Risale-i Nur'da "ıman, Hayat, şeriat" denilen üç vazifeden ikinci ve üçüncü vazifelerin icrası, Ittihad-ı ıslâm'a istinad edeceği, yani ıttihad-ı ıslâm'dan önce bu vazifelere girme ve sahib olma iddiaları, Risale-i Nur'un sarih beyanlarına aykırı düşeceği hakkındaki beyanlardan bazıları şöyledir:
O gelecek zâtın;
«ıkinci Vazifesi: Hilafet-i Muhammediye (ASM) unvanı ile şeair-i ıslâmiyeyi ihya etmektir. Âlem-i ıslâmın vahdetini nokta-i istinad edip beşeriyeti maddî ve manevî tehlikelerden ve gazab-ı ılahîden kurtarmaktır. Bu vazifenin nokta-i istinadı ve hadimleri, milyonlarla efradı bulunan ordular lâzımdır.
Üçüncü Vazifesi: ınkılâbat-ı zamaniye ile çok ah-kâm-ı Kur'aniyenin zedelenmesiyle ve şeriat-ı Muhammedi-yenin (ASM) kanunları bir derece ta'tile uğramasıyla o zât, bütün ehl-i imanın manevî yardımlarıyla ve ittihad-ı ıslâmın muavenetiyle ve bütün ulema ve evliyanın ve bilhassa Al-i Beyt'in neslinden her asırda kuvvetli ve kesretli bulunan milyonlar fedakâr seyyidlerin iltihaklarıyla o vazife-i uzmayı yapmağa çalışır.» (Emirdağ Lâhikası-I sh:266)
Keza “Ümmetin beklediği, âhir zamanda gelecek zâtın üç vazifesinden en mühimmi ve en büyüğü ve en kıymetdarı olan îman-ı tahkikîyi neşr ve ehl-i îmanı dalâletten kurtarmak cihetiyle, o en ehemmiyetli vazifeyi aynen bitemâmiha Risale-i Nurda görmüşler. ımam-ı Ali ve Gavs-ı Âzam ve Osman-ı Hâlidî gibi zatlar, bu nokta içindir ki, o gelecek zâtın makamını Risale-i Nurun şahs-ı mânevîsinde keşfen görmüşler gibi işaret etmişler. Bâzan da o şahs-ı mânevîyi bir hâdimine vermişler, o hâdime mültefitane bakmışlar. Bu hakikatdan anlaşılıyor ki; sonra gelecek o mübarek zat, Risale-i Nuru bir programı olarak neşr ve tatbik edecek. O zâtın ikinci vazifesi, şeriatı icra ve tatbik etmektir.
Birinci vazife, maddi kuvvetle değil, belki kuvvetli îtikad ve ihlâs ve sadakatle olduğu halde, bu ikinci vazife, gayet büyük maddî bir kuvvet ve hâkimiyet lâzım ki, o ikinci vazife tatbik edilebilsin. O zâtın üçüncü vazifesi, Hilâfet-i ıslâmiyeyi ıttihad-ı ıslâma bina ederek, ısevî ruhanîleriyle ittifak edip Dîn-i ıslâma hizmet etmektir. Bu vazife, pek büyük bir saltanat ve kuvvet ve milyonlar fedakârlarla tatbik edilebilir. Birinci vazife, o iki vazifeden üç-dört derece daha ziyade kıymetdardır, fakat o ikinci, üçüncü vazifeler pek parlak ve çok geniş bir dairede ve şa'şaalı bir tarzda olduğundan umumun ve avâmın nazarında daha ehemmiyetli görünüyorlar. ” Sikke-i Tasdik-i Gaybi:9
“Evet bu zaman hem iman ve din için, hem hayat-ı içtimaiye ve şeriat için, hem hukuk-u âmme ve siyaset-i ıslâmiye için, gayet ehemmiyetli birer müceddid ister. Fakat en ehemmiyetlisi, hakaik-i imaniyeyi muhafaza noktasında tecdid vazifesi, en mukaddes ve en büyüğüdür. şeriat ve hayat-ı içtimaiye ve siyasiye daireleri ona nisbeten ikinci, üçüncü, dördüncü derecede kalıyor.
Rivayat-ı hadîsiyede, tecdid-i din hakkında ziyade ehemmiyet ise, imanî hakaikteki tecdid itibariyledir.” (Kastamonu Lahikası sh: 189)
ışte bu beyanatta açıkça görüldüğü üzere:
1- “iman ve din için;
2- hayat-ı içtimaiye ve şeriat için;
3- hukuk-u âmme ve siyaset-i ıslâmiye
için, gayet ehemmiyetli birer müceddid ister.”
diyerek üç vazife sahasını belirlemiştir.
Yani birincisi iman hizmeti ki yukarıda açık ifadelerle bildirildiği üzere kıyamete kadar devam edecek olan Nurun haslar dairesi olup bu daire o vazifeyi yapıyor.
ıkincisi ise, ictimaî hayatta bid’aların izalesiyle şeairin ihyası vazifesine bakacak olan ictimaiyyun heyeti ve mümessili gerekiyor.
Üçüncüsü dahi, hukukî ve siyasî sahada teşri’ ve tanzim yapacak olan hukukıyyun ve siyasiyyun heyeti ve mümessili lâzımdır. Bu son iki vazifenin tahakkuku, ittihad-ı ıslâmın varlığına bağlıdır.
Bu üç vazifenin her biri müstakil birer mehdi olmayıp üçü birden mehdiyet cereyanını teşkil eder. Çünkü zaman cemaat ve şahs-ı manevî zamanıdır. Evet, Hz. Üstad diyor ki:
“Her asırda dine ve imana tam hizmet eden müceddidler geldikleri gibi, bu acib ve komitecilik ve şahs-ı manevî-i dalaletin tecavüzü zamanında bir şahs-ı manevî müceddid olmak lâzım gelir. Eski zamana benzemez. şahıs ne kadar da hârika olsa, şahs-ı manevîye karşı mağlub olmak kabildir. Risale-i Nur'un o cihette bir nevi müceddid olması kaviyyen muhtemel olduğundan o sıfatlar, hâşâ benim haddim değil; belki mükerrer yazdığım gibi, benim hayatım Risale-i Nur'a bir nevi çekirdek olabilir. Kur'anın feyziyle Cenab-ı Hakk'ın ihsanıyla o çekirdekten Risale-i Nur'un meyvedar, kıymetdar bir ağaç hükmüne icad-ı ılahî ile geçmesidir.” (Emirdağ Lahikası-ll sh: 152)
http://www.ittihad.com.tr/son%20muceddid.mht
Risale-i Nur’da nazara verilen gelecek zat mes’elesi ise, yine Risale-i Nur’da sarahat üzere beyan ediliyor ki O zat Risale-i Nur’a bağlı olup Risale-i Nur’u kendine hazır bir proğram yapacak ve ikinci ve üçüncü vazifeleri icra edecektir.
Bu gibi beyan ve ifadelerin neticesi gösteriyor ki, O gelecek zat, Hz. Üstad’ın ve Risale-i Nur’un derecesinde olması veya geçmesi mezkür nakiller müvacesinde düşünülemez.
en son olarak Merhum Hüseyin Demirelin ıttihad yayınlarında çıkan şubat 1996 baskılı "Bediüzzaman ve Mehdiyyet" adlı kitabının son bölümünde:
Mehdiyete bağlı olarak onun düsturlarını tatbik edecek zat ki ,hadis lisanında "Cehcah" denir..
Tac Tercümesi 5. cild 988 de " Cehcah adındaki bir adam idareyi alıncaya kadar günler ve geceler(Süfyanın devre-i istibdatları ) ve delalet karanlıkları gitmeyecektir"
Tirmizi de ise:
"Mevaliden(Arap olmayan) cehcah denilen bir adam melik olmadıkça günlerle geceler bitmez"
Sahih-i Müslim 52. kitap 60,61 sıradaki hadislerdede aynı mealdedir.
Zübdetül Buhari tercemesi 958.Hadisin haşiyesinde,şarkavi şerhinden naklen şu izahat vardır..
"Bu kişinin adı Cehcahtır. Çok kıymetli bir zat olup Mehdi'den sonra ortaya çıkacak, onun yolunu tutacaktır. Çoban koyununu nasıl sürerse, Cehcah da cihangir olarak bütün ülkeleri idare edecek, herkes ona boyun eğecektir."
yine Naim Bin Hammad Kaab dan tahric etti,
" Mehdinin dinde kardeşi olan Kahtan'dan bir halife olur. Ve onun (Mehdinin) yolunda gider. Rum şehrini fethedecek olan odur ve ganimetlerini de alır."
Muhterem Üstadım Bediüzzaman Said Nursi; anam,babam ve tatlı canım sana feda olsun....Zübeyir Gündüzalp