Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

Alkan

Usta

Mesajlar: 1,694

Hobiler: Risale-i Nur, Kur'an dinlemek

  • Özel mesaj gönder

21

03.11.2006, 21:36

Alıntı sahibi ""Ceka""

Üstad'a göre Allah'a götüren yollar dörttür. Bunlar Kelam, Felsefe, Tasavvuf ve Kur'an'dır. Gerçi ilk üçü Kur'an'dan alınmış mesleklerdir,ancak zaman içinde fikirler karışmış çatallaşmış ve doğru ile yanlış ayırt edilemez hale gelmiştir.


Abi doğrusu bu görüşe tam olarak ben katılamıyacağım... benim bildiğim kelam bir ilim dalı .. üstad ilm-i kelamcıların gittiği yolu yanlış olarak tanımlıyor ama üstadta bir kelamcıdır aynı zamanda...kelam ilmi Allah'ı akli yollarla bulmaya çalışıyor...bu zaviyeden baktığımızda risale-i nur bir kelam şaheseridir zaten...üstad onların izledikleri yolun uzun olduğundan bahsediyor kelam ilmine karşı çıkmıyor-tabi benim anladığım-.
dua ile...
"ey bedbaht nefsim! acaba ömrün ebedi midir? hiç kat'i senedin var mı ki, gelecek seneye, belki yarına kadar kalacaksın?

22

04.11.2006, 12:44

Alkan Ünal kardeşim kelam konusunda yukarda kopyaladığım Fihirsteden yaptığım alıntıda dikkat edersen kelam ilminin hakikatleri izah etme tarzı ile Kur'andan alınan hakikat yolunun yada ordaki ifade ile minhac-ı hakikinin farkları ve kelamın zahmetli oluşu bir örnekle izah edilmiş. Ayrıca Üstad Kelam ilmini yanlış olarak belirtmemiş , yollarının zaten zahmetli olduğu ve dar fikirlerin karışması ile daha da karmaşık hale gelmesinden bu devirde artık kullanılamaz hale geldiğini anlatmış. Üstad çatallaşan kelam ilmini Kur'an'dan alınmış hakikatleri çağın gereğine göre ıslam düşüncesini günümüz insanının idrakine göre bir şekle getirme ve onun inanma ihtiyacını en doğru bir şekle gelmesi ve onları tam tatmin etmesi için kullanmıştır. Risaleler Kelam ilminin bütün kurallarını kullanır. Ancak kelam ilmi gibi sadece aklı ve mantiki deliller peşinde koşmaz. Zaten bu kardeşimiz Risalelerin kelamcılar gibi akli delillerle Kuran'ın hakikatleri olduğunu ıspatlamamızı istemiş. Bu yüzden ben bunun akli deliller yanında yukarda yazdığım bilgi edinme yollarınıda tanıyarak daha isabetli bir ıspat yapabileceğimizi anlatmaya çalıştım.
Risaleler bilgileri verirken yukarda başlıklar halinde yazdığım bütün yolları kullanmış. Bu yolları ana başlıklarına indirgediğimizde bahsetiğim dört ana minhac yani ana cadde ,ana yol çıkar. Acz,fakr,şefkat ve tefekkür tarikleri bu ana caddelerden istihraç edilmiş özetin özetidir. Üstadın bu çatallaşan doğru ile yanlışın ayırt edilemez hale gelen bilgi yollarının ana makasdını özetle bu dört terime toplamış ve işimizi kolaylaştırmıştır. Yani benim anlattığım başka şeydir. Nasıl Kur'an'dan çıkmış Tasavvuf ayağı ile Nakşibendi tarikatinin dört hatvesi varsa üstadta bizim mesleğimiz olan ıman mesleğinin dört ana hatvesini vermiş.

Baki Selam
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

Alkan

Usta

Mesajlar: 1,694

Hobiler: Risale-i Nur, Kur'an dinlemek

  • Özel mesaj gönder

23

04.11.2006, 16:21

eyvallah izah konuyu açıklığa kavuşturdu :wink:
"ey bedbaht nefsim! acaba ömrün ebedi midir? hiç kat'i senedin var mı ki, gelecek seneye, belki yarına kadar kalacaksın?

24

04.11.2006, 18:18

Hepinize konuya ilginizden dolayı Allah râzı olsun diyorum tekrardan.Aslında benim sorumun temelinde yatan şu: Risale-i Nur okumak ve onunla amel etmenin Cenab-ı Hakkın bizden bu zamanda istediği şey olduğunun isbatı. Yani tabir-i diğerle Risale-i Nur'un kabul-u nebevi ve kabul-u rabbaniyeye mazhariyet-i tamme kesbetmiş bir Kur'ânî tefsir olduğunun ve Risale-i Nur'a yapışanın necat bulacığının isbatını soruyordum.Ama şimdi sorumu biraz daha netleştirince aklıma doğrudan bir yer geldi.Ama şunu ekliyeyim öncelikle otuz üç ayat-ı Kur'âniyenin işareti(1.şua) ve ımam-ı Ali nin (r.a.) üç keramet-i gaybiyesi(8.şua) ve Gavs-ı Azamın kat i ihbarı(8.Lem'a), 28.Mektup ve bu forumda kardeşlerin de alıntıladığı yerler ve daha burada değinmediğimiz Risale-i Nur'daki birçok parça sanırım benim sorumu tam ve mükemmel cevaplıyor.Cenab-ı Hak inşaallah bu risaleleri dikkatle ve anlayarak okumamızı ve istifade ve istifazamızı nasib etsin.

şimdi aklıma gelen yeri alıntılayayım:

Alıntı sahibi ""Bediüzzaman Kastamonu Lahikası'nda 22. Sayfada""

Kardeşlerim, bugünlerde biri Risaletü'n-Nur talebelerine, diğeri bana ait iki mesele ihtar edildi. Ehemmiyetine binaen yazıyorum.

BıRıNCı MESELE: Birinci şuada iki üç âyetin işârâtında, Risaletü'n-Nur'un sadık talebeleri imanla kabre gideceklerine ve ehl-i Cennet olacaklarına dair kudsî bir müjde ve kuvvetli bir beşaret bulunduğu gösterilmiştir. Fakat bu pek büyük meseleye ve çok kıymettar işarete tam kuvvet verecek bir delil ister diye beklerdim, çoktan beri muntazırdım. Lillâhilhamd, iki emâre birden kalbime geldi:

Birinci emare: ıman-ı tahkikî ilmelyakînden hakkalyakîne yakınlaştıkça daha selb edilmeyeceğine ehl-i keşif ve tahkik hükmetmişler ve demişler ki: "Sekerat vaktinde şeytan vesvesesiyle ancak akla şüpheler verip tereddüde düşürebilir." Bu nevi iman-ı tahkikî ise yalnız akılda durmuyor. Belki hem kalbe, hem ruha, hem sırra, hem öyle letâife sirayet ediyor, kökleşiyor ki, şeytanın eli o yerlere yetişemiyor. Öylelerin imanı zevalden mahfuz kalıyor."

Bu iman-ı tahkikînin vusulüne vesile olan bir yolu, velâyet-i kâmile ile keşif ve şuhud ile hakikate yetişmektir. Bu yol ehass-ı havassa mahsustur, iman-ı şuhûdîdir.

ıkinci yol, iman-ı bilgayb cihetinde, sırr-ı vahyin feyziyle, burhanî ve Kur'ânî bir tarzda, akıl ve kalbin imtizacıyla, hakkalyakîn derecesinde bir kuvvetle zaruret ve bedâhet derecesine gelen bir ilmelyakînle hakaik-i imaniyeyi tasdik etmektir.

Bu ikinci yol, Risaletü'n-Nur'un esası, mayası, temeli, ruhu, hakikati olduğunu has talebeleri görüyorlar. Başkalar dahi insafla baksa, Risaletü'n-Nur hakaik-i imaniyeye muhalif olan yolları gayr-ı mümkin ve muhal ve mümteni derecesinde gösterdiğini görecekler.

ıkinci emare: Risaletü'n-Nur'un sadık şakirtleri, hüsn-ü âkıbetlerine ve iman-ı kâmil kazanmalarına o derece kesretli ve makbul ve samimî dualar oluyor ki, o duaların içinde hiçbiri kabul olmamasına akıl imkân veremiyor.

Ezcümle: Risaletü'n-Nur'un bir hâdimi ve birtek şakirdi, yirmi dört saatte, Risaletü'n-Nur talebelerinin hüsn-ü âkıbetlerine ve saadet-i ebediyeye mazhar olmalarına yüz defa Risaletü'n-Nur talebelerine ettiği duaları içinde hiç olmazsa yirmi otuz defa selâmet-i imanlarına ve hususî hüsn-ü âkıbetlerine ve imanla kabre girmelerine, aynı duayı, en ziyade kabule medar olan şerait içinde ediyor.

Hem Risaletü'n-Nur'un talebeleri bu zamanda her cihetten ziyade hücuma mâruz olan iman hususunda, birbirine selâmet-i iman hakkındaki samimî, mâsum lisanlarıyla dualarının yekûnu öyle bir kuvvettedir ki, rahmet ve hikmet onun reddine müsaade etmezler. Faraza, mecmuu itibarıyla reddedilse, tek bir tane onların içinde kabul olunsa, yine her biri selâmet-i imanla kabre gireceğine kâfi geliyor. Çünkü herbir dua umuma bakar.


Kısa bir yer daha

Alıntı sahibi ""Bediüzzaman 14. şua'da sh. 496'da""

Nurun mahrem parçalarında tesadüf ihtimali, kanaatimizce bulunmayan bazı tevafukat-ı gaybiye ve tetabukat-ı riyaziye ve ebcediye ve çok işârât-ı Kur'âniye bil'ittifak hem mânâ, hem riyazî ve cifrî hesabıyla Risale-i Nur'un makbuliyetine imza basmaları ve ımam-ı Ali (r.a.) Celcelûtiye'sinde sarahate yakın Risale-i Nur'dan haber vermesini ve Gavs-ı âzam'ın (k.s.) yine imza basmasını bizler kat'î bir kanaatle hakkımızda bir inayet-i Rabbâniye ve bir ikram-ı Sübhânî ve Nurların makbuliyetine bir işaret-i gaybiye ve Kur'ân'ın bir mucize-i mâneviyesi olan Risale-i Nur'daki hakaik-ı imaniyenin bir nevi kerâmâtı biliyoruz. Biz, hususan ben, gayet derece kuvve-i mâneviyeye ve kudsî tesellîye çok muhtaç olduğumuz bir zamanda, ihtiyarımızın haricinde bu işârât-ı gaybiyeyi gördük ve tasdik ettik.

25

13.11.2006, 19:37

Dördüncü Sözde Allah'ın bize altın değerinde 24 saat verdiğini ,hem dünyalık işlerimizi, hem ahireti kazandıracak hizmetleri,ibadetleri yapmak için kullandığımızı temsili bir hikaye ile anlatmış. Hiç değilse bunu 24'te birini ahiretimiz için kullanmamız gerektiğini söylemiş.

Bunun manası; hiç olmasa 24'te birini ahiret için kullanmamız.Farz olan kısmı için bu yetiyor. Demiyor ki ahiretiniz için sadece bu kadar zaman sarf edin. Belki zayıflara hakikatli bir teşvik var. Ben ise bu ibadetleri 24'te 24 olarak yapmalıyız ve yapabiliriz diye düşünüyorum. Buna delil olarak yukarda yazdığım bilgi edinme yollarını gösterbilirim.

Malumdur ki; Üstadın dediğ gibi "bir işte fazla tevaggul eden diğer bir işte gabileşir ". dünya iş ile meşgul olan dünyalık işlerde uzmanlaşır, ahiret işlerine ayırdığı zaman oranında gabileşir. Aklında sürekli Allah olan Allah ile yaşar, bilgi edinme yolarından olan ilham ve ihtar gibi nimetleri fark eder. Akıl ile bunları berraklaştırır bilgileri ile kesinleştirir. Gerçi bunlar ehl-i dünyayada veriliyor,ama meşguliyet farklı olunca bu ilham ve ihtarları kendi bilgisinin eseri olarak yorumluyor.
Bu ilhamat ve ihtaratın yanında bilgi edinme yolu Rüyadır. Rüya ise ilgimiz doğrultusunda bize işaretler verir. ılgisi ahiret olanın Rüyasıda nimetlerle ikramlarla doludur. Gün boyunca Allah'ı tefekkür ederek yada Allah'ı zikrederek yada günahlardan kaçınarak acz, fakr ve şefk ile tefekkür edip uyurken dahi Rüyasında bunlarla meşgul olması 24 saat boyunca ibadet edilebilmesinin delilidir. Evet fiilen günde 1-2 saatini ibadete ayırmak bir külfettir ve bu da borcumuzdur. Takvamız ve imanımız ve ihlasımız ise tefekkür sayesinde bize müşkülatı olamayan, zaman almıyan, hiç bir işe engel olmayan 24 saatlik bir ibadete vesile oluyor.
Rabbim ilk önce bu yazıyı yazana bu halleri nasip etsin.

