Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

yesghost

Stajyer

Mesajlar: 154

Konum: istanbul zeytinburnu

Meslek: derici

Hobiler: risale-i nur

  • Özel mesaj gönder

61

31.03.2004, 16:47

buraya gereken cevap vermiş Üstadımız

neden dar dairenin düsturlarına uymaya çalışmıyoruzda böyle şahsi kusur aramacalarda kendimizi öne çıkarıyoruz.. ben daha evelde dedim gelin bildiğimiz konularda birbirimize yardımcı olalım müzakereler yapalım dememe rağmen gayenin zıtına inkilap edilmekte..

forumda 3 çeşit insan var onuda anlatım isteyen bakar. ve inatla mesaj yazıyorsunuz bu yazdıklarınız negibi faydası olucak? söyleyim hiç eğer ben burda mod olsaydım kesinlikle konuyu kitlerdim.
Risale-i Nur kusur aramaz kusurları izale eder.. halbuki burda sencilik bencilik meselelerine girildiğinde hata üstüne hata yaparız.

Risale Okuyorum

Üyeliği İptal Edildi

  • "Risale Okuyorum" bir erkek
  • "Risale Okuyorum" adlı kullanıcı yasaklandı

Mesajlar: 663

Konum: Ankara

Meslek: Öğrenci

Hobiler: İnternet, Risale-i Nur

  • Özel mesaj gönder

62

01.04.2004, 12:53

BıRıNCı DÜSTURUNUZ: Amelinizde Rızâ-yı ılâhî olmalı. Eğer O râzı olsa, bütün dünya küsse ehemmiyeti yok. Eğer o kabul etse, bütün halk reddetse te'siri yok. O razı olduktan ve kabul ettikten sonra, isterse ve hikmeti iktiza ederse, sizler istemek talebinde olmadığınız halde, halklara da kabûl ettirir, onları da razı eder. Onun için, bu hizmette doğrudan doğruya yalnız Cenab-ı Hakk'ın rızasını esas maksad yapmak gerektir.

ıKıNCı DÜSTURUNUZ: Bu hizmet-i Kur'aniyede bulunan kardeşlerinizi tenkid etmemek ve onların üstünde faziletfuruşluk nev'inden gıbta damarını tahrik etmemektir. Çünki, nasıl insanın bir eli diğer eline rekabet etmez; bir gözü bir gözünü tenkid etmez; dili kulağına itiraz etmez; kalb ruhun ayıbını görmez.. belki birbirinin noksanını ikmal eder, kusurunu örter, ihtiyacına yardım eder, vazifesine muavenet eder; yoksa o vücud-u insanın hayatı söner, ruhu kaçar, cismi de dağılır. Hem nasılki bir fabrikanın çarkları birbiriyle rekabetkârane uğraşmaz, birbirinin önüne tekaddüm edip tahakküm etmez, birbirinin kusurunu görerek tenkid edip sa'ye şevkini kırıp atalete uğratmaz. Belki bütün istidadlariyle, birbirinin hareketini umumî maksada tevcih etmek için yardım ederler, hakikî bir tesanüd bir ittifak ile gaye-i hilkatlerine yürürler. Eğer zerre mikdar bir taarruz, bir tahakküm karışsa; o fabrikayı karıştıracak, neticesiz akîm bırakacak. Fabrika sahibi de o fabrikayı bütün bütün kırıp dağıtacak.

ışte ey Risale-i Nûr şâkirdleri ve Kur'anın hizmetkârları! Sizler ve bizler öyle bir insân-ı kâmil ismine lâyık bir şahs-ı mânevînin âzalarıyız.. ve hayat-ı ebediye içindeki saadet-i ebediyeyi netice veren bir fabrikanın çarkları hükmündeyiz.. ve sâhil-i selâmet olan Dâr-üs Selâm'a ümmet-i Muhammediyeyi (A.S.M.) çıkaran bir sefine-i Rabbâniyede çalışan hademeleriz. Elbette dört ferdden bin yüz onbir kuvvet-i mâneviyeyi

sh: » (L:151)

te'min eden sırr-ı ihlâsı kazanmak ile, tesanüd ve ittihad-ı hakîkîye muhtacız ve mecburuz. Evet üç elif ittihad etmezse, üç kıymeti var. Sırr-ı adediyet ile ittihad etse, yüz onbir kıymet alır. Dört kerre dört ayrı ayrı olsa, onaltı kıymeti var. Eğer sırr-ı uhuvvet ve ittihad-ı maksad ve ittifak-ı vazife ile tevâfuk edip bir çizgi üstünde omuz omuza verseler, o vakit dörtbin dörtyüz kırkdört kuvvetinde ve kıymetinde olduğu gibi.. hakikî sırr-ı ihlâs ile, onaltı fedakâr kardeşlerin kıymet ve kuvvet-i mâneviyesi dört binden geçtiğine, pek çok vukuât-ı tarihiye şehadet ediyor. Bu sırrın sırrı şudur ki: Hakikî, samimî bir ittifakta herbir ferd, sâir kardeşlerin gözüyle de bakabilir ve kulaklariyle de işitebilir. Güya on hakikî müttehid adamın herbiri yirmi gözle bakıyor, on akılla düşünüyor, yirmi kulakla işitiyor, yirmi elle çalışıyor bir tarzda mânevî kıymeti ve kuvvetleri vardır. (Hâşiye)

ÜÇÜNCÜ DÜSTURUNUZ: Bütün kuvvetinizi ihlâsta ve hakda bilmelisiniz. Evet kuvvet hakdadır ve ihlâstadır. Haksızlar dahi, haksızlıkları içinde gösterdikleri ihlâs ve samimiyet yüzünden kuvvet kazanıyorlar. Evet kuvvet hakda ve ihlâsta olduğuna bir delil, şu hizmetimizdir. Bu hizmetimizde bir parça ihlâs, bu dâvâyı isbat eder ve kendi kendine delil olur. Çünki yirmi seneden fazla kendi memleketimde ve ıstanbul'da ettiğimiz hizmet-i ilmiye ve diniyeye mukabil, burada sizinle yedi-sekiz senede yüz derece fazla edildi. Halbuki, kendi memleketimde ve ıstanbul'da burada benimle çalışan kardeşlerimden yüz, belki bin derece fazla yardımcılarım varken, burada ben yalnız, kimsesiz, garib, yarım ümmî, insafsız memurların tarassudat ve tazyikatları altında yedi-sekiz sene sizinle ettiğim hizmet; yüz derece eski hizmetten fazla muvaffakıyeti gösteren mânevî kuvvet, sizlerdeki ihlâstan geldiğine kat'iyyen şüphem kalmadı. Hem îtiraf ediyorum ki: Samimî ihlâsınızla, şan ü şeref perdesi altında nefsimi okşıyan riyadan beni bir derece kurtardınız. ınşâallâh tam ihlâsa muvaffak olursunuz, beni de tam ihlâsa sokarsınız... Bilirsiniz ki, Hazret-i Ali (R.A.) o mu'cizevârî kerametiyle ve Hazret-i Gavs-ı Azam (K.S.), o harika keramet-i gaybiyesiyle, sizlere bu sırr-ı ihlâsa binaen iltifat ediyorlar. Ve himayetkârâne teselli verip hizmetinizi

_____________________________________

(Haşiye): Evet sırr-ı ihlâs ile samimî tesânüd ve ittihad, hadsiz menfaate medâr olduğu gibi; korkulara hatta ölüme karşı en mühim bir siper, bir nokta-i istinaddır. Çünki ölüm gelse, bir ruhu alır. Sırr-ı uhuvvet-i hakikiye ile rızâ-yı ılâhî yolunda, âhirete müteallik işlerde, kardeşleri adedince ruhları olduğundan biri ölse, "Diğer ruhlarım sağlam kalsınlar; zira o ruhlar her vakit sevabları bana kazandırmakla mânevî bir hayatı idâme ettiklerinden ben ölmüyorum" diyerek, ölümü gülerek karşılar. "Ve o ruhlar vasıtasiyle sevab cihetinde yaşıyorum, yalnız günah cihetinde ölüyorum" der, rahatla yatar.



sh: » (L:152)

mânen alkışlıyorlar. Evet hiç şübhe etmeyiniz ki, bu teveccühleri, ihlâsa binaen gelir. Eğer bilerek bu ihlâsı kırsanız, onların tokadını yersiniz. Onuncu Lem'adaki şefkat tokatlarını tahattur ediniz. Böyle mânevî kahramanları arkanızda zahîr, başınızda üstad bulmak isterseniz وَ يُؤْثِرُونَ عَلَىاََنْفُسِهِمْ sırriyle ihlâs-ı tâmmı kazanınız. Kardeşlerinizin nefislerini nefsinize; şerefte, makamda, teveccühte, hatta menfaat-ı maddiye gibi nefsin hoşuna giden şeylerde tercih ediniz. Hatta en lâtif ve güzel bir hakikat-ı îmaniyeyi muhtaç bir mü'mine bildirmek ki; en mâsûmâne, zararsız bir menfaattir. Mümkün ise, nefsinize bir hodgâmlık gelmemek için, istemiyen bir arkadaş ile yaptırması hoşunuza gitsin. Eğer "Ben sevab kazanayım, bu güzel mes'eleyi ben söyliyeyim" arzunuz varsa, çendan onda bir günah ve zarar yoktur. Fakat mâbeyninizdeki sırr-ı ihlâsa zarar gelebilir.

DÖRDÜNCÜ DÜSTURUNUZ: Kardeşlerinizin meziyetlerini şahıslarınızda ve faziletlerini kendinizde tasavvur edip, onların şerefleriyle şâkirâne iftihar etmektir. Ehl-i tasavvufun mabeyninde "fenâ fi-ş şeyh, fenâ fi-r resûl" ıstılâhatı var. Ben sôfî değilim. Fakat onların bu düsturu, bizim meslekte "fenâ fi-l ihvân" suretinde güzel bir düsturdur. Kardeşler arasında buna "tefânî" denilir. Yâni: birbirinde fâni olmaktır. Yâni: Kendi hissiyat-ı nefsaniyesini unutup, kardeşlerinin meziyyât ve hissiyâtiyle fikren yaşamaktır. Zaten mesleğimizin esası uhuvvettir. Peder ile evlâd, şeyh ile mürid mâbeynindeki vasıta değildir. Belki hakikî kardeşlik vasıtalarıdır. Olsa olsa bir üstadlık ortaya girer. Mesleğimiz "Halîliye" olduğu için, meşrebimiz "hıllet"tir. Hıllet ise, en yakın dost ve en fedakâr arkadaş ve en güzel takdir edici yoldaş ve en civanmerd kardeş olmak iktiza eder. Bu hılletin üss-ül-esâsı, samimî ihlâstır. Samimî ihlâsı kıran adam, bu hılletin gâyet yüksek kulesinin başından sukut eder. Gâyet derin bir çukura düşmek ihtimali var. Ortada tutunacak yer bulamaz.

Evet yol iki görünüyor. Cadde-i Kübrâ-yı Kur'aniye olan şu mesleğimizden şimdi ayrılanlar, bize düşman olan dinsizlik kuvvetine bilmiyerek yardım etmek ihtimali var. ınşâallâh Risale-i Nur yoliyle Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'ın daire-i kudsiyesine girenler; daima nura, ihlâsa, îmânâ kuvvet verecekler ve öyle çukurlara sukut etmeyeceklerdir.

Ey hizmet-i Kur'aniyede arkadaşlarım! ıhlâsı kazanmanın ve muhafaza etmenin en müessir bir sebebi, Rabıta-i Mevttir. Evet ihlâsı zedileyen ve riyaya ve dünyaya sevkeden, tûl-i emel olduğu gibi; riyadan nefret veren ve ihlâsı kazandıran, râbıta-i mevttir. Yâni: Ölümünü düşünüp, dünyanın fâni olduğunu mülâhaza edip, nefsin desîselerinden kurtulmak

sh: » (L:153)

tır. Evet ehl-i tarikat ve ehl-i hakikat, Kur'an-ı Hakîm'in كُلُّ نَفْسٍ ذَائِقَةُ اْلمَوْتِ { اِنَّكَ مَيِّتٌ وَاِنَّهُمْ مَيِّتُونَ gibi Âyetlerinden aldığı dersle, râbıta-i mevti sülûklarında esas tutmuşlar; tûl-i emelin menşei olan tevehhüm-ü ebediyeti o râbıta ile izale etmişler. Onlar farazî ve hayalî bir surette kendilerini ölmüş tasavvur ve tahayyül edip ve yıkanıyor, kabre konuyor farz edip; düşüne düşüne nefs-i emmare o tahayyül ve tasavvurdan müteessir olup uzun emellerinden bir derece vazgeçer. Bu râbıtanın fevâidi pek çoktur. Hadîste اَكْثِرُوا ذِكْرَ هَادِمِ اللَّذَّاتِ -ev kemâ kal- Yâni: "Lezzetleri tahrip edip acılaştıran ölümü çok zikrediniz!" diye bu râbıtayı ders veriyor. Fakat mesleğimiz tarikat olmadığı, belki hakikat olduğu için, bu rabıtayı ehl-i tarikat gibi farazî ve hayalî suretinde yapmağa mecbur değiliz. Hem meslek-i hakikata uygun gelmiyor. Belki âkîbeti düşünmek suretinde, müstakbeli zamân-ı hâzıra getirmek değil, belki hakikat noktasında zamân-ı hâzırdan istikbale fikren gitmek, nazaran bakmaktır. Evet hiç hayâle, faraza lüzum kalmadan bu kısa ömür ağacının başındaki tek meyvesi olan kendi cenazesine bakabilir. Onunla yalnız kendi şahsının mevtini gördüğü gibi, bir parça öbür tarafa gitse, asrının ölümünü de görür; daha bir parça öbür tarafa gitse, dünyanın ölümünü de müşâhede eder, ihlâs-ı etemme yol açar.

ıkinci Sebeb: Îmân-ı tahkikînin kuvvetiyle ve mârifet-i Sânii netice veren masnuattaki tefekkür-ü îmânîden gelen lemeat ile bir nevi huzur kazanıp, Hâlik-ı Rahîm'in hâzır nâzır olduğunu düşünüp, Ondan başkasının teveccühünü aramıyarak; huzurunda başkalarına bakmak, meded aramak o huzurun edebine muhalif olduğunu düşünmek ile o riyadan kurtulup ihlâsı kazanır. Her ne ise.. bunda çok derecât, merâtib var. Herkes kendi hissesine göre ne kadar istifade edebilse, o kadar kârdır. Risale-i Nur'da riyadan kurtaracak, ihlâsı kazandıracak çok hakaik zikredildiğinden ona havale edip, burada kısa kesiyoruz.

ıhlâsı kıran ve riyaya sevkeden pek çok esbabdan iki-üçünü muhtasaran beyan edeceğiz:

Birincisi: Menfaat-i maddiye cihetinden gelen rekabet, yavaş yavaş ihlâsı kırar. Hem netice-i hizmeti de zedeler. Hem o maddî menfaati de kaçırır. Evet hakikat ve âhiret için çalışanlara karşı bu millet bir hürmet ve bir muavenet fikrini daima beslemiş. Ve bilfiil onların hakikat-ı ihlâslarına ve sâdıkane olan hizmetlerine bir cihette iştirak etmek niye

sh: » (L:154)

tiyle, onların hâcât-ı maddiyelerinin tedârikiyle meşgul olup, vakitlerini zâyi etmemek için, sadaka ve hediye gibi maddî menfaatlerle yardım edip, hürmet etmişler. Fakat bu muavenet ve menfaat istenilmez, belki verilir.
Hem kalben arzu edip muntazır kalmakla lisan-ı hal ile dahi istenilmez, belki ummadığı bir halde verilir. Yoksa ihlâsı zedelenir. Hem وَلاَ تَشْتَرُوا بِآيَاتِى ثَمَنًا قَلِيلاًÂyetinin nehyine yanaşır, ameli kısmen yanar. ışte bu maddî menfaati arzu edip muntazır kalmak, sonra nefs-i emmâre hodgâmlık cihetiyle, o menfaati başkasına kaptırmamak için, hakikî bir kardeşine ve o hususî hizmette arkadaşına karşı bir rekabet damarı uyandırır. ıhlası zedelenir, hizmette kudsiyeti kaybeder. Ehl-i hakikat nazarında sakîl bir vaziyet alır. Ve maddî menfaati de kaybeder. Her ne ise.. bu hamur çok su götürür, kısa kesip yalnız hakikî kardeşlerimin içinde sırr-ı ihlâsı ve samimî ittifakı kuvvetleştirecek iki misal söyleyeceğim.

Birinci Misâl: Ehl-i dünya, büyük bir servet ve şiddetli bir kuvvet elde etmek için, hatta bir kısım ehl-i siyaset ve hayat-ı içtimaiye-i beşeriyenin mühim âmilleri ve komiteleri, iştirak-i emval düsturunu kendilerine rehber etmişler. Bütün sû-i istimâlât ve zararlariyle beraber, harika bir kuvvet, bir menfaat elde ediyorlar. Halbuki iştirak-i emvâlin çok zararlariyle beraber, iştirakle mâhiyeti değişmez. Herbirisi umuma -gerçi bir cihette ve nezârette- mâlik hükmündedir, fakat istifade edemez. Her ne ise.. bu iştirâk-i emval düsturu a'mâl-i uhreviyeye girse; zararsız azîm menfaate medârdır. Çünki bütün emval, o iştirak eden herbir ferdin eline tamamen geçmesinin sırrını taşıyor. Çünki nasılki dört beş adamdan iştirak niyetiyle biri gazyağı, biri fitil, biri lâmba, biri şişe, biri kibrit getirip lâmbayı yaktılar. Herbiri tam bir lâmbaya mâlik oluyor. O iştirak edenlerin herbirinin bir duvarda büyük bir âyinesi varsa, herbirinin noksansız, parçalanmadan birer lâmba oda ile beraber âyinesine girer. Aynen öyle de: Emvâl-i uhreviyede sırr-ı ihlâs ile iştirak ve sırr-ı uhuvvet ile tesânüd ve sırr-ı ittihad ile teşrik-ül mesâî.. o iştirak-i a'mâlden hâsıl olan umum yekûn ve umum nur herbirinin defter-i a'mâline bitemâmiha gireceği ehl-i hakikat mabeyninde meşhud ve vâkidir. Ve vüs'at-ı Rahmet ve kerem-i ılâhînin muktezasıdır.

ışte ey kardeşlerim! Sizleri inşâallâh menfaat-i maddiye rekabete sevketmiyecek. Fakat menfaat-i uhreviye noktasında bir kısım ehl-i tarîkat aldandıkları gibi, sizin de aldanmanız mümkündür. Fakat şahsî, cüz'î bir sevab nerede; mezkûr misal hükmündeki iştirak-i a'mâl noktasında tezâhür eden sevab ve nur nerede....
ıkinci Misâl: Ehl-i san'at, netice-i san'atı ziyade kazanmak için, iştirak-i san'at cihetinde mühim bir servet elde ediyorlar. Hatta dikiş

sh: » (L:155)

iğneleri yapan on adam, ayrı ayrı yapmağa çalışmışlar. O ferdî çalışmanın her günde yalnız üç iğne, o ferdî san'atın meyvesi olmuş. Sonra teşrîk-ül-mesâî düsturiyle on adam birleşmişler. Biri demir getirip, biri ocak yandırıp, biri delik açar, biri ocağa sokar, biri ucunu sivriltir ve hâkezâ Herbirisi iğne yapmak san'atında yalnız cüz'î bir işle meşgul olup, iştigal ettiği hizmet basit olduğundan vakit zâyi olmayıp, o hizmette meleke kazanarak, gâyet sür'atle işini görmüş. Sonra, o teşrik-i mesâî ve taksîm-i a'mâl düsturiyle olan san'atın semeresini taksim etmişler. Herbirisine bir günde üç iğneye bedel üçyüz iğne düştüğünü görmüşler. Bu hâdise ehl-i dünyanın san'atkârları arasında, onları teşrik-i mesâîye sevketmek için dillerinde destan olmuştur.

ışte ey kardeşlerim! Mâdem umûr-u dünyeviyede, kesif maddelerde böyle ittihad, ittifak ile neticeler, böyle azîm yekûn faideler verir; acaba, uhrevî ve nuranî ve tecezzî ve inkısâma muhtaç olmayarak.. ve fazl-ı ılâhî ile herbirisinin âyinesine umum nur in'ikâs etmek ve herbiri umumun kazandığı misil sevaba mâlik olmak, ne kadar büyük bir kâr olduğunu kıyas edebilirsiniz! Bu azîm kâr, rekabetle ve ihlâssızlık ile kaçırılmaz.

ıhlâsı Kıran ıkinci Mâni: Hubb-u câhdan gelen şöhretperestlik sâikasiyle ve şan ü şeref perdesi altında teveccüh-ü âmmeyi kazanmak, nazar-ı dikkati kendine celbetmekle enâniyeti okşamak ve nefs-i emmâreye bir makam vermektir ki, en mühim bir maraz-ı rûhî olduğu gibi "şirk-i hafî" tâbîr edilen riyakârlığa, hodfuruşluğa kapı açar, ihlâsı zedeler.
Ey kardeşlerim! Kur'an-ı Hakîm'in hizmetindeki mesleğimiz hakikat ve uhuvvet olduğu.. ve uhuvvetin sırrı: şahsiyetini kardeşler içinde fâni edip (Hâşiye), onların nefislerini kendi nefsine tercih etmek" olduğundan, mâbeynimizde bu nevi hubb-u câhtan gelen rekabet te'sir etmemek gerektir. Çünki, mesleğimize bütün bütün münâfîdir. Mâdem kardeşlerin şerefi umumiyetle her ferde ait olabilir; o büyük şeref-i mânevîyi, şahsî, hodfuruşâne, rekabetkârâne, cüz'î bir şerefe ve şöhrete feda etmek; Risale-i Nur şakirdlerinden yüz derece uzak olduğu ümidindeyim. Evet Risale-i Nur şakirdlerinin kalbi, aklı, ruhu; böyle aşağı, zararlı, süflî şeylere tenezzül etmez. Fakat herkeste nefs-i emmâre bulunur. Bâzı da hissiyât-ı nefsiye damarlara ilişir. Bir derece hükmünü; kalb, akıl ve ruhun rağmına olarak icrâ eder. Sizlerin kalb ve ruh ve aklınızı ittiham etmem. Risale-i Nur'un verdiği te'sire binaen itimad ediyorum. Fakat nefs ve hevâ ve his ve vehim bâzen aldatıyorlar. Onun için, bâzen şiddetli îkaz

(Hâşiye): Evet, bahtiyar odur ki; kevser-i Kur'anîden süzülen tatlı, büyük bir havuzu kazanmak için, bir buz parçası nev'indeki şahsiyetini ve enaniyetini o havuz içine atıp eritendir.

sh: » (L:156)

Bu şiddet, nefs ve hevâ ve his ve vehme bakıyor; ihtiyatlı davranınız. Evet eğer mesleğimiz şeyhlik olsa idi; makam bir olurdu, veyahût mahdud makamlar bulunurdu. O makama müteaddid istidadlar namzet olurdu. Gıbtakârâne bir hodgâmlık olabilirdi. Fakat mesleğimiz uhuvvettir. Kardeş kardeşe peder olamaz, mürşid vaziyetini takınamaz. Uhuvvetteki makam geniştir. Gıbtakârane müzâhameye medâr olamaz. Olsa olsa, kardeş kardeşe muavin ve zahîr olur; hizmetini tekmil eder. Pederâne, mürşidâne mesleklerdeki gıbtakârâne hırs-ı sevab ve uluvv-u himmet cihetiyle çok zararlı ve hatarlı neticeler vücûda geldiğine delil: Ehl-i tarîkatın o kadar mühim ve azîm kemalâtları ve menfaatleri içindeki ihtilâfâtın ve rekabetin verdiği vahîm neticelerdir ki; onların o azîm, kudsî kuvvetleri bid'a rüzgârlarına karşı dayanamıyor.


EVET ÜSTADIMIZ BU KONUDA GEREKEN HERşEYı SÖYLEMış: UZATMANIN BıR GEREğı KALMADI SANIRIM. ALLAH HEPıMıZDEN RAZI OLSUN...
"şimdi oku, kabirde okuyamazsın!" (Zübeyir Gündüzalp)

63

04.06.2004, 18:46

Alıntı sahibi ""UmmeT""

Önemli olan Kur´ana Islama hizmetmidir Risalei nura olan hizmetmidir?

Sirf merak ve ögrenmek icin soruyorum bir kasit aranmasin..


Meselenin üzerinde bayağı bir zaman geçmiş ama UmmeT kardeş size, Mektubat'tan 29. Mektuban 9. Kısmının 9 tane telvihini okumanızı tavsiye ederim...

Eğerki maksadını Kur'andan çekip, sadece Risale-i Nur'a hizmet olarak belirleyenler vartaya düşmüşlerdir... O kısımları iyice bir okuyun...

64

09.06.2004, 02:29

Yani demek oluyorki Yeni Asya bu isi ihlasla yapmiyomu ?

65

09.06.2004, 11:23

Alıntı sahibi ""Prizma""

Yani demek oluyorki Yeni Asya bu isi ihlasla yapmiyomu ?


Bunu benim yukarıdaki mesajıma binaen mi yazdınız? Prizma ben öyle bir şey kastetmedim. Daha bu hususlarda eleştiri mahiyetinde yazı yazmıyorum zaten...


Eğerki maksadını Kur'andan çekip, sadece Risale-i Nur'a hizmet olarak belirleyenler vartaya düşmüşlerdir... O kısımları iyice bir okuyun...
bu cümlem biraz yanlış anlaşılmaya müsait olmuş sanırım... Mektubattan dediğim kısımlar okununca ne demek istediğim daha iyi anlaşılır sanırım...
Yoksa bu zamanda Kur'an'a en güzel hizmet bence Risale-i Nur yoluyla yapılan hizmettir... "En güzel" diyorum, "tek güzel olan yol" demiyorum...

Nuriye

Acemi

Mesajlar: 9

Konum: Azerbaycan

Meslek: sosioloji

Hobiler: Risalei Nur

  • Özel mesaj gönder

66

28.08.2004, 12:38

kusurlu birisinden--tavsiye

kardesler bence bizlerin uhuvvet risalesini surekli okumaya ihtiyacimiz oldukca cokdu!
Selam Aleykum.
ALLAH sizlerden ebeden razi olsun.
Basarilarinizin devamli olmasini diliyorum.

Bakuden dualariniza cok muhtac ahiret kardesiniz nur

barish

Orta Düzey

Mesajlar: 387

Konum: USA

Meslek: PHD ogrencisi

Hobiler: Risale, Pirlanta, Matematik

  • Özel mesaj gönder

67

29.08.2004, 22:58

Nefis cumleden edna...

kardeslerim
neden bu boyle oluyor diye sormak isterim.

Burada iman uzerine basliklar var ve bizler daha cok magazinle muhatap oluyor ve Nurlarin ozunde olana aykiri hareket ediyoruz. Ne guzel soylemis Nuriye kardes. "Uhuvvet ve Ihlas risalesi" ni okumak ama cok okumak lazim. Allah razi olsun kendisinden. Ben oturup okuyacagim bu forumu kapattiktan sonra. Bu gunahkar kardesiniz amerika da kendisine Nurlardan ders yapacak ehil buyukleri olmayan bir yerde sizlerin Nurlardan bildiklerinizi benimle paylasirsiniz umidi ile ve de bana manevi dersler yaparsiniz husnu zanni ile degisik basliklar altinda Nurlardan imani konular actim. Hey Hat! Bir kac kardesim disinda buna itibar eden olmadi. Ic burkan bir durum. Keske demek iyi degil lakin "Keske moderator abilerimiz bu forumlara bildiklerini aktarip daha faydali olsalar ve daha cok nizaa sebep olmasalar" .

Simdi madem bu konu acildi. Bizlerde "eski barish" lisani ile kardeslerimizin dikaktlerini celbetmek lazim oldu. Hos yenisi de eskisi kadar hircin ama nefsine uymamak icin ugrasiyor.

1. Ustad'a talebeleri gelir ve derler:
-Ustadim filan filan zatlar bize selam vermiyor ve selamlarimizi almiyorlar.

Ustad sorar:

-Namaz kiliyorlar mi?

Cevap evet olunce ne muthis konusur asrin buyugu:
-Kardesleriniz hakkinda giybet etmeyiniz[\b]

Bize ne oluyorki bilir bilmez kimin ne oldugunu olmadigini konusuyoruz...Sorarim hangimiz Nurcuyuz? Hangimize Ustad o kucuk sikkelerinden verdi[talebelerine verirdi]? Hangimize ustad talebelige kabul ediyorum dedi? Nurcu oldugunu soyleyenler vardir ama munafiklik ediyorlardir belki, Eminmiyiz bundan? Bu sorular bana da geliyor.. Gayem baskalarini hedefe koymak degildir. Sadece Nurcuyum demenin o kadar kolay bir soz olmadigidir. Aslen bunu demenin de bugun hem kolay olmadigidir hem de marifet olmadigidir. Cunku eger birseysen kendine birseysin... Bugun insanlara ulasmak mi gaye yoksa onlari urkutmek mi?

2. Acaba bizler mi bu Nurlari yanlis anladikki......................


Sukut lazim...[not]

hurmetler
Barish

not: Cok yazdim lakin silmek dogru olanidir diye dusunup sildim. Cunku kardeslerin kalplerini kirmak hos olmaz. Lakin sizleri ve de kendimi nefsi bir muhakeme etmeye davet ediyorum. Ve eger bu muhakeme sonrasinda "ben nurcu oldugumdan %100 eminim" diyen kardeslerim varsa bana haber versinler. Ben de onlarin dualarini isteyeyim. Derslerine istirak edeyim. Cunku benim gunahlarim basimi asmis ve de nefsim beni bel etmeye calisiyor. Nurlari okumaya calisiyorum ama halen aramda onlarla kat kat perdeler var.

"Innennefse le emmaretin bissu'i.. Illa ma Rahime Rabbi."

"La ilahe illa ente subhaneke inni kuntu minezzalimin"

"Rabbena Le tu ahizne innesine ev ahda'ne"

"Allahumme salli ve sellim ve barik adede halkihi ve kemalik."


"Arkadas, gel bana bu Nur'larin elmaslarini kesfetmeye yardimci ol ve ben de sana "Allah razi olsun" diyeyim."

barish

Orta Düzey

Mesajlar: 387

Konum: USA

Meslek: PHD ogrencisi

Hobiler: Risale, Pirlanta, Matematik

  • Özel mesaj gönder

68

29.08.2004, 23:06

ozel bir durum

Bu konu genelde konusulmaz kardeslerim. Eger bu tip bir sorunuz var ise gidiniz cevrenizdeki o gruptan insanlarla ve buyuklerle konusunuz. Doyurucu olmasa da en azindan "sirran tenevverat"a aykiri olmaz.

Eger ben sildigim ve yazmadigim bazi seyleri buraya yazsa idim caiz olmazdi. Insanlarin bazilarini ikna ugruna herseyi ifsa etmek olmazdi.

Sizlere sadece ufak bir sey soyleyecegim bana alinmayiniz ve de nedenini sormayiniz:

"Husnu zann ediniz. Bu Kuranin emri. Fakir de diyorki Hocaefendi hakkinda da husnu zann ediniz. Inshallah yanilmazsiniz."

hurmetler
Barish

not: Hani bir bildigim varki konusuyorum derler ya... Biz o nevden enaniyet yapacak degiliz inshallah. Ama keske Moderator kardesler bu tip konulari alevlendirmek yerine hemen bastan bu basliklari kapatsalar. Allahu Alem bissevab daha hayirli olurdu gibi geliyor bu fakire....
"Arkadas, gel bana bu Nur'larin elmaslarini kesfetmeye yardimci ol ve ben de sana "Allah razi olsun" diyeyim."

69

30.08.2004, 01:12

En son mesajının 2 ay önce yazıldığı bir konuyu Nuriye kardeşimiz cevap yazarak tekrar gündeme getirmiş. Sizinde yazınızı dikkate alarak konuyu kilitliyoruz.

Webmaster
"We are the Warriors of Love, We Have no Time For Enmity"

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir