Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

01.07.2006, 21:27

"Defin Belgesi", Anlamsız Tartışmaya Nokta Koydu

Bediüzzaman Hazretlerinin "Defin Belgesi", Anlamsız Tartışmaya Nokta Koydu



21-06-2006 tarihli Hürriyet Gazetesinde Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin Naaşının Kıbrıs açıklarında denize atıldığı iddiası, yeni satışa sunulan bir kitaptan alıntı yapılarak, sürmanşetten okuyucularına duyurulmuştu.
Bu bayat iftiranın hiçbir delili olmadığını gören gazete, bu günkü (22-06-2006) baskısında Üstad Hazretlerinin Resmi Defin Belgesine, Emniyet Genel Müdürlüğü’nden "özel onay"la ulaşıp yayınlayarak hatasından döndü.
Aşağıda Saygı ÖZTÜRK imzası ile yayınlanan bu yazının önemli bölümlerini sunuyoruz.



…. Emniyet Genel Müdürlüğü’nden "özel onay"la çıkarılan belgelere Hürriyet ulaştı. Bu belgelerle, Nursi’nin cenazesinin, Isparta’da toprağa verildiği ve bu konuda 12 Temmuz 1960 yılında aralarında vali yardımcısı, emniyet müdürü, jandarma komutanı, hükümet tabibi, Nursi’nin kardeşinin de imzası bulunan tutanak düzenlendiği ortaya çıktı.

23 Mart 1960’da vefat eden Nursi’nin naaşı, Urfa’da toprağa verildi. 27 Mayıs 1960 ihtilalinden sonra Nursi’nin mezardan çıkarılan naaşının Kıbrıs açıklarında denize atıldığı iddiaları gündeme gelince Emniyet Genel Müdürlüğü’nde, emniyet müdürlerinden oluşan bir komisyon tarafından bazı belgeler gün yüzüne çıkarıldı. Bunlar arasında da Said-i Nursi’nin defni ile ilgili belgeler de yer aldı.

OLAY şÖYLE GERÇEKLEşTı

Emniyet Genel Müdürlüğü arşivinde yer alan belgelere göre Nursi’nin mezarının Urfa’dan başka yere nakli ile ilgili işlemler düzenlenen "zabıt varaka"larına göre şöyle gerçekleşti:

Konya ımam Hatip Okulu Fahri Arabi Hocası Abdulmecit Ünlükul, Urfa’da vefat eden kardeşi Said-i Nursi’nin cesedinin mezardan çıkarılıp Emirdağ veya Isparta’ya nakline izin verilmesi için 4 Temmuz 1960’da Belediye Tabipliği’ne dilekçe verdi.(*)

Belediye Tabipliği, naklin bir sakınca oluşturmadığına ilişkin rapor düzenledi. 12 Temmuz Salı sabahı Nursi’nin naaşının bulunduğu Mevlüt Halil dergahına gidildi, kardeşi Abdulmecit Ünlükul’un huzurunda kabir açılarak mevta çıkarıldı.

Hıfzıssıhha Kanunu’nun ilgili maddesine göre ceset, tabuta konuldu ve tabutun ağzı mühürlenip, Nursi’nin naşının bulunduğu tabut, kardeşi Abdulmecit Ünlükul’a teslim edildi.

Cenazenin teslimi sırasında düzenlenen belgeye Belediye Tabibi Dr. Hikmet Öner, Sağlık Müdürü Celal Ada, Emniyet Müdürü şükrü Palaz, Merkez Komutanı Kıdemli Yüzbaşı Feridun Baytürk, ıl Jandarma Komutanı Yarbay Mustafa Gönenç ile Nursi’nin kardeşi Abdulmecit Ünlükul’un imzaları yer aldı.



UÇAKLA GETıRıLDı

Nursi’nin naşının, "nakli kabir" suretiyle Isparta’ya defnine izin verilmesine ilişkin onay üzerine, naaş uçakla Afyon’a getirildi, oradan Isparta’ya götürüldü. Aynı gün akşamı Nursi’nin kardeşi Abdulmecit Ünlükul’un da hazır bulunduğu kişilerin huzurunda Isparta şehir mezarlığına defnedildi. 12 Temmuz 1960 tarihli tutanakta, cenaze sahibi olarak Nursi’nin kardeşi Abdulmecit Ünlükul’un yanı sıra Isparta Vali Yardımcısı Besim Ulcay, Emniyet Müdürü Zeki Vural, ıl Jandarma Komutanı Zekeriya Kantekin, Merkez Komutanı Yarbay Atamer Hamdi, Merkez Hükümet Tabibi Dr.Rifat Ömer’in imzaları yer aldı.

------------------------------------------------------

[size=12pt](*)[/size] Dilekçede bulunan imza meselesinin aslı Bizzat Abdülmecid ÜNLÜKUL ifadesi ile Halil USLU tarafından yazılan ‘Bediüzzaman’ın Kardeşi Abdülmecid Nursî’ Kitabında aşağıdaki şekilde anlatılmıştır:

....Naaşın, asker nezaretinde, şanlıurfa'dan çıkarılıp, Isparta'ya defnine kadar geçen süreci Abdülmecid Nursî şöyle anlatıyor:

“Evimize bir sivil memur geldi. ‘Vali Bey sizi istiyor’ dedi. (Bu memur sonradan tesbit ettiğimize göre Konya Emniyeti Birinci şube Komiseri ıbrahim Yüksel'dir.) Arabayla vilayete gittim. Vilayet makamında üç general var idi. ıkisi Cemal Tural, Refik Tulga idi. Diğerinin ismini şimdi hatırlayamıyorum.
“Tanışmadan sonra, Cemal Tural Paşa ile aramızda şöyle bir konuşma oldu:
‘Ülkemiz kötü günler yaşıyor. Ağabeyini her geçen gün ziyaret edenler çoğalıyor. Bu itibarla kabrinin nakledeceğiz. şu dilekçeyi imzala.’

“Dilekçeyi okuyunca tüylerim ürperdi. Az kalsın bayılacaktım.
‘Bu nasıl olur? Ağabeyimi, Üstadımı, hiç olmazsa vefatında rahat bırakın’ dedim.

‘Bizi buna mecbur eden kuvvet var. Ya imzalarsın, ya da sonun korkunç olur’ dediler.
“Akabinde imzaladım.

“Konya Hava Meydanına hareket edip, uçağa bindik. Diyarbakır'a vardık. Az bir moladan sonra ayrı bir uçak ile Urfa'ya gittik. Orada beni bir askerî vasıtaya bindirerek, askerî bir binaya götürüp bir odaya yerleştirdiler. ıkindi vakti gelmişti. Akşam oldu, karanlık bastı. Bir askerî jip geldi, içinde üç asker, bir yüzbaşı vardı ve beni alıp Halîlü'r-Rahman Dergâhına götürdüler.

“Dergâhın avlusuna girdik. Baktım iki tabut, dört asker, bir doktor var. Bana hitaben doktor bey dedi ki:

‘Merak edilecek bir şey yok. Buradan Hazret-i Üstadı fazla izdiham ve ziyaretçi yüzünden ıç Anadolu'ya nakledecekler. onun için seni buraya getirdiler.’

“Ben artık tutulmuştum. Ölüyor gibiydim. Titriyordum ve ağlıyordum. Sabahtan beri de ağzıma hiçbirşey koymamıştım. Doktor Bey askerlere dedi ki:‘Bu tabutu açıp Üstadı öbür tabuta alacağız.’

“Fakat, onlar da benim gibi çok korkmuşlardı ve ‘Biz yapamayız’ dediler.
“Yine Doktor, ‘Korkmayın, bizler emir kuluyuz. Bu, vazifemiz’ dedi.
“Ve askerler dergâh mezarlığından çıkartılan Üstadın tabutunu açtılar. Hazretim, artık ben bitmiştim. ıçimden şöyle geçiyordu: ‘şimdi Seyda’nın kemikleri birbirine karışmıştır.’

“Fakat heyhat, benim de yardımımı istediler ve böylece elimi kefene sürünce, Üstadın sanki yeni vefat etmiş gibi durduğunu fark ettim. Rahmetlik ağabeyimin yalnız kefeninin ağız kısmı biraz sararmıştı. Doktor Bey kefeni açtı, Üstadın yüzü nur içindeydi."...

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir