Risale-i Nur Hakkında Sadeleştirme Teşebbüsleri
SUAL: Daha önce de sadeleştirme teşebbüsleri olmuş mudur?Bediüzzaman ve yakın talebeleri bu teşebbüsleri nasıl karşılamışlardır?
CEVAP: Risale-i Nur’ları sadeleştirme teşebbüsüne karşı 1990 senesinde neşredilen ve Bediüzzaman Hazretlerinin yakın talebe ve hizmetkarlarının imzaları bulunan bir lâhika mektubunda, Bediüzzaman Hazretlerinin durduğu bir sadeleştirme hadisesi nakledilirken deniliyor ki:
«1950’den sonra
“Büyük Doğu” mecmuasını çıkaran meşhur yazar ve şöhretli edip Necip Fazıl Kısakürek, risalelerden bazılarını sadeleştirerek mecmuasında neşrettiği zaman, Hazret-i Üstad onu durdurmak için talebelerini vazifelendirdi ve o neşriyatı durdu. Bu hususta, Üstadın hizmetkarı ve en yakın talebelerinden merhum
Ceylan Çalışkan ile
Zübeyr Gündüzalp,
Necip Fazıl Bey’e Risale-i Nur’un sadeleştirilemeyeceğine dair uzun mektublar yazdılar. Müdellel ve mevsûk hüccetlerle onu durdurdular.»
33- Sadeleştirme hakkında bir hâdise de mezkur Lahikada şöyle beyan edilmiştir:
«1948-1949’da Afyon hapsinde
Ahmed Feyzi Ağabeyin Hazret-i Üstad’a gençler için risalelerin biraz sadeleştirilmesine dair mektubuna, Hazret-i Üstadımızın verdiği cevaptır:
“Saniyen: Nur’un metni, izaha ihtiyacı olsa, ya satırın üstünde, ya kenarda hâşiyecikler yazılsa daha münasiptir. Çünkü metin içine girse, teksir edilen nüshalar ayrı ayrı olur, tashih lazım gelir. Hem su-i isti’male kapı açılır, muarızlar istifade ederler. Hem herkes senin gibi muhakkik müdakkik olmaz, yanlış mana verir, bir kelime ilave eder, ehemmiyetli bir hakikatı kaybetmeye sebeb olur. Ben tashihatımda böyle zararlı ilaveleri çok gördüm.
Hem benim tarz-ı ifadem, bu zamanın Türkçesine uygun gelmiyor. Bir parça dikkat ve teenni ister. Belki bunun da bir faydası, bir hikmeti var...» (Emirdağ Lâhikası Elyazma sh:661)
34- Mezkur hadisede yalnız Gençlik rehberi için ve çok ehil ve âlim bir talebesine dahi sadeleştirme iznini vermediği, ancak dipnotları şeklinde lügatlerin yazılabileceği ifade edilmişken ve aynı ihtiyaç bilhassa gençler için giderek daha da şiddetlendiği halde ve hazret-i Üstad’ın yakın dairesinde gayet ehliyetli ve edip şahsiyetler de varken lügatları, dipnotları halinde yazılmış bir Gençlik Rehberi hakikî Nur şakirdleri sahasında ortaya konmamıştır. Ancak latince yazı ve teksirle neşredilmiş Asa-yı Musa’nın sonunda lügatçesi konulmuştur. Daha sonraları Hazret-i Üstad’dan izin alınarak Risale-i Nur Külliyatı’nın kelimelerini de içine alan ‘’Yeni Lügat’’ namında umumî bir lügat kitabı 1968’de neşredilmiştir ve bundan sonra da lügat ihtiyacını karşılayan pratik çalışmalar yapıldı ve daha da yapılıyor. Zira kelime ve tabirlerin sadeleştirilmesi değil, öğrenilmesi nazara verilir. Ezcümle, bir teşvik yazısında deniyor ki:
35- Risale-i Nur, yirminci asrın müslümanlarını ve bütün insanları koyu fikir karanlıklarından ve müdhiş dalalet yollarından kurtarmak için müellifin kendi ihtiyarıyla değil, bir ihsan-ı ılahî olarak yazılmış olan ilhamî bir eserdir. ışte insan üzerindeki tesiri pek büyük olan böyle bir eseri devamlı olarak, teenni ile ve lügatların manalarını öğrenerek, dikkatle okuyabilseniz, geceli gündüzlü çalışan birçok Nur talebeleri gibi siz de büyük bir huzur ve saadete kavuşursunuz. (Nur’un ılk Kapısı sh:182)
36- Gazete neşriyatıyla ileri sürülen mezkûr sadeleştirme iddiasına cevab veren aynı lâhikada çok dikkat çekici olan şu hususlar da kaydedilmiştir:
«Gazetedeki aynı yazıda yazar, şemseddin Yeşil’in risalelerden aldığı parçaları kendi eserinde değiştirerek neşrettiğini ve bu hareketini Bediüzzaman’ın hoş karşıladığını yazıyor.
37- Biz hizmetkarları yakînen biliyoruz ki; böyle dost bazı yazarları gücendirmemek için Hazret-i Üstadımız zâhiren muhalefetini göstermezdi. Meselâ elyazma Emirdağ Lahikasında yakın talebelerine hitaben şu mektubu yazmıştır:
«Aziz sıddık kardeşlerim,
Evvelâ: Cenab-ı Hakk’a hadsiz şükrediyorum ki; Risale-i Nur’un neşrinde Medreset-üz Zehra erkanlarının sarsılmaz, geri çekilmez himmetleri ve gayretleri, ceridelerle intişarına ihtiyaç bırakmamış, ıntişardaki ihlası;ceridelerde münafi-i ihlas olan cereyanlara alet olmaktan muhafaza etmiş. Hatta en ziyade Nurlara tarafdar olan Sebilürreşad’ın hakkkımızda neşriyatına tarafdar olamazdım. Ve hatırını kırmamak için onun teşebbüslerini zahiren reddedemedim, fakat kalben razı değildim. Medreset-üz Zehra’nın ihtiyac-ı hakiki derecesinde neşriyat-ı halisanesi, ceridelere , ihtiyaç bırakmamış.» (Siyaset, Neşriyat, şerh ve ızah Meseleleri sh:167)
38- Risalelerden bazı bahisleri bir derece izah ederek mecmua ile neşrini isteyen alîm talebesine mektubunda da Hazret-i Üstad:
«Sakın şemsi gibi Nurları tağyir etmesin» diyerek izin vermez. (Siyaset, Neşriyat, şerh ve ızah Mes’eleleri sh:167)
Aynı mes’eleyi te’yid eden şu hadise de gayet ibretamizdir:
Nur talebesi bir doktor, bir derleme yazıp neşretmiş ve bu eserden bir miktarda Üstad Bediüzzaman’a göndermişti. Bediüzzaman Hazretleri, bu kitabın içindeki Risale-i Nur’dan alınan kısımların dışındakileri, kağıt yapıştırtırarak kapattırmış ve bu şekliyle bir adedini de neşreden talebesine göndermiştir. Bu hadisenin şâhidi olup, bu yapıştırıp kapatma işinde çalışanlardan halen hayatta olanlar vardır ve bu hadiseyi bazı yaşlı Nurcularda bilmektedirler.
şimdi bu hadiseye bakıyoruz:Aynı zatın Risale-i Nur’u medheden ve ona teşvik eden bir yazısını Bediüzzaman Hazretleri Sikke-i Tasdik Mecmuasının 248. Sahifesine ve Gençlik Rehberinin sonuna;Konferans’ın 125. Sahifesine koymuşken ve yine talebelerinin pek çok yazı ve mektublarını Risale-i Nur’un muhtelif kısımları arasına almışken, hatta bizzat bir talebesinin yazdığı bir konferansa Risale-i Nur’da yer vermişken; neden bu eserdeki Risale-i Nur’dan alınan parçaların haricindekileri kapatıp çıkarmıştır?
Bu esere yapılan müdahale, başlıca iki sebepten olduğu görülmektedir:
a) Risale-i Nur’un vazifedar olduğu sahaya, Yani müceddidlik vazifesine ve irşad makamına bir nevi ortaklık getirir bir durum vardır. Mesela, Kur’an ve iman nokta-i nazarında insanın külli mahiyet ve vazifesi beyan edilirken, “Marifetname müellifine göre insan...” deyip o eserden irşad makamında nakil yapılmıştır.
b) Yazar kendi sahası olan Tıp bilgisinden mesela böbreğin yapısı ve vazifeleri hakkında, Risale-i Nur’un asıl gayesine göre lüzumsuz tıbbi tafsilata ve teferruata hayli yer vermiştir. Böylece nazarları teferruat olan mesaile çevirmek gibi bir tarza girmiştir. Gerçi bu zat iyi niyetli ve halis bir Nur talebesidir. Kendi ihtisas sahası olan Tıbba ait bir mevzuda yazabilir; fakat Risale-i Nur’la mezcederek ve Risale-i Nur namına ve irşad makamında olmamalıdır. Hatta ilim sahasında yazılan eserlerde, Nur’un o ilim sahalarına taalluk eden ilmi keşiflerinden örnekler nakledilebilir. Bu husus mezkur tarzdan elbette farklıdır. Risale-i Nur’da da başka eserlerden nakiller vardır. Ancak bu menkulat, irşad ve izah makamında değil, belki Risale-i Nur’da verilen hükmü ve izahı, ihtisas cihetiyle teyid etmek gibi makamlarda yapılmıştır. Mesela ışarat-ül ı’caz’ın 42. Sahifesinde ihtisas ve teyid makamında nakledilen imanın tarifi ile alakalı Sa’d-ı Taftazani’nin beyanı ve Beşinci Mektubda ve Mektubat’ın 355 ve 454. Sahifelerinde ımam-ı Rabbani’nin, imana hizmetin ehemmiyetini teyid makamında nakledilen beyanları ve 19. Mektubun 16. ışaretinin Birinci Kısmında delail-i nübüvveti teyid makamında Kütüb-ü Sabıkadan yapılan nakiller ve Mektubat sh:14 p. 2’de ihtisasa yani dinde söz sahibi oluşu cihetiyle ıbn-i Hacer’in hediye hakkındaki hükmü ve Onbirinci lem’anın ıkinci ve Dokuzuncu Nüktelerinde ve temsilen teyid makamında Edeb-üd Din ve-d Dünya Risalesinden nakil ve ıbn-i Sina’nın iktisada dair mevzuu teyid makamında beyanının nakli ve Emirdağ Lahikası sh: 206’da Seyyid şerif Cürcanî’nin ihtisas makamında Yezid ve Velid hakkındaki hükmünün nakli ve sh:210’da ılm-i Kelam ve Ehl-i Sünnet imamlarının ayetler ve hadisler müvacehesindeki hükümlerinin Risale-i Nur’un meşrebini (ihtisasları cihetiyle) teyid ettiklerinin nakli ve Barla Lahikası sh:140’da ılm-i Kelam alimlerinin “imkan” hakkındaki mevzuyu teyid eden hükümlerinin nakli ve bunun gibi daha pek çok örneklerin verilmesi mümkün olan Risale-i Nur’daki menkulat; elbette ki mezkur eserde mahzurlu görülen nakiller gibi değildir. Yani Risale-i Nur’un irşad ve izahatı yetersizmiş gibi bir manayı işmam eder makamda değildir.
***
Sadeleştirme meselesi hakkında
buradan ayrıntılı bilgi alabilirsiniz.