, görgüsü Aşk'tır. Arzu ve istekleri de Aşk'tır. Derviş'in canı Aşk'tır, cananı Aşk'tır, bizzat kendisi Aşik'tır.. Ves-selam!...

Mesajlar: 100

Konum: Almanya

Meslek: talebe

Hobiler: okumak

  • Özel mesaj gönder

36

04.04.2007, 15:57

Bir tane daha


“Allah Dostunun Dünyasından” adlı bir eserde, Hacı Musa Topbaş Efendi’nın sohbetleri bir kitab halinde yazılmış. Orada Musa Topbaş Efendi Bediuzzaman hakında sorulan soruya şöyle cevap veriyor: “1950 senesinde Istanbul’a geldikce fakire ( kendisini kast ediyor ) haber gelirdi. Onu ( Bediuzzaman’ın) hâdimi, Konya’lı Muhsin bey vardı. Otelden alırdık doğru surların dışına. Surların dışı çok ıssız olurdu 40 sene evvel. Orada arabanın arkasından birşey sererdik halı gibi, otururduk üçümüz.Sohbet ederdik,anlatırdı güzel güzel. Bazen çok yumuşak yumuşak, bazen celâllenirdi. Meşrebi öyleydi. Üstadımıza (Sâmi Efendi) karşı çok da sevgisi vardı.“


Tanışırlarmıydı sorusuna cevaben: „ Bediuzzaman hazretleri bir ara imtihana kalkmışlar, imtihan etmişler. Sabaha kadar cevap vermiş, yetiştirmiş. Sonra o bununla biraz mağrur olur gibi olmuş. Piri Ekmel efendimizin yanına dergâhâ gelmiş. 8-10 sual soracakmış. O’nun soracağı soruların hepsini cevabını Esad Efendimiz sormadan veriyorlar.
Bediuzzaman: ”Ben şimdi mutmain oldum, hepsinin cevabını aldım” diyor. Sonra “Ben Kadiri’den ders isterim” diyor. Dersi alıyor ama fazla kalmıyor bir iki ay falan kalıyor. Içi heyecanlı. Ondan sonra çıkıyor. Uzun müddet de görüşmemişler. Sonra bir ara Draman’a geliyor. Draman Fatih’in aşağısında bir semt. Muhterem Üstadımızın haberi olmuş. Fakir de Üstadımızı aldım ziyaretine götürdüm Draman’a. Neşelendiler, musâfha ettiler uzun uzun.
Siyaset itibariyle uzun müddet de görüşmemişler. Hatta orada Bediuzzaman hazretleri şeker ikram etti. Muhterem Üstazımız o şekeri aldı fakire verdi. „ Bunu Arafat’ta sonra yeriz“ dedi. Arafat’ta o şekerden birer tane verdi, yedik. Yani çok muhabbeti vardı.....“
Aşksız derviş olmaz, olsa da o kimse derviş sayılmaz. Derviş'in sermayesi Aşk'tır, ilmi Aşk'tır, görgüsü Aşk'tır. Arzu ve istekleri de Aşk'tır. Derviş'in canı Aşk'tır, cananı Aşk'tır, bizzat kendisi Aşik'tır.. Ves-selam!...

Hasan_Sinan

Moderatör

  • "Hasan_Sinan" bir erkek

Mesajlar: 2,136

Konum: Almanya

Meslek: Uzman Pazarlamaci

Hobiler: Okumak Okumak Okumak

  • Özel mesaj gönder

37

06.04.2007, 08:49

Seyh kelimesi hadisi serif´te veya ayette geciyormu :?: Seyhten maksat bir yol göstericidir :!:
Kur’an’a hücum edilecek; î’câzı, onun çelik bir zırhı olacak.Ve şu î’câzın bir nevini şu zamanda

izhârına, haddimin fevkinde olarak, benim gibi bir adam namzet olacak.Ve namzet olduğumu anladım.

Mesajlar: 100

Konum: Almanya

Meslek: talebe

Hobiler: okumak

  • Özel mesaj gönder

38

06.04.2007, 21:29

Alıntı sahibi ""Hasan_Sinan""

Seyh kelimesi hadisi serif´te veya ayette geciyormu :?: Seyhten maksat bir yol göstericidir :!:


:?: eeeee
Aşksız derviş olmaz, olsa da o kimse derviş sayılmaz. Derviş'in sermayesi Aşk'tır, ilmi Aşk'tır, görgüsü Aşk'tır. Arzu ve istekleri de Aşk'tır. Derviş'in canı Aşk'tır, cananı Aşk'tır, bizzat kendisi Aşik'tır.. Ves-selam!...

Hasan_Sinan

Moderatör

  • "Hasan_Sinan" bir erkek

Mesajlar: 2,136

Konum: Almanya

Meslek: Uzman Pazarlamaci

Hobiler: Okumak Okumak Okumak

  • Özel mesaj gönder

39

06.04.2007, 21:30

anlasilmayan ne
:?:
Kur’an’a hücum edilecek; î’câzı, onun çelik bir zırhı olacak.Ve şu î’câzın bir nevini şu zamanda

izhârına, haddimin fevkinde olarak, benim gibi bir adam namzet olacak.Ve namzet olduğumu anladım.

Mesajlar: 100

Konum: Almanya

Meslek: talebe

Hobiler: okumak

  • Özel mesaj gönder

40

07.04.2007, 10:41

Alıntı sahibi ""Hasan_Sinan""

anlasilmayan ne
:?:


:roll: :?: eeee yani... Mübarek neyi anlatmak istiyorsun hadiste ayette geciyormu, seyhden maksat yol gösterici diyorsun yaniii tarikat yok seyh yok anlami cikiyormu veya her yol gösteren seyh dir mi demek istiyorsun anlamiyorumki? Evliya Veli Gavs azam Kutbu Aktab Seyh Risale-i Nurda geciyorya yetmiyormu... ha bu arda acaba Bediuzzaman hadisi serifte veya ayette gectigi yer varmi?
Aşksız derviş olmaz, olsa da o kimse derviş sayılmaz. Derviş'in sermayesi Aşk'tır, ilmi Aşk'tır, görgüsü Aşk'tır. Arzu ve istekleri de Aşk'tır. Derviş'in canı Aşk'tır, cananı Aşk'tır, bizzat kendisi Aşik'tır.. Ves-selam!...

Bu konuyu değerlendir