Evet meselâ bir nokta beyaz kâğıtta, iki-üç nokta konulsa karıştığı ve bir adam, muhtelif çok vazifeleri beraber yapmasıyla şaşıracağı ve bir küçük zîhayata, çok yükler yüklenmesiyle altında ezildiği ve bir lisan ve bir kulak, aynı anda müteaddid kelimelerin beraber çıkması ve girmesi intizamını bozup karışacağı halde
mesela bir toplulukta en zeki lişi o toplulukta aynı anda çıkan ayrı ayrı sesleri ayırtedebilirmi.peki bu hava zerreleri bir anda aynı anda milyonlarca sesleri hiç karıştırmadan yapıyorlar.bunları atomlar yaptı diyebilirmisin.)
aynelyakîn gördüm ki: هُوَ nin anahtarı ile ve pusulasıyla fikren seyahat ettiğim hava unsurunda herbir parçası hattâ herbir zerresi içine muhtelif binler noktalar, harfler, kelimeler konulduğu veya konulabileceği halde, karışmadığını ve intizamını bozmadığını
bunu şahid bizzat etrafına bak o kadar cep telefonlarından tut.televizyona ,radyoya kadar hiç karışıklık görülüyormu bu atomlar bunları nasıl yapacak.)
hem ayrı ayrı pek çok vazifeler(cep telefonunda ayrı,televizyonda ayrı,telefonda ayrı,ve diğer çıkan seslerde ayrı ayrı vazifeler)
yaptığı halde, hiç şaşırmadan yapıldığını(hiç şaşırdığını gördünmü) ve o parçaya ve zerreye pek çok ağır yükler yüklendiği halde hiç za'f göstermeyerek, geri kalmayarak
sh: » (G: 91)
intizam ile taşıdığını; hem binler ayrı ayrı kelime, ayrı ayrı tarzda, manada o küçücük kulak ve lisanlara kemâl-i intizamla gelip çıkıp, hiç karışmayarak bozulmayarak o küçücük kulaklara girip, o gayet incecik lisanlardan çıktığı ve o her zerre ve her parçacık, bu acib vazifeleri görmekle beraber kemâl-i serbestiyet ile cezbedarane hal dili ile ve mezkûr hakikatın şehadeti ve lisanıyla لاَ اِلهَ اِلاَّ هُوَ ve قُلْ هُوَ اللّهُ اَحَدٌ deyip gezer ve fırtınaların ve şimşek ve berk ve gök gürültüsü gibi havayı çarpıştırıcı dalgalar içerisinde intizamını ve vazifelerini hiç bozmuyor ve şaşırmıyor ve bir iş diğer bir işe mani olmuyor... Ben aynelyakîn müşahede ettim.
Demek ya herbir zerre ve herbir parça havada nihayetsiz bir hikmet ve nihayetsiz bir ilmi, iradesi ve nihayetsiz bir kuvveti, kudreti ve bütün zerrata hâkim-i mutlak bir hassaları bulunmak lâzımdır ki;
bu işlere medar olabilsin. Bu ise, zerreler adedince muhal ve bâtıldır. Hiçbir şeytan dahi bunu hatıra getiremez. Öyle ise bu sahife-i havanın hakkalyakîn, aynelyakîn, ilmelyakîn derecesinde bedahetle Zât-ı Zülcelal'in hadsiz gayr-ı mütenahî ilmi ve hikmetle çalıştırdığı kalem-i kudret ve kaderin
sh: » (G: 92)
mütebeddil sahifesi ve bir levh-i mahfuzun âlem-i tegayyürde ve mütebeddil şuunatında bir levh-i mahv-isbat namında yazar bozar tahtası hükmündedir.
ışte hava unsurunun yalnız nakl-i asvat (sesleri nakledmesi)vazifesinde mezkûr cilve-i vahdaniyeti ve mezkûr acaibi gösterdiği ve dalâletin hadsiz muhaliyetini izhar ettiği gibi, unsur-u havaînin sair ehemmiyetli vazifelerinden biri de elektrik, cazibe(çekme), dafia(itme), ziya (ışık)gibi sair letaifin naklinde şaşırmadan muntazaman, asvat(ses) naklindeki vazifeyi gördüğü aynı zamanda, bu vazifeleri dahi gördüğü aynı zamanında, bütün nebatat(bitki) ve hayvanata teneffüs ve telkîh(aşılama) gibi hayata lüzumu bulunan levazımatı(ihtiyaçları) kemal-i intizam ile yetiştiriyor. Emir ve irade-i ılâhiyenin bir arşı olduğunu kat'î bir surette isbat ediyor. Ve serseri tesadüf ve kör kuvvet ve sağır tabiat ve karışık, hedefsiz esbab(sebepler) ve âciz, camid(cansız), cahil maddeler bu sahife-i havaiyenin kitabetine ve vazifelerine karışması hiçbir cihetle ihtimal ve imkânı bulunmadığını aynelyakîn derecesinde isbat ettiğini kat'î kanaat getirdim ve herbir zerre ve herbir parça lisan-ı hal ile لاَ اِلهَ اِلاَّ هُوَ ve قُلْ هُوَ اللّهُ اَحَدٌ dediklerini bildim ve bu هُوَ anahtarı
sh: » (G: 93)
ile havanın maddî cihetindeki bu acaibi gördüğüm gibi, hava unsuru da bir هُوَ olarak âlem-i misal ve âlem-i manaya bir anahtar oldu.
buraya kadar.inşaallah istifadeye vesile olur.anlaşılmayan yer