Baki Selam
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

Alkan

Usta

Mesajlar: 1,694

Hobiler: Risale-i Nur, Kur'an dinlemek

  • Özel mesaj gönder

26

14.11.2006, 12:49

Amin inşa'allah çok güzel tespitler...
"ey bedbaht nefsim! acaba ömrün ebedi midir? hiç kat'i senedin var mı ki, gelecek seneye, belki yarına kadar kalacaksın?

27

14.11.2006, 13:00

Yeni bir başlık açmak gerekir mi bilmiyorum. Yanlız kafamda bir mesele var.
Üstad bazen "bana ihtar edildi, mühim bir yerden ihtar geldi" gibi kelamlar sarf ediyor. Bazı kişiler buna itiraz ederek "vahiy mi geliyormuş", diyor.
Ben iki türlü açıklaması var diye inandım.

Birincisi sadece has Nurculara münhasır olan mesele.. Yani, Üstad Peygamberimizle velayet makamında görüşüp ihtarlar alıyor.
ıkincisi müterizlere cevap olarak verilecek; herkeze zaman zaman yapılan ihtarat meselesi.
Mesela, evde süt kaynatıyorsunuz. Bir an şeytan size unutturdu dışarı çıktınız. Yanınızdan süt içen bir çocuk geçti. Aklınıza geldi. Bu somut ihtardır. Herkez fark edebilir. Geldiği cenah bilinmemesi ayrı bir mesele.
Yada bir meselede endişeye kapıldınız yada öğrenmek istediğiniz bir mesele var. Gazeteyi açtınız veya bir kitabı açtınız tam o konunu cevabı geldi. Tevafuklu güzel bir ihtar oldu. Mesela, geçen gün deprem meselesi gündemdeydi. Ben haddi aşan bir endişeye girdim. Ertesi gün bir forumda bir kardeş Musibetlerin hikmetini anlatan bir yazı yazmış. Rahatladım. Kendime geldim.Bana ihtar-ı Rahmani yapıldı.
Ne dersiniz?

Baki Selam
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

Alkan

Usta

Mesajlar: 1,694

Hobiler: Risale-i Nur, Kur'an dinlemek

  • Özel mesaj gönder

28

14.11.2006, 13:13

evet bu mesele çok fazla kurcalanıyor bilen bilmeyen herkes bu konunun üzerine gidiyor... bunun nurcular tarafından açıklanışı üstadımıza peygamberimiz(sav) tarafından bu zamanın hastalıklarının ilaçlarının verlişi veya Allah tarafından ihtar edilişidir benim kanaatim... ama ihtar edildi veya ilham edildi kelimesi bence çok kapsamlı ve genel bir ifade... yani bu sözü şairlerde kullanıyor normal insanlarda kullanıyor... o zaman bu konuyu bence nur dairesi dışındakilere fazla abartmadan anlatmak gerekir diye düşünüyorum... yani ihtar edildi,yazdırıldı veya ilham edildi tabirlerini başka insanların da kullandığını ilhamın umumi bir olgu şeklinde algılanması gerektiğini anlatmak gerekir bence...

son sorunuza gelince bence kesinlikle bir ihtar-ı Rahmani'dir Allah'tan gelmeyen hani ihtar var ki :) herşeyi yaratan ve yapan Allah olduğuna göre :wink:
selametle
"ey bedbaht nefsim! acaba ömrün ebedi midir? hiç kat'i senedin var mı ki, gelecek seneye, belki yarına kadar kalacaksın?

29

14.11.2006, 13:30

Yani, en azından Üstad "ihtar edildi, ilham edildi", demesini, dünya perestler gibi gelen ihtarları ve ilhamları kendi nefsi ile ilmine bağlayıp kibir göstermesinin aksine bir tevazu örneği görmeleri gerekirken,itiraz ederek;takdir lazımken, adeta "niye kibir yapmıyor " ,diyerek dalaletlerini ilan ediyorlar.
Akılsızca şeyler bunlar.

Dediğin gibi kardeşim, bazı Nurcu kardeşler sadece bizi ilgilendiren birinci kısmını anlatıp onların istediği tuzağa düşüyorlar. Anlatırken abartmamak lazım
Baki Selam
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

Alkan

Usta

Mesajlar: 1,694

Hobiler: Risale-i Nur, Kur'an dinlemek

  • Özel mesaj gönder

30

14.11.2006, 13:35

hiç huyum değildir ama bir yerde rastladığım bir mesajı aktarıyorum kendisi 8 yıldır risale-i nurları okuduğunu iddia eden(ben inanmadım) birisi bakın ne diyor:

Alıntı

söylermisiniz , Bu görevi üstadınıza peygamber verdi diyorsunuz?
1 -ALLAH katından bir ahid mi aldınız?
2 -Kuran dışında bir vahiy olduğunu mu iddaa ediyorsunuz?
3 -Üstad şahsı olarak yazmamıştır,yazdırılmıştır.şeklinde bir yazınız var.Kim yazmış? ne yazmış ?Kim yazdırmış?
(eğer cvb said nursi ise Allah Kuran da böyle demiyor.Bknz : bakara 78)
O kadar iyi anladımki risaleyi en az binlerceside benim kadar iyi anladı...
Kesinlikle said nursi için bir ithamda bulunmuyorum sakın yanlış anlaşılmasın...
Selametle...


işte gelin bu arkadaşa anlatın kendisine anlatıldığı halde ahirette hesaplaşacağız gibi bir lafla tartışmadan ayrıldı güya haklıymış gibi... La havle vela kuvvete...daha ne denir ki :!:
"ey bedbaht nefsim! acaba ömrün ebedi midir? hiç kat'i senedin var mı ki, gelecek seneye, belki yarına kadar kalacaksın?

31

14.11.2006, 13:42

Ya gıybet olmaz inşaallah. Bu arkadaşın kütüphanesinde Risale-i Nur var, süs olarak duruyor. Durması onu alim yapıyor zannediyor. Okumadığına emin ol. Benim çok yakın çevremde bu tür bazı insanlar var. Bir kitabın başlığını yada ön sözünü okuyup kitabı bitirip alim oldu sanıyor. Ya bir ilham geliyor yada kendini çok aklıllı sanıyor.

Aslında bu en hüsn-ü zan ediilecek yorumdur.Forumlarda Risale-i Nur'u bende okudum diyerek, Risale-i Nur düşmanlarının yazılarından alıntı yapıp gerçek metni görünce iskat olmuş nice kişilere rastladım.
Muhabbetle
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

Alkan

Usta

Mesajlar: 1,694

Hobiler: Risale-i Nur, Kur'an dinlemek

  • Özel mesaj gönder

32

14.11.2006, 13:49

bu asrın tipik bir kişi profilini söylemek istiyorum çok rastlıyorum... onlar da; herşeyi bildiğini zanneden ama hiç bir şey bilmeyen insanlar... Tv'de, gazetede ya da kahvede duyduklarını bilimsel veri zannneden bu kişilere karşı laf anlatmak oldukça zordur,zira enaniyetlidirler...her sohbete,her konuda olursa olsun girerler... tabi ehl-i dikkat nazarında çok bayağı, basit insanlardır ama kendileri bunu görmeyecek kadar körleşmişlerdir...
işte bu türden insanlar çıkıpta risale-i nurlara sataştığında bence en güzel cevap sukut olacak ya da ağzını kapatacak cevaplar...insaflıysa başını koltuğunun altına alıp gider, değilse ahirette hesaplaşıcaz, siz zaten böylesiniz ,risaleler sizin aklınızı sulandırmış,siz kuran bile okumazsınız deyip giderler...yurdum insanı ne diyelim...

selametle
"ey bedbaht nefsim! acaba ömrün ebedi midir? hiç kat'i senedin var mı ki, gelecek seneye, belki yarına kadar kalacaksın?

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir